- 539 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Sizi Nereden Tanımıyorum
Bu sosyal medya denen garip alem, bir alem doğrusu. Bilir bunu bütün el alem. Bundan on sene, on beş sene öncesinde iki elin ya da dört elin parmakları kadar arkadaşım varken, şimdilerde twitır ve facebook denen sosyal paylaşım sitelerinde on elin, yirmi elin, hatta yüz elin parmakları kadar arkadaşım olmuş yahu! Bu ne iştir?
Tanır mıyım bazılarını? Bırak bazılarını bir çoklarını tanımam, etmem. Bir şekilde arkadaş olmuşuz işte, onlarda beni tanımaz, etmez, beşi onu hariç... Kimisi zaman zaman oyun isteği gönderir, halbuki defalarca da tekrarladım, bana oyun isteği göndermeyin, şimdiye kadar hiç oyun oynamadım, bundan sonrada oynamayı düşünmüyorum, diye ama anlamıyorlar...
Bu tanımadığım arkadaşlardan birilerinin doğum gününe denk geliyor o gün. Ne diyeyim şimdi ben bu arkadaşa? Bir kere görüşmemişiz yüz yüze, onu bırak telefonda bile, hatta face de bile, sadece birbirimizi eklemişiz birilerinin gazı ile ya da durup dururken. ’’Hey dostum doğum günün kutlu olsun, pastanın üstünde ki mumları bir üfleyişte söndür, inşallah gelecek yirmi yirmi beş sene içinde belki bir ortamda karşılaşırız da ha ne dersin, öptüm o al yanaklarından.’’ Bu mudur yazacaklarımız?
Belki bunların bir çoğu ile aynı şehirdeyiz, kimileri ile farklı farklı şehirlerde... Kırk da yılda bir edebiyat etkinliği olacak da bir iki saatliğine yüz yüze görüşeceğiz eğer ki egolarımız da bize izin verirse... Yoksa ben başka havalarda, onlar başka havalarda, benim şiirlerim senin şiirlerini döver, yok benim yazılarım senin yazılarını öper, diye diye duvarları yıkamayıp kös kös oturacağız...
Bir de laf olsun torba dolsun diye ekleyip de ahlaksız tekliflerde de bulunanlar olmuyor değil. Bu da haliyle insanın canını sıkıyor, hele bir de evli iseniz, çok daha fazla sıkıyor. Nazikçe kendine iyi bak arkadaşım, deyip konuyu kapatıyoruz. Tabi ki arkadaş listesinden çıkartmayı unutmuyoruz... Geçmiş senelerde dadanmıştı bir bayan benim mesajlara... Yazıyor yazıyor, cevap vermiyorum. En sonunda ’’Aptal sana en değerli şeyimi vereceğim.’’ deyince, ben de ’’ Gerek yok Rahmi Koç benim dayım olur az buçuk, ben ne istersem değerli olarak o bana veriyor zaten, hatta geçen istedim dayımdan sıfır mersedes aldı.’’ dedim ve konuyu kapattım.
Eskilerden ’’Arkadaşımın aşkısın.’’ diye bir parça vardı hani, bilirsiniz. Şimdi de ’’Arkadaşımın arkadaşısın.’’ durumları var. İyi de kardeşim ben zaten arkadaşın ile de görüşmedim ki sen de onun görüşmediği arkadaşı imişsin, onu nereden tanımadığımı çıkartamadım, dolayısı ile seni de acaba nereden tanımıyorum diye düşünüyorum, bir türlü seni tanıyamadığım yeri de bulamıyorum, hay Allah! Seninle tanışmadığım yeri ve nasıl tanıyamadığımı da türlü hatırlayamıyorum. Yoksa, yoksa dur bakalım face de beni dürtmüş müydün bir kere, beş kere, on kere?
AHMET ZEYTİNCİ