Sen benim adımı biliyorsun Hikayemi değil..
GÜZELLER GÜZELİ ZEYNEP:
..Sen, böyle içten masal gibi konuşurken, bir zamanlar köyümüzde yaşanan acı bir olayı hatırladım..
. Bir zamanlar olaydı ama şimdiler de artık kimsenin hatırlamadığı bir hikaye,yada bir masala dönüştü, tıpkı babaannemin bize anlattığı o korkunç masallar gibi.. Annem o olayı anlatırken, olayı sanki yeni baştan yaşıyormuş gibi, gözleri, kolları, yüz mimikleri sürekli hareket halinde oluyordu ve ağzından çıkan her kelime anında acıya dönüşüyordu.
. Ağzı kuruyor, dudakları yanıyor, nefesi çaydanlıktan çıkan buhar gibi kesik-kesik alıyordu. Çok küçüktüm ama o kadar çok konuşuldu ki bu olay, aradan uzun yıllar geçmesine rağmen hala beynimin bir köşesinde kazılı durur.
O yıllarda henüz köylerde elektrik yoktu, su var ise de evin uzağında akıyordu. Suyu;güğümlerle, kazanlarla taşıyorduk evin içerisine. Su taşıma bahanesiyle ne sohbetler ediliyor, ne kahkahalar atılıyordu, ve ne sevdalar yıkanıp gidiyordu suyla birlikte.. Belki çok sıcak geçmiyordu kış ayları ama insan ilişkileri çok sıcaktı, ve o küçükcü gaz lambası bile bildiğim pek çok aydınlatıcıdan çok daha iyi aydınlatıyordu evleri..
. Kasaba ve köy gibi küçük yaşam alanlarında yaşanan her olay, aynı anda duyulurdu.Olaylar küçük gibi görünse de yaşananlar birer dramdı aslında, tıpkı anlatacağım bu hikayede olduğu gibi..
..Köy yerinde hemen herkes birbirini tanırdı. Kim kimdir- nedir ne değildir, huyunu suyunu bilirdi. Kısacası köyler de yaşanan hayat,bi nevi ortak yaşanırdı birçoğumuzun bildiği gibi..
Köyün en ucunda, yolun bittiği ve uçurumun başladığı noktada kocaman üç katlı bir evde yaşıyordu bu aile. Yaşlı karı koca, bir de kızları vardı, güzeller güzeli Zeynep…
Evin tek kızı olan Zeynep, güzel mi güzel, tatlımı tatlı bir kızmış..’’Karı koca’’ geç’’ yaşlarda bir evlat sahibi oldukları için kızlarına adeta tapıyor, ona bir şey olacak diye ödleri kopuyormuş ve Zeyep’i,el bebek, gül bebek el üstünde büyütmüşlerdi.
.Anne’nin, en çok korktuğu şey ise bir gün kızının büyüyüp el evine gelin gidecek olmasıymış… Kızının bir gün gelin olacağı düşüncesi bile anneyi deliye döndürüyormuş.
Bu yüzden de kızı hiç büyüsün istemiyormuş.
..Zeynep,evin tek kızıydı ve Zeynep’in güzelliği dillere destan olmuş ve uzun seneler konuşuldu Zeynep’in güzelliği .Annem,Zeynep’i anlatırken, adeta bal ve tuzsuz yağın karışımı gibi bir şey, bir tat olurdu annemin sözlerinde ve pür dikkat annemin ağzından dökülen kelimeleri toplayıp , tıpkı bir pazıl gibi kafamın bir köşesine yerleştiriyordum….Annem mi çok güzel anlatıyordu, yoksa yaşanan o olay, benim mi çok dikkatimi çekmişti, hiçbir fikrim yok ama köyümüzde yakın bir zaman da yaşanan bu olayı şimdilerde kimsenin hatırladığını sanmıyorum, ama her nedense benim beynime kazınmış durumda.. Annem Zeynep’i anlatırken, hiç susmasın, hiç ara vermesin istiyordum konuşurken, o derece yani.
