- 416 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
3 Aylık süre..
Hani kızlar beyaz atlı prensini bekler ya bende beyaz atlı olmasada bir prenses bekliyordum. Kalbimi ona açabileceğim, bütün dertlerimi paylaşa bileceğim, hayat boyu mutlu olabileceğim bir prenses...
Prensesimle karşılaşacağım günün hiç gelmeyeceğini düşünürdüm.’’ İnsanların ruh ikizleri vardır. ’’ derlerdi ben inanmazdım.
Ama bir gün bu fikrim değişti.
Başka okuldan bir kız geldi sınıfımıza o zamanlar daha yeni okul açılmıştı. Onu ilk gördüğümde hiç bir şey hissetmemiştim. Hani ’’ ilk görüşte aşk ’’ derler ya inanmazdım. Okulların açıldığı ilk haftaydı kimseyle doğru dürüst konuşamayan sadece kendi kendime konuşan ve hayaller kuran biriydim. Yani bir hiç.
Okulun teneffüs zili çalar herkes tanışırken ben köşede dururdum. Her gün bilgisayar başında olduğum için bir takım oyunlarda oynuyordum haliyle. Bir kaç arkadaşımla oyun hakkında konuşurken tanıştım. Zaten öyle öyle herkesle tanışmıştım.
Bir tek kişi hariç yeni gelen kız.
Ben yine arkadaşlarımla konuşurken o kızın lafı geçti aramızda;
- tanışalım mı?
- tanışmasak ayıp olur.
- tamam, hadi gidelim.
Sonrada tanıştık.
- Merhaba ben Murat.
- Bende Ayşegül memnun oldum.
- Bende.
Onunla ilk konuştuğumda çok heyecanlıydım. Sonra günler geçtikçe birbirimizi ve diğer arkadaşlarımızı daha iyi tanır olduk bana karşı çok dürüst ve samimiydi bende ona karşı. Ben Ayşegül’ü tanıdıkça neredeyse bütün huylarımızın aynı olduğu farkına vardım. Sevdiğimiz müzik tarzı, davranışlar, hal ve tavırlar vs... Neredeyse her şeyimiz aynıydı. Günler aylar geçtikçe daha çok kanım ısınıyor aramızdaki arkadaşlık benim açımdan başka bir hal alıyordu.
Evet, bu bir hoşlantıydı. İletişimim zayıf olduğu için ve çekindiğim için Ayşegül’e nasıl yaklaşacağımı ve ona nasıl ’’ senden hoşlanıyorum ’’ diyeceğimi düşünürdüm. Sonunda bir karar verdim. Bunun için küçük bir yalan ile söyleyecektim. Yüz yüze konuşmada asla Ayşegül’e söylemek istediklerimi söyleyemezdim onun o büyülü yüzü ve gülüşü bana her şeyi unuttururdu. Bu yüzden yeni nesil iletişim aracı Msn tercihim oldu.
- Ayşegül sana bir şey söyleyeceğim ama sakın kimselere söyleme.
- Tamam. Hayırdır ne oldu?
- Çok önemli bak tamam mı?
- Bekliyorum...
- Ben bir kıza âşık oldum ama ona nasıl seni seviyorum diyebileceğimi bilmiyorum ne yapmam gerek?
- Kızın karşısına çık açık açık söyle.
- Ama çok çekingenim ve beni terslerse diye korkuyorum.
- Merak etme bir şey olmaz.
Bu konuşma günlerce ve haftalarca sürdü en sonunda dayanamadım ve kararımı aldığım bir gün;
- Ayşegül artık dayanamıyorum kıza söylemek istiyorum her şeyi.
- Bence de söyle hem kaybedecek neyin var?
- Evet söylüyorum.
- Tamam. İnş. Olumlu cevap alırsın.
- İnşallah.
- Ayşegül
- Efendim.
- Seni seviyorum yani senden hoşlanıyorum ve bu hislerim arkasındayım.
- Ne anlamadım yani o kız ben miyim?
- Evet. Ne diyorsun?
- Murat hiç bir şey diyemiyorum şuan şoktayım.
- Pekâlâ, biraz kafanı dinlemen için seni yalnız bırakayım o arada da sen düşün.
Aradan yine zaman geçti ve cevabı geldi.
