- 762 Okunma
- 2 Yorum
- 1 Beğeni
Neden güzellik değil de dindarlık?
"Kişinin aslı ahlâkıdır. Gerçek haseb ve nesebi dindeki mertebesidir. Şahsiyeti de ahlakıdır." Hz. Ömer (r.a.) (Böyle Seslendiler, Ebubekir Sifil, Semerkand Yayınları)
Bu yazı, eğer becerebilirse, iki hadis-i şerif arasında bu yakınlarda farkettiğim bir kardeşliği anlatmaya çalışacak. Allahu’l-a’lem (en doğrusunu Allah bilir) kaydını anarak sözümüze başlayalım. Ve hemen bahsi geçen hadisleri alıntılayalım. Onlardan birisi "Allah’ın ahlakıyla ahlaklanınız!" denilenidir. Diğerisi ise, kadınlarla nesepleri, zenginlikleri veya güzellikleri için değil, dinleri/dindarlıkları için evlenmeyi tavsiye edenidir. Meşhur hadisler olduğu için kaynaklarını alıntılamıyorum. Yalnız, başlamadan önce, ilk hadis-i şerif için birşeyi belirtmeliyim: Rivayet açısından diğeri kadar sağlam olmadığını işitmiştim. Fakat sağlamlığına hükmedeni de duymuştum. Bu nedenle ben de yazımda ondan ’hadis’ diyerek bahsettim. Şu temkini dikkatlerinizden uzakta bırakmayayım.
Evet. Konumuza dönelim. Ben bu iki hadis-i şerif arasında, bencileyin, büyük bir kardeşlik görüyorum. ’Kardeşlik’ ne demek? Yani bu cümlelerin birbirlerine bakar yüzleri var. Aynı mübarek ağızdan çıktıklarını düşündürür bir işaretteşlikleri var. Birbirini destekler hakikatlere dokunur parmakları var. ’Kardeşlik’ demekle kastettiğim bu aslında. Ve ben bu kardeşliğin mütebessim yüzünü ’ahlak’ ile ’dindarlık’ arasındaki bağdan yakalayabiliyorum.
Efendim, ahirzamandır, bazı kelimeler diğer bazılarından uzaklarda kalmıştır. Ancak yolun bidayetinde/başlangıçta hukukları hiç de öyle değildir. İşte, bu tür ifadelerden ikisi de ’güzel ahlak sahibi olmak’la ’dindarlık’tır. Evet. ’Dindarlık’ ve ’güzel ahlaklılık’ İslam’ın ilk insanlığa bahşolduğu zamanlarda birbirlerinin gereği, parçası veya ayrılmazıdır. Ancak daha sonraki dönemlerde, belki bir tür şekilcilikle, aralarındaki mesafe açılmıştır. Sanmayın ki bu mesafe kitabî olarak açılmıştır. Hayır. Asla. Katiyyen. İslamî metinlerin tamamı bu kardeşliğin kuvvetini hatırlatarak hayatımıza girer.
Ancak ’ilim sahibi olmak’ ile ’ahlak sahibi olmak’ arasındaki nüans, yani ’bilmek’ ve ’yaşamak’ arasındaki farklılık, hatta yaşayamayanın yalnız bilmekle tatmin oluşu, İmam-ı Gazalî’nin (r.a.) Bidayetü’l-Hidaye’de kendisinden çokça şekva ettiği üzere ’amel’ ile ’ilmin’ arasındaki mesafeyi açmıştır. Halbuki amel edilmeyen ilmin kıymeti yoktur. İlmin hakiki meyvesi tekrar tekrar zikri değil amelidir. Cenab-ı Hak bize öylelerden olmayı nasip eylesin. Âmin.
Şimdilerde iş daha da farklı bir noktaya gidiyor. Örneğin: Bir ’dinî cemaat’in veya ’siyasî parti’nin kendi varoluşunu, ekser taraftarının dini önemsemesi üzerinden, ’dindar’ olarak tanımlaması, müntesibleri olan herkesin bu payeyi, hiçbir isbata ihtiyaç duymadan, omzunda taşıyabilmesi anlamına geliyor. Yahut da getiriliyor. Birisi bu falan cemaati veya filanca partiyi eleştirecek olsa, hiç haddi olmadığı halde, dindarlığı hedef tahtasına koyup saldırabiliyor. Ben bu halin vehametine derinden üzülüyorum. Hele namazlı-abdestli adamların ’dindarlar şöyle-böyle’ diye konuşması kadar bu sıralar canımı yakan birşey yok. Fakat devir böyle bir devirdir. Ne yapalım? Kabalığın çözümü zor. Lakaplar sıfatların önüne geçti vesselam.
