HASBİHAL
Akşamın geceye yol aldığı saatlerdi. Usulca kalktı kanepeden pencerenin önüne geldi.
Hep bu saatlerde ayaklarının kaldırıma vuruşu gelirdi kulaklarına... Yoktu işte, ses falan yoktu. Kulaklarım ağırlaştı, ondan olmalı, yoksa kedi yürüse duyardım eskiden dedi.
Genç bir erkek sesi "kapın her çalındıkça "o" mudur diyeceksin " diyordu. Gurindig marka ahşap möbleli radyonun hoparlöründen. Derin bir iç çekti.
Birden karşı koltukta başını ellerinin arasına almış oturan yalnızlığını gördü. Dikkatli bakınca gözündeki yaşları fark etti
Ben vazgeçmeler ustasıyım sakın ağlama diyerek ona doğru yöneldi.
Bize doğru yürüyen ya da bizden uzaklaşan adımlardan konuşalım. Ne dersin?
Merakla süzdü O nu . Çevresinde ışık çemberi O na gizemli bir hava veriyordu. Siluetinden erkek olduğunu anladı. Herkesin yalnızlığı öyle midir? Diye düşünürken ne yapacağını nasıl davranacağını bilemedi. . Otururken başka bir şey aklına gelmediğinden ,”Şarap içer misin diye sordu”? İsterim derse ne halt edeceğim diye düşündü. Evde şarap yok ki . Karşıdaki Allahtan başını iki yana salladı da laf olsun diye söylediği sözden kurtuldu. Nedense öyle deyivermişti.
Yalnızlığım neden kadın değil de erkek ki, dedi. Gölge mi bu diye cevap verdi kendi kendine. Ne ise o dur. Belki cinsiyetsiz, görünümü sana öyle gelmiştir diye de, ekledi.
Bir de konuşsa diye kıpırdandı; bir cama baktı bir de misafirine. Çok candan istedim galiba gelmesini. O’ nun yerine gelmiş olmalı. Allahın verdiği lütuf işte diye düşündü.
Kader midir yazı mıdır insan ne zaman dara düşse karşısına hiç hesap etmediği biri çıkar ya da bir olayla karşılaşır, bilirsiniz.
Bu akşam şansına yalnızlığı düştü. Biraz ürkek biraz meraklı yaklaştı, sıcaklığını hissedince şaşırdı. Yalnızlık ve sıcaklık nasıl bir tezattır derken istemsiz geri çekti kendini. Nedense soğuk olması gerekiyormuş gibi garipsedi.
Anlatmayacak mısın? Derken sesi tarazlanmıştı.
Müstehzi gülümsedi misafir. Davudi sesiyle :” Bekleyen sendin, ben haline üzülüp geldim sen anlat başla istersen ” dedi.
Çok uzun sürer dedi.
” Dinlerim” dedi. Gözlerine bakarak.Utandı başını eğdi usulca.
Kimi, neyi bekleyeceğini şaşırıyor insan. Gideni mi geleni mi beklemeli?
Giden, insandan bazı şeyleri alıp gidiyor, kalan şaşkın. Ellerini koyacak yer bulamıyor. En çok yüreği boş kalacak zannederken, ellerinin boşluğu ile baş edemiyor. Kalabalıklar içinde elleri görülecek diye endişelenip, habire konuşuyor. Ellerinden dikkati sesine çekiyor böylece belki de . Biteviye gidenden bahsederse daha fazla saygınlık göreceğini düşünüyor da olabilir kim bilir.
Ama dolmuyor işte, dolmuyor elleri....öyle Mahzun iki yana düşü düşü düşüveriyor.Ne kadar toplasa da nafile söz dinlemiyorlar.
Gelen, gelir mi gelmez mi bilinmez. Beklemek, umut etmek güzel. Umut etmek yaşama nedeni oluyor insanın. Umut kişinin hayatına anlam kazandırıyor. Gelme ihtimali olunca beklenin, öbürünün omuzları dikleşiyor, yürümesi, konuşması değişiyor.
Ama zor bu yaştan sonra deme sakın. Sen 55 ben 45 yaşındaydık hani .Vaz mı geçtin.?
Yalnızlığını hep hissetmişti ama böyle elle tutulur görmemişti.
İyi oldu be dostum. İyi ki geldin. Bak penceredeki sardunyalar bile şenlendi. Duvarlar üstüme gelmiyor bu akşam. Alışkanlıkla çeviriyor emektar radyonun düğmesini.
"Bu akşam bütün meyhanelerini dolaştım İstanbul’un" Turhan Oğuzbaş’ta arıyor olmalı gideni.
Yalnızlığın gözleri duvardaki resme takıldı düşündü bir an . Duvardan gülümseyen dalgalı saçlı gülen güzel ve genç bir kadındı…Yanındaki adam ince uzun boylu , kolunu kadının omzuna koymuş.” Bu benim der gibi”.
“canım sarhoş falan olmak istemiyor, yalnızlık olmak ta , dedi. Yüzüne bezginlik çöktü bir an. Sonra yine yumuşak bir umut yerleşti gözlerine. .Sadece şu anda memnunum ben olmaktan. Senle olduğum için. Gülüyorsun. İçinden resimdeki gibi gül ne olur diye geçirdi. Buna da razıydı gülsün yeterki. İçimin ürpertisini bir bilse. İyi ki diyorum, iyi ki…..sebep mi aramalı..iyi ki işte.
Gidecek gibi hareketlendi, bunu görünce i görünce telaşlandı, gitmesini istemedi. Altmış yıllık dost gibi dedi.Yalnızlığını durdurmanın yolunu arayacağı hiç aklına gelmemişti. Birden “Gitme, dur çay demleyeyim. İnce belli bardaklardan yudumlarken çayımızı belki daha derinleşir sohbet “dedi.
Ayağa kalkarken de ekledi “çayı seversin değil mi ? diyerek seslendi, sonra ekledi seversin seversiiin. Bak gözlerin parladı.
Kapıyı aralık bırakıp..Süzüldü mutfağa . Gözü hep arkadaydı istemsizce göz ucuyla içeri bakıyordu.
Yalnızlığın elleri geldi gözünün önüne…İnce uzun parmaklı , elleri güzel olan erkekler tembel olur diye duymuştu, gerçekten tembel miydi acaba. Tembel olsa bu vakit kalkıp buraya gelir miydi? Nereden gelmişti, onu da kestiremedi.
Radyoda Hüner Çoşkuner olduğuna hükmettiği biri " ilk bahara bekle demiştin, hiç mi orada kış baharı bulmuyor diyordu yavaştan... Müzik doldurdu çaydanlığa su yerine. Demliğe bir avuç karışık çay attı.. Bir yerlerde kurabiye olmalıydı. Bir genç kız edasıyla tepsiye dizdi hepsini. Bardakları, şekeri....bu akşam yalnız olmayacağım derken ,gülmeye başladı. İçerdekinin yalnızlığı olduğunu unutmuştu.
Artık hayal görmeye mi başladım ne diye hayıflandı. Hayal olmasın diye dua etti....odanın kapısını ayağı ile açıp içeri girdi....Yüzünde az önceki gülümsemenin dudak kenarlarında dondu kaldı.Gözlerine inanamadı.
Olabilir miydi gerçekten….elindeki tepsi düştü yere …
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.