- 1148 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Kadın Olmak!
Birey olmayı başarmış kadınlar, kendilerini sever, değer verir ilişkilerinde denge kurabilir. Kendilerini başkalarından farklı görmez, farklı olmak için gösterişe girmezler. Çünkü birey olmayı başarmış kadınlar kendilerine güvenirler. Kendilerine olan güvenleri de onlarla iletişime geçen kimseyi yanıltmaz, ayrıca karşılarındaki kişilere de hayal kırıklığı yaşatmazlar. Yaşadıkları ilişkiyi önemserle, birlikte oldukları kişiye değer verir bunu da hissettirirler. Zamk gibi yapışık bir ilişki geliştirmezler, bağımlılıkla bağlılık arasındaki farkı bilirler. Aldıkları kararları günü birlik çok gerekmedikçe değiştirmezler, at gözlüğü takıp sadece burunlarının ucunu görmezler. Birey olan kadın, eleştiriye açıktır, yeter ki eleştiri yapılan işin, yaşanan durumun gelişmesi için olsun. Davranışlarında tutarsızlık olmadığı için bu kadınlara güvenilir. Olduklarından farklı bir kişi olmaya çalışmamaları çevrelerinde güven ortamı oluşturur. Samimiyetlerine inanırlar, inandıkları içinde çevrelerindeki kişilerde ona karşı tutarsız bir davranış sergileyemez. Birey olan kadın özgürdür. Özgürlüğe karşı olan bağımlı kadınlar bu kadınları sevmez!
Genel olarak birey, hayatta kendi başına olabilmeyi başarmış kendini ve çevresini manevi olarak da zenginleştirmiş kişilerdir. Ne kadar birey olarak yaşamamızı devam ettirecek güce sahip olalım, çevremize ihtiyacımız vardır. Çevremiz bizim kişiliğimizin gizli bir örüntüsüdür, çevreyle kurduğumuz ilişkilerde ne istediğimizi neyi istemediğimizi ifade ederken aynı zamanda birey olmayı başarmış çevrenin de ne isteyip ne istemediğini anlayabiliriz. Ve birey olan kişi çevresiyle kurduğu ilişkiyi değerler üzerine kurar, ihtiyaçlar, kazanımlar için değildir. Bu yüzden hayata karşı duruşları daha güçlü ve daha güvenlidir. Kazanımlar için bizi çevrelerine almaya çalışanlar hemcinslerimiz olacaktır, fark edersiniz işte o zaman cevabını verirsiniz!
Yaşadığımız dönemde kadınların birey olması daha zor farkındayız, çünkü hayatları boyunca kadın başkalarını yaşamak durumunda kalmış, kaygı, korku içinde beslenmiştir. Görünmez bir hücre içinde hapis olmuş kişilikleri vardır. Birey olmayı başaramayan kadınlar, neden kendini yaşayamıyor diye sormamız gerekir? Evet, bir kadın neden birey olarak hayatını devam ettiremiyor? Kadının yetişkin olduğu zaman baba ocağı olarak dediğimiz, evinden ayrılması, onun başka bir eve yerleşmesi, birey olmadan başka bir hücreye geçmesi gibi algılıyorum bu durumu. Çünkü bir kadın önce birey olarak kendini yaşamalı ve evlilik kararını kendini yaşadıktan sonra almalı. Ancak toplum düzeni yirmiden sonra kadının evlenmesi gerektiğini düşünüyor ve bunu kimi zaman zorla yaptırımda bulunuyor. Hele ki çocuk gelinleri düşündükçe toplumun algısı değişmedikçe, bir kadın için birey olmak zor gibi görünüyor. Bu durumda şuna da bir açıklık getirmek gerekiyor, erkek egemenliği içinde olan bir toplum olsak da, kadını da, erkeği de yetiştiren kadındır. Kadın birey olarak kendini yaşayamadığı için gördüğü ve kendini davranıldığı gibi çocuklarını yetiştiriyorsa birey olan kadın sayısı değişmeyecektir. Kadına eşitlik öğretilmiyor, değerli olduğu hissettirilmiyor, doğurganlığı onun mücevheriyken yetiştirmesi onun hazine sandığı oluyor. Yani kadın çocuğunu nasıl yetiştirirse o çocuk ona göre toplumdaki yerini alıyor. Kadının en büyük eksikliği, güvensizliği her ne kadar yaşadığımız dönem eski dönemlere göre daha gelişmiş olsa da, güven ihtiyacını karşı cinsinde arıyor. Kendine güveni olmayan kadın, birey olarak hayatta tek başına kalamıyor, çünkü sorunlarla nasıl mücadele etmesini bilmiyor. Bu durumu yaşıyoruz, ne kadar gelişen bir toplum olarak görünsek de toplumun bazı kesimlerinde bu böyle. Kadın kadının birey olmak için verdiği mücadele de maalesef kendilerine güvenleri olmadığından mücadele edeninin karşısında duruyorlar. Ne diyoruz bu kadınlara siz toplum kafesinde yaşamayı kabul ettiniz, bize yaklaşma!
"Ah Biz Kadınlar" adlı çalışmamdan kısa bir bölüm
İlknur Köknar(Sokak Kaçkını)