- 420 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
GAZİANTEPİN KÜLTÜR VE SANATINDAN
GAZİANTEPİN KÜLTÜR VE SANATINDAN
Ahmet AYAZ
Gaziantep Ekspres Gazetesi 01.01.2019
………………………………………………….
Sayğı değer okurlarım. Bugün sizlere Gaziantep ve aile kültüründen bir kesit sunarak sohbet yazıma başlamak istiyorum. Önce Gaziantep için birkaç söz söylemek isterim. Ben Barak Türkmenlerindenim. Fakat anne annem Feride Hanım Gaziantep’in Yazıcık Mahallesinde doğup büyümüştür. İki kız kardeşlerdir. Kavaklık Gazinosunu, Yazlık Mehtap Sinemasını, Nur sinemasını, Site Sinemasını çalıştıran ve sinemacı Mehmet adıyla tanınan Mehmet Evsen’in babası, Rahmetli Abdulkadir Evsen anne annemin öz dayısı oğludur. Anne annem dilencileri hiç sevmezdi. Bizde Oğuzeli’nin Yakacık (Zıranba) Köyünde ikamet ederken, Malatya’nın Darende İlçesinden köyümüze sayısız dilenciler gelirdi. Bazıları Teyzemlerin “Cuma Kiya” Cuma Şahinler’in odasında yatarlardı. Teyzemlerin odaları başlı başına bir misafir hane idi. Malatya Darende’den gelen bir Kokucu Ali, esans satardı. Ayrıca Hazreti Ali’nin Cengi, Kerem ile Aslı, Ferhat ile Şirin, Arzu ile kamber, Karacaoğlan, Köroğlu, Dadaloğlu kitaplarını satar ve teyzemlerin odasında havalar yağmurlu olunca, bir iki gece yattığı olurdu. O zamanlar yaşlı genç herkesin cebinde bir esans şişesi bulunurdu. Biz bu Kokucu Ali’den esans da alırdık. Sözü edilen kitaplardan da alır okurduk. “Eba Müslüm Horasını” adlı kitabı teyzemin kocası “Müslüm Dede” Müslüm Bozgeyik’ten alıp getirmişti. Bize akşamları bu kitabı okutur, odadaki oturanlar da, dinlerdi. Kitabı da oğlu Osman Şahinler ile ben nöbetleşe okurduk. Uzun gecelerde, tam gece yarılarına kadar. Teyzemin 5 oğlu vardı, evlerine gelen misafirlere saygıda kusur etmezlerdi. Bunlar Yusuf Şahinlerin babası ve amcalarıydı. Yusuf Şahinlerde tıpkı babası ve amcaları gibi saygıda kusur etmeyen bir insandır. Ben, biraz büyüdükten sonra anne anneme sordum. “Anne sen bu dilencileri hiç sevmiyorsun, adamlara bir şeyler de vermiyorsun, niçin”? Dediğimde, “Oğlum ben Gaziantepliyim. Gaziantepli hanımların eşleri ölüp de dul kaldığında bile, o eşi ölen hanım, fıstık kırar, ip eğirir, masıra sarar, küçücük çocuklarının haftalık getirdikleri üç-beş kuruş ile geçimini sağlarlar. Fakat hiçbir kimseye el açıp dilenmez. Ben işte bunun için dilencileri sevmem, bir şeyler de vermem” Dedi. Ayrıca sözlerine şöyle devam etti. “Antepliler çalışkan olur, küçük de olsa kendi kendilerine bir işyeri kurar, başkalarının emrinde çalışmayı da sevmezler” Dedi.
