- 569 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
İKİ ÇİNGENE
Karar vermişler; Arabistan’ın Mekke şehrine gidecekler...
İkisi de Müslüman, kitapları Kuran.
Namaz kılıyorlar, oruç tutuyorlar, zekat veriyor ve kelimeyi şehadeti biliyorlar. Ama beşinci şart var ki; o da dördü gibi her Müslümana farz...
Denilene göre burası fani bir dünya. Bilinen her şey yalan. Gerçek olan bir dünya var ki, baki olan o. Ölüp oraya göçtüklerinde o beşin biri yüzünden cennete giremesinler mi?
Gidip Kabeyi tavaf edecekler, namaz kılıp bol bol dua edecekler, tanrıdan yardım, peygamberden şefaat dileyecekler, şeytanı taşlayıp beddua edecekler ve hacı olup ülkelerin geri gelecekler...
O zaman eski bir zaman. Çok çok eski. Uçak yok, tren yok, otobüs yok. At var, eşek var, katır var ama onlarda yok.
Arabistan çok uzak; çak oraya nasıl gidecekler?
Ama olsun.
Onlar ahdetmiş yürüyerek olsa da gidecekler...
Torbalarına ekmek, su koyup çıkmışlar yola.
Allah dizlerine derman, dimağlarına güç versin!
Bunlar iki er kişi, yürüyüp gitmişler. Dere tepe demeden, soğuk sıcak dinlemeden gece gündüz. Bir yere eriştiklerinde birisinin sıçası gelmiş.
Yol arkadaşına;
"Ben sıkıştım." demiş. "Şu çalının dibine çöküp edeyim. Sen devam et, ben sana yetişirim."
Çalı dibine sıçını, çişini etmiş. Kenara kıyıya yapışıp kalanı çalı yapraklarıyla silip temiz etmiş. Sonra kalkıp şalvarını beline çekmiş.
Torbasını omzuna asıp hacılık yoluna devam etmiş. Yürümüş yürümüş yürümüş; dere tepe, gece gündüz...
Lakin arkadaşına bir türlü yetişememiş.
Büyük bir düzlüğe eriştiğinde eşeklerin çektiği sabanı ile tarlasını süren rençper birisini görmüş. Yanına yaklaşıp yakınlaşınca ona;
"kolay gele kardeş" demiş.
Köylü rençper kişi eşeklerini durdurup işe az ara vermiş. Yolcu kişiye;
"Allah razı olsun" demiş.
"Buradan geçip giden bir hacı gördün mü?"
"Hacı görmedim ama bir çingene gördüm. Tıpkı senin gibi. İki gün öncesiydi..."
Hacı olmak için yayan yapıldak yollara düşmüş çingene canını dişine takıp koşmaya başlamış. Koşmuş, koşmuş, koşmuş....
Dere tepe demeden gece gündüz.
Üçüncü günün öğleninde arkadaşına yetişmiş.
"Dur!" diye bağırmış ona.
Arkadaşı durmuş.
"Geriye dönüyoruz!"
Arkadaşı şaşırmış.
"Neden ki?" demiş.
"Biz çingeneyiz. Aşağıda bir yerdeyiz. Kendisini üstte görenlerin parselleyip paylaştıkları cennete girmek bizim ne haddimize!"
(Hikayenin kaynak kişisi sevgili Esen kardeşin dedesi, benim de çocukluğumun örnek kişisi rahmetli Behlül Karabulut çingene değildi. O, namaz kılmaz, oruç tutmazdı ama vergisini ödeyen, kelimeyi şehadeti bilen birisiydi. Arabistan’a hiç gitmedi. Hacı değildi ama insanı severdi. İyi biliyorum ki, kendilerini üstün gören münafıklara inat o şimdi cennette. Karanlıkta değil ışıklar içinde. Ruhu şad olsun..."
aralık sonu/2018/koruköy
YORUMLAR
İbretlik bir hikaye. İnsanın en büyük hatalarında biri kendini cennetlik görüp başak gözle baktığı insanları azap içinde görmesidir. Ahiret hayatın hakkından insan kendisi ne de başkaları için yorum yapmamalıdır. İşin doğrusu Allah bilir, her şeyi bildiği gibi... İnsanların en çok yapageldiği şey gıybet, zan ile konuşmak, şiddet il kaçınmalı... Kutlarım yürekten...