- 777 Okunma
- 2 Yorum
- 1 Beğeni
Kur’an’da Erkek İmtiyazlı mı?
Mümin erkekler ve mümin kadınlar birbirlerinin velileridirler. İyiliği emreder, kötülükten sakındırırlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekâtı verirler ve Allah’a ve Resûlü’ne itaat ederler. İşte Allah’ın kendilerine rahmet edeceği bunlardır. Şüphesiz, Allah, üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir. (Tevbe Suresi, 71)
Yüce Allah, kadını ve kadın haklarını Kur’an’la koruma altına almış, ona toplumda olması gereken saygın bir yer kazandırmıştır. Bu, Allah’ın kadınlar üzerindeki sonsuz rahmetidir.
Ancak, İslam’da kadın konusu her zaman bir tartışma konusu olmuştur. Önceki hafta, bir İlahiyat profesörünün ‘İslam’da Kadın’ konulu bir TV programında söylediği, “Kur’an’da erkekler imtiyazlıdır” cümlesi ile dehşete düştüm. Neydi imtiyaz konuları? Evlilik, boşanma, kadına dayak(!) vs.
Kadını ‘dini yarım’ olarak gören bağnaz zihniyetin, aynı gece konuyla ilgili attığım tweet’lere getirdiği hezeyan dolu eleştirileri daha da acayipti. Programda söz edildiği gibi, kapitalizmin kadını bir nesne haline getirdiği bir gerçek ama buna çözüm kadını evden çıkarmamak mı olmalı? Namazlarını aksatacağı, erkeklerin arasına karışıp günaha sebep olacağı gibi izahlar, kadını nesne olmaktan çıkarıp özne haline getiren Kur’an ile çelişmiyor mu? Bugün yaşanan dejenerasyonun çözümü bu mudur? Bu zihniyetin, kadın konusundaki önyargılarını aşmadan problemlere çözüm getiremeyeceği açıktır.
Bu zihniyetin en fazla rahatsız olduğu konu kadın konusudur. Cennette bile kadının ‘otağ’ından çıkamayacağı izahını yapan ‘hocalar’ var. Bu tarz acayip izahlar yüzünden İslâm’ın kadını ikinci plana attığı, eve hapsettiği gibi suçlamaların faturası hep Kur’an’a çıkarılıyor. Birçoğunun kadınla alâkalı konularda gösterdikleri eforu, küfre karşı gösterdiklerine ise maalesef pek şahit olamıyoruz.
Kur’an erkeği mi muhatap alıyor?
Kur’an’ın, erkeği muhatap aldığı dayanaksız bir iddiadır. Kur’an insanlara özel bir konu olmadığı sürece kadın ve erkek olarak değil "Ey İnananlar" şeklinde hitap eder. İnsana insan olarak bakar. Doğrudur; tarih kitaplarının tarihi yanlış anlamamıza sebep oldukları gibi, dinin yanlış anlaşılmasında da bazı din kitaplarının rolü büyüktür. Kur’an bizi yaratan, bizim için en güzel hayatı tarif eden ve tüm kâinatı emrimize veren sonsuz güç sahibi Allah’ın kelamıdır; onun üzerinde bir başka söz, bir başka kıstas yoktur. İnsanı yanlıştan uzaklaştırıp doğruya götüren İlahi rehberdir.
Kur’an bir bütündür ve bir konuda, o konuyla ilgili ayetlerin tümünü göz önünde bulundurarak ne demek istediğini anlayabiliriz.
Kur’an’da erkek üstün mü?
Kur’an’da erkeklerin üstün olduğuna delil olarak gösterilen bazı ayetler var. Burada önce Nisa Suresi 34. ayeti inceleyelim.
