ÖĞRENCİ ANDI TEMYİZDE
ÖĞRENCİ ANDI TEMYİZDE
12.Kasım tarihli Cumhuriyet Gazetesi’nde Öğrenci Andı için M.E.Bakanlığı Danıştay’ a temyiz başvuru gerekçelerini şaşkınlıkla okudum. Andımıza; "Çağ dışılık, bilim dışılık, faşizm ve komünizm uygulamaları savı, toplumu ideolojikleştirme, askerileştirmek gibi gerekçeler öne sürerek Danıştay hakimlerini bilgilendirip, bir önceki kararını ret etmeleri girişiminde bulunmuş. Dilekçede öne sürülen gerekçelere çelişkilere, iki yüzlülüklere ne denir, bilemedim.
Zavallı Bakanlık demeden edemiyorum. Çünkü davayı açan sendikanın "davayı açmaya ehliyeti olmadığı " savıyla söze başlıyor. Savını kanıtlayacak belge, bilgi sunsaydı haberde yer verilirdi. Temyiz başvurusunda kendinin de umutsuzluğunu yansıtıyor kanıtsızlık. İş olsun torba dolsun. Yurdumuzun geleceği çocuklarımız, umurlarında mı? Umurlarında olsaydı zorunlu eğitim çağında ki öğrencilerin on altı yılda örgün eğitim dışına çıkışı 267 bin 235’ den 2,7 milyona ulaşmazdı. Osmanlı Eğitim Bakanın söylediği sözü, akılda saklandığı yerden fırlayıp gülümsetiyor insanı acı acı. "Ah şu okullar olmasa ne iyi yönetilir bu bakanlık".
Bakanlık, karşı çıkışlarını davanın esasına yönelterek sayfalarca üretim yapmaya gerek duymuşlar habere göre. Sendikanın yetkili olduğuna kendileri de böylece kaniler. Bakanlık davayı temyize taşırken; davanın esasında neleri öne sürersek işimizi yapmış görünürüz. Önce hakimleri sonra da kamuoyunu aydınlatırız/aldatırız.
Türk ulusal kimliğinin tarih sahnesine geç çıktığını savlamakla tuşlara dokunmaya başlıyorlar. Şöyle ki: "Türkler kendi çağdaşı unsurlara göre ulusal bilincine en geç ulaşan topluluktur." Bu atışa: ’Yapma be... din kardeşiyiz derlerdi’ değil mi halk arasında? Devamında da; "Türkiye Cumhuriyet’ini kuran kadro zaten gecikmiş olan süreci hızlandırmak için yoğun çaba harcamıştır. Özellikle 30’lu yıllarda benimsenen politika, artık toprak bütünlüğünü garanti altına alan bir ülkenin milli bütünlüğünü de sağlamasıydı." Milli bütünlüğü sağlama girişiminde bulunmakla büyük yanlış yapmışlar mı diyor? "Öğrenci Andı da bu amaçla benimsenmiş ve ilkokullarda okutulmaya başlanmıştır. Ulusal bilincine geç ulaşan bir toplumda bu çeşit sembol ve ritüellerin kullanılarak, ortak bir milli kimlik inşa edilmeye çalışılması anlaşılabilir bir durumdur."
Nasıl da hak veriyor? Nasıl da anladığını anlatmaya çalışıyor? Şaşırmadım dersem yalan olur. O savunmayı hazırlayanın "Türk ulusal kimliğinin tarih sahnesine geç çıkışının" nedenlerine de değinerek hakimleri etkilemesini beklerdim. Ayrıca Osmanlı’ lı dedesinin topraklarının parça parça oluş nedenini de öğrenmiş olurdu. Yeniden tarih sahnesine çıkışı savlarından böylece vazgeçebilirdi. ’Ümmet ile vatandaş/yurttaş ’ ayırımını algılardı.
".... Gecikmiş olan süreci hızlandırmak için yoğun çaba harcamışlardır." anlatımıyla da Cumhuriyet’in kurucu kadrosunu suçluyor. Yan gelip yatsa mıydılar? Kurucu kadro eğer sözü edilen o kimliğin bütünlüğünü sağlamasaydılar. ’Karşı devrimi çabucak gerçekleştirip Türkiye Cumhuriyet’i topraklarında altı - yedi devletçik oluşturup, emperyal patronlarının istediğini kolay kılıp, madalyalarını boyunlarına takmış olurlardı.’ Bunu gerçekleştiremedikleri için de üzüldüm doğrusu. Danıştay, yanlış yaptı. Ehliyetsiz sendikanın davasına bakılır mı? Öğrenci Andı’nın okullarda okunmasının kaldırılışını ret etmiş olmasını da kınar oldum.
