Mustafa Kemal Atatürk ün entellektüel tarafı.
80’lerde darbe ortamında ilkokulu, ortaokulu ve liseyi okudum. Milli Güvenlik derslerine üniformalı subayların girdiği dönemin şahidiyim. Saçlarını subay traşı yaptırmayan öğrenci arkadaşlarımın tartaklandığı, etek boyu kısa olan kızların teşhir edildiği yıllardı.
Aynı yıllarda ferforje barikatlarla çevrili Atatürk köşelerinde tanıdık ülkemizin kurucusunu. Ne zaman doğduğunu, nerede okuduğunu, nasıl Mustafa adını aldığını, kargaları.. adeta kafamıza vura vura ezberlettiler. Ben aileden Atatürkçü olduğum için ben sorun yaşamadım. Ama gerçek anlamda kafasına vura vura Atatürkçü yapılabileceği sanılan arkadaşlarımın ızdırabına da şahit oldum.
Bilinçli yapılan bir proje gibiydi herşey. En büyük devlet adamı, en büyük insan, en büyük asker diye ezberletilmeye çalışılırdı Atatürkümüzün özellikleri. Dedim ya sanki bilinçli bir projeydi bu. Birileri bilinçli olarak Atatürk’ten koparıyordu milletini. Yoksa bunca zorbalık ve baskı neden olabilirdi ki?
Her ders yılı Atatürk le ilgili aynı tekdüze bilgiler ezberletildi. Aynı marşlar okutuldu. Aynı fotoğraflara baktık sürekli. Heryerde aynı büstler, aynı heykeller.. Soğuk ve tekdüze rölyefler. Böyle böyle kopardılar bu milletin Atatürk le olan bağını.
Dediğim gibi ben Atatürkçü bir aileden gelmeme rağmen, darbe dönemi Atatürk dejenerasyonundan oldukça rahatsızdım. Onun hakkında onlarca kitap, makale, şiir okumama rağmen onu gerçek anlamda tanıyamadığımı çok geç farkettim. O yaşa kadar Anıtkabir i hiç ziyaret etmemiştim. Sene 2014, iş nedeniyle Ankara’da olduğum bir dönem. Ve aylardan Temmuz. Çok çok sıcak bir yaz günü, boşluktan istifade Anıtkabir e gitmek, kitaplarda dergilerde resmini gördüğüm o mabedi yakından görmek, gezmek istedim. Hava o gün inanılmaz sıcaktı. Ve ben biraz el yordamıyla kimseye sormadan etmeden Anıtkabir yoluna düştüm. Ankara gibi bir bozkır şehrinin ortasında yemyeşil ve çeşit çeşit ağaçların olduğu bir bahçe ve bu bahçenin içinde o görkemli yapı Anıtkabir. Hayat felsefesi doğa ve insanı kucaklaştırmak olan bir lider için ne de anlamlı bir yapı!
Önce Aslanlı Yol, yere bakarak gitmenizi gerektiren taşlardaki boşluk, kenarda saygı nöbetine durmuş gibi dizi dizi aslan heykelleri. Uygun adımda nöbet değişimine giden Atanın askerleri.. vs herşey öylesine anlamlı, öylesine gurur verici ki en başından boğazınıza düğümlenen şey gurur ve özlem olsa gerek diye düşünüyorsunuz. Anıtkabir in mimari yapısı, görkemli dış görünüşü, rengi herşeyi tastamam yerinde yapılmış. Gezerken gerçekten en öne çıkan duygu gurur olsa gerek. Gittiğim zaman itibariyle yüzlerce yabancı turistin de ve özellikle japonların Anıtkabir i geziyor oluşları cabası. Sanırım cumhuriyet dönemi japon imparatorunun Atatürk’e gönderdiği tebrik mesajını ve hediyeleri Anıtkabir de görmek beni olduğu kadar hatta tabii ki daha fazla japonları mutlu etmiştir. Müze bölümü gerçekten çok kapsamlı ve uzun vakitler ayrılması gereken gerçek bir tarih müzesi. Onun hep fotoğraflarda gördüğüm kalpağını, paltosunu, o şık takım elbiselerini, saatini, çizmesini, kalemlerini, Not defterini müzede görebilmek çok heyecan verici.
