- 964 Okunma
- 8 Yorum
- 1 Beğeni
KOSKOCA DEVLET-İ ÂLİYE'Yİ YIKAN PATATES VE PATATESLE İLGİLİ BAŞKA GERÇEKLER - 1. BÖLÜM -
Orta okul ve Lise yıllarımızda Tarih Dersi konularımız arasında Uygur Devleti de vardı ve bu devletin yıkılış sebepleri içinde en önemlisi şuydu: ’’ Uygurlar göçebe hayattan yerleşik hayata geçen ilk Türk topluluğu olmuştur. Yerleşik hayata geçince de hayvancılığı bırakıp tarımla uğraşmışlardır. Bunun sonucu olarak et yerine sebze ve tahılla beslenmişlerdir ve nihayet bu durum Uygurların savaşçı yeteneklerini kaybetmesine sebep olmuş ve ve veeee. Uygurlar et yemedikleri ya da az yedikleri için yıkılmışlardır.’’
Şimdi bu bilgi cebimizde olarak devam edelim.
Meğer Osmanlı Devletinin yıkılış sebebi de Uygurlarınkine oldukça benziyormuş.
Bugüne kadar Osmanlı Devletinin yıkılışı sebepleri arasında pek çok sebep gösterilmiştir mutlaka. Bu sebepleri tek tek sıralamayacağım. Lakin asıl sebep bunların hiç biri değilmiş. Asıl sebep Osmanlıların patates ile tanışması ve patates tüketmeye başlamasıymış.
Şimdi bu konuda yapılan bir araştırmaya bakalım:
Bu araştırmaya göre patates Osmanlı Devletine 1577 yılında girmiş. Peki Osmanlı Devletinde Duraklama Dönemi ne zaman başlar? 1579 ( Sokollu Mehmet Paşa’nın öldürülüş tarihi )
Yani Türkler Patates üretmeye ve tüketmeye başladıkları andan itibaren duraklama da başlamıştır. ( Hemen iki sene sonra )
Mesela Fatih, Yavuz, Kanuni dönemleri neden Osmanlı Devletinin en güçlü dönemleridir? Çünkü bu hükümdarlar Patates diye bir sebze tanımıyorlardı.
Peki Çanakkale’de, Kurtuluş savaşında büyük bir başarı ve zaferi nasıl elde ettik o zaman?
Bu sorunun cevabı çok kolaydır: Çünkü bu savaşlar sürerken çiftçimiz patates üretemedi. İçinde patatin denilen ve insanların kas gücünü zayıflatan bir bir madde olan patates işte o yıllarda üretilmediği ve tüketilmediği için büyük zaferler elde ettik.
Şimdi ’’ Sallama hocam ’’ diyebilir bazı okuyucular.
O zaman hemen belirteyim bu öyle basit bir iddia değil. Bu iddianın sahibi koskoca İngiltere’nin Devonshire Üniversitesinin koskoca Osmanlı ve Yakındoğu Direktörü Prof Herbert Smith ve yine dünyaca ünlü Arizona Stimson Üniversitesi genetikçilerinden Atekha Grimclaw’dır.
Şu ana kadar okuduğunuz bu yazı ciddi ciddi bir gazete tarafından haber yapılmış ve gazete ’’ Osmanlı İmparatorluğu patates yüzünden mi çöktü? ’’ diye sorduktan sonra şu yukarıda okuduklarınızı çok daha geniş olarak yayınlamış.
Oysa yapması gereken şey oldukça basittir.
1- İngiltere’de Devonshire Üniversitesi diye bir üniversite ve Herberth Smith adında bir Osmanlı ve Yakındoğu direktörü olup olmadığını araştırmak
2- ABD Arizona’da Stimson Üniversitesi diye bir üniversite ve bu üniversitede Atekha Grimclaw adında bir genetikçi var mıdır?
’’ Eee var mıdır ?’’ diye sorduğunuzu duyar gibiyim. Hemen cevap vereyim o zaman. Yoktur.
Bu durumda?
Bu durumda yukarıdaki yazı bir vatandaşın yazdığı kurmaca bir hikayeden başka bir şey değildir. Ama gelin görün ki ülkemizin bir ulusal gazetesi bile bu hikayeye - biraz şüpheyle yaklaşsa da - atlamıştır.
Patatesle ilgili başka gerçeklere geçecek olursak...
Kristof Kolomb Amerika’yı keşfedene hatta ondan yaklaşık bir yüz sonrasına kadar Avrupa’da patates ( Başkaları da var ama konumuz patates... ) bilinmiyordu
Patatesle ilk tanışan Avrupalı İnkaları çok büyük ölçüde yok eden ama kendisi de onların bir suikastı sonucu geberen Pizzaro olmuş. Lakin Pizzaro bu bitkiye zehirli yiyecek gözüyle bakmıştı.
