CAN KESİĞİ SEVDA
Adam bir yazdı, pir yazdı:
“beklenen bir kar yağışı gibi
üstüne başına düşesim var” diye. Ve hemen postaladı sevdiğine bu dizeleri. Özlem o kadar çoktu ki yüreği sırılsıklamdı. Sıksanız bir sünger gibi onun yüreğini inanın dize dize sevdiği akardı. Dize dize dizilirdi en güzel sözler, şiir olurdu dudağından çıkanlar. İnsanın kendisini tamamlayacağı biri olmalı bu dünyada. Böyle düşünüyordu. Eksiklerini gidereceği ve bir yapbozun en önemli parçası gibi buldu mu aradığını tamamlayabilmeli kendisini. Ve buldu mu böyle birisini asla bırakmamalıydı. Bir ağaç kökünün toprağı sarıp sarmaladığı gibi sevdiğini sarıp sarmalamalıydı.
İçini bir jiletle çizer gibiydi. Rahatlatmak istercesine içini kazıyordu jiletle adeta. Kelimelerin iki yanı da keskindi. Can kesiğiydi yüreğindeki her yara. Yüreğini saran özlem kesiklerden sızıyordu. Taze yarasından akıyordu ayrılıklar. Buram buram hüzün kokuyordu adam. Her hali hüzne bandırılmış gibiydi. Bir kadın nasıl sevilir ve özlenir onun bu dünyadaki en güzel anlatıcısıydı. Dayanamadı adam bir şeyler daha yazdı ve gönderdi sevdiğine:
“beklenen bir kar yağışı gibisin sevgili
havadaki sensizliği alıp götürecek…”
Kadın, adamdan gelen şiirli bir hava dalgasına tutulmuştu. Dağlarına şiir yağıyordu kadının. Bağına bahçesine… Yaşadığı şehrine… Sokağına caddesine… Hislerine… Kirpiklerine… Saçlarına…
Adamın aklı fikri kadındı. Bir dava gibi sarılmıştı bütün yüreğiyle kadına. Şaşmaz bir inancı vardı adamın kadına, düşmez bir tavrı, sarsılmaz bir hali… Dünya yıkılsa takmazdı dikili tek taşı bile yoktu. Sevdiği kadın yanında olsun yeterdi. Yansaydı bütün ormanları tek ağacı yoktu içinde. Sevdiği kadın yanında olsun kâfiydi.
“duasına çıktığım aşkındır
kurak gönlümde
o kadar inanmışım ki aşkına
şemsiyesizim rabbe her el açışımda”
Bir kadın bunların kendisi için yazıldığını bilirse dünyanın en zengini, en güzeli, en özeli olmaz da ne olur şimdi? Ruhu yıkanmaz mı boydan boya şiirle, ıslanmaz mı kalbi sevda sözleriyle? Bir gülücük gelip konmaz mı dudaklarının kenarına? Kirpiklerine varana değin inciler dizilmez mi? Gerdanına bir ben olmaz mı adamın bir yan bakışı? Şiirden tek taşı olan kaç kadın vardır yeryüzünde? Piraye bir, Leyla Erbil iki, Mona Roza üç, Mihriban dört, Tomris beş, Ayten altı…
Şiir sağanağında bir başınaydı kadın. Dize dize ıslanıyordu. Yüzü gözü şiirle ıslanmıştı, kaşı gözü şiire bulanmıştı. Adam avucunda bir tutam şiir saklamış ve sevgilinin yüzüne üflemişti sanki.
Kadın bunları okusa göğerecekti illaki. Mesut olacaktı. Ya bunları ifade eden adama ne demeli? O yazacağı her şeyin kadının varlığı karşısında güdük kalacağını ve yazılmamış binlerce, milyonlarca dizenin dahi kadının güzelliğinin yanında sönük kalacağını iyi biliyordu. Çünkü adamın gözünde kadın yeryüzündeki en güzel şiirdi. Bercesteydi. Beytü’l gazeldi.
“sakın bakma bir başkasına öyle şirin şirin
herkes ayak olmaya kalkar şiirine…”
Söz oyunları çoktu adamda ama kalbiydi söyledikleri. Kanıyordu şiirce… Yarası içindeydi adamın. Yâre ruşen kılıyordu yazdıkça. Kâh bir kuş oluyordu konuyordu kadının kalbinin dallarına gizlice, kâh bir şiir oluyordu konuyordu kadının kalbinin ak sayfalarına güzelce. Her şeyden azade özgürce ve güzelce seviyordu adam. Masumca.
“ sen var isen eğer o zaman cümle âlem bir mana ifade eder bana
sen yok isen eğer kaybedecek bir şeyim yoktur o zaman.”
Adam içindekileri son damlasına kadar döktü.
Sonra üzerine bir garip hüzün çöktü.
Ve sustu.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.