Müzenin en görkemli bölümü sanırım kurtuluş savaşının tasvir edildiği ve gerçek boyutlarında yapılmış balmumu heykellerin olduğu kısım. Savaşın canlandırıldığı gerçekçi bir cephe sahnesi kurgulanmış.
Daha sonra müzenin arka koridorundan çıkıştaki kütüphaneye doğru yürürken Atanın kabrine en yakın olduğunuz noktada Atanın vasiyetini, nasıl gömüldüğünü ve kabrinin özelliklerinin anlatıldığı etkileyici bir bölüm daha..
İşte dostlar ben böylesine büyülenmiş, gözlerim dolu dolu gurur ve özlemle bu abideyi gezerken son olarak Atanın kitaplarının olduğu ve nispeten bana sıradan gibi gözüken kütüphane bölümüne gelmiştim. Orada beni asıl şaşırtan ve Atatürkü, gerçek Atatürk ü tanımamı sağlayan o inanılmaz kitapları gördüm. Hepiniz Mustafa Kemal’i okurken onun 3000/5000 kitap okuyan bir lider olduğunu üstünkörü duymuşsunuzdur. Aslında ben de Atamızın ne kadar çok kitap okuduğunu duymuştum. Ama inanılmaz olan ve o müzede somut olarak karşıma çıkan, onun gerçekten binlerce kitap okuduğu.. O kitaplar ki, eski türkçe, Fransızca, Almanca, Arapça yazılmış binlerce kitap. Atamız önemli gördüğü yerleri kalemiyle işaretlenmiş. Bazı kitapların kenarlarında kendi el yazısıyla notları.. Fransızca kitabı okumuş, kenarına notlar düşmüş.. Eski Türkçe kitapta hakeza öyle. Hayretler içerisinde gözlerim dolu dolu gezdim kütüphaneyi. Ve orada daha önce hiç vurgulanmadığını hissettiğim yönünü görmüş oldum Atamızın. Evet o gerçek bir kitapsever, gerçek bir okur ve entellektüeldi. O altın varaklı ferforje bariyerlerin ardındaki soğuk büstlerin, heykellerin anlatamadığı, anlatmak istemediği yönünü görmüş oldum. O günden sonra ben gerçek bir Atatürkçü oldum.
Evet dostlar, sevgili okur. En ufak bir tereddüt etmeden sevebileceğimiz, evlatlarımıza anlatabileceğimiz çağının çok ilerisinde düşünebilen gerçek bir entellektüeldi Atatürk. Onunla ne kadar gurur duysak azdır. İşte Atatürk’ü ne koruma kanunu, ne o heykeller ne de ezberletilmiş hikayeler geleceğe taşıyacak. Onu geleceğe taşıyacak olan, onun gerçek aydın yüzünü görebilmiş, fikirlerini içselleltirmiş olan gerçek Atatürkçüler dir. (Volkan Mutan /sakarya 26.11.2018)
YORUMLAR
Sayın Volkan Kuran bey, yazınızda değindiğiniz o zorlu yıllara bende şahit oldum. Hem de sizin gibi Sakarya'nın o karışık kültür ve toplum yapısında. Maalesef ülkemiz her zaman bu şekilde yöneltildi. Empoze ve dikte edilerek. Tıpkı İslamiyet'in öğretileri ve doğru yolu yerine namaz kıl, oruç tut, zekat ver talimatlarıyla yaşatılması gibi...
Ve evet çok haklısınız; sevgili Atamızı yanlış öğretiyorlar ne yazık ki... Onun iç dünyası, vaz geçtikleri, yitirdiği, yaşayamadığı özel hayatı hiç göz önüne serilmedi... Onun içindeki insan her zaman arka planda kaldı.
Profilimdeki yazılarımda da bunlara değinmeye çalışmasıdır.
Değerli yazınız için size teşekkür ederim.
Saygılarımla...