- Murat bende senden hoşlandım ama üzgünüm ben seni arkadaşım olarak görüyorum.
Resmen yıkılmıştım. Yaklaşık 1-2 hafta hiç konuşmadım Ayşegül’le. Sanki bulanımdaydım. Yine günler geçti ve tekrar konuşma yaptığım da;
- Üzgünüm murat. Ben Aşk’a inanmıyorum geçmişte büyük bir güven hatası yaptım yine aynı şeyleri tekrarlamak istemiyorum.
- Merak etme bende kötü bir deneyim yaşadım. İkimizde birbirimizden güç alarak başara biliriz. En azından deneyelim kaybedecek neyimiz var.
- Pekâlâ... Ama tek şartım var.
- Nedir?
- Sınıftaki arkadaşlara söylemek yok aramızdakini.
- Tamam.
Ne olur ki söylesek söylemesek ne değişecekti. Hatta ne alakası vardı sınıftakilerle bizim aramızda olan bir birlikteliğin. İşte o zaman üstümdeki bütün yükler acılar kalktı sanki bir kuş gibi özgürdüm.
Aradan yine günler geçti. Çok mutluydum Ayşegül’de öyle.
Son baharda bir gün okulda öğle molası arasında internet kafeye gittik arkadaşlarla tabi aramızda Ayşegül’de vardı. Okula gelecek iken birden yağmur başladı. Üstümüzde ceketler birde baktım Ayşegül’ün üzerinde sadece gömlek. Yağmur tipi gibi yağıyor Ayşegül ıslanıyordu. Ceketimi çıkardım ve Ayşegül’ün üstüne bir çırpıda atı verdim.
- Kalsın Murat istemiyorum sen ıslanacaksın.
- Beni boş ver sen ıslanma yeter.
Aramızdaki küçük bir tartışma sonucunda giydirmiştim ceketi Ayşegül’e.
Sınıfa girdiğimizde sırılsıklamdık. Ceketlerimizi kaloriferin üstüne koyduk. En arkada oturuyorduk. Ayşegül bana defterinin arkasında teşekkür ederim diye yazı yazmıştı. Bende bir şey değil görevimiz diye yazmıştım.
Ben hep hayallerimde sevdiğim kişinin hani filmlerde görmüşünüzdür kız sevdiği erkeğin omzuna yaslanır hafifte olsa romantik hayallere dalarlardı. Benimde hayallerimden biri oydu. Ayşegül ile bunu konuştuğumda biraz soğuk baktı.
- Ben öyle şeylere alışık değilim.
- Neden?
- Ya değilim işte.
- Peki, sen bilirsin.
Bu konuşmadan 1-2 gün sonra sıraya vurmuş kafamı uyuyordum ki birden omzumda bir sıcaklık. Bu Ayşegül’dü. Yorgunluğum filan kalmamıştı ama bilerek kaldırmıyordum kafamı sıradan kaldırırsam oda kafasını omzumdan kaldırır diyerek.
Aradan yine günler geçti.
Hastalanmıştım. Okula bile ite kaka geliyordum. Ders bitene kadar arka sırada kafamı sıraya koyup uyuyordum. Ayşegül yanıma geldi.
- Ne oldu murat. Hasta mısın?
- Evet ya üşütmüşüm.
- Bakıyım ateşine.
O sıcacık elini başıma değdirdiğinde sanki hastalık filan kalmadı.
- Ooo... Çok ateşin var. İlacını içtin mi?
- Evde unutmuşum.
- Niye unutuyorsun. Teneffüste revire gidelim ağrı kesici bir hap alalım.
- Tamam.
- Hatta teneffüsü beklemeyelim şimdi ben gidip alıyım.
- Ya gerek yok teneffüste gideriz.
- Ya olmaz dedim kızdırma beni hemen gidip geleceğim.
- Hocam arkadaş hastada revirden ilaç alabilir miyim?
- Tamam, ama çabuk ol.
5 dakika sonra gelmişti. Elinde bir şişe su ve ağrı kesici hap.
- Hadi iç bakalım şunu.
- Ya tamam Ayşegül içerim teneffüste.
- Hayır, şimdi içeceksin göreceğim.
- Tamam.
