- 1134 Okunma
- 3 Yorum
- 1 Beğeni
BİR KİTAP OKUDUM YÜREĞİMDE NE ACILAR DOKUDUM
“Armutlar ermiş, ağaçta kalmasın” deyip dalları çırparken doğurmuş anacığı onu hemen oracıkta. Son anda yetişen komşuları göbeğini taşla kesip, iki göz odalı evlerine götürmüşler bu oğlan çocuğunu.
Adını Mustafa koymuş ailesi. Hem babasının ve dedesinin ismi diye, hem Mustafa Kemal sevgisinden..
Küçük Mustafa eski adı Göske şimdiki adı Güngören olan Erzincan’nın balkona benzettiği bu köyünden seyreder Kuruçat’dan Bastana’ya kadar bütün Karasu vadisini..
Çocuk yaşta köyden ayrılan baba on dört yaşında köye döner ve Mustafa’nın annesiyle evlenir.
Karısını annesine emanet eder ve düşer gurbet yollarına yeniden..
Oğlunun bir resmini bile görmeyen babasını tam altı yaşındayken görür Mustafa..İkisinde de öyle bir şaşkınlık öylesi bir mahcubiyet ki görülesi..Babasının hayalindeki Mustafa değildir bu Mustafa..
Ancak çok çabuk kaynaşırlar baba-oğul..
Mustafa, çok zeki çalışkan güvenilir terbiyeli bir çocuktur. Babası ise, yalnızca onun değil herkesin sayıp sevdiği "Hakkı Baba" dır..
On dört yaşındayken köyden ayrılan genç çocuk baba, oğlu doğduğunda İzmit-Derince limanında10 bin tonluk gemilerden yükleri vinçle boşaltan alın terinin ne olduğunu çok iyi bilen hamallardan biridir.
Aynı tarihlerde bir başka baba (benim babam) aynı limanda resmi görevini sürdüren Amir konumunda bir devlet memurudur.
Aldığı bir “kaçakçılık ihbarı” üzerine o gemilerden birinde yoğun bir arama yapar. Ve ülkenin çok tanınan armatörlerinden birine ait olduğu tespit edilen üzeri kıymetli taşlarla bezeli bir gelinlik yakalar!
Bu bölümü bire bir benden dinleyebilirsiniz. Bir süre sonra tepedeki evimize uzanan çamurlu yokuşu çıkan özel bir arabadan inen iki adam öğlen yemeğine gelen babamla ne konuştular bilinmez. Lakin belindeki palaskada asılı duran tabancasını adamlara doğrultup burnundan soluduğunu unutmam asla mümkün olmadı. Gözümün karalığının ona çekmiş olduğunu duyardım ta çocuk yaşlarımdan itibaren.
Tabi bir zamanlar hem aile içi ve hem toplumun adeta kurallaşmış çok önemli değerleri vardı ki bunlar yine zaman içerisinde ne yazık ki varlıklarını hızla yitirdiler.
Bunlardan biri de aile babası işinde /mesleğinde olup bitenleri asla eve taşımazdı. Üstelik devletin ve özel hayatların içinden geçiyorsa..Bu nedenle babamın tam olarak görevinin ne olduğunu hiç anlamadık..
Ayrıca babam oldukça fazla ciddi ve neredeyse gülümsemeyen biriydi. Onun bu dürüst namuslu ve işine olan gözü karalığı bizim kısa aralıklarla “sürgün” niteliğinde sayılabilecek tayinlere vesile oluyordu ki en güzel yanı da bu oluyordu..
Doğa Hayvan Yağmur tutkum ve önlenemez duygusal çırpınışların işte bu tatlı mı tatlı sürgünlerin bana armağanı olduğunu düşünmeden edemiyorum.
Başta yurdun kuş uçmaz kervan geçmez bölgelerinde büyük özveriyle 48 yıl memuriyet görevini sürdüren ve yıllar önce kollarımda gözlerini kapatırken son sözü “Allah yardımcınız olsun” diyen bu baba ailesine yalnızca onuru ve şerefini miras bırakmıştı. “Bu ülkede bunların en büyük suç olduğunu bilmiyor muydun yahu baba!” diyesim geliyor, yen içinde sakladığım kolumun sancısını yüreğimin her köşesinde hissederken derinden..
***
Mustafa’nın hayatında öyle yaşanmışlıklar var ki onları ancak kitabı okuduğunuzda öğrenebilirsiniz Bütünüyle kendi elinden çıkan bu kitabın geliri İstanbul Şişli Meslek Yüksek Okulu’na bağışlanacaktır.
Mustafa’nın İlk Aşkı.
AŞK…
Üstüne destanlar yazılsa azdır..
Ancak gerçek aşıklar bilir bunu..
İdealist ve Devrimci insanların Aşkı ise yıldızlara yazılır ebediyen..
Verdin mi hayatını vereceksin her ikisine de..
Güzeller güzeli Hülya varlıklı bir ailenin kızı. Üstelik babası tanınmış bir milletvekili..
Mustafa’nın ailesi kapıcılık yapıyor.
Ne çıkar? Ateş gönüllere düşmüş bir kere..
“Hayalimde ne varsa Hülya’da o vardı” diyor Mustafa.
Rüya gibi bir arkadaşlık ve kıyasıya mücadele..
Aşk kazanıyor elbette..
Masalımsı bir evlilik..
Hülya’nın babası baştan beri şiddetle karşı çıkar bu evliliğe..
Sonraları sular durulur gibi olsa da bu kez milletvekili baba işyerinde kalbinden kurşunlanarak öldürülür..
Feleğin çarkı dönmeye devam eder ters yönde..
Hülya hastalanır..
Tek dileği Mustafa’sına bir evlat bırakmaktır kendinden hatıra..
Doktorlar bunun riskli olduğunu söylese de o buna aldırmaz..
Emir’i Mustafa’nın kucağına verir..
Ancak uyulmaması asla mümkün olmayan bir emir gelir en yüce Kattan..
Hoş geldin ölüm..
Yaşı henüz 27 dir Hülya’nın..’
Mustafa ideallerine ömrünü harcayan. Çıktığı amansız ve acımasız yoldan asla geri dönmeyen bir savaşçı..
Yedi yaşındayken dağ yollarında deli bir katırın üstünde uzun yolculuklara çıkmış.
Sekiz yaşlarında İstanbul’da tek odalı bir eve göç etmiş. İlkokul dördüncü sınıfta ilk kez belediye başkanlığı için adaylığını koymuş. Arka sıradakilerin oylarıyla seçilmiş.Ortaokulda bir giyim firmasına çırak girmiş.
16 yaşında CHP Gençlik Kolları’na girmiş. 30 yaşında ülkenin en genç milletvekili olmuş.
1994 te Belediye Başkanlığını dönen sayısız dolapların azizliğine uğrayıp kıl payı kaybedince gözyaşları dökmüş ancak “Demokrasiye inananlar seçim sandığına asla küsmez” deyip O ne kaderine ne siyasete asla küsmemiş..