- 609 Okunma
- 2 Yorum
- 1 Beğeni
-BİR Z RAPORU MİSALİ-(1)
Konuları değerlendirirken farklı boyutları göz önüne almak ve dahi göz ardı etmemek sorgulama, muhakeme ve tenkit imkânını ortadan kaldırmaz. Derinlik, genişlik ve zenginlik kazandırır bilakis. Kavramsal çerçeve kadar devirlerin sunduğu şartlar, realite gibi ögeleri yabana atmamak gerekir açıkçası.
Sözgelimi dogmatizm, bağnazlık, taassup gibi kavramlar kimi ideolojik/politik yapılarca Atatürk ve Cumhuriyet dönemine karşı bir sorgulama vasıtası kılınmaktadır. Temelli haksız da bulmam elbette. Evveliyatı vardır çünkü.
Kemalizm etrafında da benzeri kavramsallık karşıtlarına karşı kullanılmaz mıydı? Yolunu açmak isteyen her siyasi/düşünsel yapının böyle propoganda cilveleri vardır açıkça.
Bu noktada dogmatizmin doğurduğu dogmatizm, nefretin doğurduğu nefret gibi parantezler açabiliriz de. Sosyolojik etki/tepki, geleneksel ifrat/tefrit misalidir.
Yalnız ülkemizde ekseri bir algı yanılgısından söz edilebilir de. Kesimler birbirini sorgularken bir de bakıyorsunuz pratik düzlemde çabuk neticeye ulaşmak için negatif izdüşümlü kavramları kısa dönemli yorumlamakta.
Kemalizm, dogmatizm ve bağnazlık gibi kavramları daha ziyade Osmanlı ve İslam tarihi üzerinden okudu sözgelimi. Siyasi nedenleri olan bir hataydı bu. Kendisi bağnazlık, taassup halini alacaktı giderek.
Bunun gibi İslami/Osmanlıcı yapılarda alan daraltması cihetine gitmekte. Sanki bu etki/tepki, ifrat/tefrit süreçleri cumhuriyet tarihine münhasır hani.
31 Ekim 1922’de bombaydık, her şey 01 Kasım 1922’de başladı misalidir bir nevi. Ya da 28 Ekim 1923 iyiydik, 29 Ekim ile beraber başladık bozmaya. Yahut 02/03 Mart 1924 üzerinden veya 31 Ekim/01 Kasım 1928 üzerinden de okunabilir durum.
Osmanlı’nın son zamanı hatta asırlarının yine islam dünyasının son evresi dahası yüzyıllarının harmanlanmış, sarmallanmış sorunları ya!
Ben naçizane islam tarihini erken islam, orta islam, geç islam olarak üç ana aşamaya bölerim. Abbasi gibi Arap/İslam medeniyeti bazında güçlü bir menbaı inşa ettiği muhakkak bir dönemi takiben neden içe kapanıklaşır ve sonunda sözünü ettiğim evreden daha iptidai sayılabilecek Moğol hücumuna boyun eğer? İslami yapılar genelde islam kültür ve uygarlığının çözülmesini Moğol hücumlarına bağlarlar, oysa Moğol neticedir, iç dinamizmin kaybı nedendir. Benzeri durum Endülüs içinde geçerli olmalı. Uygarlık tarihinin devlerinden Endülüs’de önce kendi içinde dinamizmini, enerjisini yitirir sonra Haçlıya teslim olur. Yoksa kahpe Haçlı olmasa daha asırlarca yürür giderdi sanmak hamasetten öteye götürmez bizi.
Efendim! Kemalizmi’de Türkçülüğüde besleyen, dış dünyanın özellikle azınlıklar üzerinden kumpas ve etkileşimleri kadar modern çağa doğru İslam dünyasının ve Osmanlı’nın içsel zaafları ve bunu giderme yönündeki Müslüman ve Osmanlı perspektifteki söylem ve çabalara karşı direnen siyasal tahammülsüzlük temel bir evredir. Kuşkusuz 20’inci asrın ilk yarısına ait dünya konjonktürü de temel bir belirleyicidir. Açıktır ki, cumhuriyet dönemi düşünce yapısı da elbette yanılgı ve zaaflarıyla birlikte nedensiz var olmuş değil.
Diğer yandan imparatorluk içerisinde en son uyanan milliyetçilik Türkçülük’tür. Evet dış Türkler parantezi vardır 19’uncu asırda. Ancak Anadolu ve İstanbul milliyetçiliğe geç uyanmaktadır. Gayrı müslimler daha erken hareketlenir o evre. Bizde ağırlıklı olarak 2’inci Meşrutiyet inkılabinı bekler süreç. Bir bakıma geç gelende sert rüzgârlar estirecektir.
Ulusal burjuvazi oluşturmaya dönük Varlık Vergisi ve 06/07 Eylül operasyoneldir devletimiz nezdinde. Bu takvimi ve neticelerini hazin bir tarih yaprağı saymalıyız derim. Şu kadar ki, 06/07 Eylül 1955 önemli bir sosyo ekonomik yapıyı tırpanlar. Tarihimizin asırlara karşılık gelen bir zenginliğidir yitip giden. Siyasi tarihin dinamikleriyle uygarlık tarihinin çarpanları koşut gelişmez açıktır ki.
