- 952 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
-PARADOKSAL BİR DÜNYADA SANAT VE SİYASET-(1)
Günlük hayatta sıklıkla karşımıza çıkan, çokça telaffuz ettiğimiz iki kavram olsa da genel olarak anlamına varıyor muyuz acaba?
Sanatın hayal gücüyle hâle hâle kuşatılmış his, tasarım ve güzellik algısının dışavurumu üzerinden okunması mümkündür. Siyasetinde insanların idare edilmesi yöntemleri, sorunların çözüme kavuşturulmasındaki metodik yaklaşımlar çerçevesinde ele alınması yanıltıcı olmayacaktır. Eh her ikisininde iktidarla hangi düzlemde bağ kurduğunu ele almakta mukadder ise iktidar kavramı üzerinde de durmalıyız. Genel olarak fert ya da toplulukların diğerleri üzerinde kurduğu hakimiyet boyutunda karşımıza çıkar değil mi?
Günümüzde hatta çağımızda yeryüzünde hakim sistem kapitalizm. Gerçi geçen asırda bir müddet sosyalist sistemde vardı. Ne var ki, teorik olarak apayrı bir dünya olarak ölçtüğümüz doğu blokunun devlet kapitalizmi şeklinde bir sistemsel yapı olduğu yönünde değerlendirmeler yapılmıştır kimi zaman.
Sosyalizmin başlıbaşına bir uygulama imkânı olmayıp kapitalizmin eleştirilmesini mümkün kılan ekonomi politik bir tasavvur halini aldığı hususu da yabana atılmamalı kanımca. Marxizm böyledir ağırlıklı olarak. Belki de sorun bir filozofun geliştirdiği sistematik eleştirinin doktriner bağnazlık neticesinde illa sosyo politik bir sisteme dönüşmesinin gerektiğinin zannedilmesinde yatmaktadır. Çünkü Sosyalizm tarih boyunca var olan ütopik ahlaki önermelerde olabilmekte. Oysa Marxizm modern kapitalizme karşı tepkisellik bağlamında karşımıza çıkmaktadır. Dolayısıyla bir düşünüre atfen tarihi gelişmenin kaçınılmaz sonucu halinde bir ekonomik politik sistem tasavvuruna dönüşmesi totaliter bir rejimi önümüze koymaktadır.
Son tahlilde modern çağların alt kümeleriyle birlikte tekil sistematiği kapitalizm olarak görünmekte. Faşizm, Nazizm ya da radikal dinsel modeller aldatıcı bir kamuflaj sağlamakta kanaatimce.
Yine siyaset ve sanatın bir biçimde yerleşik sistemle kurdukları bağ belirleyici olmakta. Siyasette iktidar mücadelesi kendini gösterir. İktidarda olmakla gelmek yönünde mücadele etmenin söylemleri farklıdır elbet.
Genel olarak sağ ve sol ideolojik yapıların dayandığı esas budur özünde. Diyeceksiniz ki, felsefi yapıları farklıdır. Felsefi yapı muhalefette ya da iktidarda olmaya göre yumuşar ve sertleşir oysa.
Pragmatik bir dünyadır siyaset. Bir de bakmışsınız iktidara giden yolda her vasıta mübah. Modern çağlar bunu "Makyavelizm" şeklinde ifade eder. Etkilenmesi gereken bir kitle olduğundan popülizm (halk avcılığı) metodolojiyi tayin edecektir. Etik ögeler ağırlıklı olarak bireye bırakılır. Dolayısıyla ahlak bir özel yaşantı mevzuudur. Canım siyasi etikte yok mu? Teoride vardır da pratikte tik getirir. Siyasette ekonomi gibi amoral bir disiplindir. Bu açıdan aldığımızda ideolojik farklılaşma sağ ve sol arasında temel bir ayrılık noktası gibi görünsede aşılmayacak hususlar değildir de.
Gelişmiş ülkelerde demokrasi, hukuk, yönetim işlevleri kurumsallaştığı için zaten kimin iktidarda olduğu ve ideolojik ayrılıklar önem arz etmeyecektir. Gelişmekte olan şeklinde tabir edilen ülkelerde ise siyasal, yönetsel bazda kurumsallaşmayan sistem kurum yapacaktır doğal olarak. Demokrasi mi demokrasi kabilindendir.
Yinede genel olarak baktığımızda sağ ideolojik yapılar yerleşikliği müdafaa ederken, sol düşünce biçimlerinde değişen düzeyde muhalif söylemler öne çıkmaktadır.
Bizde durum biraz daha farklıdır halbuki. Batı ülkeleri gibi kurumsallaşmayı tesis edemediğimizden yerleşik olan buzlu zemin misalidir. Bir bakarsınız yerleşik olanı müdafaa etmesi beklenen sağ muhalif bir jargona sahip, muhalefette görünen sol statükoyu sürdürmekten yana. Bir bakarız zengin solcu, fakir ya da dar gelirli sağcı. Peki dar gelirli sorgulamıyor mu? Bilakis sorguluyor, eleştiriyor ama bunu sağ kavramlar üzerinden yapıyor.
Depremsel yapıyı bilirsiniz. Fay hattı dolayısıyla yer kabuğu oynaktır ve bir türlü zemin oturmaz. Oturana kadar da milletin anası ağlar. Her oturmak istediğinde sarsıntı yapar. Doğal afet deyip geçmeyin canım! Ülkemizde sosyo politik yapılanmada bundan farklı değil. Sağ yerleşikliği eleştirir ama din, gelenek gibi ögeleri istismar etmektende caymaz. Orada yerleşiklik araçsal bir fayda sağlar çünkü. Jeolojik parantezi işletirsek yine, taş küre kıpır kıpır magma durağan mübarek. Mantıklı da. İki ters bileşeni karşısına almıyor siyaset esnafı. Biri sabit olacak ki, diğerindeki hareketliliği dengelesin.
Peki bizdeki sol ne yapar? Ömür törpüsüdür bir nevi. Sağ tipli solla sol tipli sağ arasında med cezir manzaralarıdır yaşanan. Sosyal demokrat ya da sol liberalden ziyade devletçi seçkinci bir damar kırılmaz kolayca. Bu yapının horoz dövüşünü izlersiniz içeride. Birde bakarsınız Türklük kavramını öne çıkartmakla bunu çağdaş bir ulusalcılığa yakıştıramamak arasında gidip gelen bir zümre karşınızda. Sağlam, tutarlı bir emek politikası geliştirilmez. Ve işçi, köylü, memur kapanın elinde kalmış.
Efendim! Böyle bir siyasal toplumsal sistemde sanat; at bana, atsana biçimli top çevirme, top yapma triplerinin izdüşümünü ancak verecektir.
L.T.
YORUMLAR
Katılmamak mümkün değil yazdıklarınıza . Sanat , eli güç ve psra tutanın elinde oyuncak ne yazık ki sanatçı da buna dahil olmak durumunda aç kalmamak adına ya en korkuncu da bu.
Saygı ve sevgilerimle
Mutlu pazarlar size ve sevgili eşinize Levent Bey
levent taner
Esen kalın
Saygı ve selamlarımla değerli hanımefendi...
tarzınız takdire şayan Levent Bey ve yine edebiyata hizmet eden bir sunum.
daimi saygılarımla.
levent taner
Sayfamı süslemişsiniz kıymetli varlığınızla
Saygı ve selamlarımla...