- 3505 Okunma
- 24 Yorum
- 13 Beğeni
ÇALINTI ŞİİR , ESİNLENME, ŞAİR/YAZARLIK İLE İLGİLİ BAZI MESELELER
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Ben yakın zamana kadar çalma hastalığının ( Kleptomani ) genelde bir mağazadan, bir dükkandan, bir işletmeden bir şeyler çalma hastalığı olduğunu sanırdım. Ama emekli olup da ucundan kıyısından edebiyat dünyasına duhul eyleyince gördüm ki bu hastalığın bir başka türü de şiir ya da yazı çalmak şeklinde tezahür edebiliyormuş.
’’Edebiyat dünyasına duhul etmek’’ dedim de... Bir şiir etkinliğinde bir araya gelen en fazla yüz kişiyiz. İstanbul’da bildiğim 30 un üzerinde dernek ve grup olduğuna göre demek ki yaklaşık 3000 civarında varız. Bu üç bin civarında arkadaşın kaç tanesi ’’Türk Edebiyatı’’ veya ’’Türk Şiiri - Türk Romancılığı- Türk Hikayeciliği’’ denince akla gelir?
Başka isimleri örnek gösterip de kimseyi rencide etmemek adına kendimi öne süreyim... Çıkın sokağa elinizde bir mikrofonla ve sorun ’’ Şair/Yazar Sami Biberoğulları’nı tanıyor musunuz? Herhangi bir yazısını ya da şiirini okudunuz mu?’’ diye...Alacağınız cevap kesinlikle ’’ O da kim ya ? ’’ olacaktır ya da ’’ Valla kardeş biberin de domatesin de oğlunu tanımıyorum. ’’ olacaktır. Hatta ’’Kargadan başka kuş tanımam ’’ Diye dalga geçen bile olacaktır.
Velhasılıkelam aslında yüzde doksan dokuzumuz hiç kimsenin takmadığı Yalova Kaymakamından daha da takılmayan insanlarız aslında. Kendi camiamız dışında da ister bir sürü kitabı olan bir şair/yazar olalım ister benim gibi kitapsız olalım tanınmayız, bilinmeyiz.
Hal böyleyken bu mini minnacık camiada adından bahsettirmek için bir başkasının şiirini çalmak ve kendi adıyla yayınlamak neyle ve nasıl izah edilebilir bir türlü anlamıyorum.
Hırsız ne yapmaya çalışmaktadır? Öyle ya içimizdeki en baba şair/ yazar bile 2500-3000 Tl parasına kıyıp 1000 kadar kitap bastırıyor ve satabildiği en fazla 100 oluyorsa, yani masraflarını bile karşılayamıyorsa hırsız şiir çalarak maddi kazanç elde edemez. Hele bir de görüyorum ki çalınan şiirlerin neredeyse %75 ine şiir diyebilmek için bin şahit lazım. Mesela hemen uydurayım böyle bir şiir :
Gözlerin aklımı başımdan aldı
Beni dertten derde saldı.
Ahhh ben ne çileli bir babayım ( Veya anneyim)
Benim haylaz oğlum yine sınıfta kaldı.
Ben senin ellerine kurban olurum
Sazının tellerine kurban olurum
Yellen bolca meleğim
Ben senin yellerine kurban olurum
O en dekolte kafana,
Kellerine kurban olurum
İste yeter ki
Ben senin öpünce prense dönüşen kurbağan olurum...
Ha bunun nesini çalarsın bre gafil? Atsan atılmaz, satsan satılmaz, köpeğin önüne yal diye koysan yemez. Böyle bir saçmalığın altına kendi adını yazarak 5846 Sayılı kanunu çiğnemeye, yakalandığın zaman bu iğrenç şiir müsveddesi için mahkemelerde sürünmeye, milyarlarca lira tazminat ödemeye değer mi?
Değmez elbette. Ama dedik ya kleptomani... Bu bir ruh hastalığıdır ve tedavisi de maalesef oldukça zordur.
