- 663 Okunma
- 3 Yorum
- 2 Beğeni
İlk aşk
Bazı olayların yaşamı nasıl etkilediğini, insanların hayat çizgilerinin nasıl değiştiğini, yaşanmış bir aşk hikayesiyle anlatacağım.
Ayni apartmanda oturduğumuz teyzemin evine zaman zaman gider onunla sohbet ederim. Bana biraz gizemli gelir. Anlattığı şeylerden hoşlanır, zevk duyarım. Yaşam hakkında bana bir şeyler öğrettiğine inanırım.
Yine bir gün teyzemin evine gitmiştim. Kendine özel bir odası var, bu odada kendine yakın olan insanlarla oturmayı sever. Odaya girdiğimde, dolabın bir bölümünde içinde deniz kabukları bulunan cam bir vazo gördüm. Sordum! Teyzecim neden bu vazonun içinde çiçek yerine deniz kabukları var? Bu soruyu sorunca teyzemin gülen gözlerinin biraz buğulandığını fark ettim. Hemen üzülerek, teyzecim seni üzecek bir şey mi yaptım dedim. O da Sinem’cim o cam vazonun bir hikayesi var, o yüzden gözlerim buğulandı dedi. Ben ısrarla bu hikayeyi bana anlatır mısın dedim. Tabii Sinem’cim biraz uzun ama sabırlı olursan anlatayım, ama önce birer kola içelim diyerek anlatmaya başladı.
Her yıl tatilimi Bodrum’da geçirdiğimi biliyorsun. O yaz yine Bodrum’daydım. Tatilim yeni başlamıştı. Her gün olduğu gibi saat on bir civarında deniz kıyafetlerim, elimde kitabım, plaj şemsiyemle birlikte Paşa tarlası koyuna indim. Plaj şemsiyemi sahilde hazır olan içi çimento ile doldurulmuş tenekelerin birine geçirdim. Kendime uygun bir ortam hazırlamaya başladım. Bu işlemi hemen hemen her gün tekrarlıyordum. O günün benim hayatımın bir yönünü değiştirecek gün olduğundan habersizdim. Neyse hemen ilk yaptığım işlem olarak denize girdim. Bir süre sonra çıkıp kurulandım, kitabımı bıraktığım yerden okumaya başladım. Birden esen sert bir rüzgar, plaj şemsiyemi ve diğer eşyalarımı ordan oraya savurmaya başladı. Sahilde beş altı insan vardı, her biri kendi eşyalarını toplama çabasındaydı. O an yardım istemiyle etrafa bakındım. Üst tarafta ağaçların arasında birkaç delikanlının oturduklarını fark ettim, seslendim. Bana yardım edebilecek misiniz? Toparlayamıyorum, hemen yanıma gelip etrafa dağılan eşyalarımı toparladılar. Ben teşekkür etmek isteğiyle başımı kaldırınca hayatımda gördüğüm en güzel mavi gözlerin bana alaycı bakışla baktığını hissettim. Sadece sağ olun demekle yetindim. (İnan Sinem’cim o gece mavi gözlerin rüyamda ayni alaycı bakışıyla bana baktığını gördüm) .