Allah’ın, bazısını bazısına üstün kılması ve onların kendi mallarından harcaması nedeniyle erkekler, kadınlar üzerinde hâkim/ ’sorumlu gözeticidir.’.. (Nisa Suresi, 34)
Ayette geçen ”erricalü kavvamune alennisai” ifadesi, ”erkekler kadınları gözetir” ya da ”erkekler kadınların geçimlerinden sorumludur” manâsında çevrilmesi gerekirken, çoğu mealde erkeğin kadın üzerinde otorite/hâkim olduğu şeklinde çevrilmiştir. Buradaki kelime, “sorumlu gözetici” anlamındadır. Erkeğin, kadını koruması, gözetmesi ve sakınması anlamındadır.
Meal yazarlarının çoğu, bu ayette geçen ”kavvam” kelimesini ”yönetici, hâkim” olarak çevirmesine karşın, her ne hikmetse aynı kelimenin geçtiği Nisa Suresi 135 ve Maide Suresi 8. ayette ”adaleti ayakta tutun, adaleti gözetin” olarak çevrilmişlerdir.
Yine aynı ayette ”faddalallâhu ba’dâhum alâ ba’din” ifadesinin manası ”her birine farklı yetenek ve özellikler verdik”dir. Ancak birçok mealde her nedense ”Allah bazılarını (erkekleri), bazılarından (kadınlardan) üstün kılmıştır” şeklinde çevrilmiştir.
Ayette ”Allah erkekleri kadınlara üstün kılmıştır” yazsaydı şöyle olması gerekirdi; “faddalallâhu’rricae alennisai”. Ayette geçen ”badehum” (bazıları) kelimesindeki ”hum” zamirini sadece erkeklere gönderdiğinizde anlam şöyle olur: Allah erkeklerin bazısını bazısına üstün kılmıştır. Bu da ayetin içinde bulunduğu metne uymaz. Hum zamirini erkek ve kadınlardan oluşan karma bir gruba gönderdiğinizde anlam şöyle olur: “Allah erkeklerin ve kadınların bazısını bazısına üstün kılmıştır”.
Nisa Suresi 32 ve Rad Suresi 4. ayette aynı kelimeler geçer. Ancak her ne hikmetse burada ”kiminizi kiminize üstün kıldı” olarak çevrilmiştir. Ayetin manası, ”Allah her birine farklı yetenek ve özellikler vermiştir”dir. Cinsiyet ayrımı yoktur. (1)
Kadına dayak(!)
Nisa Suresi, 34. Ayetin devamı ise şöyledir; … Nüşuzundan korktuğunuz kadınlara (önce) öğüt verin, (sonra onları) yataklarda yalnız bırakın, (bu da yetmezse hafifçe) vurun. Size itaat ederlerse aleyhlerinde bir yol aramayın. Doğrusu Allah Yücedir, büyüktür.
Ayette geçen "darabe" kelimesi çok fazla anlama geldiği halde birçok mealde "dövmek" olarak tercüme edilmiştir. Örneğin Nur Suresi’ndeki, kadınlara hitaben "örtülerini yakalarının üstünü (kapatacak şekilde) koysunlar" ayetindeki “koysunlar” fiilinin Arapça’sı da darabe fiilinden gelir. Ayette kastedilen, bazı meallerdeki ifadesiyle dövmek değil, "bir süre ayrılmak" anlamındadır. (Kuşkusuz doğrusunu Rabbim bilir.)
Evlilikte problem yaşanıyorsa, Kur’an, ya evliliğin düzgün bir şekilde devamını ya da güzellikle boşanmayı tavsiye eder, dövmeyi değil. Kaldı ki bir erkeğin, zina halinde gördüğü karısına bile kendi eliyle ceza uygulamasının Kur’an’dan referansı yoktur. Kısacası geçimsizlik durumunda, kocanın karısını döveceğini söylemek zorlama ifadedir.
