Her ayrılış, ölümün önceden alınan bir tadı gibidir, tekrar bir araya geliş de yeniden dünyaya gelişin önceden alınan bir tadı gibidir.-- schopenhauer
perihan sever dirican
perihan sever dirican
@perihan-sever-dirican

Deli Kızın Ölüm Türküsü

15 Kasım 2018 Perşembe
Yorum

Deli Kızın Ölüm Türküsü

0

Yorum

0

Beğeni

0,0

Puan

1020

Okunma

Deli Kızın Ölüm Türküsü


Bugün kaybettiğimiz bir yakınımızın ardından gözyaşı dökerken, kaybettiğim canlarım geldi aklıma, daha bir yoğunlaştı acım. “Ölüm olmasaydı dünya ne güzel olurdu.” dedim ve hayale daldım. değişik manzaralar düşüverdi gözlerimin önüne.

Ölüm olmasına rağmen, neredeyse saniyede bir nüfusu artan dünyanın, ölüm olmasaydı nüfusu ne olurdu? Şöyle kabaca hesapladım, akıl almayacak bir sonuca ulaştım.

Adem baba ve Havva anamızın iki çocuğu olsa ( ki onların yüzden fazla çocuğu olduğu rivayet edilir.) ve her çocuktan ikişer çocuk olsa, yüz nesil sonra 2(üssü)100 = 1 267 650 600 228 229 401 496 703 205 376 gibi bir sayı çıkıyor ortaya. (Ben okuyamadım, bilmediğim bölükler, basamaklar… Okunuşuna internetten baktım)Yanlış duymadınız; yalnızca iki çocuk yapmak koşuluyla, yüz nesil sonra, 1Nonilyon 267Oktilyon 650Septilyon 600Seksilyon 228Kentilyon 229Katrilyon 402Trilyon 496Milyar 703Milyon 205Bin 376) oluyor dünya nüfusu. Şu an 7.142.538.918 ( 7milyar 142milyon 538bin 918) olan dünya nüfusuyla bunu siz kıyaslayın artık...

Ölüm olmasaydı:

Bu kadar nüfus artışına dayanamayan Dünya’nın erkenden iflasını kulak ardı edip kendimizden başka canlıya yaşam hakkı tanımazdık herhalde. O zaman ne yerdik, ne içerdik veya ölmeyen insan açlık hissi duyar mı? Ot, böcek de canlı olduğuna göre onlara da ölüm yoksa, ne olurdu? Yediğimiz midemizde dirilir miydi?

Herhalde, belirli bir sayıya ulaşıldığında büyükler düşünüp taşınıp bu hızlı nüfus artışına çare ararlardı. Sanırım ilk çare, son nesli kısırlaştırmak olurdu.

Belki bilime daha hızlı bir giriş yapar, yapay yiyecek, yapay içecek, yapay su üretirdik. Yeni galaksiler keşfedip, yaşanacak yer arardık.

İnsanlar bütün dünya insanıyla tanış olurdu. Ne kadar kalabalık olsak da, hep olduğumuz yerde duracak değiliz ya, dünyayı karış karış gezerdik.

Yaradana ulaşmak için birisinin sırtında gitmeye, ona biat etmeye çok hevesli olan bizler, Âdem babamızı ( peygamberimizi) ilahlaştırıp, Habil ile Kabil’i şeyh edinirdik. Bugünkü gibi sayısız tarikat ve cemaatler oluşmazdı. ( Hatta yeni dinler doğmazdı) Bunun yanı sıra Dünya iki eşit parçaya bölünür kimimiz “Habilci”, kimimiz “Kabilci” olurduk. Mesela kuzey yarım küre Kabil’in, Güney Yarım Küre Habil’in olurdu. Yine birbirimizle itiş kakış içinde ama ölüm korkusu olmadan vahşice savaşırdık. Dünyada sağlam insan kalmazdı. Bir de Hitlerlik yönümüz ağır basar, sakat insanları bir kaleye, mağaraya, zindana istifleyip sağlam insanlar türetmeye başlardık. Güzel yanı dünyada "kan davası" diye bir olay olmazdı; Şayet, "sakat bıraktın" davası diye bir dava yaratmazsak...

Ölüm olmadığına göre vücut hangi yaş profilinde kalırdı acaba. Eğer belirli bir yaşta durulacaksa dede ile torun arasında fark olur muydu? Ben şu yaşta kalayım diye kurmalı oyuncaklar gibi kurabilir miydik kendimizi. Şimdiki gibi yaşlanacaksak nereye kadar yaşlanacaktık?

Yakalandığımız devasız bir derdi, televizyonlarda hep aynı sanatçıyı, aynı kişilerden oluşan spor takımlarının maçlarını, hep aynı cumhur başkanını hatta hep aynı eşi, anayı, babayı görmek, çekmek nasıl bir duygu olurdu ki ? Yoksa çalışma yıllarına, evlilik yıllarına kota mı koyardık?

Korku, evham, tedirginlik gibi duygular yok veya çok az olurdu? Birisinin kalbini kıracak söz söylerken” Aman! Nasıl olsa öldüremez beni!” diyerek umursuz mu olurduk, yoksa “onunla hep yüz yüze bakacağım” diye kalp kırmaktan çekinir miydik?

Kısacası hep aynı hayatı yaşamaktan sıkılırdık belki. belki farklı bir yaşayışa yelken açardık ama sonunda ondan da sıkılır, yaşamaktan bıkardık. Biz bu haldeyken; sonsuz ömürlü sevdiklerimizin can sıkıntılarını dinleyerek, kalp kırmalarına üzülerek, onların hastalıklarına kahrolarak … Vs. geçireceğimiz hayat, bize külfet olup ölümü aratmaz mıydı?

Belki de, Voltaire’ nin dediği gibi; "Ölüm olmasaydı onu icat etmek zorunda kalırdık."

Ölüm olmasaydı, yaşanacak kaos beynin düşünce kapasitesine sığacak türden değil. Bütün bunlardan sonra ölüme sıcak bakmamak cahillik olur diyorum ben. Doğduğumuzda "ne idik, nerden geldik, neden geldik?" diye bir korkuya kapıldık mı ki; ölürken, "ne yaptık, nereye gidiyoruz, neden gidiyoruz?" korkusunu taşıyalım. Canı veren belli, alan belli. Nerden geldiğimiz belli, nereye gideceğimiz belli. Şükür ki, düzenimizi kuran, iyi kurmuş.

Ölmekten değil, kırmaktan, incitmekten, öldürmekten korkmak dileğiyle…
p.s.d 13.10.2018

Paylaş
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 
Deli kızın ölüm türküsü Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Deli kızın ölüm türküsü yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Deli Kızın Ölüm Türküsü yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Bu şiire henüz yorum yazılmamış.
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.