- 1024 Okunma
- 3 Yorum
- 2 Beğeni
KAŞ, GİZ, KABUK
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Kız annesinin kucağına yatmış gevezeleniyordu. Annesi oturduğu kanepede bağdaş kurmuş kucağına önce bir kırlent sonra da süslü kızının başını koymuştu. Sağına dikiş ipliği kaş tarağı ve makas koyarak işi için gerekli malzemeleri hazırlamıştı. Her birini sırasınca kullanmıştı. Her zamanki gibi... Eğilmiş, elindeki metalik rengi solmuş cımbızla büyük dikkat sarfederek kızının kaşını yoluyordu. Kızı her kılı koptuğunda başka bir refleks gösterdiğinden oldukça gerilmiş, beli ağrımıştı. Uzun zamandır cımbıza aşina kadın, çok dramatize edilecek bir durum olmadığını bildiği ve iki büklüm durmaktan yorgun olduğu halde sabırla işine devam ediyordu.
Kızı biraz da acı çekmeye ara vermek için “ Anne...” dedi. “Sana da oluyor mu? Ne zaman kaşlarımı alsan ertesi gün okulda herkesin kaşına bıyığına bakıyorum...” Annesi gülümsedi “Her zaman... Buna algıda seçicilik deniyor sanırım.” İşine devam etmeye yeltendi ama kızı yattığı yerden gözlerini annesine dikip devam etti “ Sadece bu da değil. Mesela dün tüm gün biyoloji çalıştım. Bu gün okulda herkesin test kitaplarını kontrol ettim. Sonra ne yapıyorsun kızım sen diye kendime kızdım...” Anne kızın susmayacağını anladı. Doğruldu. Başını eğip “Eee dedi. Nereye varmaya çalışıyorsun?” Kız annesine bakmadan cevap verdi “Herkes böyle mi? Yani ben bunu sana söylediğimde bir sır vermiş gibi hissettim. Kötü bir huyumu açık ettiğimi... Biz neden böyleyiz anne? Yani insanlar? Neden bu kadar çok şey düşünüyoruz, bu kadar plan yapıyoruz ve hiçbirini paylaşmıyoruz?...” Annesi elindeki cımbızı iki elinin baş ve işaret parmakları arasına aldı. Çevirdi, çevirdi... “Aslında bunu ben de çok düşündüm. Galiba evrenin merkezi olmak, çok şey bilmek ama bilmiyor-muş gibi yapmak bize haz veriyor. Çok şey söyleyebileceğini bilmek ama konuşmamak bir biçimde bize kendimizi özel hissettiriyor. Ama çokça sakladığımız şeyler bizi diğerlerinin içinde iyi konumlandıracak şeyler olmuyor pek. Biz her birinin birbirine benzer ve birbirinden farklı teknik arızaları olan biyolojik canlılarız. Çoklukla arazlarımızın çoğu da gözle görülür değil...” Anne konuşurken, kız annesinin kucağından kalkmış bir bacağını altına alıp öbürünü kanepeden aşağı sarkıtarak annesi karşı kanepeye yaslanmıştı. “Yani biz bozuk üretim miyiz?... Ve bu yüzden saklanıyor muyuz?” Annesi gülümsedi. Gözleri dalgın gibi bakıyordu. “Bence biz tasarlanırken özellikle böyle tasarlandık. Ona bozukluk değil de çeşitlilik demek daha doğru bence.” Kız bilmiş bir bakış attı. “Koyundan sonra insan da kopyaladılar biliyorum. Belki daha önce yapmışlardır da biz bilmiyoruzdur. Belki biz bir seri üretim bandında hatalı ürün olarak.....” Annesi sözünü kesti. Kızı yine bitmek bilmez sorguların ve televizyon filmlerinin senaryolarından kapma komplo teorilerinin sarmalında bir sürü laf edecekti. “Ben hatalı değilim. Hatalı bir çocuk da doğurmadım. Tamam azıcık çatlaksın, gevezesin, pasaklı ve çok bilmişsin ama kesinlikle hatalı değilsin. Hıh!. Bu benim kaliteli üretkenliğime hakarettir. Asla katılmıyorum” Anne kız gülüşmeye başladılar. Anne eliyle kırlenti gösterdi. Kız yüzünü ekşiterek tekrar annesinin kucağına yattı. Kadın elindeki cımbızı kızın yüzüne yaklaştırırken “Bence iyi ki beynimizin bir tür kabuğu var dedi. O kabuğun içinde tuttuklarımızla güçlüyüz çünkü... Ama sen öyle her şeyi içinde tutma. Sen benim biyolojik parçamsın. Benim hücrelerimden koptun. Yani senin içindekilerinin çoğu bende de var” Gülümseyerek devam etti. “Anneler çok şey duyar kızları söylese de, söylemese de.... Veee, iyi sır tutarlar...”
Kızının kaşında son rötuşları yaparken düşünmeye daldı kadın: Dışarı saldıklarımız, özgür bıraktıklarımızla vuruyor bizi hayat çoklukla. Hangi takımı tuttuğumuzu söylediğimiz için dayak yiyoruz. ‘Ben sadece kadınım, yok senden farkım’ dedikçe öldürülüyoruz her coğrafyada. Saçma bulduğumuz kural ve kaideleri söylediğimiz için öteleniyoruz. Ya da tam tersi: Çok sevdiğimizi söylerken hedef veriyoruz canımızı acıtmaları için. Bizi en gururla paylaştıklarımızla yargılıyor hayatın silüetleri... Ama hayat yalnız geçmiyor. Evreni inkar etmek, yaradılışına hönkürmek de aslında sadece zorlaştırıyor ve anlamsızlaştırıyor her şeyi...
Anne kaşların işinin bittiğine karar getirdiğinde kızına “Çıkar cebinden şu telefonunu da bak bakalım kendine. Var mı bir sıkıntı?... Kucağımda bir kafa varken kalkıp ayna alamam” dedi. Kız poposusu kaldırıp cebinden telefonu çıkardı. Telefonunun kamerasından dikkatle kendine bakarken “Bak bu sensin. İçini senin, dışını herkesin gördüğü ve sevdiği sen. Kendini sev. Çünkü iyi-kötü-garip her şeyinle, gizlediklerin ve döktüklerinle sen, sen çok güzelsin.... Yani...Zaten aksi mümkün değil.
Ben hatalı çocuk doğurmam”
“Anneeeeeee....”
13.11.2018