Peygamberimiz(asm), insanları katıksızca Allah’a yönelmeye ve O’nun hükümlerini uygulamaya davet etmiştir. O, eşlerine hafif bile olsa asla vurmamış, elini kaldırmamıştır. Yaşadığı bir sorun sebebiyle bir süre ayrılmış, anlaştıktan sonra yeniden bir araya gelmiştir. Bizim için önemli olan, Allah’ın Kur’an’da bildirdikleri ve indirildiği dönemde, insanların birçoğunun batıl inançlarını Kur’an ile ortadan kaldıran Peygamberimiz(asm)’ın uygulamalarıdır. Kadın ve çocuk dövmemek Peygamberimizin sünnetidir.
“Resulullah(asm)’ın, kendi eliyle ne bir hizmetçiye, ne de bir kadına vurmadığı gibi—Allah yolunda savaşmaktan başka—elini sertçe herhangi bir şeye vurduğunu da görmedim.” Hz. Aişe(ra)
Boşanma konusu
Boşanmış kadınlar kendi kendilerine üç ’ay hali ve temizlenme süresi’ beklerler. Eğer Allah’a ve ahiret gününe inanıyorlarsa Allah’ın rahimlerinde yarattığını saklamaları onlara helal olmaz. Kocaları, bu süre içinde barışmak isterlerse, onları geri almada (başkalarından) daha çok hak sahibidirler. Onların lehine de, aleyhlerindeki maruf hakka denk bir hak vardır. Yalnız erkekler için onlar üzerinde bir derece var. Allah Azizdir. Hakimdir. (Bakara Suresi, 228)
Bu ayet, kadının toplumda bir iftiraya uğramaması için evlenme konusunda belli bir süre beklemesini öngörür. Hatta sadece boşanma durumunda değil kocasının ölümü durumunda da kadın bekler. Kadının hamilelik durumu hiç söz konusu olmasa bile beklemesi yine kadını korumaya yöneliktir. Kadını hemen evlenmesi sebebiyle oluşacak zor durumdan, dedikodulardan, iftiradan korur.
Boşanan kadının kocası bu süre içinde barışmak ister, araları düzelir ve kadın isterse evlenme konusunda eski kocanın önceliği vardır. Aslında ayet, erkeğin üstünlüğünü değil, tam aksine erkeğin kadın üzerinde nasıl hakkı varsa, kadının da erkek üzerinde hakkı olduğunu haber veren ayettir.
Bakara, 229- Boşanma iki defadır. (Sonra) Ya iyilikle tutmak veya güzellikle bırakmak (gerekir). Onlara (kadınlara) verdiğiniz bir şeyi geri almanız size helal değildir; ancak ikisinin Allah’ın sınırlarını ayakta tutamayacaklarından korkmuş olmaları (durumu başka). Eğer ikisinin Allah’ın sınırlarını ayakta tutamayacaklarından korkarsanız, bu durumda (kadının) fidye vermesinde ikisi için de günah yoktur. İşte bunlar, Allah’ın sınırlarıdır; onlara tecavüz etmeyin. Kim Allah’ın sınırlarına tecavüz ederse, onlar zalimlerin ta kendileridir.
Yukarıdaki ayette söz edilen şudur. Kadının, Allah’ın sınırlarının korunamayacağından endişe ederse, kocasına merhamet ederek hakkını verip ayrılması günah değildir. Bu da eşler arasındaki ilişkinin sınırları içinde "maruf, meşru ve uygun" bir şekilde olacaktır.