Evet, çalıntı şiirde durum bu. Ben elimden geldiğince yakaladığımı anında her platformda ifşa ediyorum. Lakin bir başka mesele daha var bu alemde.
Vatandaşın biri şöyle bir şiir yazıyor: ( X Diyelim bu şaire )
Konuşursun bülbül gibi
Dillerin ne güzel senin
Koşuyorsun Düldül gibi
Yolların ne güzel senin
Bir başkası da şöyle diyor kendi şiirinde ( Bu da Y olsun )
Mercan mıdır, yoksa lal mı
Dillerin ah o dillerin
Memleketin Mut mu Çal mı
Yolların ah o yolların
X başlıyor feryad-ü figana ’’ Şiirimi çaldılar. Dillerin, Yolların ayakları bana ait ayaklardır. ’’
El insaf yahuu. El insaffff. ’’Ellerin, Yolların’’ Babandan mı miras kaldı sana hırt? ’’ Diyesi geliyor insanın.
Yani bu alemde maalesef böylesine muhabbetler de oluyor sık sık. Sebep ne peki? Densizlik. Ben buna başka bir isim veremiyorum.
Bir başka konu da şu:
Mesela bir arkadaş ( Yine ben olayım ) ’’ KUŞLAR’’ Başlıklı bir şiir yazıyor, bir başkası feryat figanlarda ’’ O başlığı benden çaldın ’’ Diye...
Ya hu ! Be hey Allah’ın dangıl dangıl dangalağı. Bu dünyada kuşlar üzerine şiir yazma hakkı sadece sana mı ait? Patentini mi aldın ’’ Falanca kişi haricinde hiç kimse Kuşlar başlıklı şiir yazamaz ’’ Diye.
Ha, bazı şiirler vardır ki onların başlığını kullanırsanız olmaz. Başlıklarıyla birlikte bir bütündür o şiirler. Mesela ’’ Yaş Otuz beş ’’ Diye şiir yazarsanız o şiirin tamamı Cahit Sıtkı’nın şiirinden farklı olsa da yaptığınız hırsızlık kapsamına girer.Ya da ’’ Mona Rosa ’’ Diye şiir yazarsanız hırsız olursunuz. ’’Endülüs’te Raks ’’ başlığıyla şiir yazamazsınız vs.
’’Yaş Otuz Altı ’’ Diye şiir yazarsanız ? Hırsız olmazsınız belki ama komik olursunuz. Dalga geçerler sizinle.
’’ Ya evde yoksan ’’ şiirini ’’ Ya hanende değilsen ?’’ e çevirir de ’’ Bunlar benim dizelerim ’’ derseniz hem hırsız olursunuz hem de komik.
Şimdi gelelim esinlenme ya da nazire yapma durumuna. Bazı arkadaşlar benim şiir hırsızlarını açık açık ifşa ettiğimi biliyorlar ya. Kendi elleri armut topluyor olacak ki özelden yazıp ’’ Hocam ! Hele şu şiire bir bak. Adam/ ya da kadın resmen çalmış’’ diyorlar. Bakıyorum, iki şiir çok farklı. Üstelik şair kimden esinlendiğini açık açık yazmış.
Yine kendimi örnek vereyim:
Rahmetli Abdurrahim Karakoç Şöyle bir şiir yazmış:
Yeni bir afyondur yenen her lokma
Biber avrupalı, tuz avrupalı.
Gülücükler sahte, kirpikler takma
Dudak Avrupalı, göz Avrupalı.
Bebeklikte benliğini yitiren
Tepe tepe tepemizde oturan
Bizi çıkmazlara alıp götüren
Ayak Avrupalı, iz avrupalı.
Birisi diskoda içer, kıvırır
Birisi kulüpte konken çevirir
Yapmasını bilmez, yıkar devirir
Ana avrupalı, kız avrupalı.
