- 1687 Okunma
- 2 Yorum
- 1 Beğeni
Kars'ın Sinemaları,
Kar- tipi dinleyen kimdi? Kars’ın kışı çok soğuk olurdu ama hiç hissetmezdik çünkü içimizin sıcaklığı üşümemize engel oluyordu. Hele o gün sinemaya gitmeye niyetlendiysek soğukmuş, vız gelir tırıs giderdi. Tabi, yaz olunca, sinemanın zevki bambaşka olurdu. Hele hafta sonları sinemaların önünde Tarkan, Karaoğlan Teksas, Tommiks, Zagor, Tom Braks gibi çizgi romanları satanlar, değiş tokuş edenler... Düşünüyorum ebeveynlerimizin kızmasına rağmen az da olsa o kitaplar bize okuma alışkanlığını kazandırdı. Onlar da olmasa hiçbir satır okumayacaktık.
Şehir sinemasına giriş, ne izdiham olurdu, Salonun küçük giriş kapısından içeri girmek bazen dakikalar alır, içeri girince piyango çıkmış gibi sevinirdik.
Malkoçoğlu, Tarkan, Kara Murat filmlerini seyredip dışarı çıktığımızda filmin etkisine öylesine kapılırdık ki her kes bir Malkoçoğlu edasına bürünürdü. Ya karate filmleri? Film çıkışı her kes karateci kesilirdi. Bruce Lee olan mı, Wang yu olan mı? Sinemaların önü birbirine karate yapan, hoplayan zıplayan çocuklarla, gençlerle panayır yerine dönerdi.
Sinemacı Cahit abi tam bir sinema üstadıydı bize yaşattığı o heyecanlar için sana ne kadar teşekkür etsek azdır.
Sinemada film seyretmek tek tutkumuz, tek eğlencemiz ve dünyaya açılan tek penceremizdi. Şehir sinemasından çıkar Yeltekin sinemasına, Yeltekin sinemasından çıkar belediye sinemasına girerdik. Filmler ve matineler bitmezdi. Adeta akşamı sinemalarda eder eve geldiğimizde ise babamızdan okkalı bir fırça yerdik. Ah o günler; ne güzel günlerdi.
Yeltekin sinemasının açılışını bu günkü gibi hatırlıyorum. O gün tüm matineler ücretsizdi, Kars’ın bütün hanımları, kızları çocukları sinemaya akın etmişti. Sahibi Şehir kulübünün müdavimi Torun Yeltekin amca gerçek bir beyefendi ve merhametli bir insandı.
Hafta içi her gün saat iki de Kadınlar matinesi olurdu. Genelde Türkan Şoray, Hülya Koçyiğit. Fatma Girik, Filiz Akın, Zeynep Değirmencioğlu gibi aktrislerin acıklı filmleri oynatılırdı. Sinemaya alımlı ve bakımlı giren kadınlar ağlamaktan gözleri şiş ve tabiri caizse perişan bir halde çıkarlardı.
Ha birde Ordu Evi Sineması vardı. Baloya gider gibi hazırlanan grand tuvalet baylar, mini etekli döpiyes giyimli, alımlı ve bakımlı şık bayanlar giderdi. Sinemanın Kırmızı boyalı deriden yapılmış derin koltuklarına kurulur Avrupai bir ortamda genelde Hollywood yapımı kovboy filmleri seyretmenin ayrıcalığını yaşarlardı.
Daha sonraları açılan Belediye Sineması ordu evi ve Yeltekin sinemasından sonra yapılmış en güzel sinemaydı. Ama ne yazık ki buradan bir şehir sinemasının ve Yeltekin sinemasının verdiği o havayı hiçbir zaman aldık diyemeyeceğim. Zaten kısa bir müddet güzelliğini koruyabildi bütün sinemalar gibi oda evlere giren beyaz camın dayanılmaz cazibesinin kurbanı oldu gitti.
Xx
Şimdi buraya kadar yazdıklarımı okuduktan sonra içinizde bir boşluğun oluştuğunu hissediyorum. Ve biliyorum ki hepiniz çok önemli bir sinemayı ve sahibini atladığımı sanıyorsunuz değil mi?
Onu hiç unutabilir miyim? Ya da unutabilir miyiz?
Onunda bir Sineması vardı, birde bilardo salonu. Uzun boylu, başında fötr şapkası, çocukla çocuk, büyükle büyük. İnce narin bıyıklarının altındaki dudaklarının somurttuğu vaki olmayan, her zaman güler yüzlü, her zaman pozitif ve yardım sever.
Evet, hepiniz tahmin etmişsinizdir o içimizden bir değerimiz, o hepimizin sevdiği İsmihan Emmimiz.