“Allah, boşanma hakkı konusunda kadın ve erkek arasında bir ayrım yapmamıştır. Evliliğini devam ettiremeyeceğine karar veren kadın da erkek de kendi iradeleri ile evliliklerine son verebilirler. Bu Allah’ın adaleti gereğidir. Fıkıh literatüründe kadının kendi şahsına ait bir boşanma hakkının olmadığı düşüncesi, kanaatimizce konu ile ilgili ayetin göz ardı edilmesi ya da tam olarak anlaşılmaması sebebiyledir. Ancak Allah’ın dininin fıtrat dini olması bu yanlış inancın fıtrata uymamasına neden olmuştur. Bu sebeple yukarıda anlattığımız teviller yapılarak Allah’ın kadına vermediğine inanılan hak, âlimlerce verilmeye çalışılmıştır. Ama bu kadar uğraşa rağmen yine son sözü erkeğin söylediği son derece onur kırıcı çeşitli sistemler ortaya koyulmuştur. Kadının hangi durumlarda evliliği devam ettiremeyeceği yine erkekler tarafından belirlenmeye çalışılmıştır. Belirlenen sebeplerden birinin oluşması halinde kadına eşini boşama değil de boşamaya ikna edebilme hakkı verilmiştir. Daha öncede söylediğimiz gibi boşanma hiç kimse tarafından istenecek bir davranış değildir. Ama herhangi bir sebepten dolayı kadının eşine karşı sevgi ve saygısı bitebilir. Böyle bir durumda kadını, kocası boşanmayı istemiyor diye evliliğini devam ettirmek zorunda bırakmak cehennem hayatı yaşatmaktan başka bir şey değildir. Kur’an’ın anlatımında görüyoruz ki evliliği devam ettirmek istemeyen kadın sadece eşinden aldığını iade ederek boşanmayı sağlayabilir. Ne ayette ne de sünnette kadına boşanma isteğinin sebebi sorulmamış ve talâkta olduğu gibi iddet de bekletilmemiştir.” (2)
Özellikle kadınların kocaları üzerindeki meşru hakları ve sorumluluklarından söz ediliyor olması yalnızca Kur’an’ın indirildiği dönem değil, bugün için bile çok önemlidir. Yıllardır kadın hakları için mücadele veren sivil toplum kuruluşları, feminist hareket, dernekler bir çözüme ulaşamamış iken Kur’an kadına hakkını verir. Kadın sorunlarında çözüm Kur’an ahlâkıdır. Bu ahlâk hayata geçtiğinde kadın-erkek hakları diye bir ayrım olmayacak, bunun adı insan hakları olacaktır.
Şahitlik Konusu
Ey iman edenler, belirli bir süre için borçlandığınız zaman onu yazınız. Aranızdan bir kâtip doğru olarak yazsın, kâtip Allah’ın kendisine öğrettiği gibi yazmaktan kaçınmasın, yazsın. Üzerinde hak olan (borçlu) da yazdırsın ve Rabbi olan Allah’tan sakınsın, ondan hiçbir şeyi eksiltmesin. Eğer üzerinde hak olan (borçlu), düşük akıllı ya da za’f sahibi veya kendisi yazmaya güç yetiremeyecekse, velisi dosdoğru yazdırsın. Erkeklerinizden de iki şahit tutun; eğer iki erkek yoksa, şahitlerden rıza göstereceğiniz bir erkek ve biri şaşırdığında öbürü ona hatırlatacak iki kadın (da olur). Şahidler çağırıldıkları zaman kaçınmasınlar. Onu (borcu) az olsun, çok olsun, süresiyle birlikte yazmaya üşenmeyin. Bu, Allah Katında en adil, şahitlik için en sağlam, şüphelenmemeniz için de en yakın olandır. Ancak aranızda devredip durduğunuz ve peşin olarak yaptığınız ticaret başka, bunu yazmamanızda sizin için bir sakınca yoktur. Alış-veriş ettiğinizde de şahit tutun. Yazana da, şahide de zarar verilmesin. (Aksini) Yaparsanız, o, kendiniz için fısk (zulüm ve günah)tır. Allah’tan sakının. Allah size öğretiyor. Allah her şeyi bilendir. (Bakara Suresi, 282)
Şahitlik genelde pek yapılmak istenmeyen durumdur. Özellikle de borç alış verişinde şahitlikten çekinilir. Ayette iki erkeğin bulunmadığı durumda bir erkek ve iki kadın olsun buyrulur. Kimilerinin iddia ettiği gibi bir erkek eşittir iki kadın anlamına gelmez. Dahası ayette iki erkek yerine dört kadın şahit olur denilmiyor.