Ertesi günü ayni saatte sahile indim, ayni işleri tekrarladım. Ferahlamak için denize girdim, epey yüzdüm, sahilden uzaklaştım. Deniz o gün çok güzeldi, bir türlü çıkmak istemiyordum. Bir süre sonra yerime baktığımda yerimde bir karaltı gördüm. Emin olmak için etrafa bakındım, fakat orası benim yerimdi, acaba oradaki kim diye bir merak sardı. Kulaçlarımı daha hızlı atarak yüzmeye başladım, yaklaştıkça bir erkeğin plaj şemsiyeme sıkıca sarılarak oturduğunu gördüm. Hızla çıkıp yanına yürüdüm. Plaj şemsiyesini sıkıca tutan gencin dün gördüğüm o mavi gözlerin sahibi olduğunu anladım. Merakla merhaba deyip sordum; hayrola şemsiyeyi niye öyle tutuyorsunuz? Bana, size cevabı vermeden önce tanışalım dedi. Ben sahilde plaj şemsiyesi koruyan görevliyim, bilhassa sizler gibi yalnız sahile gelen genç hanımların şemsiye ve eşyalarını korumak amacıyla bu göreve dün atandım dedi. Güldüm, peki ücretinizi kimden alacaksınız dedim? Cevabı size ücretsiz dedi. Ama olur mu dedim, hiçbir hizmet karşılıksız kalmaz, borcum neyse söyleyin ödeyeyim. Borcumun olmadığını tekrarladı. Bir gününüzü bana ayırın sizi tanımak istiyorum, ben biraz çekinerek niye olmasın dedim. Elimde olmayan duygularla sanki ona bağlanmıştım. Oysa onu şimdiye kadar görmemiştim ve tanımıyordum, beni ona çeken o mavi gözleri miydi acaba? Hafta sonu birlikte olmaya karar verip ayrıldık.
O iki gün inan hiç geçmedi sanki, nereye baksam onu görüyorum, aklımdan hiç çıkmıyordu. O ili gün sahile inmemiştim, korkularım vardı. Karşılaşıp ta, hafta sonunu iptal eder diye çok kaygılanmıştım. En nihayet hafta sonu geldi, kararlaştığımız gibi buluştuk. Gençlerin sıkça gittiği güzel bir ortamı olan Kale kafeteryaya gittik. Birbirimize kendimizi anlatmaya başladık, ordan buradan derken sıra tahsil durumumuza geldi. Ben ortaokulu bitirdim, daha sonra bir rahatsızlık geçirdiğim için okul hayatım sona ermek zorunda kaldı. Dedikten sonra onun okul durumunu sordum. Bana Ankara’da mimarlık bölümünde okuduğunu söyledi. O an belli etmedim, ama içimi büyük bir hüzün kapladı. O gün güzel geçti, sahilde buluşmak üzere ayrıldık. Daha sonraki günlerde sahilde ve bazı kafeteryalarda buluşup gezer olduk. Her gün ona daha çok ısınıyor, düşünmediğim bir an olmuyordu. Yine günlerden bir gün sahilde onu bekliyordum, ansızın yanıma geldi, elinde geniş kenarlı bir hasır şapka tutuyordu. Eğilerek bana uzatıp bu senin, artık plaj şemsiyeni hergün taşımanı istemiyorum, o çok ağır bu hasır şapka biraz olsun onun görevini görür, çenenin altına geçirecek lastiği de var, rüzgarda da uçmaz dedi. Ben nezaketinden dolayı teşekkür ettim. Büyük bir heyecanla hasır şapkayı takıp ona gösterdim, nasıl yakıştı mı diye sordum? Bana cevabı hiç yakışmadı, özellikle böyle etrafı geniş aldım. Seni kimsenin beğenmesini istemiyorum dedi. Ben cevabına şaşırıp neden dedim. Bana, ben seni seviyorum o gözlerini kimsenin görmesini istemiyorum dedi. Güzel olan gözler sende masmavi, asıl kıskanması gereken benim dedim. Gözlerin rengi önemli değil, bakışlar önemlidir, senin bakışların benim mavi gözlerimi bir anda anlamsızlaştırıyor, seninki de gizem ve derinlik var dedi. İlk defa birbirimize hislerimizi itiraf ettikten sonra o an sadece biz varız, Bodrum’da o sahilde, Bodrum akşamlarında. (İnan Sinem’cim gerçek yaz aşkları bir zamanlar Bodrum’da yaşanırdı)