Büyük küçük bütün Karslıların hemen hemen hepsi onu tanırdı. İsmihan emi dedin mi her kesin yüzünde hoş bir gülümseme oluşur ve her kes onunla ilgili küçükte olsa bir anısını anlatırdı. ”İsmihan emiyle şöyle, İsmihan emiyle böyle.” Ama her kesin çok iyi bildiği bir şey vardı ki oda o güzel insanın sinemasının özelliğiydi. Bu özellik ne idi diye soracak olursanız. Gişede kendisi dururdu, kapıları kendisi kapatır, teşrifatçılığı kendisi yapardı. Zaten en fazla on beş yirmi kişi olurdu ki onlarında hepsini balkona alırdı. Makinist ise pek tabi kendisi olurdu. Yani Doğu sinemasının her şeyi oydu. Filmin bazen sesi, bazen görüntüsü, bazen de tamamı gider ortalık zifiri karanlığa gömülürdü. Çünkü oynatıcısı eski olmasından dolayı sık sık şerit kırardı. İşte o zaman salonda kızılca kıyamet kopar, “İsmihan emi ses ver, İsmihan emi görüntü yok.” nidaları ortalığı yıkardı. İsmihan emi ise dakikalarca uğraşır bir türlü düzeltemezdi. Çaresiz gelir “Uşaklar bu filmi izlemiştim. Sonunu size anlatayım çıkın gidin” derdi. “ Oğlan kızı kurtarır evlenip mutlu olurlar” gibi ya da “Sonunda esas oğlan yağız atıyla gelir kötü adamı öldürür film biter; “Şöyle böyle…
Hiç unutmam Karsta her kesin diline pelesenk olan bu hikâyeye bir kez bende şahit olmuştum. Bir kış günü İsmihan emmiden filmin sonunu dinleme zevkini sinemanın soğuk balkonunda it gibi titrerken tatmıştım.
Abim anlatmıştı. Ankara’da sağlık kolejinde okurken sinemaya gitmiş. Filmin en heyecanlı yerinde film kopmasın mı? İşte o anda arka sıralardan kendisine hiç yabancı olmayan bir söz duymuş. “İsmihan emmi ses ver.”
Her pazar saat on da başlayan matineyi çocuklar için ayırır, giriş kapısında kendisi durur idi. Çocuklardan parası olanlardan cüzi bir miktar para, parası olmayanlardan bilye, resimli roman, Sakızlardan çıkan resim kartlarından tutun çiğnenmiş sakıza varıncaya kadar ne verirlerse alırdı. Ama mutlaka bir şeyler alırdı. Neden böyle yapıyorsun diye soranlara da “ Ben onları bedava içeri alsam bedavacılığa alışırlar, para istersem gidip babalarını ya da annelerini zor duruma sokarlar, Allah korusun hırsızlıkta yaparlar” diyordu. İşte bu kadar ince düşünceliydi İsmihan emi.
En çok sevdiği film kahramanı ise belki inanmayacaksınız ama King-Kong’du. Abimden duymuştum. Hatta öyle ki filme hiç kimse gelmese bile bir vakitler gişesinde çalıştığı abimle birlikte King-Kong filmini büyük bir heyecanla seyretmişler. Koca sinemada iki kişi abim ve İsmihan emi.
Sinemasının yanında birde bilardo salonu vardı. Elbette sineması gibi orayı da kendisi işletirdi. Yine unutamadığım bir anımı sizlerle paylaşmadan edemeyeceğim. Bir yaz tatilinde kısa bir süre bilardo salonunda çalışmıştım. On liraya yevmiye ile. İlk gün her şey gayet yolunda gitmiş akşam olunca paramı almış sevinçle evimizin yolunu tutmuştum. Ertesi gün akşama kadar hasılat otuz lira olmuştu ve nasıl olmuş bilmiyorum, biri kasadan parayı çalmıştı. Yemin ederim ben hiç anlamamıştım nasıl çalmışlardı? Gözümü kasadan hiç ayırmamıştım ki. Akşam hesap vermeye gelince İsmihan Emmiye paranın çalındığını söyleyince nasıl kızmıştı anlatamam. Ama yine de almak istemediğim halde yevmiyemi cebinden çıkarıp zorla cebime koymuştu. Artık beni işten kovar diye düşünüyordum ki;“ Yarın erkenden gel ve salonu iyice temizle diye de çıkışmıştı” Bunu söylerken ince narin bıyıklarının altından sevecen bir şekilde gülümsemesi gözlerimden kaçmamıştı. İşte ben o gün onun bir kez daha ne kadar merhametli ve temiz yürekli bir insan olduğunu anlamıştım.
xxx
Sayfaya iki damla gözyaşınızın düştüğünü ve hüzünlendiğinizi görür gibi oluyorum. Belki eskiden olduğu gibi bir filmden öteki filme atlama yapamazsınız, hastane yokuşundan demir köprüye kadar kızak kayamaz, Şehir stadında Otuz Ekimle Doğu Fenerin muhteşem derbi maçını seyredemez, millet Bahçesinde piknik yapıp Kars çayına olta atamaz, Asırlık ağaçların kuytu köşelerinde sevgililerinizle buluşma ayarlayamazsınız. Ama çocukluğunuzdaki gibi Kars sokaklarında gezip dolaşabilir, kaleye çıkıp şehre kuş bakışı bakabilir, şansınız yaver giderse çocukluk arkadaşlarınızdan birini ya da birkaçını görüp eski günleri yâd edebilirsiniz. Çok ama çok şanslıysanız belki başınıza lapa lapa kar da yağar,
Hadi ne duruyorsunuz! Kars. Orada.
Selam ve Sevgi ile;
Nizamettin Uca
14.12.2018-Iğdır
YORUMLAR
Gençliğimi yaşadım okudukça.Teşekkürler.Kaleminize sağlık.Zevkle okudum.
nizamettinuca
Kalemine sağlık Nizamettin Usta,nostaljik bir Kars anlatımı ,aynı zamanda Kars sinema tarihçesi de diyebiliriz.Gerçekten damaklarımıza geçmiş günlerin lezzetini tadını verir gibi bir öykü kalemin daim olsun.