Pizzaro’nun gebermesinden sonra adamları 1560 Yılında patatesi gemilere yükleyip ilk kez İspanya’ya getirdilerse de İspanyollar bu bitkiye ’’Vahşilerin yiyeceği’’ dediler ve ne yetiştirdiler ne de yediler. Ancak ülkenin Fransa’ya yakın sınır bölgelerinde yaşayan köylüler patatesi aldılar ve yetiştirmeye, yemeye başladılar.
Patates giderek Fransa’ya doğru yayılmaya başladı. Lakin ilk etapta Fransızlar da patatesi sevmediler.
Daha sonraları İspanyol balıkçılar patatesi uzun avlanma mevsimlerinde beraberlerinde taşımaya başladılar çünkü her türlü mevsime dayanıklı, kolay bozulmayan, tadı sevimsiz de olsa (!) besleyici bir bitkiydi.
1601 Yılında bu balıkçılar patatesi İrlanda, Hollanda ve Belçika’ya taşıdılar. Yani bu üç ülke İspanyol balıkçılar vasıtasıyla patatesle tanıştı. Özellikle açlık ve yoksulluğun çığ gibi olduğu İrlanda patatese dört elle sarıldı.
1618-1648 Yılları arasında Avrupada hüküm süren 30 Yıl Savaşları aynı zamanda kıtlık ve açlığı da beraberinde getirmişti. Fakat oldukça ilginç bir durum vardı: Almanlar açlıktan bir milyonun üzerinde kayıp verirken İspanya, Belçika ve Hollanda’da insanlar açlıktan ölmüyordu.
Evet bu otuz yıl süren savaşlar sırasında krallar - ordunun ihtiyacı - diyerek çiftçilerin tüm tahıllarına el koydukları halde İspanya, Belçika, Hollanda köylüleri kıtlıktan etkilenmiyor, açlıktan ölmüyordu. Çünkü asillerin burun kıvırdıkları patatesi bolca üretip karınlarını doyuruyorlardı.
İşte bu tecrübe Avrupa Devletlerinin gözünü açtı. Bu bitki hayat kurtarıcı olabilirdi. O halde vahşilerin yiyeceği (! ) olsa da üretilmeli ve yenilmeliydi.
Yine de patatesin öyle hemen kabul edildiğini ve asillerin sofrasında yer aldığını söylemek mümkün değil.
İrlanda’da onca yoksulluğa rağmen hiç kimse açlıktan ölmezken İngiltere’de insanların açlıktan ölmesi Kral II. Charles’in uyanmasına sebep oldu. Öyle ya İrlanda’da olup da kendilerinde olmayan şey patatesti. İngiliz Kraliyet Akademisi 24 Kasım 1662 de yaptığı bir açıklamayla halka patates üretmesini önerdi.
30 Yıl Savaşlarında açlıktan ölümlerin en fazla olduğu Almanya’da İmparator Frederik 1774 de direkt “Kokusu ve tadı yok denilen patates özellikle savaş zamanlarında yaşanan kıtlık ve açlık yüzünden ölmenizi engelleyecek, sizi besleyecektir.Sevmeseniz de patates ekin ve hayatta kalın” Dedi ve böylece Alman milletinin bira ve patatesle beslenen bir millet olmasının ilk adımını atmış oldu.
Fransa’nın güneyinde ekilip tüketildiği halde kuzeye, özellikle de Paris’e girememiş olan patates için kral devreye girdi ve 25 Mart 1771 de Sorbonne Üniversitesi ’’ patates zararlı değil aksine faydalı bir bitkidir ’’ diye açıklama yaptı. Kilise ve rahipler patates’in Allah’ın insanlara en büyük lütuflarından bir olduğu yönünde vaazlar vermeye başladılar.
Kral 14. Louis, halkta, patatese sempati oluşturmak amacıyla yakasına patates çiçeği takıyordu. Kentlerin sokaklarında özel görevlendirilen bazı askerler de, sivil kıyafetlerle dolaşıp, “Kralın da sofrasında başlıca yemek patates” söylentisini halk arasında yaydılar.
Sonraki yıllarda, Kral 16.Louis’nin eşi Kraliçe Antoinette ( Şu insanlara ’’Ekmek bulamıyorsunuz pasta yiyin ’’ dediği iddia edilen kraliçe [ Külliyen yalandır aslında ] )de, benzer bir yöntem bulmuştu. Kraliçe, halkın ilgisini çekmek için saçlarına patates çiçeği takıyordu. Nedimelerinden başlayarak Fransız burjuvazisindeki kadınlara da, bu yöntemi önermesi sonucu, pazar yerlerinde patates çiçeği satılan tezgâhların sayısı bir anda arttı.