Günler böyle geçmeye ve ben o insanı daha fazla sevmeye, onsuz sanki yaşayamayacağıma-
inanmaya başladım. Her sayılı gün gibi yaz bitip sonbahar gelmişti. Benim dönme vaktim, onun da okula gitme vakti yaklaştı. Son kez sahilde buluştuk. İkimizde de bir burukluk ve hüzün vardı. Bir türlü onu sevdiğimi, ondan ayrılmanın bana çok zor geldiğini anlatamıyordum. Sahilde yürümeye başladık, ben deniz kabukları topluyor, oda denize taşlardan sektirme yapıyordu. İkimizin de aslında birbirimize söylemek istediği bir şeyler olduğuna inanıyordum, ama bir türlü konuşamıyorduk. Bir ara elimdeki deniz kabuklarını benden aldı, bunlar benim olsun dedi. Bende olsun dedim. Orada bana hediye ettiği hasır şapkayı hatırlattım, sen bana hediye vermiştin, bu deniz kabukları da benim sana hediyem olsun. Daha fazla konuşmadan son kez olmak üzere saat on yedi de buluşmaya karar verdik. Buluşacağımız yere giderken kendimi hazırlamaya başladım. Neler konuşacağımı kafamda tekrarlayıp durdum. Benden önce gelmiş oturuyordu. Merhaba deyip oturdum hemen konuya girdim; seni seviyorum fakat korkularım var, bunlardan en önemlisi aramızdaki tahsil farkı. Sen benim duygularım hakkında ne düşünüyorsun? Artık ayrılma zamanımız geldi. İkimiz de
Bodrum’dan haklı nedenlerle gitmek zorundayız. Sen Ankara’ya ben İzmir’e birbirimizi nasıl göreceğiz dedim. Bana sus artık, hep sen konuştun biraz beni dinle dedi. Ben seni sen olduğun için sevdim, insanların kariyerleri önemli değildir, bence sevgiler gerçekse her şeyin üstesinden gelinir. İleride hayatımı paylaşmak istediğim insan sensin beni bekle umutlu ol dedi.
Muzip bakışlarla elindeki paketi uzatıp bunu sana aldım, ama içindeki şeyi paylaşacağız. Heyecanla paketi açtım, içinden iki adet cam vazo çıktı. (O an teyzemin gözlerinden yaşlar aktığını gördüm) . Ben merakla neden iki adet diye sordum. Biri senin biri benim dedi. Elini cebine koyup bir şeyler çıkardı, bana uzattı; onlar deniz kabuklarıydı. Bir kısmını al, bir kısmı da bende kalsın, cam vazoları paylaştık. Deniz kabuklarını da paylaşalım, seninle her konuda eşitim, paylaşımlarımız da eşit olsun dedi. Aradan birkaç saat geçti, ayrılma vakti geldi. Anlatamayacağım duygularla o anı yaşamak istercesine son kez onun mavi gözlerine doyasıya bakarak vedalaştık.
Koskoca bir kış geçti, okullar kapandı, tatil geldi. Ben yine Bodrum’da o sahildeyim, sahil kalabalık ama o yok. O senenin üstünden tam on beş yıl geçti, anladım ki o benim ilk aşkımdı. Bana verip de tutamadığı sözler hiç önemli değildi. Ben o aşkı yaşadığıma pişman değilim, çıkarsız ve temizdi.
İşte Sinem’cim o cam vazonun hikayesi bu diyerek teyzem burada sözlerine son verdi.
Figen Şençamlar
YORUMLAR
Sanki bir "roman özeti..."
Sade, saran ve merak uyandıran...
Sanırım başka hikayelerle birlikte bir araya toplanabilir Figen Hanım..
Öykü kitapları böyle oluşuyor genelde..
Başarılı olacağınızdan da şüphem yok.
Tebrikler..
Figen Şençamlar
Yüreklendirdiniz ...
Sevgiler ...
ZEYBEK HOCA
Ama inanın hiç belirgin değil..
Eğer "paragraf" yapılabilir, bölümler haline getirilirse yazı, bence "hatasız", mükemmel...
Sevindim işe yaradığına yorumumun..
Bodruma ve size selamlar....