BİR İNTİHARIN CİNAYET SÜSÜ
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Banyodan yeni çıkmış olan kadın üzerindeki bornozu zarif hareketlerle çıkarıp yatağın üzerine bıraktı. Çıplak kalmış bedenini, aynanın karşısında, en ince kusurlarına kadar inceledi. Bir ağaç kadar girift bir özneydi kendi krallığında. Pek çok girinti ve çıkıntısı ile, kesilip zamanın onardığı yara bereleri ile… İşte yani dal, yaprak, gövde. Ama illa ki meyve! Pek çoğunun davetkâr bulduğu iri, kırmızı, sulu elmalarla süslü bir ağaç gibiydi o. Dallarından sarkan iştah açıcı meyveleri görenler asla onun kusurlarını, aldığı darbeleri, üzerine tırmanırken ona verdikleri zararı, dallarını koparırken ki can acısını ne düşünür ne de bilirlerdi. Onların tek istediği şey meyve…
Kurumuş cildini beslemek için makyaj masasının üzerinden aldığı nemlendiriciden bir miktar avucuna boca etti. Bir ayağını kaldırıp pufun üzerine koydu ve ayaklarından bacaklarına doğru cildini ritmik hareketlerle kremlemeyi başladı. Odanın açık penceresinden hafif bir esinti doldu odaya. O sırada havalanan perde kadının gözlerine bir çift bakışı misafir etti. Tam karşısındaki daireden genç bir adamın utangaç izleyişi karşıladı kadını. Kısa bir an adamla göz göze kaldıktan sonra diğer bacağını kaldırdı pufun üzerine. Kaldığı yerden kurumuş ağacın gövdesini beslemeye devam etti. ‘’ Meyve sevmiyor olsan son şaşkınlığım olacaktın.’’ dedi kadın.
Genç adam kendi penceresinin yanında duran çalışma masasına uzandı telaşla. Çizim defterini ve kurşun kalemini hızla kapıp kadını görebildiği aynı noktada aldı yerini. Kadının perdesinin ara sıra rüzgârın etkisi ile açılıp kapanması canını sıkıyordu. Görüşünü bozan bu hareket yüzünden çizimini yapmak zorlaşıyordu. Kadını kesintisiz bir şekilde görüp hak ettiği güzellikte çizmek istiyordu. Kadını epey bir süredir izliyordu ve az önce kendisine bakışlarıyla izin verdiğini düşündüğü için ilk kez onu çizmeye yeltenmişti. Onu çekici kılan şey kusursuz bir bedeni olması değildi. Aksine pek çok insan kadar sıradan hatları vardı. Ancak onu başka yapan şey, attığı her adımda, saçının her telinde, her hareketinde yaşanmış saklı bir gizin tınısı olması idi. Gizemli havası onu oldukça sıra dışı ve çekici kılıyordu.
Kadın sanki çırılçıplak değilmiş gibi rahat hareketlerle bitirdi ağacı beslemeyi. Ellerini tenine doyurdu. Her yerini avuttu avuçlarındaki anne şefkati ile. Sanki ağlayan bir bebeği sever gibi bedenini sakinleştirdi. Her bir noktası ayrı ayrı acıyan bir hastayı tedavi eder gibi iyilik ve şifa sundu kendi kendine. Sonra pencereye yaklaşıp perdesini araladı. Karşısında duran genç adam çizemedi o an. Duraladı, kalakaldı. Kumral saçlarının arasında elini gezdirirken adama ‘’bekle beni, sabırla bekle burada.’’ dedi. Adam sadece şaşkın ama kararlı bir ifade ile başını salladı. İlk kez memelerinden bakışlarını ayırıp gözlerini görebilmişti kadının. İçinde yatan onlarca ölünün çığlığından gözleri sağır olmuştu. Hiç bu kadar yüksek sesle ağlayan bir çift göz görmemişti daha önce. Tek damla yaş akıtmadan hıçkıra hıçkıra ağlayan bir çift gözü nasıl resmedecekti şimdi?
