- 384 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
Hayat tekrarsız olur mu?
Kim şu hayatı darlanmadan yaşayabiliyor? Hele bu zamanda. Dişmacununun altı sıkılıyorsa üstüne çıkmak için. Başımıza gelen kötü şeylerin de ’içimize kaçmamız için’ verildiğini düşünüyorum bazen. Hayatın herhangi bir köşesinde yaşanan dengesizlikler, ister-istemez, gökyüzünde kanat çırpan kuşumuzu kayalıklara indiriyor. Mola aldırıyor. Yani bir tür afallama: "Dur bakalım. Tam olarak neredeyiz? Ne haldeyiz? Ne oluyor şimdi? Ne yapıyorduk gökte tam olarak biz? Niye çıkmıştık bu yola?" Her boşlukta sorguluyoruz. Boşluklar maruz bıraktıkları halet-i ruhiye ile bunu yaptırıyorlar. Türbülansa giren uçaklar gibi acil iniş istiyoruz. İnecek neresi var peki insanın? Eh, işte, ne kadar koruyabildiyse, kendisi var.
Her tekrara düşman olmamak lazım. Birşeyin tekrarı olmazsa onda kaybolmak kolaylaşır. Menzili ulaşılır kılan tekrarlarıdır. Eğer her an yolu/yönü değişen bir şehre ulaşmaya çalışıyor olsaydık asla varamazdık. Bulamazdık ki varamazdık. Çünkü her yeni gün yeni bir doğruya uyanmak çıldırtırdı bizi. Adımlarımızı şaşkına çevirirdi. Varmak aynı yolun yolcusu olmakla mümkündür her yeni anda. Şehirler kaldıkları yeri tekrar ederek ulaşılabilir olurlar. Sen kendi olmaklığını tekrar ederek Ahmed olursun. Eğer her sabah bir başkası olarak uyansaydın kendin olmak nedir bilmeyecektin. Belki olmak nedir de bilmeyecektin. Ruh kıvamındaki sabitliğin seni ’farkında bir şey’ kıldı. Her anlama gelebilseydin hiçbir anlama gelmezdin.
Bu değişim asrında yol bulmak güçleşiyor. Bazen internete herhangi bir ihtiyaçtan giriyorum. Yarım saat sonra şu soruyu sorarken buluyorum kendimi: "Bu bilgisayarı neden açmıştım ben?" Gafletin yeni silahları var. Ama hepsinin nakaratı aynı. "Dikkatini dağıtalım!" İlk düşman da ’aynılık.’ O halde dağılmamaya niyet etmiş dikkatlerin de tekrarlara ihtiyacı var. Hem aynı yere kazma vurmayanların nasıl bir çukuru olabilir? Tekerrür etmeyen eylemlerin eserleri olur mu hiç? Ben şimdi Kur’an okumalarıma da böyle bakıyorum.
Sadece onlara mı? Hayır. Her gün çekmeye çalıştığım zikirlerime, okumaya çalıştığım Risalelere, takip etmeye çalıştığım derslere de aynı gözle bakıyorum. Şükürler olsun ki bunların bir sınırı var. Çünkü ancak böylece sabit oluyorlar. Ve ben ancak bu sabitelik sayesinde kaybolmaktan korunuyorum. "Allah’ı unutmuş Allah’ın da onlara kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın! Onlar yoldan çıkmış kimselerdir!" ayet-i celilesini bir de bu pencereden okuyorum. Allah’ı unutmak isteyen insanlar en çok harekete kanıyorlar. Aslında aynı noktayı kazmaktan gelecek derinlik hissinden kurtulmak için yüzeye yayılıyorlar. Bu yayılma arzusu onları ’anların kulu’ kılıyor.
Çok hızlı değişen gündemleri var. Çok hızlı değişen hayranlıkları var. Çok hızlı değişen beğenileri var. Çok hızlı değişen doğruları var. Filmleri seyretmeye gözleri yetmiyor. Mekanları gezmeye paraları yetmiyor. Her yeni şeyi öğrenmeye akılları yetmiyor. Bu değişkenlik içinde unuttukları şey, en başta, kendileri. Çünkü yitirdikleri şey tekrarları. Birşeyi kimlik sahibi yapan tekrarlarıdır. Aynılığı olmayan şeyin kimliği de olmaz. Sağlam bir itikad sahibi olmayanın devam eden bir hayata sahip olduğunu söyleyebilir miyiz şimdi? Hayır. Bence onun yaşamı süreksizdir. İmansızlığı onu sabitesiz kılmıştır. Canı yalnızca hareketidir. Aynı kalarak huzurlu olmanın sırrı yitirilmiştir. Daha fazlası olarak mutlu olmanın yolu dayatılmıştır. Gün gelip ’daha fazlası olunamadığında’ hayat biter.
Böylesi bir yaşam zor bir yaşam. Sürekli kendisini isbat etmek zorunda kalıyor. Her sabah sınanıyor. Her yeni güne borçlu uyanıyor. Neyi borçlu peki? Daha fazlası olmayı. Dünkü gibi kalmamayı. Yüzeye yayılmayı. Tıpkı Âl-i İmran sûresinin 196. ayetinde (kısa bir mealiyle) buyrulduğu gibi: "İnkâr edenlerin diyar diyar dolaşmaları seni aldatmasın."
Evet. Böyle yaşayanlar da hep öyle yapıyorlar. Herşeylerini selfie selfie paylaşıyorlar. Paylaşmak zorundalar. Çünkü daha fazlası olduklarına inanmak zorundalar. (Biz de bazen öyle hissetmiyor muyuz kendimizi?) İnanmanın yolu onlar için inandırmaktan geçiyor. Beğeni aldıkça kalpleri mutmain oluyor. Ancak mü’minler olarak biz, herşeye rağmen, yani ahirzamanda değişimin bütün albenisine rağmen, zahirî aynılıklardan razı olmalıyız. Kendimizin bir köşesinde bu hissi korumalıyız. Çünkü "Kalpler ancak Allah’ın zikriyle mutmain olur." Yüzeye yayılmakla olmayacak bu iş. Zaman bu imkanı bize sonsuza dek vermeyecek. Bitecek. O halde toprağın altında yaşayacağımız aynılığa talimli olmalıyız. Yani? Yani demem o ki arkadaşım: İçimizden Allah’a açılmış caddeleri ölüm bizden alamaz. Akıllıysak onları inşa etmeye bakalım. Âmin.
YORUMLAR
Düşündüklerimize bizi inandıran ve neticede onları harekete dönüşecek kıvama getiren tekrarlarımızdır. Tekrarlamadığımız şey alışkanlığa dönüşmez. Düşünce, duygu, sezgi, konuşma ve davranış alışkanlıklarımızın alışkanlık haline gelmiş olması, doğumumuzdan itibaren çevremizin yönlendirmeleri ve kendi hayal gücümüzün yardımıyla, bilinçli/bilinçsiz yaptığımız tekrarların ürünüdür. Rol model aldığımız kişilerin kişilik özelliklerini taşıyor olmamız, bu özellikleri benimseyip tekrar etmemizdendir. Biz bizden öncekileri tekrar ettiğimiz gibi bizden sonrakiler de bizi tekrar edecekler, bütünüyle olmasa bile.