bir zamanlar küçük bir ülke
Büyük devletlerarasında küçük bir ülke varmış. Dağlar arasında irili ufaklı şehirlerle, küçük kasabalarla ve dağların yamaçlarında kurulmuş şirin köylerden oluşan bir ülke.
Bu ülke krallıkla idare edilmekte imiş, kral yıllarca ülkesini dışarıdan gelen saldırılardan kahramanca korumuş. Halkına karşıda çok merhametli ve yumuşak kalpli imiş. Komşu ülke kralları ile saldırmazlık antlaşması yaparak ülkesin ve halkını güvenlik altına almış.
Gel gör ki ülke içinde asayişi sağlayamaz olmuş. Ülke içinde hırsızlık, adam öldürme, masum insanlara saldırma, kadınlara ve kızlara tecavüzler. Her ne kötülük varsa yapılmakta imiş. Her gün krala bu türde şikâyetler gelmekte imiş.
Kralsa bu durumu nasıl düzeltirim diye kara kara düşünmekte çareler aramaktaymış. Ülkedeki iç huzursuzluk kralı çok yıpratmış. Zaman zaman tebdili kıyafet yaparak halkın arasında gezer onların durumunu incelermiş.
Bir gün yine halkın arasında dolaşırken çizmelerini boyatmak için bir boyacı uğramış. Hem çizmelerin boyatıp hem de boyacı ile sohbete başlamış. Ülkenin halin sormuş “ sana göre ne olacak bu ülkenin hali, insanlar güven içinde yaşayamıyorlar. Ne dersin kral bu işi düzelte bilecek mi dersi” diye sormuş.
Boyacı hem işine devam etmiş hem de müşterisi ile konuşmuş ve demiş ki “bu ülkenin yönetimini beş yıl kral bana devir etsin, koyunla kuzuyu yan yana yayarın. Ülkede en ufak bir hadise olmaz. Masum insanlara da rahat bir hayat yaşatırım” . Müşterisi ona “nasıl yapacaksın bu işi” diye sormuş o da “kral tahtını bırakıp bana o imkânı vermez verse yaparım. Sen aldırma benimki hayalden öteye gitmez” demiş.
Kral çizmesini boyatmış boyacıya da bir şey demeden sarayına gelmiş. Fakat aklı boyacının konuşmasında kalmış. Adamlarına o boyacıyı alıp gelmelerini emretmiş. Kralın adamları boyacıya varmış “kral seni istiyor gel bakalım” demişler. Boyacıyı alıp saraya getirmişler, lakin boyacı neden kralın onu çağırdığını bilememiş. Ta ki kralın karşısına çıkana kadar, Kralın huzuruna varınca bakmış ki bir gün önce çizmesini boyadığı adam. Boyacı aklından “iş işten geçti orada ne dedimse yine aynısını söyleyeyim eğe bu kafa gidecekse öyle gitsin” diye düşünmüş.
Kral boyacıya “gel bakalım boyacı bu ülkeyi nasıl düzelteceksin bize anlat, seni de vezirim yapayım” demiş. Boyacı “ben anlatsam da siz yapamazsınız. Beş yıl krallığı bana devredin beş yıl sonrada gelin ülkenizi teslim alın, hem de huzurlu, sakin, kimsenin kimseye zara vermediği ve birbirlerinin hakkını koruduğu bir ülke olarak” demiş.
Kral ne kadar zorladı ise de boyacı yapacaklarını söylememiş. Kral “kafanı kestiririm” demiş o da “olur kıralım hemen kestirin amma bu ülkenin elinde kalan son imkânı da kesmiş olursun. Karar senin” demiş. Kral meclisi ile uzun uzun istişarede bulunmuş onların hepsi de “kralım beş yıl çok değil bırak ne yapacaksa yapsın, başaramazsam o zaman kafamı kesin diyor” demişler.
Çaresiz kral boyacının teklifini kabul etmiş. Tüm heyetleri toplamış krallığı beş yıllığına boyacıya devretmiş. Ülkenin her yanında telalar vasıtası ile halka da ilan etmişler. Boyacı krala “tüm erkânını al ve hangi ülkeye gitmek istiyorsan oraya git. Sizin burada olmamanız gerekiyor” demiş. Kral ve tüm erkânı komşu ülkelerden birine gitmişler.
Boyacı tahta oturur oturmaz her şehre hücreleri bir kişi ala bilecek, on kişilik bir taraftan girilip diğer taraftan çıkılan ve çıkışında da bir idam sehpası bulunan hapishaneler yaptırmış. Suç işleyip yakalananı bu hapishanelere koydurmaya başlamış. Odalar bir kişilik olduğu için suç işleyip gelen olunca öndekini bir ön odaya atarak devam etmiş. En sen odadan çıkanı da hemen idam etmeye başlanmış. İlk başlarda halk ne olduğunu anlayamamış amma kendi yakınlarında da asılanlar olunca her şehirden temsilciler toplanıp kralın huzuruna çıkmışlar ve “senin bu yaptığın zorbalık suçu olanı muhakeme etmiyorsun, bu adaletsizlik” demişler. Kralda “onlar muhakeme ediliyor hem de sizin tarafınızdan, biz sadece sizin kararınızı yerine getiriyoruz, bana neden kızıyorsunuz ki eğer insanlar suç işlemese bakın o zaman asılan oluyor mu, suç işleyerek içerdekilerin idam kararını siz veriyorsunuz. Beni suçlamayın” demiş ve gelenleri göndermiş.
