FOUCAULT’DA ÖZNE-NESNE İLİŞKİSİ
Biz bir şey yaparken ya da yaşarken neyi temsil ederiz? Bir şey söylerken amacımız ne olur? Bir konu hakkında kafa yorarken aklımızın rolü ne kadardır? Olduğumuz gibi davranışlar sergiler miyiz? Düşündüklerimizi ifade etmede başarılı olur muyuz? Söyleyemediklerimizi başka bir biçimde nasıl açıklarız? Söylediklerimizi başkalarına düzgün aktarır mıyız?
Nasıl ve ne şekilde görünürüz? Yansımalarımızdan yola çıkarak kendimiz ve dünya hakkında fikirleri nasıl edinebiliriz? İşi yapan özne miyiz yoksa işten etkilenen nesne miyiz? Bir cümlenin içerisinde bulunuyorsak, o cümlenin hangi öğesiyiz? Bir cümlede özne veya nesne olmak zorunda mıyız? Görülen miyiz, gören miyiz? (Foucault, 2001:30). Seçilen miyiz, seçen miyiz? Bilinilen miyiz, bilen miyiz? Konuşulan mıyız, konuşan mıyız? Duyulan mıyız, duyan mıyız? Sevilen miyiz, seven miyiz? Çizilen miyiz, çizen miyiz? Varlığımızın eylemi ve söylemi aynı mı yoksa birbirinden başka mı? Bu gibi sorularla özne ve nesneye ait merak edici sual çoğaltılabilir.
Tüm meselemiz özne veya nesneyle ilişkili midir? Özne ile nesnenin arasında veya dışında kalanlar yine bizi ya özneyle, ya da nesneyle bir şekilde buluşturur mu? Bir şeyle karşılaşmak bizde ne gibi farklılıkları meydana getirir? Farklılıklarımızın ne kadarını fark ederiz? Her şeye sebep olan mıyız, her şeyden etkilenen miyiz?
Biz neyiz? Bilgilerimizin eksikliği nereden kaynaklanmaktadır? Bilgilerimizin arka planında ne gibi durumlar saklı durmaktadır? Öznelliğimiz ve nesnelliğimizin ölçütü tam olarak nedir veya ne değildir?
Foucault’a göre ne özneden öte bir nesneyiz, ne nesneden ayrı bir özneyiz. Özne ve nesne bir aradaysa ancak kelimelere ve şeylere dair söylemlerimiz olabilir. Yapılan ve yapan aynı zemindeyse bilgiye daha kolay ulaşabilir.
İşte Foucault da özne ve nesneden hareket ederek, öznede nesneleşen durumların peşinde olmuştur. Bilginin arkasındaki perdeleri aralamaya çalışmıştır denilebilir. Bunları yaparken Kelimeler ve Şeyler adlı kitabında okuyucuyu adeta bir düşünme ve düşünce labirentin içine hapseder. Aslında o, kelimelerle yani özne ile ve şeylerle yani nesnelerle bizi örnekler bağlamında gerçeklerle yüzleştirir. Bu gerçekler hayatın gerçekleridir. Bu gerçekler bizden ve hayattan izler taşır. Foucault, o gerçekler hakkındaki kıt bilgimizi zenginleştirme ve nedenleri üzerinde durarak hakkında az bilgimizin olduğu hakikatleri ortaya çıkarma derdindedir ileri sürülebilir.
Yansımalardan hareketle olaylara ve olayların arakasında duran nedenlere yaklaşır. Foucault, herkesin öncelikle baktığı şeyi, safça ve gölge içinde gösteren yansıma (Foucault, 2001:43) ile açıklar. Burada özne ve nesneye dair tersyüz resmi, yani ikiliğin yer değiştirme birliğini önümüze serer.
Foucault’da özne ve nesne birbiriyle ilişkilidir. Ayrıldığı noktalar olsa da, nihayetinde yine bir arada yer teşkil ederler.
Dolayısıyla Foucault özne ve nesne birlikteliğinde, kelimelere ve şeylere dair bilgimizi sınama ve ufkumuzu açma amacında ve problematiğinde olduğunu söylenilebilir.
-MESELCİ
Kaynakça:
FOUCAULT Michel, Kelimeler ve Şeyler-İnsan Bilimlerinin Bir Arkeolojisi , 2001, Çeviren: KILIÇBAY Mehmet Ali, İmge Kitabevi.