Kadın makyaj aynasının önüne oturdu. Bir süre yüzünü derin bir hüzünle inceledikten sonra makyaj yapmaya başladı. Ellerini kıvrak ve tecrübeli hareketlerle çok iyi kullanıyordu. Böyle ağır bir gece makyajını beklenen sürenin çok altında bir zamanda bitirdi. Makyaj masasının üzerinde sol elinin yakınında duran enfiye kutusuna takıldı gözü. Üzerindeki kadife dokuyu okşayıp kapağını kaldırdı. İçinde sakladığı gümüş, pırlanta işlemeli tarağı saçlarını özenle bir araya getirip başına iliştirdi. Oldukça güzel bir topuz yapmıştı. Aynada süzdüğü yüzünü ve saç modelini beğendi. Masanın önünde duran küçük çekmeceyi açtı ve içinden bir miktar kâğıt ve tükenmez kalemini çıkardı. Masanın üzerinde sağa sola saçılmış makyaj malzemelerini bir kenara itip kâğıtları önüne koydu. Elindeki kalemi ağzına götürüp dişlerinin arasında gezdirirken kaleme bulaşan ruja aldırmadan düşünmesini sürdürdü. Ve nihayet yazmaya başladı.
Bir Ağacın Seslenişi
Bana benden haber getiren bazı ölü hücrelerimde öğrendiğim kadarı ile gücüm tükenmiş. Kendi toprağıma benim iznim ile ayak basmış tüm canlıları doyurduğum için köklerim artık ölü. Sadece dallardan ve içi boş bir gövdeden ibaretim. Kapladığım alan kadar etmiyorum artık aslında. Aldığım her nefesi içime zehirliyorum. Bedenimle gezinmiş olan bütün böcekler, kuşlar ve diğer canlılardan sıkıldım. Taşıyamayacağım kadar ağırsınız. Sevmeyi faşizan bir eyleme dönüştürdüğünüzden beri tüm yapraklarım teker teker döküldü. Meyvelerimden sebeplenen hepiniz iyice doyduğunuza göre kırılan dalların hesabını kendim öderim.
Şimdi kendimi gizleyebildiğim makyaj maskesini takındım ve saçıma taktığım intihar süsüm ile ben muhteşemim. Bir kuşun gagasından dallarıma düşürdüğü bu tarağın aslında manen hiçbir değeri yok. Canımı yakan tüm şeylerin uçuşur gibi görünmez olmasını istemedim belki de. Bir tane elle tutulabilen gerçekliğim olmalı idi. Bu halimle son pozumu verecekken Diane Arbus’un objektifine bakıyor olmak isterdim aslında. Ancak elimizde gençten yetenekli bir röntgencimiz vardı. Umarım tüm aşınmışlığımı resmedebilir. İfade edilemeyecek bir ağrınız varsa bunun bir faili olmalı. Belki de birden pek çok. Beni resmedecek olanın aynı zaman da tüm faillerinde robot resimlerini görebiliyor olmasını isterdim. En çok da onun!
Köklerinden çürümeye başlamış bir kadını anlatacak uzun metrajlı bir film olmayacağını bildiğimden Sait Faik’in uzun diyalog içeren bölümündeki mavi gözlü çocuğun ölen babasına sevgi beslemeyi seçiyorum. Kaç kişi okuyor ki zaten böyle şeyleri… Plajdaki aynanın aksine düşen bir damla dalga suyunun toprağa kayışından kime ne! Şimdi O olsa beni öyle güzel anlardı ki bu cümleden sonra yeni bir açıklama cümlesi kurmama gerek kalmazdı. Köklerimde kokan ölü kedinin artık kutudan çıkarılıp toprağa verilmesi vaktidir. Birkaç adım geriye gitmenin dikenlere basmaktan başka bir işe yarayacağı yok nasıl olsa. Ahlar, vahlar, zamanlar, toplum falan filan... Peki ya Aşk! Aşk diyorum, aşk. Ona ne olacak? Ankara trenini bekleyen Zebercet bile bilmiyormuş bunun cevabını. Yani boş ver…
Köklerime salınan tuzlu su denize yaklaştığımızı gösteriyor. Öyle hızla yol alıyorum ki kendime bir an da Yakutsk’ da buluyorum beni. İçim dışıma doğru hızla donuyor. Hissizliğin bile bir hissi varmış. Bir adım daha atacak gücü kalmayanlar -70 derece de yaşamaya çalışanların azmine sadece hayret ederler. İnsan toprağından vazgeçemiyor da ağaçların nedense bir önemi yok. İşte bu yüzden kırılasıca dallarımın donarak un ufak olmasını istiyorum. Biraz deniz suyunun buna engel olmasını kimse beklemezdi zaten. Hepsi hepsi bir avuç kalmış mavi, tuzlu suyun neye şifası var.
