- 604 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
GÜLÜMSEME
Günün ilk saatleri gülümsemekle başlarsa şu hayat denilen güzergâhta… Ve sonrasında geçtiğimiz her sokaktan, her patika yoldan bir anlamı olur belki attığımız adımların. Saklıdır her bakışın altında binlerce gülüş. Ama asıl olan o gülüşleri hayatın gün yüzüne çıkartabilmek. Başladığımız her işin, karşılaştığımız her yüzün, açtığımız her kapının ilk anahtarı olabilse gülümsemek, gör bak o zaman ne de güzel gülümseyişler belirecek tomurcuk yüzümüzde.
Şöyle bir baktığımızda toplumun değişik katmanlarına herkesin yüzünden düşen bin parça desem belki eksik kalır tümcelerim. Somurtkanlık maskeleri almış başını gidiyor. Sokaklarda binlerce yığın insan. Ne birbirlerinin yüzüne bakan var. Ne de yanından geçen her yüreğin içinde yuvalanmış duyguların neler olduğunu anlamaya çalışan. Şöyle bir çocuğun saçını okşayabilmek... Nasılsın, merhaba gibi sözcüklerle ona gülümseyebilmek çok mu zor sizce.
Hangi katmandan olursa olsun; ona insan olduğundan dolayı hak ettiği değeri verip, gülümseyebilmek çok mu zor. Patron işçiye gülümsese, evlat anaya babaya gülümsese, eşler birbirlerine gülümsese o zaman mutsuz olur mu insan.
Hayatta bazı anlar vardır ki; tatlı küçük bir tebessüm, size akıl edemediğiniz hikâyelerin başkahramanı olmaya artar bile.
Geçenlerde denk geldiğim kısa bir film seyretmiştim. Sokakta mendil satan küçük bir kızın, parkta ağladığını gördüğü bir genç kıza karşılık beklemeden verdiği selpakın yerine bıraktığı çocukça gülümsemeyle başlıyordu her şey. Ve bütün olaylar dönüp dolaşıp küçük kızın annesi aracılığıyla tekrar küçük kıza maddi bir karşılık olarak dönüyordu. Ama o esnada geçen olaylar sonucunda, o genç kız dâhil, sayısız insanın mutlu olmasına yetmişti küçük kızın gülümseyişi.
Bu örnekten de anlaşılacağı üzere, bizim için önemsiz olan küçük bir gülümseme; belki de hiç ummadığımız anlarda, sonucunda çokça hoşnut olacağımız olaylar dizgisinde bulur kendini.
İnsan tabiatı gereği her türlü acının içerisinde bulur kendini. Bazen çokça mutlu, bazen hüzünlü ve bazen de durgun. Mutluluk öyle televizyon dizilerinde ya da reklam yıldızlarının şöhretli hayatlarında görüldüğü gibi kolay değildir. Hayatta karşılaştığımız birçok olay, bizi acıların ülkesine hapseder. Ve biz, karamsarlığın vagonlarında buluruz kendimizi. Nereye ve hangi istikamete gittiğimizi bilmeden; buluveririz kendimizi, eski rayların üzerinde ağırca sürüklenen vagonların herhangi birinde. Bütün hayatımız, o vagonların gıcırtılı seslerinde yitirilmiştir. Artık bizim için hiçbir şeyin önemi kalmamıştır. Yaşamımız, her gün sokaklarda toplanan eski bir gazetenin, üçüncü sayfalarından ibarettir. Umudumuzu üzerine kurduğumuz düşlerimize yağan yağmur, almıştır bütün isteklerimizi. Silip süpürmüştür, bir sokak çöpçüsü gecenin ilerleyen saatlerinde hayallerimizi. Gökyüzünde uçarken çocukluğumuzun beyaz düşleri, vurulmuştur zalim bir avcı tarafından.
Artık yaşamak ile ölmek denilen anın arasında saklı, o çizgide tükenmiştir gülüşlerimiz. Ne rüzgârlar esecektir saçlarımıza bir daha. Ne de karlar eritecektir, üstümüzde biriken yalnızlık tortullarımızı. Sanki, içine düştüğümüz karanlık bir ülkenin sokaklarında adımlıyoruzdur her gün. Işıksız ülkede, gözlerimiz karartılardan hiçbir şey seçemeyecektir. Bütün suretler, aynı açıların izdüşümü olarak düşecektir gölgelerimizin peşine.
İçte o anlarda bile bir gülümseme, evet bir gülümse yeter belki de. Bizi içine düştüğüm o bütün karanlık dehlizlerden alıp; güneşin yansımalarından evler yapacağımız hayallerimizin caddelerine alır belki. Bir gülümseme. Evet, bir gülümseme unutturur bize acının tadını belki de. O halde siz, siz olun yitirmeyin yüzünüzdeki gülümsemeyi. Ve unutmayın ki gülmek size yakışır…
Hamit TÜRKAN
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.