- 417 Okunma
- 1 Yorum
- 3 Beğeni
NEDEN Mİ YAZIYORUM ?-2
Ebeveynlerce-anne ve babalara göre, şehir de çocuk birer masraf kapısı olarak görülür ya, köyde öyle değildir; sıfır masrafla çok fazla işe yarayan bir bireydir, illa da bizim çocukluk dönemimizde gerçekten öyleydi. İlkokulu çok başarı ile bitirsem de, müfettişler, öğretmenlerim illa da okumalı bu çocuk deyip, rahmetli babamı özel ziyarete bile gelseler de, ağabeyimin ortaokulda okuyor olması, küçük kardeşimin henüz iş göremez durumda olması nedeniyle, köyde bana çok ihtiyaç görülmüş olacak ki, bir yıl ortaokula gönderilmedim, hatta kayıtların son günü bir münibüse binmiş gidecektim ki, rahmetli babam gelip kolumdan tutarak, ağlamalarım arasında bani gelecek yıla söz vererek tekrar eve götürdü.
Her mevsim adet olduğu üzere karakış çoktan çökmüştü dağlara ve ovalara ki bana medresenin yolu gözüktü. Bir Elif-Ba alarak ben de tezek koltuğumda kalabalığa karışmış oldum. Medrese serüvenimi kışın bitiminde ben kapattım. Başıma bir fes giydirilerek evde sevimli bir çocuk haline gelirken, hocaya da mesaj ulaşmış olacak ki, o da eski halinden bir başka ve pek şirindi. Okuyarak hafız olmam artık yüzüme de söylendiğinden, o günün sabahı, kızağımı bir koltuğuma, Kur’an’ı bir koltuğuma alıp mütena ve sessiz sokaklardan dağa çıkıyor, aç-susuz akşama kadar kızak kayıyor, akşam karanlığı eve dönüyordum. Bu serüven cuma gününe kadar sürecek, babam cumada hocayla karşılaşacak ve benim durumum deşifre olacak, aynı günün akşamı da sıgaya çekilecektim. Babam iyi bir hafız olacağımı telkin etse de ölü yıkamaktan korktuğu söyleyerek direndim; oysa
babam herkesin ölü yıkamak zorunda olmadığını söylüyordu. Gerçekte ise, evet ölümden ve ölüden de, yıkamaktan da korkuyordum ama, asıl beni darmadağın eden okuma isteğimdi. Hafız da olabilirdim, hoca da, bir mahsuru yoktu, ama ben başka okullar okumak istiyordum. Ortaokul her gün rüyalarıma giriyor, her rüyamda sıraya diziliyorum, bir el beni sıradan çıkartıyor ve geriye itiyordu "Senden asker olmaz!" diyorlardı rüyamda. Her rüyadan ağlayarak uyanıyordum kan-ter içinde...
Yine sonbahar yaklaşıyor, okulların açılma vakti geliyordu. Bütün hazırlıklarımı yaptım, babamdan gizli konak odasına taşıdığım buğdayların kaç çuval olduğunu hatırlamıyorum. Bir gece operasyonuyla götürüp köyde bakkala sattım, parasını gizlice cebime indirdim.
İşte o sabah hiç uyumadım, sabah ezanına biraz vardı ki, kalktım üzerimi giymeye çalışırken, kendime bir pantolon uyduramayıp, bu yıl kaybettiğimiz rahmetli halamın kapısını çaldım, eşi de gurbette olduğundan kadıncağız çok korktu. Kapıyı açtı, ben de derdimi açtım, bir siyah pantolon uydurup, belini de kalın bir iple bağladık. Sokak aralarına girmeden hızla uzaklaşıp bir buçuk Km.uzaktan geçmekte olan asfalta ulaşarak bir kamyon kasasının arkasına bindim ve toz-duman içerisinde şehre ulaştım. Kayıtların kapanma günüydü ve çok acele etmem gerekiyordu bir tersliğe yeniden kurban gitmek istemiyordum. O meşhur fotoğrafçıda (Yeni Cami ile, Ziraat Bankası arasında ki dar sokakta, siyah bir borudan bakar gibi komik bir kutuyla çekilen) siyah-beyaz fotoğrafımı çektirip, koşar adım okuldan içeri girdim ki, babamın ayak seslerini duydum ve feryadı bastım !!! Sonradan Matematik öğretmenimiz olacak bir öğretmen babamı çağırdı, kendi çocuklarını okutmak için çocuklarına bisikletten başlayan vaatleri sıraladı, bu vaatlere rağmen çocuklarının okumadığını, benimse çok hevesli olduğumu, bırakıp gitmesi gerektiğini söyledi. Rahmetli babam bir bana baktı, bir öğretmene baktı, boynunu bükerek kısa adımlarla koridoru geçerek kayboldu...Benimse içimiçime sığmıyordu ve hiçbir şeyi düşünecek ne halim, ne de takatım kalmamıştı..Başarmıştım işte...
Hayrettin YAZICI
( Devam edecek...)
YORUMLAR
Serinin birincisini de okumuştum, gerisini beklemiştim açıkçası.
Yazdıklarınızı okurken bilindik öyküler geldi aklıma. Ama bir başka şey var sizin yazınızda. Adını tam koyamadığım başka bir şey!. Gerisi nasıl gelecek hiçbir fikrim yok ama merakla bekliyorum.
Etkili ve samimi yazı dilinizi kutlarım.
Saygılarımla.