Türk Milleti Çalışkandır,Türk Milleti Zekidir
Elif kafeye geldiğinde arkadaşlarını hararetli bir konuşmanın ortasında buldu. Tam yedi kişi küçücük masaya sığışmışlardı. Aralarındaki iki genci tanıyamadı. Masaya doğru yürürken garsona el hareketi ile arkadaşlarının olduğu yeri işaret ederek ‘’çift kaşarlı bir tane ve bir de duble çay. Abi, lütfen acil olsun fazla vaktim yok,’’ diyerek yüksek sesle siparişini verdi. Elif’in sesini duyan Mehmet masadaki koyu sohbetten başını kaldırıp kendilerine doğru yaklaşmakta olan Elif’e gülümsedi.
- İşte benim sevgilim de gelmiş. Gel bitanem, gel, konular tam senlik.
- Hayırdır, bu kadar hararetli ne konuşuyorsunuz?
Mehmet ayağa kalkıp Elif’e yerini verdikten sonra arka masadan bir sandalye çekerken cevap verdi.
- Bak canım bu arkadaşlar Musa ve Cengiz. Bizi andımız kaldırılmasının abartılacak kadar önemli bir şey olmadığına ve hatta bunun gerekli olduğuna inandırmak istiyorlarmış.
- Ha! Biz fikirlere açığız, gerçekten geçerli nedenler sunarsanız ikna olabiliriz tabi ki. O zaman sizi yoracağım ama baştan alın bakalım beyler.
- Of! O zaman siz baştan alın ben gidip bir sigara içeceğim dışarıda.
- Bir hoş geldin bile demedin ama git bakalım Mustafa.
- Hoş geldin Elif. Canım benim konuya dalmışız kusura bakma.
- Neyse, hadi affettim. Git ama geri gel, kaybolma seninle işimiz var.
- Evet, unutmadım . Yardım edeceğim dedim, biz sözümüzün eriyiz kızım!
- Hahaha.. Tama canım teşekkür ederim. E! Beyler buyurun bakalım sizi dinliyoruz.
- Elif bacım, sen Türk ‘müsün bilmiyorum ama objektif olarak bakacak olursak bir kere metnin tamamı ırkçı söylemler içeriyor. Bu ülkede yaşayan Türklerin dışında Lazlar, Çerkezler, Kürtler, Arnavutlar ve daha başka ırktan olan insanlar var. Neden her gün ‘’Ne Mutlu Türküm Diyene’’ demek zorundayız? Ben neden varlığımı Türk varlığına armağan edecekmişim ki? Bize bunlar ilkokulda ezberletiliyor. Hem beynimiz yıkanıyor hem de karşısında olduğumuz ezberci eğitimin tam içinde olmuş oluyoruz. Hatırlarsanız her sabah aynı tantana yüzünden dakikalarca okulun önünde ayakta duruyorduk küçük yaşta. Millet sussun ve andımız okunsun diye beklerken kış günü donuyorduk kapı önünde. Üstelik bak, mesela ben yıllarca aynı andı okuduğum halde kendimi hiç öyle hissetmiyorum. Kafamıza zorla doldurulmuş çakma tarihten kurtulursanız siz de ‘’Ey yüce Atatürk’’ demeyeceksiniz aslında.
- Sonunda geldi benim tost. Çok açım, aç, aç, aç. Atatürk’ü de sevmiyorsun yani? Sadece andımıza karşı olunmaz zaten, bazıları açıkça dile getirmez ama altında yatan neden bu Atatürk kinidir aslında. Sen hangi bölümde okuyorsun Musa kardeş?
- Tarih.
- Anladım, peki devam et sen. Sözünü kestim kusura bakma.
- Yok, önemli değil. Nerede kalmıştım… Ha! Evet, bu ant Atatürk’ün kendi egosunu şişirmek için tasarlattığı bir dayatmadır. Öldükten sonra bile sürekli zirvede kalmak için uydurduğu masalların gökten üç elma düşmüş deme halidir.