Kalıba uydurdu uyduklarımız
Yazmakla bitmez ki duyduklarımız
Paris modasıdır giydiklerimiz
Astar avrupalı, yüz avrupalı.
En mahrem yerlerin kalktı örtüsü
Beş santim tırnaktır ellerin süsü
Bütün bunlar medenîlik ölçüsü
Cilve avrupalı, naz avrupalı.
İster sâri deyin, isterse irsî,
Büyük revaç buldu makbulün tersi
Duyduğumuz ’okey,adiyö,mersi’
Ağız avrupalı, söz avrupalı.
Her gün karşımıza on zıpır çıkar
Bağırır,çağırır,devirir yıkar
Dinler kulağımız, gözümüz bakar
Sürü Avrupalı, yoz avrupalı.
Başımız ayıkmaz binlerce halttan
Örf,adet gemimiz delindi alttan
Analar Muğla’dan, Van’dan, Tokat’tan
Bebek avrupalı, bez avrupalı.
Sahnede ekranda hıyar dinleriz
Deliye,densize uyar dinleriz
Saçma çığlıkları duyar dinleriz
Şarkı avrupalı, saz avrupalı.
Herkes soyunuyor, açılmıyor ki
Sokakta boynuzdan geçilmiyor ki
Müslüman gâvurdan seçilmiyor ki
Şekil avrupalı,poz avrupalı.
’Türklük bu mu? ’ desem ’bu’ diyecekler
Şampanyayı sorsam ’su’ diyecekler
Bir gün kökümüze ’hu’ diyecekler
Kabuk avrupalı,öz avrupalı.
Abdurrahim Karakoç
Ben bu şiiri alıyorum, Abdurrahim Karakoç’un şiiri olduğunu belirterek altına kendi şiirimi yazıyorum.
Şöyle bir şey:
Köyümün tütmüyor artık bacası.
Karıyı kıskanmaz oldu kocası.
Mektebi, tedrisat, hatta hocası
Müezzini bile az Avrupalı.
Dinleye dinleye pop, rock ve de caz.
Beyinler küçüldü oluverdik kaz.
Bunları deyince dediler yobaz.
Feraset, anlayış, haz Avrupalı
Vaz geçtik tarladan, bağdan, ekinden.
Vaz geçemez olduk ziftin pekinden.
En son ördeği de aldık Pekin’den
Hindi Avrupalı , kaz Avrupalı.
Hiç fark etmedik ki niçe değişti.
Gökdelenler geldi bahçe değişti.
Lisanlar, ağızlar, lehçe değişti.
Yörük, Çerkez, Kürd’ü, Laz Avrupalı.
Sami Biberoğulları
Vatandaş avaz avaz yırtınıyor ’’ Çalıntı şiir ’’ Diye.
Bunun neresi çalıntı? Hangi dizesi çalıntı?
Yani demem o ki çalıntı ile esinlenme, nazire, karşılama gibi kavramlar arasındaki farkı bilmeden hemen suçlama cihetine gitmek de oldukça yanlış bir tutumdur. Çalıntı böyle olmaz. Alırsın birinci şiiri, altına kendi ismini yazarsın, buna çalıntı denir.
Alırsın birinci şiiri, kelimelerle oynayıp yeniden yayınlarsın, bu çalıntı olur. Ama alırsın birinci şiiri, o şiirin kime ait olduğunu açık açık yazdıktan sonra ona benzer bir şeyler yazarsın buna esinlenme, nazire en fazla taklit denilebilir. Çalıntı asla...
Bir başka konu:
A) Şair kendi kendisine mahlas vermesi doğru değildir. Hele hele de mesela hayatında cami kapısından içeri adım atmamış biri kendisine ’’ İmamî ’’ diye mahlas veremez. ( Bu mahlasla bir şair varsa özür dilerim. Kastım kimseyi rencide etmek değildir. Misal sadece )
B) Çok bilinen mahlasları kullanmak hırsızlıktır. Örneğin ’’ Reyhani, Sümmani, Ruhsati, Gevheri, Muhibbi, Avnî ’’ Gibi... Ancak, farz edelim Adı Muhittin olan iki farklı şair ’’ Muhittinî ’’ diye mahlas kullanırsa bu hırsızlık olmaz.