İçtim ve kafamı yine sıraya koydum. O da kafasını omuzuma. Yanımda olduğu zaman bütün ağrı sızı gidiyordu sanki.
Biraz kafamı sıradan kaldırdım. Sırtımı duvara yasladım. Bir den elimin üzerinde başka bir el. Aman Allah’ım şaşırmıştım. Ayşegül önceden hiç böyle bir şey yapmamıştı. İşte o zaman prensesimin o olduğunu anlamıştım. Elimi tuttuğunda bende onun elini sımsıkı tutmuştum.’’ Hiç ayrılmayacağız ’’ der gibi.
Yine günler sonra okulda bölüm dersinde kablolarla iş yaparken Ayşegül elini kesmişti. Ufak bir çizikti ama yine de insan sevdiğine bir şey gelmesini istemiyordu. Yanına oturdum ve eline baktım çizik çok mu az mı kanıyor mu diyerek. Elini tuttum ama bu tutuşum sadece 5 ya da 10 dakika sürdü çünkü hoca derse girmişti. Zaten bundan sonrada bir daha hiç el ele tutuşmadık.
Ayşegül ile konuşurken hayallerimizden bahsederdik hep kendisine sevgili olarak koruyucu bir melek olarak Peter Pan isimli kahramanı hayal edermiş. Bana sorduğunda;
- Nasıl her kız beyaz atlı bir prens beklerse bende atsız bir prenses bekliyordum ama artık beklemiyorum. Hayallerim senle süslü ve prensesim sensin.
Yine Günler geçti.
Okullar arası bilgi yarışmaları zamanı geldi. Ayşegül ile 2 arkadaşı seçildi. Övünmek gibi olmasın gerçekten de Ayşegül benim gözümde gerçekten de çok çalışkan ve hırslı bir kızdı.
Bilgi yarışması zamanı geldi. Herkes çok heyecanlı Ayşegül herkesten daha çok heyecanlıydı.
Birinci soru yanlış.
İkinci soru yanlış.
Üçüncü soru yanlış....
Ayşegül heyecanına yenik düşüyordu.
Birden Ayşegül’ün masaya baktığımda Ayşegül’ü hocalar ağlayarak dışarı çıkardı.
Birden bende şaşırdım şoktaydım acaba ne oldu ne yaptı kim ağlattı onu diye kendime soru soruyordum.
Ayşegül içeri geldi. Onun yerine başka bir arkadaşımız geçti.
Benim yanımda boş yer olmasına rağmen yanıma gelmedi ve başka bir arkadaşımın yanına geçti. Sürekli Ayşe’ye bakıyordum ama o benden bakışlarını kaçırıyordu. En sonunda yanındaki arkadaşa ne olduğunu sordum ve Ayşegül’ün elini gösterdi. Aman tanrım elini kesmişti. Ama nasıl, neyle. Çok kötü bir kesikti. Birden üzerimden kaynar sular boşaldı hem kızıyor hem de üzülüyordum.
Hiç bir şey demedim. Yarışma bittiğinde en önden ben çıktım ve direk eve gittim. Eğer gitmeseydim hem Ayşegül’ü hem de kendimi o hırsla, üzüntü ve kızgınlıkla kırabilirdim. Ertesi gün niye beklemedin deyince her şeyi söyledim.
- Niye erkenden çıktın. Biz seni bekledik. Neden bana bir şey söylemeden gittin.
- Eğer bekleseydim o kızgınlık ve üzüntüyle seni ve kendimi daha çok üzebilirdim. Bu yüzden gittim.
- Özür dilerim.
- Bir daha böyle şeyler yapma lütfen.
- Tamam, yapmam söz.
Bilgi yarışmasından 2 hafta sonra sınıftaki arkadaşlarla halı saha maçı ayarladık.
O günde şansımıza yağmur başladı. Ne yapacaktık parasını önceden verip yer ayırtmıştık sahada gitmeseydik paramız gidecekti. Gitmeye karar verdik.
Bir baktım arkadan Ayşegül de bizimle birlikte geliyor.
- Ayşe sen niye geliyorsun bak yağmur yağıyor boş ver.
- Hayır olmaz.
- Ya gelme lütfen bak sende ıslanacaksın.
- Sende orda ıslanırken ben sıcak evimde kuru kuru oturayım mı hiçbir şey yapmadan.