..Annem yaşanan bu olayı bir masalmış gibi anlatırken, bizler de ağzı açık annemi dinliyorduk
..Zeynep, serpildi - büyüdü, büyüdü derken,14- ya da 15 yaşına gelmişti… O yıllarda bu yaşlar bir genç kız için önemli bir yaş imiş, yani çocuk değilmiş artık, evlenebilir eve kadın, kocaya köle, kocanın ailesine de hizmetçi olabilirmiş pek ala..
.. Sağdan soldan, komşu köylerden Zeynep’i istemeler başlamış ve annenin korktuğu başına gelmişti,Zeynep büyümüş ve yuvadan uçmak üzereymiş.İstemeler okadar çoğalmış ki, istemelerin yanında tehditler de alıyormuş anne.. Kızı isteriz de vermezsen eğer kaçırırız, sözleri her ne kadar da anneyi üzse de, o yıllarda genellikle yaşanan durumlardan birini yaşamak istemiyordu, ‘’Hiç tanımadığım birileri tarafından kaçırılmaktansa, kızımı kendi ellerimle verip gelin edeyim’’demiş, mecburen. Çaresiz anne, kızını komşu köyden tanıdığı bir ailenin oğluna nişanlamış. O yıllar da öyleymiş, aile kızını vermek istemiyorsa, birileri mutlaka zorla da olsa kızı bir şekilde kaçırırlarmış..
..Anne, kızının düğünü yaklaştıkça daha bir korkusu artmış ve sürekli kızına şu bedduayı ediyormuş.’’Allahım, kızımın ( düğünçüleri),kapıda, kendisi caminin bahçesine’’.Diyormuş
.. Düğün günü gelmiş çatmıştı ve düğün sahipleri gelini almak için yola çıkmış, düğünçü/ler köye yaklaştıkça da etraftan silah sesleri kulakları sağır edercesine arka arkaya patlıyormuş...
Artık güzeller güzeli Zeynep gelin olup baba evinden kuş gibi uçmak üzereymiş..
…Her yörede olduğu gibi, bizim köyde de, kız gelin olmadan önce bir güzel yıkanıp paklanırmış adettenmiş..Zeynep’te gelinlik giymeden önce aynı işlemlerden geçmek için, gelin arkadaşı önce Zeynep’i bir güzel yıkayıp,güzel kokular sürüp, en güzel şekilde hazırlamak için işe koyulmuş.
..O yıllar da kuaför yoktu ama en az kuaför kadar bilgili kadınlar varmış köyler de..,
Gelin’in sorumluluğunu kız evinden alıp koca evine götürene kadar o sorumluluk o kişide olurmuş,gelenekte bu da varmış... Gelinden sorumlu olan kişi, köyde hamam olmadığı için; evin her hangi bir odasında gerçekleştirirmiş bu işlemi ve gelin olacak kız, yıkandıktan hemen sonra, ‘’Halk’’ dilinde(Duvağa)Sokarlarmış.
Zeynep’te, evlerinin bir odasında ( leğende) yıkanırken birden bire sancılanmış ve bağırmaya başlamış. Zeynep ‘’Karnım da karnım, karnım da karnım’’ Diyerek ‘’avazı’’ çıktığı kadar bağırıyormuş..
Herkes şaşkın, kimse ne olduğunu anlamamış ve herkes birbirine bakıyormuş bu kıza ne oldu böyle diyerek.
…Oğlan tarafı oldukça varlıklı,zengin bir aileymiş, ve hemen kızı alıp bir doktora götürelim demişlerse de, kızın annesi şiddetle karşı çıkmış kızının doktora götürülmesine ‘’Yok hayır, doktor falan yok, kızım ölecekse burada, benim yanımda ölecek’’ deyip, kızını su dolu leğenden çıkarıp, kor halinde yanan ateşin kenarına yatırmış ve kızı burada bir süre daha bağırıp çığlıklar attıktan sonra, oracıkta ölmüş....
Büyük bir hevesle yola düşen oğlan’ın ailesi, gelin alacakları kızın cenazesini gömüp, geri dönmüşler..
..Hiç kimse bir şey anlamamış, hiç kimse bu duruma bir akıl yettirememişti.Kız düğün günü neden?Nasıl olurda bu şekilde ölür?