1786 Yılında Rus çariçesi II. Katherina ’’Patates ekin ’’ diye emretti lakin Ortodoks Rus kilisesi ’’ Patates, İncil’de adı geçen bir bitki değildir. Bu nedenle ekimi dinimizce aykırıdır’’ deyince çariçenin emri askıda kaldı. Ancak 1851 yılında Çar I. Nichola kendi malikanelerinin bahçelerinde patates üretmeye başlayınca halk da yavaş yavaş patates üretmeye başladı.
Peki Osmanlı devletinde?
Osmanlı Devletine patatesin gelişi oldukça geç olmuştur. 1850 li yıllarda Osmanlı ordusunda Patates 1850’lerde dahi Osmanlı ordusuna eğitim için gelen Alman general Moltke anılarında patates bulamadığı için çektiği özlemi anlatmıştır hatıralarında.
1890 larda ancak İstanbul’da tek tük görülen patates gerçek anlamda 20. Yüzyılın başlarında Anadolu’muza gelmiş ve adeta milli yiyeceklerimizden biri olmuştur.
...................................................................................................
Gelecek bölümde de Osmanlı Devleti- İngiltere,İrlanda ve patates üzerine hem acıklı hem de bizim için gurur verici bir olayı anlatmaya çalışacağım.
YORUMLAR
Değerli hocam, yazı boyunca şöyle düşündüm: Bir devletin yükselişi veya çöküşü, milletinin beslenme kültürüne ne kadar bağlıdır?...
Daha çok, dinlediğimiz beslenme uzmanlarından anladığımız kadarıyla beslenme karın doyurmaktan ve enerji almaktan ibaret değil...
Bir 'rejim' ve/veya perhiz haline gelmiş beslenme biçimi genetik mutasyona bile yol açabiliyor; mesela, yeni neslin daha uzun boylu olması...
Hatta, belli yaşlarda görülmeyen hastalıkların görülmeye başlanması, ergenliğe erken girilmesi gibi durumları da şimdi hatırlamalıyız...
Özellikle birkaç çok popüler beslenme uzmanının tavizsiz tutumları, meselenin ciddiyetini gösteriyor...
[Şahsen onlara yüzde yüz katılıyorum...]
Devlet modern zamanların en karmaşık organizasyonu ise, onu ayakta tutacak olan milletin o 'en karmaşık organizasyonu' kavrayacak bir beyinsel yetkinliğe sahip olması gerekiyor...
Şimdi de "Gelişmiş ülkelerin en önemli farkı/farklılığı budur!" neden demeyelim?...
O çok popüler beslenme uzmanlarımızdan biri, Çinlilerin hamile beslenmesi anlayışına dikkat çekiyor, bizim anlayışımızla o anlayış arasındaki farkın dramatik sonuçlarını vurgulayıp duruyor...
Jackie Chan'in bir filmi var, Karate Kid...
O filmde, Çin'de annesiyle yaşayan 11-12 yaşlarında zenci bir erkek çocuk var...
İlk başlarda Çinli çocukların itip kaktığı zenci çocuk, Kung-fu ustasından (Jackie Chan) ders alıyor ve sonunda Çinlilerin ortasında yapılan karşılaşmada Çinli rakiplerini yeniyor, şampiyon oluyor...
Bu filmi ilk defa izlediğimde "Ne demek şimdi bu?" demiştim...
Bir zaman sonra, Afrika'da 50 milyon Çinlinin yaşadığını/iş yaptığını öğrenince, ben kendi payıma anlayacağımı anladım...
Haydi, şimdi bunu bizimkilere anlatın da göreyim...:))))
Selam ve saygılarımla.
Neler neler geçmiş meğerse bu patatesin başından. Ben de gençlikte bilmezdim nasıl yetiştiğini, ağacı var zannederdik oysa ki toprak altında yetişiyormuş sonra öğrendik. Çok da sever çocukların büyük çoğunluğu... Ben çocukken de hep yapardı büyüklerimiz... İlginç bir yazı tarihçesini de öğrenmiş olduk... Kutluyorum yürekten Sami Hocam...
İronik ve bilgilendirici bir yazı , mankafalara duyurulur,selam ve tebriğimle.
İronik ve bilgilendirici bir yazı , mankafalara duyurulur,selam ve tebriğimle.
sami biberoğulları
Selam ve saygılar.
Sevgili hocam araştırmalarınız için teşekkür ederim.
Ama özür dilerim Devonshire Üniversitesi vardır (University of Devonshire). Ama bu üniversitenin verdiği diplomaların bir geçerliliği yoktur, Bazı yazılarınızı okuyorum ama bir tarih öğretmeninin sunacağı bir yazı değil bu.. İsmini şu anda hatırlayamacağı ama geçenlerde bir tv proğramında Patates'in insanlar ve hayvanlar için çok yararlı vitaminler içerdiğini söylemişti. Hatta beyin hücrelerini yenilemek için patates'e ihtiyaç olduğunu söylmişti. Sizin için bende, acaba diyorum hocamda mı o üniversiteden diplomalı.