Bu lafı gerçekten kalbime işlemişti. O zaman bir kez daha anladım prensesim olduğunu.
Maç bitti tabi biz sırılsıklam ve terli. Eve dönüşte;
- Murat eve gittiğin gibi beni ara beni merakta bırakma
- Tamam.
Eve geldim ve Ayşegül’e çağrı attım. Eve geldim diye haber vermek için.
2 dakika sonra telefon çaldı. Ayşegül evinden arıyor.
- Murat geldin dimi eve.
- Evet, Ayşegül geldim.
- Banyo yaptın mı? Üstünü değiştirdin mi?
- Yok, yapmadım ve değiştirmedim zaten daha yeni geldim eve.
- Hadi çabuk bak hasta olursan kafanı kırarım.
Aradan haftalar geçti ve doğum günü geldi. Bu arada Ayşegül’ ün ’’ 7 Mart ’’ doğum günü benim ise ’’ 8 Mart ’’ bu ne kadar bir rastlantıydı. İnanılmaz derece büyük bir rastlantı.
Doğum gününden 1 hafta önce Ayşegül ile aramızda bir konuşma geçti. Köye gidip oradan tavşan almak istiyormuş tavşanları çok sevdiğini söyledi.
Bende kendi kendime neden olmasın dedim.
Doğum gününden 1 gün önce kahverengi bir tavşan aldım. Sabaha ölmüştü. Eyvah ne yapacağım ne götüreceğim Ayşegül’e. Sabahın erken saatinde yine gidip bir tavsan almıştım. Ve buluşma zamanı. Elimde kocaman bir kutu.
- O ne murat?
- Doğum günü hediyen.
- Ne var içinde?
- Bilmem kıpırdıyor.
- Normaldir.
- Yoksa tavşan mı aldın?
- Bak bakalım
Kutuyu açıp eline tavşanı aldığında gözlerindeki o ışıltı o güzel gülüşü içimi ısıtmıştı. Sonra sokaktan bir arkadaşınla tanıştım oda gelip sevdi tavşanı hatta oradaki bütün küçük çocuklar. Top alıp oynuyorduk aramızda arkadaşı;
- eski çıktığınla görüşüyor musun?
Diye sorunca birden şoke oldum ama nasıl. O çocuk onu aldatmış ve oda barışmıştı.
Ertesi gün okulda sıra arkasında sessizce oturuyordum yanıma geldi. Defterinin arkasına bir şeyler yazmaya başladı.
- Ne yapabilirdim murat gözümün önünde özür diledi ve ağladı. Bende affettim.
Ah şu Ayşegül’ün saf kalbi.
Aramızda küçük bir tartışmadan sonra durum tatlılığa bağlandı.
Ayşegül günlük tutmayı seven biriydi. Defterinin arkasına günlüğünün içine neresi olursa. Bir gün arkadaş beni yanına çağırdı;
- murat bir gelsene şuna bak
- ne oldu hayırdır.
- Ayşegül’ün günlüğü
- Niye bakıyorsun özelidir kızın
- Ya ne olacak zaten sadece en son sayfayı açacağım o kadar
- Tamam
Günlüğünde Benden bahsediyordu. Bana defterine ’’ Bay X ’’ olarak söz ediyordu. Sebebini anlamamıştım. Acaba ailesi ya da arkadaşları okuyup öğrenmesin diye mi yoksa beni daha kabullenememiş miydi sevgili olarak. Yok yok kesin ailesi ya da arkadaşları öğrenmesin diye yazmıştır.
O ’’ bay x ’’ yazısını gördükten sonra;
- Tamam, yeter bu kadar fazla karıştırma defterini kızın.
- Tamam, niye kızıyorsun.
- Kızın özeli ne seni nede beni ilgilendirir.
- Tamam kapattım.
Bu ’’ bay x ’’ konusunu hiç açmadım Ayşegül’e neden böyle yazdın benden için diyerek sormadım. Sorarsam kızacağını ve tatsızlık çıkacağını düşündüm.
Yine günler sonra Msn’de konuşurken bana bir soru sordu;
- Murat neden bizim birlikteliğimiz bu kadar mükemmel.
- Nasıl yani?