"2023 yılında yüzüncü yılını dolduracak olan Türkiye Cumhuriyet’in de toplum, zaten bir milli kimlik kazanmış olduğunu kabul etmek gerekir." Gerçek mi?... Söylenen ulusallık kimliğini on altı yıldır başbakan ve Cumhurbaşkanı olarak ülkeyi yöneten tek yetkilimizin ağzından ’Türküm’ sözcüğüne bir kez yer verdiğinin tanığıyım. "Yani Öğrenci Andı işlevselliğini yitirmiştir." Bunu Türkiye Cumhuriyeti’ni yıkıp, Osmanlı’ya dönüş yapmayı savlayan siyasi yelpaze yandaşları mı söylüyor? Toplumun %70’e yakını bu kanıda mı? Niçin 400’ün üzerinde millet vekili sayısına ulaşma çabasındaydınız. İki yüzlülük yapmadan açıklayabilir misiniz?
Öğrenci Andı, işlevselliğini yitirdiği için mi çağdışı yaklaşım olduğu öne sürülmüş? Çağsal olduğu düşünülen bazı İmam Hatip Okullarında; "Elimizde Kuran, kalbimizde iman, Müslümanız Müslüman, yaşasın İslam" diye bazı okullarda okutulduğu görüntüleri kamuya yansıyan ant değil de ’özel yaşam’ mı? "Bir şeyin tekrar ettirilerek dikte edilmesi, empoze edilmesi, bir anlamda kafasına vura vura belletilmesi" olarak gören çağcıl eğitimciler mi bunu savlıyor? İzinli izinsiz tarikat kontrollerindeki ve zorunlu eğitim dışında zorla bırakılan "açık öğretime" devam ediyor göstererek okulsuzluğu alalayarak mı kafasına vurmadan çağdaş eğitim uygulanıyor?
"Oysa günümüzde bu yaklaşım terk edilmiştir. Okullarımızda aleni hiçbir ideoloji savunulmamaktadır, askeri bir disiplin uygulaması da bulunmamaktadır" deniliyor. Bir de aleni olmayan dinci eğitim uygulamaları açıklansaydı da kararı temyiz edecek hakimlere yardımcı olunsaydı. Kamuoyunun yüzde yetmişi de öğrenseydi.
İdeolojisi olmayan toplum yok olmaya mahkumdur. MEB’ lığı temyiz savunmasında toplumumuzun yok olmasını mı istiyor?
Bakanlığın savlarına verilen örneklere devam ediyor haber: "Öğrencilerin her gün ’papağan gibi’ tekrarlayacakları sözler yerine, konuşup tartışarak ve yaşayarak edinecekleri özellikler günümüz eğitiminin önemli bir kısmını oluşturmaktadır. Her sabah öğrencilerin sıraya sokulup tekrarlatılarak bir takım değerlerin kazandırılmaya çalışılması hem Türk Milli Eğitimi’nin hem de dünyada genel kabul gören eğitim bilim anlayışına uygun değildir." Önemli kısmın ardında kalan parça da açıklama istiyor anlamak için... Ayrıca ’bir takım değerler’ diye küçümsenen değerlerimiz; doğruluk mu? Çalışkanlık mı? Küçükleri korumak mı? Büyükleri saymak mı? Yurdunu milletini özünden çok sevmek mi? Ülküsü yükselmek, ileri gitmek istemi olması mı? Varlığını Türk varlığına armağan etmek midir, o değerler? Yanıt istiyor. Karar vereceklere yardımcı olmak için...
Bakanlığın ürettiği savlarda 1933’den beri Andı okuyanlar hakkında; " ...1933 yılından itibaren söyleyen kuşakların Ant’taki ifadelere ne denli uygun yurttaşlar olarak geliştikleri, etkisini anlamak açısından konu bir bütüncül yaklaşımla değerlendirilmelidir" ifade edildiği haberi veriliyor. Değerlendirildiğinde toplumun %60’a yakını Ant’ın okunmasından yana olduğu gözleniyor. %40 cıvarı ise karşı olduğu işareti veriliyor. Yukarıda bakanlığın anlatımında da belirtildiği gibi Andımız okullarda okutularak kazandırılan "bir takım değerlerin değere dönüşmesi" gerektiği algılanıyor. Ayrıca yine bakanlığın anlatımı ile Ant’taki değerlere uygun yurttaş olunamadığı iması da Ant’ın okunmasına gerek duyulduğunu vermiyor mu? 13.Kasım 2018
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.