Evet. Biz, olayı en başa ve kitabî olana götürdüğümüzde, ’dindarlık’ demekle ’güzel ahlaklı olmayı’ da kastederiz. Bu ’güzel ahlakı’ tahattur ederken birçok altbaşlık da beraberinde hatırımıza gelir. Mesela: Şefkat. Mesela: Anlayış. Mesela: Sabır. Mesela: Tatlı dil. Mesela: Dürüstlük. Mesela: Çalışkanlık. Mesela... Saymakla tükenmez. Bütün bunlar ’güzel ahlak’ın ve dolayısıyla ’dindarlığın’ parçalarıdır. Çünkü ayet-i kerimelerce emredilmişlerdir. Hadis-i şeriflerce övülmüşlerdir. Salih büyüklerimizin nasihatleriyle tavsiye edilmişlerdir. Kitabî olan İslam’la yüzleşen herkes bunu kabul eder.
Bu nedenle artık şunu kolaylıkla söyleyebiliriz: Allah Resulü aleyhissalatuvesselam, bu hadis-i şeriflerinde, bizi hep ’eser okumalarına’ yönlendiriyor. "Hoppala! Ahmed. Yahu biz buraya nasıl geldik?" diye soruyor olabilirsiniz. Hemen bağlantıyı kuralım o zaman: Nasıl Cenab-ı Hakkın isim ve sıfatları ’zatından’ değil ’eserlerinden’ öğreniliyor, aynen öyle de, insanın da taşıdığı değer ’zatından’ ziyade ’eserinden’ öğrenilebiliyor. Bu cümleyi azıcık dikkatinizde tutun. Şimdi onu biraz daha açmayı deneyeceğiz.
Kur’an’ın ve sünnetin bizi yönlendirdiği okumalara nazar edin lütfen. Marifetullah eksenli ayetlerin/hadislerin atıfları nereyedir? Eşyaya (yani ’şey’lere) değil midir? Evet, kudsî metinler, bize Cenab-ı Hakkın zatı hakkında düşünmeyi salık vermezler. Ya? Bize Cenab-ı Halık’ın eserleri hakkında düşünmeyi emrederler. ’Üstlerindeki göğe bakmazlar mı’dan tutun çeşitli versiyonlarıyla bütün ihtarlar eşyaya dikkat etmeye dairdir. (Onları, önce farketmeye, sonra doğru şekilde okumaya dairdir.) Hatta, Bediüzzaman, Kur’an-ı Kerim’de geçen yemin ifadelerinin de ’üzerine yemin edilen şeylere’ nazar-ı tefekkürü celbetmek için olduğunu söyler. Zaten Allah’ın zatını anlamak insanın kapasitesinin üstünde bir mesele olduğundan yasaklanmıştır. Bize tavsiye edilen şey eşya okumalarıdır.
Bu nedenle "Allah’ın ahlakıyla ahlaklanınız!" hadis-i şerifini de, biz, Cenab-ı Hakkın yaratışında okuduğumuz isim, sıfat ve şuunatların ekseninde anlamlandırırız. Örneğin: Başka bir hadis-i şerif bize haber verir: "Allah güzeldir, güzeli sever." Evet. Yaratırken güzelliği bu kadar kollayan Cenab-ı Hakkın güzelliği sevdiği zâhirdir. İnsanın bu noktada Rabbini taklidî, kendi işlerinde, onun Cemil isminin gölgesine sığınmaya çalışmasıdır. Hâşâ, zatını taklid değildir, yani teşebbüh-i bi’l-Vacib değildir. Yoksa insan Allah’a nasıl yetişir? Sözü bu şekilde anlamak ahmaklıkta eşeklerden öne geçmek olur.
Aleyhissalatuvesselam, burada bize ’marifet’ ile ’ahlak’ arasındaki ilgiyi öğretmekle birlikte, birşeyi daha gösteriyor sanki: Kişinin eseri ahlakıdır. Evet. Cenab-ı Hakkın isim, sıfat ve şuunatını anlamak için nasıl eşya yalnız bir yansıtıcı oluyorsa, ondan hakiki marifet bir tür ’ahlak okumalarıyla’ çıkıyorsa, insana dair bilişlerimizde de doğru bir takdir ancak ’ahlak okumalarıyla’ elde edilebiliyor. Vay. Güzel geldik buraya. Hemen diğer hadis-i şerifle de ucunu bağlayalım: Bir kadının sahibi olduğu ’neseb’ kendi seçimi değildir. Bir kadının sahip olduğu ’zenginlik’ kendi seçimi değildir. Bir kadının sahip olduğu ’güzellik’ kendi seçimi değildir. Bunlar onun öncesinde yapılmış seçimlerin sonuçlarıdır. Fakat bir kadının (veya erkeğin) ahlakı kendi seçimidir.