Bazı böceklerin beyinlerinde Peyronie Hastalığı görülürmüş. İşte bu yüzden dik ve onurlu bir duruşları olamazmış. Buna da bozulmuyorum artık. Ben sadece tuttuğunda ellerimi ve daha sonra yüreğimi büyütecek bir el istemiştim. Ellerin tek istediği kızarmış meyveler. İçime donuyorum. Belki de kar tanelerine dönüşüp O’nun sokaklarına yağacağım bu kışlıkta. Milyonlarcası arasından beni seçemeyip her bir tanenin içinden mavi kristalleri fark etmeden devam edecek kaldığı yerden. Bunu da dert etmiyorum ki.
Bir ağacın suya yansıyan aksine iyi bak. Hafif bir hareket ile dalga alan suya güvenemezsin. Artık ağaç ölmüştür suda. Sürrealist bir çırpınış ile düşüncenin ölü hücrelerimden sızışını harfleri kırmızıya boyayarak gösterebilirdim. Asla inandırıcı bulmadı ki beni başka türlü. Bazı vedaların geri dönüşü olmaz. – 50 derece de ancak 10 dakika durabilirsin. Hareketsiz kalmayı seçiyorum. Artık kış ağır geçiyor. Gizli kalan yerleri aydınlatamıyorsan karanlığa gömersin. Andre bu benim manifestom bile değil, çekilsene aklımdan. Öldürmeyen bir mutsuzluk O’nun olsun. Kurallara sığınıp anarşist paragraflar geçirsin sayfalarca. Şiirler yazsın başıbozuk ve yine dönsün aynı çarkın kendi dişlisine. İşler böyle yürüyor. Konuşurken veya yazarken anarşist olmak bedavadır. Kendi gökyüzüne yükselen bir taş kadar ağırlığınca şiddeti oluyor bu yaşamanın. Ölememekten ölüyordum bense her gün.
Artık bir intiharın failini avuçlarıma saklayıp cinayet süsü verebilirim. ‘’Her şairin hakkıdır intihar’’ demiş bir bilge. Bazıları özür dileyerek gitmişler orası her neresi ise… Benim sıram, müsaadenizle!
Kadın mektubunu itina ile katlayıp parfüm şişesinin yanına bıraktı. Gözünden akan tek damla yaşı silerek ayağa kalktı. Pencereye yaklaşıp perdeyi sonuna kadar açtı. Kendisi beklemekte olan genç adama gülümsedi. Adam elindeki kahve fincanını havaya kaldırıp gülümseyerek selamladı onu. Sonra kahve fincanın bırakıp kadını yeniden dikkatle izlemeye başladı. Onun hüznünden ne kadar çok etkilendiğini kendi gülümseyişinin ardına saklayarak derin bir nefes aldı adam.
Kadın önce komodinin üzerinde duran sürahiden bir bardak su doldurdu bardağa. Sonra yastığını düzletip yüzünü pencereye dönerek uzandı yatağına. ‘’Çiz!’’ dedi adama sesini biraz yükselterek. Adam terleyen ellerini tişörtüne silerek defterini ve kalemini yeniden eline aldı. Çizim bittiğinde elinde tuttuğu resme kendisi bile çok şaşırdı. Kadını kökleri ve dalları olan bir ağaç gibi resmetmişti. Ağacın bittiği yerde kadın, kadının bittiği yerde ağaç başlıyordu. Ancak tek bir yaprak yeşermemişti resimden.
Kadın bir avucunda tuttuğu kapsülü ağzına aldı. Dişleri arasında ezerken yeniden adama gülümsedi son kez. Diğer elinde tuttuğu mavi cam miskete baktı ve avucunu sımsıkı kapattı.
Deniz…
YORUMLAR
Eser,okunabilir ama zorlama tasvirler ve benzetmeler var ve daha cesur yazılabilirdi,selamla.
Madde ve varlıgın doldurdugu dünyada ruhtaki inceliği, derinceliği, akışı ve tıkanışı bilebilmek h'er kişinin akıl karı değil.
Kalemdeki sağlam ayak ve zirve yokuşların çıkış, iniş durak yerlerinde okuyucuyu hoşlukla karşıladı ve ben gönülden kutluyor sevgiler sunuyorum...
Durum ve kesit tarzının seçkin bir örneği.
Tasvir başarısından, anlatım dili inceliğine ve ruhsal yansıtma ustalığına kadar Gününü Yazısı seçkisinde haklı yerini alan yazınızı kutlarım.