Kimi ‘’ köy halkı, apantısti patlamıştır’ derken.’Kimileri de,’ Annesi kızını mutlaka zehirlemiştir,’ dediler.
-Böyle bir olay neden yaşanmıştı? Köyün en güzel kızı Zeynep,’in hayatı niçin bir dram’a dönmüştü?
- Çok kalabalık ve yoksul bir aileye gelin gelmişti Zeynep’in annesi.. Yoksulluğun yanında en çok sıkıntıyı da evde bulunan beş görümcelerinden çekmişti; çoğu günlerini aç- susuz ve de uykusuz geçirmişti Zeynep’in annesi. Aile okadar yoksulmuş ki, ahırda ineklerden alınan sütten yaptıkları yağ-peynir tarla da ne biterse onu yer, başka da para nedir bilmezlermiş.
-Yeni gelin olduğu için de kimseye bir şey anlatamamış, derdini kimseyle paylaşamamış ve kimseden de bir lokma ekmek isteyememişti. O yıllarda, Ar vardı,adap vardı, bir utanma vardı, yeni gelin,evin sırlarını başkalarına anlatırımıymış hiç;çok ayıp karşılanırmış..
..Anne, geçmişte yaşadığı sıkıntıların aynısını, kızım da yaşar korkusundan, kızının bu şekilde ölümüne göz yumdu dedikodusu bizim köyden girmiş, pek çok köye ulaşmıştı bile..
,,Bizler büyüdük, o aile hala o köyde aynı evde ve kocaman bir konakta, yaşlı karı koca olarak tek başına yaşadılar çok uzun yıllar.Köy halkıyla ilişkileri nasıldı bilemiyorum ama köyün en kıyısın da yoksul başladıkları haytlarını, yine yoksul olarak bitirmişlerdi.
. O yıllarda köyde başka bir gelenek daha vardı; köy halkı olarak, her gün düzenli bir şekilde cami hocasına yemek pişirip götürmek.Devlet memuruydu Cani hocası ve düzenli bir şekilde aylık aldığı halde yine de o yoksul köylüden yemek bekliyordu;eğer köylülerden birisi yemeği aksatmışsa hemen cami minaresinden anons ederdi, şu kişi yemek getirmedi diyerek.Yani Din adamları o günden beri aç karınlarını doyuramadı bir türlü,neyse... Cami hocasına yemek götürme görev de çocukların göreviydi ve her camiye giderken o evin önünden geçmek zorundaydık çünkü yolumuz o evin önünden geçiyordu ..Cami hocasına yemek götürürken, o evin önünden geçmek beni hep ürkütürdü.
...Bazen kocası, bazen kadın, bazen her ikisi birden olurdu kapı önünde. Koşarak uzaklaşırdım oradan Kadın bir keresinde, neden kaçıyorsun? Diye sormuştu bana. Kadına, bu kadar büyük evde nasıl oturuyorsunuz, korkmuyor musunuz? -dedim
Kadın, niye korkayım ki, burası benim evim demişti ve evi göstererek, istersen gir bi bak, korkacak bir şey yok demişti… Eve girmedim çünkü kızının ölümü hep aklımda duruyordu ve kadına her rastladığım da, kadının gözlerinin ta içine bakıyordum, nasıl bakıyor -
.Kızını unuttu mu, onu özlüyor mu diye? Hiç ağlamamış, tek damla yaş düşmemiş gözlerinden, öyle söyledi annem.Galiba ben kadının gözlerine bakarken, kadının gözlerinde kızı için akıtmadığı yaşları arıyordum, kim bilir..
..Önce kocası, daha sonra da kadın öldü kısa aralıklarla. O evin önünden her geçtiğim de, aklıma hep bu olay gelirdi.Bu olayı,o yıllarda herkes konuştu birbirine sorular sordu ama Zeynep’in annesiyle hiç kimse konuşamadı,olayla ilgili tek bir soru dahi sorulmadı ,olay da öylece kapandı gitti..
Alakası var mıdır bilemiyorum ama, kadın, çocuk gelin, denince hep bu olayı anımsarım her nedense.
.Gündüz Yavuz…