- Yani biz niye hiç kavga etmiyoruz tartışmıyoruz. Çevremdeki sevgililer hep ayrılıyor kavga ediyorlar.
- Bilmem. Hem kavga edecek neyimiz var ki ne güzel mutlu mutlu yaşıyoruz hayatımızı.
Ve bir gün hayatımın en heyecanlı günü geldi çattı. Ablasıyla tanışacaktım. Çok heyecanlıydım. Yürürken kafamda hep soru işaretleri vardı;
- Tanışırken ne desem?
Acaba ne diyecek.
Nasıl konuşsam vs...
Ablasını uzaktan gördüm. Hastanede bilgi işlem gibi bir yerde çalışıyordu. İçeri girdik.
- Merhaba, ben Murat.
- Bende mehtap Ayşegül’ün ablası memnun oldum.
- Sağ olun bende memnun oldum.
- Eee. Nasıl gidiyor birlikteliğiniz.
Ben direk sustum bir şey diyemedim beklemiyordum böyle bir soru. Zaten zor konuşuyordum heyecandan.
Sonunda boğazıma takılan o cümle çıktı.
- İyi gidiyor gayet mutluyuz dimi Ayşegül
- Evet.
Tanıştıktan sonra dışarı çıktığımda yüzümden terler akıyordu ve kıp kırımıydım sonuçta ilk defa başıma böyle bir şey geliyordu.
1 hafta sonra, Ayşegül’le küçük bir kâğıt yazılı verecektim aşk mektubu diyebiliriz. Maalesef arkadaşlarım Ayşegül’den önce buldu kâğıdı.
- Ooo.. Murat kim bu kız.
( eyvah ne yapacaktım Ayşe’ye söz verdim nasıl söylerim.)
Ayşegül yanımda ben Ayşegül’e Ayşegül’de bana bakıyor.
- Sonunda yakaladınız. Tebrik ederim.
- Kim bu kız ismine?
( İyi ki ismini yazmamışım prenses diye yazmışım.)
- Adımı
- Evet
- Adı elif
- Vay nerde oturuyor?
- Daha yeni tanıştık bilmiyorum.
Son anda paçayı kurtarmıştım.
Ayşegül ile aramızda bazen şakalaşırdık ben ona Elif derdim. Sanki başkalarının ağzından konuşuyormuş gibi konuşurduk.
Yeni bir kalem almıştım. Ayşegül beğenmişti kalemi. Bende ona hediye vereyim dedim. O gün küçük bir Uçlu kalemin ucu ile kalemin üstüne PRENSES yazmıştım. Çok beğenmişti.
Aradan 1 hafta geçtikten sonra ben Ayşegül’e her zamanki gibi hep sevgimden aşkımdan bahseden mesajlar, yazılı kâğıtlar verirdim. Ayşe ise bir teşekkür bile etmezdi. Ama nerden anlıyayım bu davranışının ve biraz soğukluğunun bazı şeyleri başlatacağını.
2-3 Hafta sonra bir cumartesi günü saat 5 e doğruydu yanlış hatırlamıyorsam. Ayşegül ile Msn’de konuşuyorduk. Ayşegül çok soğuk konuşuyordu.
- Ayşegül ne oldu bir sorun mu var?
- Murat nasıl söyleyeceğimi bilmiyorum ama yapamadım.
- Neyi yapamadın ne oldu?
- Denedim seni sevmeyi ama yapamadım.
- Ney nasıl yani her şey bitti mi?
- Evet, üzgünüm bunu çok düşündüm ve sonunda karara vardım.
( Onca şeyden sonra nasıl böyle bir şey yapabilirdi nasıl...! )
- Peki, sen bilirsin.
- Dost kalabiliriz...
( Dost kalmak ha. Onca yaşanan şeyden sonra insan sevdiği kişiye nasıl dostmuş gibi bakar? Nasıl hiç bir şey yaşanmamış gibi davranır?
Sevdiğini görünce onunla yaşadığınız anıları hatırlayıp üzülmez mi insan.)
Aman Allah ım ne oldu bir anda. Gözlerimden hafif hafif yaşlar dökülüyor. İnternet Kafe’de herkes bana bakıyordu.
Gözlerimden yaşlar akarken kafamda tonlarca soru işareti.
