- 610 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
Sait FAik
Onu ilk kez sekizinci sınıfta tanıdım,parçayı okuyup metin ile ilgili soruları yanıtlar bazı kelimelerin anlamlarını bulurduk, elbette dersten geçmek amacı ile yapılan bu okuma çok da kalıcı olmadı bende , yıllar sonra aynı satırları okuduğumda nostalji yaşamama ebep oldu diyelim,kısa boylu Türkçe öğretmenimi ve her ders tekrarladığı sözü anımsadım:"Güzel ne güzel olmuşsun görülmeyeli"
Hocamız her ders tahtaya mavi gözlü güzel bir kızı çıkarır ve kitap okuturdu o yıllarda dayak sıradan bir olay olduğundan uzun boylu bir öğrenciyi dövmek için sıçrayıp tokat atması hafızama kazınmış.
Sait Faik denince aklıma "Aslan Mustafa"nın diğerine göre daha kızıl olan gözü geliyor azimle çalışan Mustafa taşları temizleyip kendine bir tarım arazisi elde eder ve etkileyici bir hikayedir.Hedefe ulaşmak için azimle çalışmayı öğretir.Sait Faik hikayeleri sizinle birlikte olgunlaşıyor ben buna inanıyorum,aynı hikayeyi yedinci sınıfta okuduğumda pek anlam veremediğim satırlar kırk yaşında okununca pek anlamlı oluyor.Bu öykülerden biri de SEMAVER.
Öykümüzde bu anlam farklılığını hissetmem yıllar sürmedi belki bir sene belki iki sene ...İlk okuduğumda klasik bir ana oğul ilişkisi oluştu kafamda,öykünün ilk satırları bana huzur verdi.Bir annenin yetişkin oğlunun ayaklarını gıdıklaması çok tuhaf !Bu satırı okuyunca annemle olan ilişkimi analiz ettim buna benzer bir paylaşımımızın olmadığı sonucuna vardım.
"Odanın içi kızarmış ekmek kokardı"cümlesi öğrencilik yılllarımda erken kalktığım sabahları anımsattı hikayede olduğu gibi sobalı evimizde dünden kalan ekmekler yeni alev almış sobanın üzerine konur gevrekleşirdi sıcak çay eşliğinde mükemmel bir ikili oluşurdu.O yıllardan aklımda kalan tek resim annemin toz duman içinde geceden kalan külü tenekeye doldurduğu sabahlar.Büyük öykücümüzü bu yüzden seviyorum okuduğum satırlarda kendi hayatımdan anılar yaşıyorum elbette bu durum her satırda gerçekleşmiyor kimi zaman bin dokuzyüzelli yıllarındaki İstanbulu yaşıyorum.Okul dönüşü odaklanma sorunu yaşayarak okuduğum bu öyküde tek bir satırı atlamış olmam yada dikkatsiz okumam nedeni ile öykü çok sıradan geldi.
"Ali’nin annesine ölüm bir misafir gibi geldi"
Öykünün en kilit cümlesini kaçırınca sıradan ana-oğul ilişkisini anlatan bir anı yazısı kalıyor geriye,aslında herbirimizin hayatı da kilit anılardan oluşmuyor mu?Üniversite sınavına girdiğimiz an hayatımızın kilit anı mesela tıpkı öyküdeki kilit cümlenin olması gibi,elbette evlendiğimiz gün de hayatımızın belirleyici anından biridir.Acaba usta yazar annesini kaybederse nasıl bir ruh haline girecekti?bu soruyu yanıtlamak amacı ile mi yazdı kimbilir!ama bilinen o ki yazarın ölümünden on yıl sonra annesi hayatını kaybediyor öyküde evlilik çağına gelmiş ollmasına rağmen annesi ile yaşayan bir yetişkini okuyoruz tıpkı yazarın kendisi gibi.
Yazar evlenmediğimiz sürece yaşımızın ileri olmasının bir önemi olmadığını baba evinde olduğumuz sürece çocuk olmaya devam edeceğimizi hissettiriyor.Üç çocuk babası bir yetişkin olmama rağmen halen baba evine gittiğimde ben de çocukluğumu yaşamaya devam ediyorum,hikaye :Ali’nin hayatında artık semaverin yerine salep’in geçmesi ile son buluyor,semaver ailedeki huzuru annenin varlığının verdiği tarifsiz huzuru ifade ederken salep yanlızlık ,düzensizlik ve huzursuzluğu temsil ediyor.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.