- 994 Okunma
- 0 Yorum
- 2 Beğeni
Klavyeye Dokundu Adam Meçhule Doğru
Yalnızdı son yıllarda. Sadece evde değil; kırlarda, çay bahçelerinde, kalabalıkta, dolmuşta, otobüste, her yerde… Dışarıdan bakanlar; içine kapanmış, kendini toplumdan soyutlamış, belki de yalnızlığı psikolojik nedenlerle isteyen bir insan düşünüyorlardı adamın görüntüsünde.
Sigarasından derin bir nefes çekerek gülümsedi uzaklardaki kırlara bakarak. Onu aniden gülümseten doğa ya da herhangi bir olay değildi. Toplumun değer yargılarına idi anlamlı tebessümü. İrdelemeden yargılamalara, sorgulamadan hükümler vermelere, hükümleri yeniden adalet süzgecinden geçirmeden oluşan infazlara idi adamın anlamlı gülücüğü.
Bir bilselerdi onun içindeki kalabalığı… Düşünselerdi toplumdan kaçmanın suskunca bir başkaldırı olduğunu… Yok! Toplum düşünmüyordu. Bir araya gelip mahkemesini kuruyor, kişinin yüzüne suçlamaları söylemiyor, sorgulamıyor ve kişinin arkasından hükmünü veriyordu. O hüküm öylesi hızlı yayılıyordu ki; iftirayı ilk atanlar bile inanıyordu doğru olduğuna.
Sonra mı? Vur abalıya…
Toplumsal geleneksel hukukta savcı oluyordu rastgele bir araya gelen üç beş kişi. Savunma mı? Gerek bile görmüyorlardı. Anında delilsiz iddialar, savunmasız hükümler ve infaz…
Adamın gün geçtikçe içinde kalabalıklaşıp, toplumda yalnızlaşmasına asıl sebep de bu idi doğrusu. Geleneksel, yazılı olmayan, bulunduğu yere göre değişken “El ne der?” katı kuralları… Kendini anlatmaya gerek duymuyordu aslında adam. Nasılsa anlamayacaklardı.
Kendi düşündüklerini hayata geçirip, topluma sonuçlarıyla kanıtlamak çabasındaydı içindeki kalabalıkla düşünen adam. Böylece yalnız kendisini kurtarmayacaktı toplumun ters değer yargılarından; kendi gibi nice insanlar da özgürlüklerine kavuşacaklardı vicdanlarda.
Kişinin ve toplumun vicdanı, elle tutulup gözle görülebilseydi onarımı mümkündü. Oysa görünmez bir değer yargısıydı vicdan ve neşter yerinde vurulursa habisleşen ur alınabilirdi.
Kalktı ve kalabalığa doğru yürüdü sessizce.
Koşuşturma içindeydi birçok insan. Kimi işine yetişme kaygısında, kimi alışverişi erken bitirip evine koşma telaşında. Arada yanlışlıkla birbirine dokundukları oluyor; sopalar değil de sözler havalarda uçuşuyordu. Kavgaya hazırdı insanlar kadınıyla erkeğiyle. Çıldırmış, adeta cinnet geçirme noktasındalardı.
Yeniden gülümsedi ve evinin yolunu tuttu.
…
Kapısını açıp içeri girdiğinde derin bir “Oh!” çekme ihtiyacı duydu. “Oh” çekme parayla değildi; dilediği kadar tekrarlayabilirdi. Sadece “Oh!” çekmek mi? Yüreğin, beynin, ruhun her tür tepkisi ücretsizdi aslında. Sevinçler karşısında “Oh!” der, acı hissettiğinde “Ah!” der, sinirlendiğinde de bedava olan nefesini sık sık alır verirdi. Kim ne karışırdı ki?
Canı yemek istemiyordu. Açtı bilgisayarını, ekranı seyre daldı.
Efsunlu bir dünyaydı bilgisayar ve içerisindeki sosyal ağ. Kimi güzel cümlelerle ruhunu ferahlatma çabasında, kimi insan ruhu tanıma arzusunda, kimi ortak düşünceleri bularak bir topluluk oluşturma telaşında…
Yoğun duygularla yazılanları okuyor, sayfadan sayfaya geziniyordu. Arkadaşlar, arkadaşların arkadaşları, hiç tanımadıkları… Kiminin yazdıkları dikkatini çekiyor, kiminin fotoğrafları; hatta güzel sanatlar, müzikler, tablolar, uzak diyarların resimleri, fantezi çalışmalar… Bir zenginlik diyarıydı sanki. Sınırı olmayan uzay boşluğu idi internet… Belki en büyük kandırılmışlıklar, belki en önemli dürüstlükler, arkadaşlıklar, dostluklar, sevdalar, acılar, hüzünler, güzel sözler, tatlı ifadeler, küfürler, argolar, hakaretler diyarı…
Koltuğunda arkaya doğru yaslandı. Az önce saydığı özellikler günlük hayatta yok muydu? Kişiler maskelerini takıp birbirlerine şirin görünmüyorlar mıydı? Hatta birbirlerini öldürmüyorlar mıydı? Bunlara, “Gerçekler” diyordu toplum. Ya buradaki ne idi? Uzaydan gelen insanlar mı internetten yazıyorlardı?
Gerçekteki insanlardı yine burada yazan, çizen, konuşan, yalan söyleyen, doğruları haykıran, sanat ortaya koyan…
Farkı ne idi? Neden biri “Gerçek” diğeri “Sanal” unvanı alıyordu ki? Mırıldandı adam ve “Kişinin vicdanına saklanışı” dedi fısıltıyla.
O an bir “Merhaba” yazısıyla irkildi. Belki yeni bir keşfin başlangıcı, belki başlayacak yeni bir dostluğun ilk fısıltısı; belki yeni bir aşkın, sevginin, arkadaşlığın ya da kavgaların, mutsuzlukların alfabedeki ilk harfleriydi bu “Merhaba”.
Klavyeye dokundu adam meçhule doğru.
Klavyeye Dokundu Adam Meçhule Doğru Yazısına Yorum Yap
"Klavyeye Dokundu Adam Meçhule Doğru" başlıklı yazı ile ilgili düşüncelerinizi ve eleştirilerinizi diğer okuyucular ile paylaşın.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.