Ve son olarak:
Yahu başka işimiz gücümüz yok mu Allah aşkına? Dünya büyük bir savaşın eşiğinde. Her an büyük acılara yol açacak bir savaşın tam ortasında bulabiliriz kendimizi. Hal böyleyken ( kendim de dahil ) uğraştığımız şeylere bakar mısınız?
Çok mu önemlidir usta şair diye anılmak? Yazdınığız şiirlerin herkes tarafından beğenilmesi? Herkesin sizi alkışlaması?
Hele hele de bir iki kitap bastırmışsanız kendinizi sultan-ı üdeba mertebesinde görüp ’’ Beni niçin okumuyorsunuz a cahiller?’’ havalarına girmeniz?
Musalla taşına koyduklarında müezzin ’’Er kişi niyetine’’ ya da ’’ Hatun kişi niyetine’’ diyecek. ’’ Büyük şair-yazar, bestekar, organizatör, ses ve saz sanatçısı, çağdaş şair vesaire ’’ demeyecek.
Hiç bir Allah’ın kulunun yazdıklarını okumadığınız, tek satır yorum yazmadığınız halde sizin yazdıklarınızı okumayanlara sitem üstüne sitemler yağdırmanız, ’’ Sileceğim hepinizi ’’ diye adeta tehditler yağdırmanız sizi ne kadar saygın bir yazar ya da şair yapıyor?
Biliyorum daldan dala atladım ama oh beeee rahatladım vallahi )))))
Herkese selam, okunsak da okunmasak da yazmaya devam.
YORUMLAR
Bu veya girdiğim diğer sitelerde en çok çalıntı şiiri yakalayanlardan birisi olarak yazınızı takdirle karşılıyorum. Ne kazandırıyor şiir, emin olun hiçbir şey... Neden çalıntı şiire gerek duyuluyor, saçma sapan psikolojik durumlardan. Özellikle burada yakaladıklarım ve kendisini uyardıklarım o kadar çok ki ama ya engelleniyorum ya da türlü hakaret ve iftiralara uğruyorum. Yönetim kuralları uygulamakta yetersiz kalıyor.
bir de gözardı edilmemesi gereken konu şudur ki, günümüzde bazı şairler herne sebeple bilinmez değişik isimlerle giriş yapıyorlar sitelere. Çok şiir okuyan kişiler de en saçma şiiri bile hatırlıyorlar, çünkü şiirin dikkati çeken bir hatası, bir kelimesi olabiliyor. Google'a koyunca daha önce kimin yayınladığı çıkıyor. O zaman da hırsız damgası yiyorlar insanları da günaha sokuyorlar.
gereksiz çabaları çalsınlar mutlu olsunlar bakalım ...
Bende daha iki sene oldu şiir yazıyorum,şiiri bitirdikten sonra birde internetten bakıyorum
acaba benzeri varmı,mesela kime ne diye şiir yazdım,şarkısını da biliyorum, kime ne yi değiştirdim size ne dedim olmadi bir kaç deneme yaptım şiire oturmadı, yine aynısı kaldı.
Hatta bir şaiir kardeşim Nesiminin şiirini anımsattı dedi, haklıda ben adını şiirle azacam diye yazdım. Anlamıyorum bu insanları hırsızlık büyük günahlardan biri Allah islah etsin .güzel yazınızı haz alarak okudum saygılar
Kıymetli Hocam.Farklı alanlardaki hırsızlığı anlarım, kötüdür ayıptır suçtur vs ama nihayetinde kendi içinde bir mantığı vardır. Fakat şiir konusundaki hırsızlığı anlayamıyorum. Diğer yazı faaliyetlerinin içerisinde özellikle de şiir tamamen bir keyif işi değil midir yani okuması da yazması da gönüllülük esasına dayanmaz mı? Dolayısıyla kendisine ait olmayan bir şiiri kendisininmiş gibi göstermek insana nasıl bir tatmin duygusu, nasıl bir keyif verir gerçekten anlamak çok zor. İlginç bir ruh hali olsa gerek.
