BEŞİR
BEŞİR
Masasına oturup öğrencileri ile tek tek göz teması kurarken, duvar yanında orta sıralarda oturan zayıf, avurtları çökmüş kıvırcık saçlı çocuk dikkatini çekmiş bir ara göz göze gelmiş gözlerini kaçırmıştı…
O bir deri bir kemik kalmış beden üzerindeki gömlek büyük olduğundan boynundaki kravatı ile birleştirdiği yakaları üst üste gelmiş kravatı kaybolmuş gibi duruyordu, ceketi omuzlardan aşağı düşmüş kolları ellerini tamamen kapatmış arada bir dirseğine doğru çekerek ellerini açığa çıkartmaya çalışıyordu…
Giysileri acaba zayıf olduğundan mı..? yoksulluktan mı..? diye düşündü…
Önce kendisini tanıttı… sıra öğrencilere gelmişti… O çocuğun ne söyleyeceğini merak ediyordu…
Gözleri çukur içinde kaybolmuş, burun tamamen ortaya çıkmış yüzünde ki beyazlık sanki bir hastalığın belirtisi gibi görülüyordu...
Öğretmenim dedi; kısık bir sesle biz Erzurum’un Narman ilçesinden gelmişiz Çoğulhan’a… Babama Çıtıbıyık Bekir derler dedi sustu arkadaşları gülünce konuşmak istemedi…
İşaret parmağını dudaklarına götürüp ‘’sus’’ işareti yapınca öğrenciler öğretmenlerinin ne demek istediğini anlamış bir anda sınıf sessizliğe bürünmüştü…o kendisini tanıtmaya devam etti…
Babamın dört tekerlekli tablası yani el arabası var bizim okulun ve ilkokulun önünde leblebi , kuru üzüm, lokum, bisküvi satar ben de okul çıkışı yardım ederim…
Adın ne senin…
Beşir Öğretmenim…
Tamam oturabilirsin Beşir dedi…
Afşin Elbistan Termik santralinin getirmiş olduğu iş imkanı buraya göçü hızlandırmış nüfusta belli bir yoğunluk kazandırmıştı…Beşir’in ailesi gibi yüzlerce ailede rızk aramak düşüncesi ile baba ocaklarını terk ederek gurbetin yolunu tutmuşlar buralara yerleşmişlerdi…
Beşir haftada bir veya iki gün okula gelmiyor yokluğu belli oluyordu… arkadaşları hatta Öğretmenleri anlattığı Erzurum fıkralarına alışmışlar onu görünce gülmeye başlıyorlar defalarca anlattırıyorlardı…
Çoğulhan da kış çok çetin geçiyor, bir adam boyu kar yağıyor, çarşıya pazara gitmek zorlaşıyordu…Yarı yıl tatili bitmiş Kayseri den bindiği otobüsü Dokuz dolambaç bölgesin de yolun kapalı olmasından kala kalmıştı…Koltuğundan kalktı ileri kaymış olan bagajdaki poşetlerini düzeltti yerine oturdu…İnşallah büyük gelmez dedi bir an Beşir gözünün önüne geldi… kim bilir ne kadar mutlu olacak… kalın kumaştan aldığım iyi oldu garibim üşümez…Sorgun dan çıkalı dokuz saati geçmişti Afşin’e girdiğinde akşam olmuş tipi hız kesmeden devam ediyordu…Mucuk Hali’in büyük oğlu Şemsettin Hocam geliyormusun diye bağırdı kaşkolunu boynuna doladı küçük çantasını ve poşedini aldı minübüsün arkasına yerleşti…
Zil çalmış Öğretmenler odasına yürürken Beşir in sınıfının önünden geçiyordu bir an sınıftan içeri baktı bir iki koşuşturan öğrenciden başka kimse yoktu…
Beşir nerede çocuklar..?
Öğretmenim Beşir okula gelemez ki..!
Neden diye sordu…
Öğretmenim Beşir’e çok hasta diyorlar..?
Dört tekerlekli tablası ile kar kış demeden sokak sokak gezen Beşir’in rahatsızlığı daha da artmış sağlık ocağında ki doktorun bu çocuk acil hastaneye yatması gerekir demişti ama…
Yanında bir iki öğrenci ile eski yıkılmaya yüz tutmuş toprak evlerin arasında zorlukla yürüyerek Beşir’in evine ulaşmıştı…Evden gelen çığılık ve ağlama sesleri bir birine karışmış ne oluyor demeden kendisine koşarak gelen çocuklar.
Öğretmenim Beşir ölmüş..!
Elindeki poşet çamurla karışık karlar üzerine düşüverdi gözleri kerpiç duvar kenarına dizilmiş insanlara takılmış gözünden akan damlalar soğuktan kızarmış yanaklarından akmaya başlamıştı…
Sadece geç kaldım diyebildi…
Başınız sağ olsun dedi titrek bir sesle kalabalığa…
Babanın çaresizliği, evladına bir şey yapamamış olması ezikliği içinde…
Bizim kaderimiz de buymuş Öğretmen bey…’’Allahın Ondurmadığını Peygamber sopa ile kovalarmış ‘’ derler
Ama bizim Allahımız dan başka kimsemiz yok ki..!
Ömer ÜNAL
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.