- Neden böyle bir şey yaptı?
- Ben ona ne yaptım da o beni terk etti?
- Onu üzecek ne yaptım?
- Neden en mutlu zamanlarımızda beni bıraktı? vs...
Resmen beynimden vurulmuşa döndüm.2-3 Hafta hiç konuşmadım Ayşegül ile. Aramız gün geçtikçe açılıyordu. İnanamıyordum kendime onca güzel anıdan sonra nasıl olurda bir kalemde silip atar ve hiçbir şey olmamış gibi dost kalmayı sürdürelim der...
Aradan baya zaman geçti hafif bir soğukluk ile biraz bile olsa konuşuyorduk.
Oysa onla dostmuş gibi konuşmak beni yiyip bitiriyordu.
Artık hiçbir şey beni mutlu etmiyordu.
Onu her uzaktan bana yaklaşırken gördüğümde kalbimin atışı duyduğum sevinç her şey yok olmuştu.
Ben eski Murat’a dönmüştüm bir hiç olan kişiye.
Okullar kapanana kadar hep Ayşegül’e mesajlar attım yazılı kâğıtlar gönderdim. Neden neden neden! Onca şeyden sonra neden diye... Ona duyduğum sevgiyi yaşadığımız anıları anlattım. Ama o bana hiçbir şey söylemedi.
Okullar kapandı ve 3 ay tatiller geldi.
Son mesaj atmıştım.
Lütfen bu 3 aylık sürede iyi düşün çok geç olmadan dön bu kararından seni seviyorum neden anlamıyorsun. Her gün her akşam seni düşünürken ağlamaktan bıktım vs...
3 Aylık süre benim için yalnızlık ve kâbus dolu aylardı. Yalnız kaldığım her an ya da bir anda aklıma geliyor üzülüyordum.
Mesajlar atıyor atıyor atıyordum ama 1 tane bile cevap gelmiyordu.
Okullar açıldığında bir karar vermem gerekiyordu.
Ya yüzüne bir daha hiç bakmayacak selam bile vermeyecektim ya da kahrolası ca aciz bir dost olacaktım.
Seçimim dostluktan yanaydı. Çünkü bu geçen 3 ayda anladığım tek şey. Onun yüzünü bile göremeden yaşayamıyor olduğumdu. O güzel gülüşünü görmeden günüm güzel geçmiyor oluşuydu. O sesini duymadığım zaman boşlukta hissediyordum kendimi. Benim için zor bir şeydi dost olmak. Gerçekten çok zor.
Çünkü onu gördüğüm her gün hatıralı anıları hatırlıyor ona haykırmak herkese bağırmak istiyordum onu ne kadar sevdiğimi. Ama yapamıyordum.
Onunla ne zaman konuşmaya kalkışsam hep söyleyeceklerimi unutuyor ve çekiniyordum.’’ acaba benden daha çok uzaklaşırsa ’’ diyerek geri çekiliyordum.
Şimdi ise sanki ayşegül aramızda hiçbir şey yaşanmamış gibi davranıyor ben ise onun bana bu dostça yaklaşımına hep üzülerek bakıyordum. Çünkü
- ’’ onca anı hatıra nasıl olurda bir kalemde silip atılır ve yaşanmamış gibi dost kalınır ’’
Diyerek iç geçiriyorum ama bir yandan da avutuyorum kendimi.
- ’’ Olsun onun mutlu olması, sevinmesi, yüzünü görmek içimi ısıtıyor üzüntülerime azda olsa su serpiyor ’’diyorum kendi kendime.
Şimdi aslında benim için hayat eski Murat’la aynı sadece bir hiçim şuan. Sevdiğini kaybetmiş bunca şeyden sonra nasıl olurda bitirir diyerek içten içe kendini yiyen bir hiç. Her gün, aniden, gece yatarken, sabah uyanırken, yalnız kaldığım zaman hep aklımda sanki onsuz yaşayamıyorum.
Gelecek mi?
Gelecek benim için bilinmezlik.
PRENSESIM için daima mutluluk olsun o güzel yüzü gülsün.
Neden Hep gerçek Aşklar böyle acı bir sonla bitiyor...
Sizin için küçük benim için büyük bir aşk hikâyesidir bu...
Sami Arlan..
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.