Bu konuyla ilgili en doğru yorumları şiirin ustaları olan sayfa dostlarımız sağ olsunlar yapmışlar ve yapacaklardır.
Güne gelen anlamlı yazıyı ve değerli yazarını gönülden kutlarım.
Kaleminize emeğinize sağlık
Saygı ve sevgilerimle
Serhat BİNGÖL tarafından 12/12/2018 12:12:04 AM zamanında düzenlenmiştir.
Aslında yazıyı yeniden okuyup aklıma gelen binlerce düşünce.
Gerçek manada yazmayı önemseyen ve özümseyen insanlarız.
Hayatın sunumunda kolay değil bazı şeyleri aşmak hele ki söz konusu varlığınızın yetmediği bir cihansa.
Bazen öksüz kalan sayfamız ve çok sevdiğimiz dostlarımızı yürekten ağırlamak adına.
Yeri gelmişken...
Değer verdiğim kıymetli bir hocamın bana neden engel koyduğunu bilemezken çok çok kırılıp üzüldüğümü de söylemeden geçmeyeceğim.
Bu vesile ile belirtmek isterim ki: sevgiden yana sorun yaşamıyorum yazarken ve yaşarken ve herkese duyduğum saygı da en yakın destekçim.
Tüm dostlara selam olsun.
Çok güzel bir yazı.
Cuk oturmuş ama anlayana.
Yıllarca bu konuda çaba göstermiş birisi olarak bir noktaya değineceğim yüksek müsadenizle bayım.
"Musalla taşına koyduklarında müezzin ’’Er kişi niyetine’’ ya da ’’ Hatun kişi niyetine’’ diyecek. ’’ Büyük şair-yazar, bestekar, organizatör, ses ve saz sanatçısı, çağdaş şair vesaire ’’ demeyecek. "
demişsiniz ya. İşte burası çok önemli. Zira o musalla taşının hemen arkasında bir de "KUL HAKKI" denilen şey var. Kıldan ince kılıçtan keskin bir köprüdür ki layıkı ile iman edene.
Ah o ne menem şeydir. Hele bir de "Bana kul hakkıyla gelmeyin" diyen bir ilahi ses var ki, Allah muhafaza.
Geçenlerde böyle hı(a)rsızlıklar yapan bir bayandan bahsediyorumbir arkadaşıma. Arkadaşım aynen şöyle diyor.
"Aaa, ama o bayan çok dindar birisi olarak görünüyor. Hem de ilahiyat okuyormuş, nasıl olur, başkasının emeğine nasıl el atar?"
Zira o bayan emek hırsızı kardeşimizi bir kere uyardım.
"Bak kardeşim, ben senin sayfanda senden başka herkesi görür oldum. Maksadım seni incitmek değil ama ben artık senin sayfanda seni görmek istiyorum "
EL CEVAP:
"SAYFAMA BAKMAZSIN OLUR BİTER!!!
Şimdi varın siz söyleyin,
Arkadaşımın şaşkınlığına mı yanayım, acar hırsızımızın BİLGİÇ BİLGİÇ ev sahibini bastırmasına mı.
ALMILA KARGÜLÜ tarafından 12/11/2018 12:32:38 PM zamanında düzenlenmiştir.