Kullukta iradeye bırakılan pay buradadır. Biz irademizle böyle bir ahlaka sahip olabilir şekilde yaratılmışızdır. O nedenle de, eğer birşeyden ’eserimiz’ diye bahsedeceksek, bunda haklı olduğumuz tek yer ahlakımızdır. Mesuliyeti bizdedir. İzleri bizdendir. Ve birisi sahip olduğumuz bu gibi şeyler üzerinden bizi tanımak istiyorsa, onun da yapacağı doğru okuma, ahlakımız üzerinden olacaktır. Bir kadın/erkek ebeveyni sayesinde hiçbir çaba harcamadan asil bir soya, çok sayıda mülke, bedenî bir güzelliğe sahip olabilir, ancak güzel bir ahlaka sahip olamaz. Orada çabası esasdır. İrade gereklidir.
Bu nedenle aslında ne olduğunu da ancak dindarlığı gösterir. Diğerlerinden yapılacak okumalar yanıltıcı olabilirler. Hem şunun da altını çizmeden ayrılmayalım: Bir kadının güzelliği kendisinden önce Allah’ın delilidir. O güzellik kadını değil Allah’ı anlatır. Ona bakarak kadına âşık olmak, bakalım bana katılacak mısınız, bir başkasının çizdiği tabloya bakıp resmin üzerine çizildiği beze âşık olmak gibidir. Burada fıtrî olan temayülü reddediyor değilim. Ancak insanın inşa etmediği şeyler üzerinden ona hayranlık duyulmasını yadırgıyorum.
Her neyse, eğer anlatmayı becerebildimse, söyleyeceklerim bu kadar. İnşaallah istifadeye medar olur. Siz burada tasvir etmeye çalıştıklarımı hayatın farklı noktalarında da uygulayabilirsiniz. Her yerde kişileri severken, onlara evvelden bahşedilenlere değil, eserlerini esas almaya bakabilirsiniz. Yazıyı, bütününü birkaç mısrada toparlayan, Ziya Paşa merhuma atıfla bitirelim: "Âyinesi iştir kişinin lâfa bakılmaz. Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde."
YORUMLAR
Çok değerli Hocam' ın bir aktarımını yeri gelmişken aktarmadan geçemeyeceğim.
"Bir kadın 4 şey için alınır"
1)Soyu
2)Malı, mülkü
3)Güzelliği
4)Huyu için.
Kalbine Allah inancı ve sevgisini koymuş birinden daha mutlu, daha güzel, daha zengin kim olabilir ki?
Aynı konuda bende sıkıntı duyuyorum. Nedir derseniz? Dinin suçlanmasını.Neden din suçlanıyor? Neden her konuda kabahatli arandığında dinimiz İslâma çatılıyor?
Düşünelim, bir doktor hastasının içinde ameliyat makasını unuttuğu zaman, tıp dünyası değil, doktor suçlanıyor, öyle değil mi?
Ya da mühendisin yaptığı köprü yıkılmış ise, kabahat mühendisindir, mühendisliğin değil.
Peki dindar geçinen biri, tembel, ahlak seviyesi düşük biri ise, bu kişi suç işlediginde, Neden direk İslâm dini suçlanıyor, Neden suçu işleyen karakter suçlanmıyor? Neden dinimiz İslâm hep suçlanıyor? Neden? Neden?
Hiç düşündük mü bu Islâma kurulan bir tuzak
O halde ne yapmalıyız?
Allah' a inanmalıyız
Peygambere bağlanmalıyız.
Kur'an a sarılıp
İslâma sıkı sıkı yapışmalıyız
Faziletli ve bilgili bir müslüman
Yüksek ahlâklı
İbadetli bir müslüman olmalıyız
İslamın ve imanın şartlarını yerine getirmeliyiz
ki vücudumuz, fikrimiz ve ruhumuz tertemiz olsun.
(İslam prensipleri A.Kemal Belviranlı)
Saygılarımla
Çanacık tarafından 1/11/2019 11:33:24 AM zamanında düzenlenmiştir.
Dilek USTA
Akıllı olan insan dediğinizi yapar, yapmalı arkadaş seçiminde, dost olmak istediğinde; ama birliktelik/ evlilik çok ayrı bir şey . Karşınızdaki her iki açıdan da tatmin etmiyorsa ( fiziksel güzellik ve bahsettiğiniz güzel ahlak) insan aklının dışarıda kalması ihtimali büyüktür ve de korkunçtur bence. Eşlerini güzel ahlaklı diye seçip, sonra da bozulmasın diyerek eve kapatarak, dışarıda uçan kuşu kaçırmayan erkeklerin sayısı arttıkça görünür de diyorum ki bu akıllı seçimler son bulmalı.
Sormuşsunuz ya yanıtlıyayım
Her gün aynı tabloya bakmak zor'dur , güzelliği dışarıdan çekici gelenin içindeki fırça darbelerinin sürekliliği bakanı renklendirir, heyecanlandırır. Renkleri keşfediecek sır'da bir bütünsellik ve Zeki bir donanımla kurgulanmamışsa tablo bir bakış sonrası zaten bir daha bakılmayacak türdendir. Allah kimseyi böyle bir tabloya talip olmaya denk getirmesin dilerim.
Mutlu hafta sonları