- 547 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Baş Olmak
BAŞ’IMIZ ÜSTÜNE
Baş ile başlayan sözler bizim toplumumuzda genel saygı ifade eden kelimelerdir. Baş ile başlar baş ile tamamlarız sözlerimizi.
Bir insan bir başkasına selam söylediği zaman o sözü, başkasına saygı ile götüreceksek “Baş üstüne” deriz. Bir emri saygı ile yapacaksak gene “ Baş üstüne” deriz de “Baş içine” demeyiz. Bu sözlerimizi sadece baş üstüne koyduğumuzu ve unutacağımızın da bir belirtisidir ve “baş üstüne” değil de “baş içine” dersek bu sözü kulaklarımızla duymakla kalmayacağımızı başımızın içine yani beynimizin içine nakşedeceğimizi göstermiş olmaz mıyız ?
Baş ile başlayan sözlerimize gene baş ile devam edelim.
Baş olmayı çok seven bir millet olarak, bal olmaya layık olup olmadığımıza bakmadan, “gel seni baş yapalım “ diyenlerin çok veya etkili olup olmadığına bakmadan bir seçim olduğu zaman herkes baş olmak için başvurur. Başvurusu kabul edilmediği zaman da başını taşlara vurarak baş olanları kıskanarak ya onları seviyormuş gibi yaparak kıskançlıklarımızı gizler ya da küserek bir kenara çekiliriz. Milletvekilliği belediye başkanlığı seçimlerinde bunları çok sık görürüz ne yazık
Bunları yazarken aklıma geldi. Başa çok önem veren bir millet olarak ata sözlerimiz de deyimlerimizin de deyimlerimizin çoğu da baş üstüne. Bakın baş ile başlayan atasözlerimiz ne demekte bize. Baş Ağır gerek, kulak sağır- Baş dille tartılır- Baş başa bağlı, başta padişaha – Baş kes , yaş kesme – Baş nereye giderse, ayak da oraya gider- Baş olda eşek başı (Soğan başı) ol – Baş sağlığı, dünya varlığı- Başa gelen çekilir- Başa gelmeyince bilinmez- Başa gelmedik iş olmaz, ayağa değmedik taş olmaz- Başı büyük olan bey olur, ayağı büyük olan çoban- Başını acemi berbere teslim eden, cebinden pamuğu eksik etmesin.
Bunlar atalarımızın başa ne kadar değer verdiğini ve yöneticilerine de baş diyerek onları nasıl yücelttiklerini göstermekte .Doğrusu ata sözlerimiz insanlarımızın, neye değer verdiklerini, neyi önemsediklerini ve nasıl yaşadıkları konusunda çok güzel bilgiler içermekte. Bu yüzden çocukluğumdan beri ata sözlerimizi okumayı, öğrenmeyi, yazılarımda da bunu çok sık kullanmayı prensip edinmemden dolayı genel kültürümüzün artmasına, bu da başta lise giriş, üniversite giriş sınavlarında, sosyal hayatımızda da iletişimimizin güçlenmesine sebep oldu her zaman . Öğrencilere bu yüzden atasözlerimizi ve deyimlerimizi iyi öğrenmelerini önermekteyim.
Baş üstüne biraz daha düşündüğüm zaman atasözlerimizden daha çok sayıda deyimlerimizin olduğunun farkına vararak sizlere baş ile ilgili deyimlerimizi aktarayım dedim.
Baş ile alakalı deyimlerimiz ise şöyle sıralanabilir?: Başa çıkmak- Başa geçmek- Başa güreşmek- Baş ağrısı- Baş ağrıtmak- Başa kakmak- Baş aşağı gitmek- Baş başa kalmak- Baş başa vermek- Baş belası- Baş çekmek- Baş göstermek-Baş göz etmek- Baş vurmak –Baş yemek- Başı ağrımak- Başı bağlı olmak- Başını bir yere bağlamak- Başıboş bırakmak- Başı darda kalmak- Başı derde girmek- Başı dinç olmak- Başı dönmek- Başı göğe ermek- Başı için – Başına buyruk- Başına çorap örmek- Başına çökmek- Başına devlet kuşu konmak- Başına dolamak- Başı ekşimek- Başını beklemek- Başında kavak yelleri esmek- Başından atmak – Başından büyük işlere girişmek-Başından kaynar sular dökülmek- Başından korkmak- Başından savmak- Başını ağrıtmak- Başını alıp gitmek – Başını beklemek- Başını boş bırakmak- Başını derde sokmak- Başını dinlemek- Başını ezmek – Başını kaşımaya vakti olmamak- Başının altından çıkmak- Başının çaresine bakmak- Başının etini yemek- Başını sokmak- Başını tatlan taşa vurmak – Başını vermek- Başını yemek - Başın için- Başın sağ olsun- Başı yastık yüzü görmemek- Başkaldırmak – Başkaldırmamak – Baş Köşe- Baş tacı etmek- Baştan aşağı- Baştan aşmak- Baştan savma- Baş üstünde yeri var- Baş üstüne- Baş yarıp göz çıkarmak.