Değerli yazınızı okuduğumda gençlik yıllarımda beni yaralayan şu bilgi, yine aynı acısıyla yüreğimde depreşti: Kurtuluş Savaşı sürerken 1921'de Yakup Kadri Karaosmanoğlu, bir müddet Halide Edip Adıvar'ın evinde misafir olmuştu. O dönemde Yakıp Kadri Karaosmanoğlu, yakın arkadaşı Halide Edip Adıvar'a "Ateşten Gömlek" adlı bir roman kaleme aldığını sohbetleri esnasında paylaşmıştı. O sıralarda Halide Edip Adıvar da bir roman kaleme almaktaydı ve bir türlü adını koyamamıştı. Arkadaşından önce hızla romanını bitirip adına "Ateşten Gömlek" deyiverdi...Romanının başında, Yakup Kadri Karaosmanoğlu adına bir mektup yazarak bu durumu açıklamaktaydı...
Dikkat çeken yazınız anlamlı, uyarıcı olduğu kadar akıcı , sade ve güçlü diliyle de etkilerini pekiştiriyor.
Tebriklerim ve saygılarımla.
Değerli yazınızı okuduğumda gençlik yıllarımda beni yaralayan şu bilgi, yine aynı acısıyla yüreğimde depreşti: Kurtuluş Savaşı sürerken 1921'de Yakup Kadri Karaosmanoğlu, bir müddet Halide Edip Adıvar'ın evinde misafir olmuştu. O dönemde Yakıp Kadri Karaosmanoğlu, yakın arkadaşı Halide Edip Adıvar'a "Ateşten Gömlek" adlı bir roman kaleme aldığını sohbetleri esnasında paylaşmıştı. O sıralarda Halide Edip Adıvar da bir roman kaleme almaktaydı ve bir türlü adını koyamamıştı. Arkadaşından önce hızla romanını bitirip adına "Ateşten Gömlek" deyiverdi...Romanının başında, Yakup Kadri Karaosmanoğlu adına bir mektup yazarak bu durumu açıklamaktaydı...
Dikkat çeken yazınız anlamlı, uyarıcı olduğu kadar akıcı , sade ve güçlü diliyle de etkilerini pekiştiriyor.
Tebriklerim ve saygılarımla.
'Velhasılıkelam aslında yüzde doksan dokuzumuz hiç kimsenin takmadığı Yalova Kaymakamından daha da takılmayan insanlarız aslında (...) Hal böyleyken bu mini minnacık camiada adından bahsettirmek için bir başkasının şiirini çalmak ve kendi adıyla yayınlamak neyle ve nasıl izah edilebilir bir türlü anlamıyorum. '
İzin verirseniz niye yazmaya başladım, ondan bahsetmek istiyorum.
Benimki tamamen bir öykünme, dışarıda kalan birinin içeriye kabulü amaçlı bir yazma deneyimi. 2010 yılında New York Metropoliten Müzesini neredeyse haftada bir ziyaret ediyordum. Bir süre sonra, özellikle Flaman ressamların bölümünde 'Peki ama ben neyim? Bu ressam amca ve teyzelerle şurada sohbet etsek, onlara ne kendimle ilgili ne sunabilirim?' noktasına geldim. Elimden gelen tek şey yazı yazmaktı ve geçen 42 yılda topu topu 20 kadar öykü yazmışken birden bire kendimi her gün bir hikaye yazarken buldum. Peki ya yazamasaydım? Büyük olasılıkla iyi bir resimsever olmakla yetinecektim. Ama bu herkesi tatmin etmeyebilir. Bir şeyler yapabilenler kulübüne dahil olmak çok kişiye çekici gelir. Defter'de çıkan üç beş hikayem sayesinde artık New York'ta Orhan Pamuk'a rastladığımda (ki rastgeldim) 'Bak Orhancığım, elindeki imkanların kıymetini bil; benim gibi nice yazar yayınevleri ile arası olmadığı Nobel alamıyor' diyebilirim. Hatta o dönemler havaya girmiş ve Nobel almış, sonra da yazmayı bırakmış, New York'ta avare gezen bir yazar tiplemesi yaratmıştım.