Kralın huzuruna çıkanlar bakmışlar ki kral haklı eğer suç işleyen olmazsa içerden de asılan olmayacak kısa zamanda ülkede kralın ne yapmak istediği ve haklı olduğu halka arasında yayılmış. Daha ikinci yıl bitmeden ülkede en ufak bir hadise dahi olmamış.
Oradan gelip geçen gezginci tüccarlar eskiden bu ülkede mallarını korumak için kuvvetli koruyucular getirilermiş, hatta kraldan muhafız isterlermiş. iki yılın sonunda gelen yabancılar sokakta bir şey görüpte almaya kalksalar halktan birisi “o senin mi! Senin değilse alma onu alırsan bir insanın ölümüne sebep olursun” diye uyarmaya başlamışlar. Tüccarlar da malların rahatça sakin bir yere bırakarak işlerini huzurla yapmaya başlamışlar.
Bu tüccarlar eski kralın bulunduğu ülkeye vardıklarında diğer ülkede ki huzurdan güvenden bahsetmeye başlamışlar. Bu haber de eski kralın kulağına kadar gitmiş. Eski kral bizzat kendisi tüccarlar gelerek sormuş “bizim ülke nasıl eskinden sizi bir koruyorduk şimdi nasıl geçtiniz oradan” demiş. Tüccarla da “ne tehlikesi orası kadar güvenli yer olamaz. Sokakta bir şey bulsan (sahibi sen misin değilsen alma) diyorlar. Senin zamanın gibi değil. İnsanlar birbirlerine daha saygılı. Kimse kimseye saldırmıyor, malını çalmıyor, kadına kıza dokunan yok. Tam bir huzur ülkesi” derler. Eski kral “olamaz sizin anlattığınız ülke benim ülkem olamaz, nasıl olur yakınlarda başka bir ülkeye uğrayıp benim ki sanmayasınız” der. Tüccarlar da “hayır efendim sizin ülkeniz, hem bir sürü alışveriş ta yaptık hiçbir sıkıntı da yaşamadık” derler.
Eski kral düşünür “ben bu adamla beş yıllık bir anlaşma yaptım amma ülkeyi düzeltmiş ben gideyim benim seki adamlarım da bana yardım eder yine kral olurum” der. Kimlerle geldi ise onlar “önce ben gideyim durumu bakayım oradaki adamlarımla tahtımı boyacıdan alırım sizi da çağırırım” der.
Boyacı ise tahta oturandan sora ülkenin gelirini halkı ile paylaşmaya başlamış iki yıl gibi kısa samanda krallığında yoksul insan bırakmamış her birine el uzatıp yırdım etmiş, onun içinde halk arsında çok sevilen bir insan haline gelmiş. Hatta eski kralın adamları bile “bu beş yıl bitmese de bu adam başımızda dursa” demeye başlamış.
Eski kral bir gün çıkıp gelmiş saraya girmiş amma bakmış ki onun gelişinden kimse memnun değil onunla ilgilenen yok. Kralla görüşmek istediğini söyleyerek huzura çıkmış. Boyacı ona “neden geldin seninle yaptığımız anlaşmada beş yıl demiştik. Daha iki yıl oldu ne istiyorsun” diye sormuş. Eski kral “ülkeyi düzene koymuşsun neden üç yıl daha beleyeyim tahtımı bana ver” deyince
Kral “ atın şunu hapse sen kral olsan bu ülke yine aynı duruma gelir. Asıl suşlu sensin” demiş. Böylece eski kral hapse konmuş diğer suçlular gibi ülkede suç işlendikçe bir yılın sonunda da idam olmuş.
Eski kral ölünce yeni kral bütün şehirlere haber salarak kendilerini temsil edecek insanları seçmelerini ve saraya göndermelerini istemiş. Her şehir kendi heyetini seçmiş ve saraya göndermiş. Kral ilk toplantıda gelen heyete hitaben
“ Benim gözüm krallıkta değil bundan sonra şehirlerinizin yönetimini size bırakıyorum. Elinizden geldiği kadar halkınızı ezmeyin. Belirli zamanlarda seçim yaparak meclisinizi ve başkanınızı yenileyin” demiş. Gelen heyetin hepsi birden “yine sen başımızda olursan dediğini yaparız. Bizi bırakma” demişler.
Böylece merkezde bir meclis kurmuşlar. Fakat her şehir de kendi başına bir devlet gibi oluş. Ve bir daha da o ülkede ne hırsızlık ne adam öldürme, ne kadınlara tecavüz hiçbir olay olmamış. Böylece o ülke dünyanın en güvenli yaşanır ülkesi olmuş.
Bu hikâyeye yakın bir hikâyeyi ortaokul ve lise yıllarında dinlemiştim bende biraz kurgulayarak sizlere sundum. Bu ülkenin hala olduğunu bilenler bilir.
Bu gün ülkemizde yaşadığımız bunca olaylar bizlere acaba böyle birine mi ihtiyaç var diye düşündürüyor.
Faruk Soydemir
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.