KARABASAN
KARABASAN
35 yıllık meslek hayatım boyunca hep erken kalkarım, hasta değilsem eğer. Güneş beni beklemez, kalksın diye. Ben güneşi beklerim, doğsun diye. Çünkü güneş en iyi arkadaştır, sımsıcaktır, insanın içini ısıtır. Bu sabahta yine öyle kalktım, bekledim, bekledim, Uludağ’a baktım ama güneşi bulamadım. Onsuz bir dünyayı düşünemiyorum. Ya güneş olmasaydı, ne olurdu halimiz diye geçirdim içimden. Onsuz ne çiçeğin, ne böceğin, ne yiyeceğin, ne de içeceğin bir tadı tuzu yok.
Salonda bulunan kondisyon bisikletine bindim, elimde Yılmaz Özdil’in *M.KEMAL* kitabı. Atamızı onun anlatımıyla okudukça ona saygım bir kat daha arttı. Ne yalan söyleyeyim, 80 yıl önce aramızdan ayrılan bu dehayı kıskandım. Bu kitabı okudukça da Atatürk hakkında bu yaşıma kadar edindiğim bilgilerin çok yetersiz olduğunu gördüm. Ve kendimden utandım. Ben doğacak güneşi beklerken, batan güneşi buldum. Kitabı bitirmek üzereyim. Bir bölümde yazar, Atatürk’ün zamanında bastırılan banknotların üstündeki figürleri sıralamış:
“Karasaban, bozkurt, bir köy, Ankara kalesi, meclis binası, Ankara Akköprü, Sivas Gökmedrese ve Afyonkarahisar ve Sakarya demiryolu figürü.”
Ben bu bölümü okuyunca hayretler içinde kaldım. Kendi kendime tamam diyorum. Ankara kalesi, meclis binası, Ankara Akköprü, Sivas Gökmedrese ve Afyonkarahisar ve Sakarya demiryolunun fotoğraflarını çekip koymuşlar da bu KARABASAN resmini nasıl çekmişler, diyorum. Birkaç kere tekrar okudum ama çözemedim. Kitabın ilerleyen sayfalarında Atatürk’ün Kağnı ve Karasabana ne kadar önem verdiğini belirten cümleleri görünce kendi kendime gülmeye başladım. Karabasan (Karasaban) bölümüne yeniden döndüm. Maalesef Karasaban’ı Karabasan olarak okumuşum.
Ekrem Madenli
KARABASAN
35 yıldır mesleğimin getirdiği bir alışkanlıkla hep erken kalkarım, hasta olmadıkça. Güneş beni beklemez, kalksın diye; ama ben güneşi beklerim, doğsun diye. Çünkü güneş, insanın en iyi arkadaşıdır, sımsıcaktır, içini ısıtır, dünyanı aydınlatır. Bugün de sabah yine erkenden kalktım, gözlerimi henüz açarken bir tek düşüncem vardı: "Güneş doğsun, her şey aydınlansın." Uludağ’a doğru baktım ama bir türlü güneşi bulamadım. Sanki kaybolmuş gibiydi. Bir an, "Ya güneş olmasaydı ne olurdu?" diye düşündüm. İçimden geçirdiğim bu soruya cevap bulamadım. Çünkü güneş yoksa, çiçekler, böcekler, yiyecekler, içecekler ve hayatın anlamı da yok demekti. Güneş, hayata anlam veren o sıcak, ışıklı güçtü.
Salondaki kondisyon bisikletine bindiğimde elimde *M.KEMAL* adlı bir kitap vardı. Yılmaz Özdil’in yazdığı bu kitabı her açışımda, Atatürk’e olan saygım bir kat daha artıyordu. 80 yıl önce aramızdan ayrılan bir dehaya duyduğum saygı, zaman içinde bir hayranlığa dönüştü. Kitabı okurken, Atatürk hakkında daha önce sahip olduğum bilgilerin ne kadar eksik olduğunu fark ettim ve kendimden utanmaya başladım. Yıllardır, bir bakıma, ben de doğacak güneşi beklemiştim; fakat o anda fark ettim ki, ben aslında batan güneşi arıyordum. Kitap bitmek üzereydi ve bir bölümde Yılmaz Özdil, Atatürk’ün zamanında bastırılan banknotların üzerindeki figürleri sıralamıştı. Merakla okudum:
“Karasaban, bozkurt, bir köy, Ankara kalesi, meclis binası, Ankara Akköprü, Sivas Gökmedrese, Afyonkarahisar ve Sakarya demiryolu figürü…”
Bunu okurken derin bir hayrete düştüm. “Karabasan mı? Bu figürün fotoğrafını nasıl çekmişler?” diye düşündüm. Şaşkınlıkla birkaç kere okudum, ama bir türlü çözemedim. Fakat kitabın ilerleyen sayfalarında Atatürk’ün kağnı ve karasabanın ne kadar önemli olduğuna dair satırlar görünce, kendi kendime gülmeye başladım. Meğerse, ben Karasaban’ı Karabasan olarak okumuşum. Atatürk’ün bu figürlere verdiği önemi, ben sadece bir harf farkıyla anlamışım.
Hikaye işte böyle başladı. Bir sabah, güneşi beklerken, güneşin bana ne kadar yakın olduğunu fark ettim. Hem de bir harf farkıyla. Gerçekten de bazen bir harf, bir kelime, bir düşünce, insanın hayatını nasıl da değiştirebiliyormuş. Karasaban, sadece bir tarım aracı değil, bu toprakların geçmişini, kültürünü, emeğini simgeliyor; ama Karabasan’a dönüşünce, karanlık bir korkuya, bir belaya dönüşüyormuş. Belki de önemli olan, doğru şekilde görmekti.
Atatürk, bu toprakların her köşesinde emeği, çalışmayı, insanı, yeri ve zamanı sevdi. Karasaban da buna bir simgeydi. Kitap bitmişti, ama bana bir ömür boyu öğreteceği dersler bırakmıştı. Belki de güneşi beklerken, asıl öğrenmem gereken şey, güneşi içimde bulmaktı.
Ekrem Madenli
14.11.2018
YORUMLAR
Final çok hoş olmuş değerli kalem.Ben de sizin gibi okudukça daha da hayran oldum.Oysa hakkında herşeyi bildiğimi sanıyordum.Bilmiyormuşum.Kutluyorum güzel yazınızı