- 414 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Alan, Alan Etkisi Ve Alan Yönü 3
Böylece önce sağlatan ve sonra üreten kolektif yapı ile beraber hemcinsler sosyo toplumsa düzenlemenin gücü etrafında bir alan etkisi ortaya koydular. Hemcinslerimiz bu alan içinde sosyalleşti. Toplumsallaştı. Uygarlaştı. Hemcinsler giderekten üreten bu alan içindeki, üreten ilişkiler girişmesini, üretim hareketleriyle de bağdaştıran sosyal anlayışları içinde insanlaştılar.
Alanın yönü, kâh kolektif üreten ilişki içinde olmanın yönü ile sosyal sağlatmayı ve üretim ilişkisini ortaya koyucu, sosyal duygudaşlığın alan yönüne göreydi. Kâh özel mülkiyetçi yapı içindeki mülk sahiplerinin mülk hakkı nedeniyle paylaştıran olmaları, yöneten olmaları nedeni ile oluşan “bu öznel ve keyfi olan alanın yönü, kolektif ilişkiler modülasyonu üzerinde sistemi enfekte etmeye ve sömürü yapmaya” uygundu.
İstismarcı nedenle, istismar edilmelerinin bilincine varan üreten kolektifi güç, zaman zaman sömüren alan yönüne göre zıt bir yön direnç akışını veren sömüren irade akışına göre ters yönde çatışmacı bir akımı da oluşturuyordu. Bu dirence emek ya da üretimden gelen gücün, sahipliği ortaya koyan güçle mahsuplaşması denecekti. Yeni dil sömürü ilişkili çatışmacı dildi.
Alan yönü kâh insan gibi bir anlayışla, sosyal mantığa göredir. Egemen anlayışlar alan yönünü belirleyen öznel akışlı, alan yönü olmakla; akışa direnç değil, kolaylık gösteriyordu. Kolaylıkla akış yapan süreç alan yönündeydi. Bu belirlenim şimdi kolektif yön değildi. Sahipliğin iradesi olmakla sömüren bir alan yönüydü.
Sömüren sistem de kolektif oluşa göre üretiyordu. Fakat ürettirmeden sonra kolektif paylaşım yaptırmıyordu. Sömüren mülk sahipliğine göre pay eden iradeyle paylaştırıyordu. Kolektif ligin yeri efendinin amacıyla yer değişmişti. Sahiplik efendinin amacı ve iradesine göre paylaşmaydı
Kolektif lige şiddetle karşı koyan sömüren öznel alan yönüydü. Kâh dinler gibi özünde köleci mantığı gözeten rejimiyle (düzeniyle) kontrolcü bir imge anlayışına göre mana anlayışlı bir gelenekti. Kâh demokrasi gibi sınıf mücadelesi içinde doğan türlü belirimleriyle ikinci bir kes insanlığı var etmenin yeni imgesine göre oluştu.
İlk insan üretim hareketi içinde biyo kültürel üreten kimlikler senteziyle insan olmuştu. Üreten totem meslekli ilişkiler içinde bir grup kendi etnik yapısını aşarak, eski totem manasına zıt durumla “karşı grubu kendisinden saymış. Karşı grubu totem kardeşleri gibi saymış Karşı grubu totem kardeşleri gibi temas edilebilir görmesi ile kendi eşiti saymıştı. İnsan olma buydu.
Oysa ön ittifakın insanı kişisi takdirle mal mülk sahipliği içinde maldan mülkten yoksun kalıcı iradesiz oluşun köleliği ile insanlığını yitirmiş; kul olmuştu. Efendiler soylu ve asildi bunlar aciz ve aşağılık ayak takımıydı. Yeni alan içinin yeni alan yönü anlayışı böylesi bir öznel ve efendi köle ilişkili mana anlayışıydı.
Efendisi ayak takımına insan demiyordu. İnsanı unutturuyor “kulum” diyordu. “Kullarım nasıl?” diyordu. Mal-mülk ve irade sahibi olamama takdirleri nedenle, efendi kulları kendisi gibi kendisinin benzeri ve tarihsel süreçli eşiti de saymıyordu. Bu hafızayla acizliğe kulum diyordu.
Mal mülk sahipliği oluş ve malı mülkü olamama üzerinde ayrışma yepyeni, yapay bir baskı ve basınçtı. Bu tarihi mücadelenin ortaya koyup biçimleyeceği sınıf mücadelesiydi. Geçmişteki üreten kolektif sahipliğin üzerindeki temel yasa belirleyenle olan kolektif miraslı hak ilkelerle yeni şartlarda yeni durumun efendi köle karşıtlık mücadelesi olan demokrasi adıyla yeniden insan olmanın doğrulma mücadelesiydi. Yeni insan yeni koşullar içinde köleliğinden kurtulan insandı. Köleliği ve efendiliği yani her şeyin anası olan sömürüyü yok eden insandı.
İşte yeni insanın bu yeni tutumu kimi kes kendi özel ve özgün şartlarından kaynaklı demokrasi mantığıydı. Köleci zihniyetle kaybedip, demokratik anlayışlı mücadeleler üzerinde adım adım inşa ve sözleşmeydi. Bu mücadeleci kazanımlara göre ezilen emek sahiplerinin hiç değilse çıkabildiği kadarla kendi kolektif emek hakkına sahip çıkmakla; bu sahipliğin insan ola mantığıydı.
Yapı içindeki kul veya yeni mücadelesi içindeki kulluğa karşı hayır diyen insan, özde neye karşı demokrasi mücadelesi verdiğinin ve neye karşı demokrasi anlayış birliği yaptığı sınıf mücadeleli bir bilinci oluşmadıkça; herkesin kendi dini, herkesin kendi demokrasisi vardı!
Belli bir zaman zemin düzlemi içindeki anlayışın senkronunu temel alan (baz alan, referans alan) gelişmeler üzerinde niceleyişler vermek doğru ve olması gerekendir. Belli bir zaman ve zemin işleyişi içinde olmayan niceleyişleri, o zaman zemin düzlemi içine sokan niceleyişler demokrasi olmadığı gibi olması gereken de değildi.
Günümüz parlamenter sistemi içinde yasaları halkın seçtiği temsilciler yapıyor gibiyse de en hayati yasalar egemen sınıfça dikte edilip kulların ruhu duymadan, temsilcilerin iradesiyle çıkarlar. Yönetmekle, yasaları uygulamakla yükümlü biri yönetmen yönetme uygulaması yaptığı süre zarfında “benim demokratik hakım ya da demokratik görüşüm de bu” diye uygulama yapamaz. Ama maalesef böyle diyen bir yönetici alkışlanmaktadır.
Seçme demokratik adımlarla demokratik yönden oluyordu! Ama yönetme işi salt bir seçilme muktedirliği değildi. Kolektif akılla, mal mülk sahiplerine göre değil yeni sorunlarda kolektif güce göre inisiyatifle yönetmeydi. Yöneten aynaya baktığı anda kendisini görmeyecekti. Kolektif üreten, kolektif emek gücünün, kolektif kişi emekli üreten kolektif güce göre olacak kolektife belirlenmeleri görecekti. Yöneten sürecin demokratik özünü bilmediğinizden bu; zamanı ve zemini içindeki düzlem hareketiyle olacak düzlem niceleyişleri ortaya koyan kontrolcü eylem ve düşünceyi oluşamamaktı.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.