Necati KESKİN tarafından 12/7/2018 6:33:39 AM zamanında düzenlenmiştir.
sami biberoğulları
Sizden daha önce İlhan Kemal arkadaşım Devonshire Üniversitesi deye bir üniversitenin var olduğundan bahsetti ya sanırım siz o yorumu okumadınız.
Devonshire Üniversitesi denen şey aslında Romanya'daki bir telefon çağrı merkezinden ibaretmiş. Yani bu durumda benim '' Böyle bir Üniversite yok'' demem mi yanlış yoksa sizin '' Devonshire üniversitesi diye bir üniversite var ama diplomaları geçersiz '' demeniz mi?
Haa sizin nazarınızda orası bir Üniversite ise tüm fakültelerinden alacağınız diplomalarla evinizin duvarlarını süsleyebilir, diplomalarınızla gurur duyabilirsiniz.
Benim bir tana İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü diplomam var ve o diplomam ile gurur duyuyorum.
Necati KESKİN
İster istemez müdahele etmek durumundayım.
'İngiltere’de Devonshire Üniversitesi diye bir üniversite ve Herberth Smith adında bir Osmanlı ve Yakındoğu direktörü olup olmadığını araştırmak'
Ne yazık ki Devonshire Üniversitesi vardır (University of Devonshire). Ama bu üniversitenin verdiği diplomaların bir geçerliliği yoktur, aslında Romanya'daki bir telefon çağrı merkezinden ibarettir, talep ettiğiniz konuda ödeme yaptığınız sürece 'diploma' gönderirler, bunlar ayrı konular. Ama o isimde bir kurum, daha doğrusu sadece bir isim vardır. Hatta her ay aramızda para toplayıp, kura ile belirlediğimiz bir Defter sakinini Devonshire'dan mezun bile edebiliriz.
Ayrıca bir Herbert Smith de vardır. Kendisi sosyoloji profesörü olup, derecelerini Yale ve Michigan üniversitelerinden almıştır. Devonshire'da tutunamamış olmalı ki şu anda University of Pennsylvania'da (Sosyoloji programı Amerika'da 9. sıradadır) hocalık yapmaktadır.
Öte yandan tüm zorlamalarıma rağmen Stimson (Stinson'ı da denedim) Üniversitesine denk gelemedim (Ama isterseniz Arizona'da Amerikan Golf Akademisi var; oradan bir uzman ayarlanabilir)
Dünyanın en büyük patates üreticileri de şunlardır: Çin, Avrupa Birliği, Hindistan, Rusya, Ukrayna ve ABD. Bu durum Türkiye için bir şanstır. Dünyanın en büyük devletleri patates yiyerek kendi altlarını oyarken Türkiye dünyadaki hakettiği yeri patatesten uzak durarak alabilir. (Ki bu yönde de işaretler mevcuttur. 1990 larda kişi başına yıllık patates tüketimi yıllık 63 kg. iken 2006 da 50 kg.nin altına düşmüştür)
Yazınızı keyifle okudum. Tek sorum şu: Zavallı patatesten ne istediiler? Ya da bugün yarın bir başkası çıkıp 'Çinliler Türkleri pirince alıştırdığı için Türklerin beli bir türlü doğrulmamıştır. Ancak ne kadar uzağa giderlerse devletleri o kadar uzun ömürlü olmuştur der mi?' Saygılarımla.
İlhan Kemal tarafından 12/7/2018 1:00:12 AM zamanında düzenlenmiştir.
sami biberoğulları
Benim araştırdığım kaynaklarda da aslında Devonshire Üniversitesi diye bir üniversitenin var olduğu ama bu üniversitenin verdiği diplomaların bir geçerliliği olmadığı yazıyordu. Dolayısıyla nazarımda bir üniversite değildi orası. Ancak Herbert Smith adında biri olsa bile bir Osmanlı ve Yakındoğu Uzmanı olmadığına göre o da yok hükmündedir.
Çinliler konusuna gelince. Onlar bizi pirinç yemeye değil ama Çinli kızlarla evlenmek suretiyle kanımıza Çin kanı karıştırarak belimizi bükmüşler. Tarihlerimiz öyle diyor. Selam ve sevgiler.
İlginç devamını altı gözle bekliyorum kardeşim,sen anladın,iki benim göz dört gözle bekliyorum etti...Selamlarımla
sami biberoğulları
Hemen yarın ikinci bölümü de yayınlayacağım inşallah.
Selam ve sevgiler.