AZİZ'İN RÜYASI
İrili ufaklı dağlarla çevrili minik bir kasaba burası. Zeytin ve portakal ağaçlarıyla süslenmiş büyükçe bir köy sanki. Dağlardan süzülerek inen, berrak suyuyla çoşkun akan çayların uzunlu kısalı kollarıyla kucaklanmış olması burayı her şeyden daha çok güzelleştiriyordu. Bu kasaba denize çok az uzakta olması sebebiyle turistlerin dikkatini çekmemiş. Fakat arabayla birkaç dakikada denize varıyor kasabalılar.
Aziz bu kasabayı başına gelen o en büyük dertten sonra keşfetti. Çevrenin en popüler turistik beldelerinde kuyumculuk yaparken yaşadığı felaketten sonra artık oralarda kalamazdı. Tüm maddi varlığını kaybetmesi, ailesinin darmadağan olmasından daha kötü değildi elbette. Ancak başta başını sokacak bir evi bile yoktu. Neyse sonunda kendine küçücük bir iş kurup ucuz yollu bir ev kiralayabildi.
Ne de olsa ticaret adamıydı Aziz. Üç beş kuruş topladı eski tanıdıklarından bu yufka dükkanını açmak için. Gece gündüz çalıştı. Eli yatkındı mutfak işine ama yufka açmak ustalık isteyen bir şeydi. Zeliha bu işte oldukça başarılıydı. Çok az bir ücrete Aziz’in yanında çalışmaya başladı. Kısa zamanda patron da yufka açmayı öğrendi.
Zeliha bu dar çevrede, bir çocukla, boşanmış genç bir kadın olmanın zorluklarına yeni yeni alışıyordu. Eski kocası şiddete baş vurunca Zeliha’nın ailesi işin içine girip kızlarına büyük destek olmuşlardı. Şimdi iyi kötü bir geliri de vardı. Sık sık; ’ Aziz Abi senin sayende bir işim oldu, sağol.’ derdi. Aziz’in bu samimiyeti yerle bir etmesi çok zaman almadı. Kendinden en az yirmi yaş küçük bir kadına farklı gözle bakması, erkek egosuna göre normal bir şeydi. Ancak Zeliha, çaresizliğin son noktalarında yaşayan bir kadın değildi. Ailesinin de desteğiyle kimseye muhtaç olmadan yaşayabilirdi.
Altmışına merdiven dayamış Aziz, gençliğinde ateşli fikirleri olan biriydi. Üniversiteyi büyük şehirde okumuş, o dönemlerin ideolojik çatışmalarının bizzat içinde yer almıştı. Kadına saygıda asla kusur etmezdi. O gün Zeliha’nın karşısına geçip aşağı yukarı şöyle dedi;
’ Zeliha, ben de boşanmış bir adamım. Seni beğenip takdir ediyorum. Bu dükkanı ikimiz bir olursak büyütürüz. Ben öyle flört etmekten filan anlamam. Benimle evlenirsen çok sevinirim. Hayır dersen ilişkimiz gene eskisi gibi devam edecek, bu konuda sana söz veriyorum.’
Temizlik beziyle camları parlatmaya hazırlanan Zeliha öylece kaldı bir süre. Aziz’in sadece kulaklarının kenarında kalan bembeyaz saçlarına, zayıf çökük yüzüne bakıyordu. Abi dediği bu adam onun patronuydu. Az da olsa korunmayı beklediği biri. Fakat toparlandı Zeliha, şaşkın bir gülümsemeyle;
’Aziz Abi, sen çok iyi birisin ama biliyorsun bir oğlum var, liseye yeni başladı. O kendini kurtarmadan evlenmek haram bana.’ dedi.
Bu çok diplomatik bir cevaptı. Aziz için yeterliydi. Yalnız o günden sonra hiçbir şey eskisi gibi olmadı. Zeliha başka bir iş bulup çıktı gitti.
Bir gün Aziz’le en samimi arkadaşı Adil, dükkanın önünde kahvaltı ederlerken Zeliha yanında bir adamla beyaz bir otomobilin içinde geçip gittiler. Adil şen şakrak, şakacı ve kültürlü biriydi. Emekli memurdu ama yapmadığı iş kalmamıştı. Sonunda yerel bir dernekte aktif çalışırken bulmuştu kendini. Koşturmaları arasında Aziz’le kısa kısa buluşmalar yapar çay kahve içerlerdi. Akşamları ise evlerinin balkonunda ev yapımı şarap içip dertleşirlerdi.
’ Bak gördün mü, seninki sevgili yapmış kendine.’ dedi Adil. Dostça gülümsüyordu. Bu konuda uyarmıştı Aziz’i, ama dinletememişti. Aziz, sıkışınca yüzüne astığı barışçı gülüşünü taktı gene;
’ Normal, genç kadın. Tabii ki sevgilisi olacak.’ dedi.
Akşam olup da Aziz’in dağlara bakan arka balkonunda şarap içerlerken öyle olmadığını anlattı ona Adil;
’ Bak dostum, bu seninki ilk değil, biraz düşün yahu birine evlenme teklifi ederken. Üç kere gördüğün kadına; yaşına, mesleğine, sana karşı bir şey hissedip hissetmediğine bakmadan evlenme teklifi ediyorsun. Bu kaçıncı, Elif mesela, yaşına başına uygundu, ama birader eski arkadaşın, taa okuldan, seni ziyarete diye gelmiş. Bir bak, sana ilgisi var mı, diye. Ya Naşide; bildiğin köylü kadın, diyelim ki sana -evet, dedi ne konuşacaksın kadınla, yufkalardan başka ne konuşabilirsin onunla. Gelelim Songül’e, kadın henüz bu şahane beldemize gelmeden, niyet etmişti ya hani, sen ona telefonda evlenme teklifi ettin. E, nerede Songül? Gel di mi? Valla bravo!’
Adil, daha çok saydı döktü. Aziz sUstu hep. Gündüzden yüzüne taktığı barışçıl tebessümü atıvermişti artık, mahsun bir iç çekişle baktı Adil’e.
’Sevmek ve sevilmek...Meliha, bana hayatın en büyük tokadını attıktan sonra -üstelik biricik evladımı da benden alarak yaptı bunu- ben değiştim. Ne yaşım belli ne yüreğim. Karanlık bir korku kapladı tüm benliğimi. O kadınlardan biri belki aydınlatır içimdeki bu dipsiz karanlığı diye umdum. Ama iyi ki sen varsın aziz dostum. Ne demiş Aristo; bir dostun varsa bil kıymetini...’
O gece bir dolunay salındı gök yüzünde. Aziz ve Adil ikinci şişeyi de açtılar. Mutluydular.
Aziz en son teklifini, kasabanın en popüler kadınlarından birine yaptı. Kadın genç ve güzeldi, iyi bir mesleği vardı. Yeni boşanmıştı. Aziz’in teklifinden kısa bir zaman sonra başka biriyle evlendi.
29KASIM’18
YORUMLAR
Aziz'in rüyası eninde sonunda gerçekleşecektir. Yaşamını yalnız geçirmek istemeyen bir erkeğin karşısına onu anlayan, paylaşmayı seven uygun birinin çıkması dileğiyle yazınızı kutluyorum. Hoş hislerle su gibi akarak paylaşılıyor. Resimdeki şirin kasaba insanın yüreğini ısıtıyor.
Selam ve sevgilerimle.