Bu deyimlerde göstermektedir ki, benim çocukluğum ve gençliğimde yaptığım gibi, atasözlerimiz ve deyimlerimizi hem anne ve baba olarak, hem de Türkçe ve Edebiyat öğretmenleri olarak büyük görevler düşmektedir. Bu görevi layıkı ile yapanlar, yani Türkçemizi ve ata sözlerimizi , deyimlerimizi ne manaya geldikleri ile beraber çocuklarımıza öğretenler hakiki manada milliyetçi insanlardır.
İşte gelecek nesiller olan gençleri baş’ımız üstüne koymadan önce onların başlarının içini aydınlatmaya sevgimizi beyinlerine ve yüreklerine, bilgimizi de beyinlerine doldurtmak anne ve babalar ile öğretmenlere düşmektedir.
Öğretmen dedim de aklıma geldi. Öğretmeni ben sadece okulda ders veren insan olarak anlamıyorum. İnsan önce kendinin öğretmenidir. İnsan önce kendisini eğiten, bilmediklerini de sorarak ya da okuyarak öğrenen, sonrasında da çevresindeki eş ve çocuklarını eğiten insandır. Anne ve baba her zaman bilgi sahibi olmasa da mutlaka surette ailenin çevresinde akraba veya komşular gibi bilgili insanlar vardır. Anne ve babalar hiç komplekse kapılmadan bu bilgili insanlar ile çocuklarının kaynaşması için çaba harcamalıdır Ama günümüzde bu böyle olmayarak başarılı insanlardan faydalanmak yerine geçmişte onlara yaptığımız iyilikleri anlatarak onlar ile çocuklarımız arasında sağlam duvarlar örmeye kalkmaktayız. Bizi aydınlatmaya çalışanlar ya “terbiyesiz” ya da “ kendini beğenmiş” olarak adlandırılarak ne kadar ön yargılar içinde olduğumuzu da ne güzel göstermekteyiz.
Okul sadece çocuklarımızın her sabah gittikleri binalar değiller. Dünya bir okuldur anlayana . İnsan bir kitaptır anlayana .Nasıl ki faydalı bir kitap zararlı bir kitap varsa yararlı ve faydalı insanlar da vardır. Bizler zararlı insanlara acıyarak çocuklarımıza masum göstermeye çalışırken ne yazık ki faydalı insanları kıskanarak çocuklarımızdan da uzaklaştırmaktayız. Bunun farkına varamamak kelimenin tam anlamı ile cehalettir. Ama cehaletin bir özelliği de zaten insanın cehaletinin farkına varamaması değil mi?
İnsanlar kendisini hep haklı başkalarını hep haksız görürse çevresinde kendisini sevecek onu anlayacak insan bulmakta zorlanabilir. Bu yüzden insanlar kendilerinin de yanlış yaptığının farkına varması cehaletten kurtulduğunun işaretidir.
Bedeninde bir engeli bulunan insanların daha çok yanlış yaptıkları konusunda bir inanç ne yazık ki toplumumuzun büyük kesimini kaplamaktadır. “ İşitme engelli bir insana bir tamam arkadaşımızın “Sen duymadığın için çok şeyi yanlı anlamaktasın” diye konuştuğunu görünce hem şaşırmış ve hem de teki göstermiştim. İnsan yanlış düşünebilir. Bunun engelli olmak ile alakası yok ki.
Toplumumuzda çok insan, özellikle baş olduklarını zannedenler engelliler küçümser ve sadece sevdiğini söyleterek geçer ve sorunlarına çözüm yolu aramayı düşünmezler. Halbuki çözüm bulamasa da neden bulamadıklarını da anlatmaları lazım . Anlatmayınca insan kendisin değersiz buldukları için bilgi vermediğini zanneder. Bu yüzden baş olanlarımız insan ilişkilerinde insanlara nasıl davranacaklarını çok iyi analiz etmeye bakmalılar.
Baştan başladık bakınız nerelere geldik. Baş ile başlamasa da toplumdaki bozulmayı anlatan “ Balık baştan kokar” ata sözünü de buraya almadan edemeyeceğim. Baştaki insanlar ne kadar sevgi dolu olursa toplumda o derecede sevgi ile dolacak saygı ile coşkulu bir yaşam edinecektir.
“Dost başa düşman ayağa bakar” diye bir atasözümüz vardır ve biz başımıza bakan yolda bizi yüzümüze bakarak selam vermek isteyenlere ne yazık ki dost değil nerede ise düşman gibi bakarız tanısak da sevmediğimiz için selam vermeyiz . Bu atasözünü anlamış olsak belki de bizim yüzümüze bakanlara selam vereceğiz ve bu da güzel dostlukların başlangıcı olacak
Başımıza iyi bakar ve beynimizi doğru kullanırsak o zaman hem mutluluğumuz , hem sağlığımız, hem de bizden olacak nesillerimiz sağlıklı olur “ Her şey beyinde başlar” beynimiz ile hem bizi hem de çevremizi mutlu etmek elimiz de “Beynimizi de daha çok çalıştırırsak hayattaki güzellikleri fark etmemiz o oranda artar.
O kadar yazdım baş’ınızı ağrıttı isem af edersiniz .
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.