Eğer yazamıyorsanız (ç)alıp kendininkiymiş gibi sunmak belli ki bazılarına uygun geliyor. Yalova kaymakamı bile 'Beni takmıyorsunuz ama en azından bir namım var. Peki siz kimsiniz?' dediğinde önüne bakacak kitleler var. 'Konuşursun bülbül gibi / Koşuyorsun düldül gibi' de yazamıyorsanız, geriye çalmak kalıyor.
Şiire gelince: Öykü sınıfına girmeyecek karalamaları şiir bölümünde yayınlıyordum. Sonra baktım zaten üç dize yazıyorum, mutlaka dizelerden biri başkalarınınki ile akraba çıkar. Hiç yoktan 'Çalıntı' damgası yememek için o bölüme bir şeyler koymayı bıraktım. Kimse de bir şey kaybetmedi. Saygılarımla.
Her satırın altına imzamı atabileceğim, haklı ve güzel tespitlerle dolu bir yazı Sami Hocam. Kaleminize, kelamınıza bereket diyorum.
Selam ile.
sami biberoğulları
Selam ve saygılar.
Yabancı bilimsel kitapları, ismini değiştirip kendi adıyla basanları gördük! hocam, neler var neler!..
sami biberoğulları
Selam ve saygılar.
Yusufmansiz
Bazı yerlerde gül gül öldüm vallahi Hocam. Geçmişte site yöneticiliği yaparken hala da sitelerde kalem oynatan bir şair arkadaşımız Ümit Yaşara Oğuzcan'ın çok da bilinen bir şiiri olan Selçuk Yöntem tarafından da seslendirilmiş ''Bir Gün Anlarsın.'' adlı şiirini yapıştırdı sayfaya... Adamı ikaz ettik bir işe yaramadı ve bu benim şiirim diye de ısrar etti durdu. Tabi esinlenme ve alıntıyı ayırmak lazım. Eser çalanların zaten lagalugacı tipler olduğu ortada, laf olsun torba dolsun diye sitelerde eser paylaşan arızalı tipler... Özetle güzel manidar bir yazıydı kutlarım yürekten...
sami biberoğulları
Bu sitedeCemal Safi'nin şiirine '' benim şiirim'' diyen çıktı. Kendisini uyardık, kaldır o şiiri diye, vatandaş şiiri kaldıracağına '' benim şiirim '' diye tutturdu. Sonunda yönetim aynen postaladı bunu.
Maalesef örnekleri oldukça fazla.
Selam ve sevgiler.
Ahmet Zeytinci
Öncelikle Aleyküm selam Sami hocam.
Uzun bir aradan sonra sitede ve sizin sayfanızda olmak güzel kendi adıma tabi.
Yazınıza gelince çok beğendim. Egosu tavan yapmış bazı şiir yazanlara açıklamalı
güzel bir paylaşım.
Çalma, çıprma, araklama vs vs kelime yazabilirim. Esinleme ya da nazire ne demek
belki daha net anlaşılabilir birileri tarafından.
Bende şunu anlayamıyorum. Sizler şiir yazıyorsunuz diye TDK' (Türk Dil Kurumu) nun kelimeleri sadece size mi ait.Sizlerin dışında hiç kimse kullanamaz mı ?
Günlük hayatta kaç kelime kullanıyoruz. Kullandığımız kelimeler kadar şiir üretebiliriz.
Ne kadar kitap, gazete ve şiir okuyoruz.
Mahlas konusuna gelince hocam çok fena gülüyorum. İnsanlar kendilerine rutbe vermeye ne kadar meraklılar. Siz kendinizi değil de, eğer ki okunuyorsanız okurlar taclandırsın.
Hele isimlerin önündeki kartvizitleri aşıp ismine gelemediğimiz onca insanlar ne oluyoruz yahu.
Kocaman alkışlarımla tebrik ederim hocam var olunuz...
Not:Kitapsızım bende sizin gibi...
Nuray Çakmak tarafından 12/10/2018 1:08:29 AM zamanında düzenlenmiştir.
sami biberoğulları
Kitapsız şairden, kitapsız şaireye gönül dolusu sevgi ve selamlar.