Daha nicelerine.
Sevgilerimle.
Den(iz)
Bir edebiyat öğretmeninden bu yorumu almak benim için ne kadar özel ve anlamlı tarif edemem. Çok teşekkür ederim.
Sevgilerimle...
her insana nasip olmaz
sevimsiz yazılar okumak
ama bana olur
bu konuda kısmetsizim deniz hanım
tebriklerimle!!
Den(iz)
Sevgilerimle...
Sevgili Deniz Hanım
Hem başlığına hem içeriğine hayran olduğum bu yazınızın güne çok yakışacağını düşünüyordum ve geleceğine de inanıyordum öylede oldu.
Güne gelen harika paylaşımı ve onun kıymetli yazarını gönülden kutlarım.
Kaleminize emeğinize sağlık
Saygı ve sevgilerimle
Den(iz)
Sevgilerimle
Den(iz)
Sayfam da beni hiç yanlız bırakmadığınız için ve böyle yüreklendirici yorumlar bıraktığınız için çok teşekkür ederim.
Sevgilerimle...
En ince ayrıntısına kadar düşünülmüş harikulade bir betimleme. Anlattığınız olayları okurlara yaşatırcasına yazılmış.
Biraz karamsarca ama realist bir bakış ile yazılmış. En sevdiğim duygu tarzı. Biraz Stephan Zweig tatmış gibi oldum. Elinize sağlık.
ordan oraya savurdun, bir baktım gizli hedefteki yakutsk a gitmişim, o da ne bretonun manifestosunda kendimden bir şeyler ararken pavese, virginia wolf derken en sonunda sergei yesenin e uzandım.
"en iyiler genellikle
intihar ederler
sadece kaçmak için
ve o geride kalanlar
asla tam olarak anlayamazlar
neden biri
onlardan kaçmak istesin ki?"
bukowski nin sorduğu bu sorunun cevabını yazıdığın senaryoda hikayede resimde, çürüyen köklerde ağacın bitip kadının başladığı ve gene bitip yeşermeyen yapraklarda yakuts ta tam anlamıyla cevaplanmış oldu.
tasviri betimi yatağa uzanışı tüylerimi ürpertti, elinde kalemle kalan karşı penceredeki adamdan şu an hiç bir farkım kalmadı.
sürüp sürükledin savurdun içinden çıkamadım
‘içimden dışıma dondum.’,,,
Den(iz)
Sevgilerimle...
En ince detayı dahi atlamadan bir kadının örselenmiş tükenmişliğini okurken yaşadım.
Ustaca kaleme alınmış,mükemmel ötesi bir hikaye..
Kutlarım arkadaşım.Güne yakışacak kadar okunası
Sevgilerimle
Den(iz)
Sevgilerimle...
Açılan perdelerin giziyle
çıplak ıslak bedeninin üzerinde
kurumuş dalların belirtisi var
Kamaş sa da uzaktan gören gözlerim
O aynaya yansıyan parlak ipeksi saçların
İncecik kıvrımlı bedenin
Nice mücevherleri andırır, değersizdir!
Kıymetten düşerken yanında
Cömertçe sunduğun o muhteşem, içi elem dolu bedeninin kederlerini okudum gözünde
Derin sarnıçlar barındıran
doyumsuzca seyri hoş olsa da
Aç, obur, susuz kalmış yaratıklara...
Bu garip ozana şaire de
Senden kalan iki cümle düşe...
MÜSLÜM BAYRAM
Den(iz)
Sayfama bıraktığınız emeğiniz için ayrıca teşekkür ederim size.
Sevgilerimle...
Oysa yalnızca
Bir intihar karasıydı karşı cephede resmedilen
Düş/tü
Yaşamın kıyısından sinsice kendi denizine akan çamurlu sularda boğulur insan...
Sevgilerimle
Den(iz)
Teşekkür ederim Taylan, iyi ki varsın.
Sevgilerimle..
“Bir yüksekliğin, bir başıma olduğum bir yüksekliğin en ucundayım. İnemiyorum. Yaşayamıyorum. Ölemiyorum.”
Yaşamın Ucuna Yolculuk'tan..
Sonra öldü öyle işte Tezer.. Pek çok kadın gibi.. Toprağın altında ağaçların köklerine emanet etti kendini.
Severim gri ve tonlarını senin..
Den(iz)
Kadın tarifine en çok yakışan güzellik, ben senin her rengini seviyorum.
Sevgilerimle...