Kadınların erkeklere oranla rahatsız edilmesi daha kolay olduğu için aslında bu ayet kadını korur, kadına kolaylık sağlar. Taraflardan biri şahitleri lehinde ifade vermeleri için zorlayabilir, rahatsız edebilir. Kadınlar için yalnız başına şahitliktense, yanında bir şahit daha bulunması dayanışma meydana getirir. Gerilimi ve baskıyı azaltır, manevi rahatlık verir.
Sonuç olarak;
Kadını ve erkeği yaratan Allah, her iki cinsin farklılıklarını ve bu farklılıklarla birlikte nasıl uyum içinde yaşayacaklarını Bakara Suresi’nde, "Onlar, sizin örtüleriniz, siz de onlara örtüsünüz" ayetiyle vurgulandığı gibi, en iyi bilendir, bildirendir. Kuran’da, kadın-erkek ilişkilerindeki düzenlemeler mükemmeldir, yeterlidir. Kur’an’ın gerekmeyen konularda hüküm koymamasındaki hikmetin bilincinde olmayan bağnaz zihniyet, kendince düzenlemelere giderek, Kur’an’ın erkeği imtiyazlı kıldığı ve kadını arka plânda bıraktığı gibi bir görüşü maalesef yıllar boyu dünyaya “İslam” olarak sundu.
Uzun bir süreçte bu hale gelen bir zihniyet var. Bunu görmezden gelmenin, kınamanın ve yakınmanın haricinde, fiili olarak fikri mücadeleden kaçınan herkesin bu zihniyetin gelişmesinde payı var. Kur’an’ın ve Peygamber(asm)’ın uygulamaları ile iddiaları çürütülüp ortadan kalkmadıkça bunlar yaşanacak. Özellikle kadın konusundaki hurafeler temizlenmeden de bu durum düzelmeyecek gibi görünüyor. Kınamak vs. tarihte hiç bir sorunu çözmedi, mücadele etmek gerekiyor.
Özetle; Kur’an, kimilerinin iddia ettiği gibi erkeğe imtiyazlı davranarak kadını ikinci sınıf konumuna değil erkekle aynı konuma getiriyor. Kadın, Kur’an’la maddi-manevi yücelir. Kur’an’ın özel olarak hep kadını koruyan üslûbu vardır, hep kadının yanındadır. Kendisinde bizim için güzel örnekler bulunan Peygamberimiz(asm)’ın da buyurduğu gibi:
“Kadınlara ancak asalet ve şeref sahibi kimse değer verir. Onları ancak kötü ve aşağılık kimseler hor görür."
Kimse kimseye üstün değildir. Üstünlük sadece takvaya göredir. Bu da Allah Katındadır.
Ey insanlar, gerçekten, Biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi halklar ve kabileler (şeklinde) kıldık. Şüphesiz, Allah Katında sizin en üstün (kerim) olanınız, (ırk ya da soyca değil) takvaca en ileride olanınızdır. Şüphesiz Allah, bilendir, haber alandır. (Hucurat Suresi, 13)
Elif Nisa, Haber Vaktim
Dipnotlar
(1) kurandaceliskiolmaz.com/
(2) www.suleymaniyevakfi.org/
YORUMLAR
İnsanları hakikatlere davet eden, gönüllere, Yüce Yaradanımızın emirlerini yerleştirme, azmi ve cesareti gösteren güzel gönüllere bereketler yağsın, Ömrünüz, okuyup şuurlanan güzel gönüllüleriniz hayırlara vesile olsun..
Dinini yaşayan insanlar hiçbir canlıya zarar veremez. Din Kardeşliği dualarda, güzelliklerde buluşma isteği, azmi ve cesareti göstermektir... Zorluklar Müslümanların sevap kazanma hazineleridir... Hayırlı, bereketli, sağlıklı günler....