Ancak ya Osmanlı döneminde devlet-i alinin geniş hoşgörüsüne dayalı ticari gayrı müslim palazlanması, dünyada bu kadar hür serbest azınlık dünyası başka nerede acaba? Gördüğünüz gibi hiçbir şey tarihte nedensiz, köksüz değildir. Ve bu nedensellik hiçte cumhuriyet tarihine ait değil ve dahi sabitlenmesi yanıltıcı...
L.T.
YORUMLAR
Moğol istalası, düşünce tarihî açısından önemli etkiler meydana getirmiştir.
Bunun yanısıra daha önce tarih her ne kadar "Tatar"diye ayrım yapsada Türk akınları bu coğrafyada İran felsefî düşünüşüne çok ciddi darbeler vurmustur. Bunun izleri hem İran hem de Yunan felsefî düşüncelerinde hala vardır.
Bu güzel yazının biraz daha geniş olmasını çok isterdim. Devaminda beklentimi bulmak ümidiyle.
Selamlar kalın sağlıcakla.
levent taner
Kar yağdığında güzeldir lapa lapa
Ayazla dona çeker, bozmaya başlar
Erimeye yüz tutar şırıl şırıl dereler minik minik
Tekrar ayaza çeker gece donar, buzlanma aksatır yaşamı
Fetihlerinde iki yüzü var sanırım
Bu tarafa sıcak üfürür de karşı tarafa soğuk
Gerçi fetihler kanalıyla medeniyet etkileşimleri de yok değil
Ancak ülkeler zaman içerisinde işgale uğradıklarına da inanabilmekte
Biz ne kadar dünya Türkle nizamını bulur desekte dünya öyle demeyebilir
Bir Türk adaletine inananlardanım açıkçası
Sanatsal haşmette bizi geçen milletler adalette aynı inceliğe sahip olmuyor sanki
Sanatla ahlak ve adalet paralel gelişmiyor çünkü
Şu kadar ki, sanatta incelen toplumların ahlaken yozlaştığı yönünde bir açıklama da var ve yabana atılmaz zannımca
Yunanlılar evet, Türkler yüzünden Avrupa'nın gerisinde kaldıklarına inanırlar
Çok Avrupa ülkesinden bilimsellikte geri olmaları, bürokratik hantallığın daha çok ağırlığını duyurması, Ortodoks Kilisesinin ağırlığı düşünülürse dogmatizme daha çok kaptırmaları, bireyleşme problemleri sanki Yunan'ın Osmanlı otoritesinde geçen asırlarına duyduğu olumsuzluğu doğruluyor
Ne var ki, gerçek bunun tam tersi de olabilir, Yunan coğrafi nedenlerle özellikle balıkçılık ve turizmde gelişmeye müsait derim, o alanlarda da gelişkin zaten
Burada da şu soru akla gelebilir
Peki ya eski çağın felsefe, sanat, edebiyat yüksekliği
Kaç asrın yüksekliğidir o?
İki üç asır yüceldiler
İki bin yıldır kaymağını yiyorlar
Helenizm antik Yunan'ın tarihte kapladığı gerçek alan değil ki
O alanın evrensel propagandaya dönüşmesi
Osmanlı Yunan'ı antik kimliğinden soyutladı nasıl bir antika anlayış olur ve oluyor da kanımca
Osmanlı'dan önce bin beş yüz yıl nerede o Yunan çağı?
Gerçi Bizans'a dönüştüğü düşünülebilir de
Ama orada da Roma'nın emeği akla gelebilir
Kaldı ki, Bizans'da da ilk bir iki asır
Justinianus haklı bir şöhrettir
Onun dışında tam bir ahlaksızlık ve şiddet tarihi olarak görünür bana
Hadi bunların hepsini geçelim
Yunanistan bağımsızlığını kazanalı iki yüz yıl oluyor
Bu bölümde de hayli toparlanma var
Şiir ve müzikte az buz değiller
Eh! Demokratik tıkanıklıklardan yakalarını kurtaracaklarsa Slav dünyasına biraz mesafeli duracaklar, ona da Türk algıları imkân vermez, kaldı ki Rusya tüm Ortodoks aleminin ağa babasıdır,
Bir de Yunan batının şımarık çocuğu
Uygarlığın beşiği miti, -ki hani Hitit, hani Sümer?- de Yunan'ı bitlendirmekte düşünceme göre
Demem o ki, Yunan'ı aşağı çeken faktörler çeşitli hocam
Hatta şövenizmi ve hamaseti aşarak demeliyim ki,
Narsizm bizim gibi Yunan'ı da gıdıklıyor hayli
Üstte, Biz ne kadar dünya Türkle nizamını bulur desekte dünya öyle demeyebilir dedim ya hani
Kendisini dünya'nın nirengi noktası saymak bir yanılsama ise eğer Yunan'da da var bu hamasi duygu
Bazı milletleri bozan şirin bir gıdıklanma halidir bu
Nihayet hocam kıymetli varlığınızla şeref bahşettiniz
Kısa öz yorumunuz bakın nerelere getirdi beni
Saygı ve selamlarımla...