Ben bunun örneklerini de bir çok tanıdığım arkadaşlarımdan görüyorum ve biliyorum. Gaziantepli yüksek okul okur, fakat kendi işinde çalışır. Beyazhan’ın sahibi Hüseyin Beyaz’ın bir oğlu Tuğrul, Siyasal Bilgilerden mezun. Eğer isteseydi tahsil yapan kimselerin az olduğu bir zamanda, hemen kaymakamlık görevini alırdı. Öbür oğlu Uykut Beyaz ise, elektrik mühendisidir. Bu iki kardeş bir iş yeri açıp, su tesisatı, elektrik tesisatı, kalorifer malzemesi satarak geçimlerini sağlamışlardır. Hengirmen Köyünün Ağalarından mimar ve eski ADD Başkanı Rasim Hengirmen de, devlet idaresinden istifa ederek serbest çalışmıştır. Burada adlarından söz etmeyeceğim. Yüksek okul okuyan bir ağabeyimizi bir üniversiteye idareci olarak vermişler. Ağabeyimiz bu görevden istifasını vererek ömrünü fotoğrafçı olarak geçirdi. Herkes iş bulamazken, kızını da İş Bankasından istifa ettirip yanına aldı. Bu ağabeyimizi burada bir çok arkadaşlarımız bilirler. Ayrıca bir arkadaşımız İngilizce öğretmeniydi. Bir gün bir yerde, bir işyeri açmış, kendisini iş yerinde gördüm ve birden bire şaşırarak, “Hayır ola hocam, ne oldu” dedim. Görevimden ayrıldım, serbest çalışacağım dedi. İl dışına tayininiz mi çıktı dedim, hayır ben biraz kendi başıma serbest çalışmak istedim dedi. Örnekleri daha da çoğaltmam mümkündür.
Haaa, çok iyi yapıyorlar demiyorum. Bu Gaziantep insanının suyundan, ve yapısından kaynaklanan bir şeydir.. Gaziantep’te, Gaziantepli küçük memurun sayısı da yok denecek kadar azdır. Çünkü Gazianteplinin gerekse iş, gerekse sanatta da kafası çalışır. Bakınız, adını Türk Dünyasına duyuran Güllüoğlu Baklavalarını yapıp piyasaya süren Rahmetli Güllü Hanım olmuştur. Baklavayı evde kendisi yapar, küçük çocukları dükkanda satarlarmış. Yanlış duymadımsa. Sanatını Türk Dünyasına duyurmuştur.
Gelelim 16 Ocak 1994 yılında kaybettiğimiz Rahmetli Sani Konukoğlu’nun 17 Kğ. iplik ile işe başladığını duymuşsunuzdur.
O’nu mezarı başında anmayı çok isterim, mekanı cennet olsun. Gaziantep’in daha nice iş hayatında başarılı insanları vardır. Ancak, kendilerini hayır işler için adayan, Abdulkadir Konukoğlu, Adil Sani Konukoğlu’nun yaptıkları hayır işlerden dolayı adları öne çıkmaktadır. Allah hayırlarını bol, kazançlarını bereketli etsin,
Saygıdeğer okurlarım Gaziantep’in kültürünü ve sanatını anlatmaya benim burada kalemim yetersiz kalır. Ancak bu günkü sohbet yazımı “Gaziantep Destanı” adlı şiirimle bitirmek istiyorum.
Hepiniz hoşça ve dostça kalınız.
GAZİANTEP DESTANI
…
Çok eski çağlardan kalan bir kale,
Ünlüler içinde birdir bu şehir.
İslam ülkesinde yanan meşale,
Ebedi sönmeyen nurdur bu şehir.
…
Sanayide, dokumada, kilimde,
Çalışmada, beceride, bilimde.
Geri kalmaz irfan ile ilimde,
Gönüllerde saklı sırdır bu şehir.
…
Sokaklarda şehitlerin izi var,
Her babadan öksüz kalan kuzu var.
Bayrak tutan oğulu var, kızı var,
Şehirler içinde pirdir bu şehir.
…
Bir çiçektir Ayşeleri, Nigarı,
Sevgi kokar, hasret kokar baharı.
Şehitlerin, gazilerin diyarı,
Ayaz’ına bir gururdur bu şehir.
Ahmet AYAZ
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.