Bu ülke pek çok savaş yaşamıştır. Ama en şaibeli olanı Kurtuluş Savaşıdır. O savaşta kahramanlıkları ile adını Dünyaya duyurabilecek pek çok komutan Atatürk’ün gölgesinde bırakılmıştır. Sanki adam bütün savaşları tek başına kazandı. Hepsini geçtim, Çanakkale Savaşı bir deniz savaşı olmasına rağmen yine Atatürk’ten bahsediliyor ve onun kahramanlıklarından. Tarih bilmesek inanacağız kardeşim. Osmanlıyı yıkıp kendi istediği devleti kurmak için uğraşıp ecdadınızı tarihe gömmüş, rezil etmiş, dinsiz bir adam için ‘’Yüce’’ demek akla isyandır.
Hem, sizler çağdaş demokratik gençlersiniz madem nasıl oluyor da böyle bir dayatmayı kabul ediyorsunuz? Nerede kaldı insan hakları? Eğer bir Çinli olsa idiniz bu ülke de, size her gün ‘’Ne mutlu Türküm diyene’’ dedirtselerdi nasıl hissederdiniz? Sizin meşhur sözlerinizden olan ’’empati’’, yapın bakalım.
- Valla, ben Kürt’üm ama hiç öyle senin dediğin gibi andımızı okumaktan rahatsız olmadım. Senin hissettiğin gibi kendimi ötekileşmiş falan da hissetmiyorum. Ben bu topraklarda doğdum, atalarım yüz yıllardır bu vatanın üzerinde yaşıyorlar. Kök saldığım bu topraklara aitim. Neden kendimi bir mülteci, bir azınlık gibi hissedecekmişim? Anadolu zaten pek çok kültürün bir araya gelmesinden oluşmuştur. Şimdi herkes kendi ırkının peşine düşse bu ülkenin adını ne koyacağız? Bize Dünya da hangi isimle hitap edecekler? Sadece bizim ülkemiz değil ki pek çok ülkede farklı ırkların karması vardır. Çin örneği verdin sen madem oradan yola çıkarsak; Çin dediğin ülkede bilinen 400 tane etnik grup var. Şimdi hangisini biliyorsun bana söylesene? Dünya da Çinlilik diye bir kavram mı var? Ama biz de nedense ülkelilik türetmesi de başladı. ‘’Türkiyelilik’’ ne demek kardeşim? Bu ülkenin adı Türkiye, üzerinde yaşayan ve uyruğunu paylaşan herkes ‘’Türk’’ işte. Bunu başka şekilde halledemezsin. Ulus olmanın yolu öncelikle tek olmakla başlar. Bir bayrağın altında, onlarca etnik kökenimizle, hepimiz milletiz. Biz eğer ‘’Türk’’ milleti olmayı başaramazsak gelip hepimizin altından toprağını, başımızdan bayrağımızı, en son da bedenlerimizden başlarımızı ayırırlar. En iyi ihtimalle sömürge, zavallı bir topluluk haline geliriz. Sen ki tarih okumuşsun madem İngiliz’in bu sömürge devletlere neler yaptığını da en iyi bilen kişi olmalısın. İşte andımız bu yüzden değerlidir. Bize çocuk yaşta öğretilmeye çalışılan ‘’ulus’’ olmak bilinci; yaşamamız, büyümemiz, saygın olmamız için sigortamızdır. Dünya devletleri akbaba gibi, sürünenlerin ölmesini bekliyor. Bir kere düşmeyegör bakalım senin etnik kimliğin hangi devletin umurunda olacak.
- Madem bu kadar etkili idi ben neden senin gibi düşünmüyorum Mehmet kardeşim o zaman? Andımızı her sabah okumak ben de tam tersi olumsuz etkiler yapmış bak gördüğün gibi.
- Bu senin suçun değil Cengiz. Bilinçli olmak toplumsal bir bakış açısı gerektirir bazı konularda. Eğer ailelerimiz, öğretmenlerimiz, komşumuz, akrabamız, çevremizde bulunan etkenlerin büyük çoğunluğu bize başka bir şeyi dayatıyorsa doğru olanı görmemiz zor olur. Mesela dinler bu konuda daha başarılıdır. Aslında hiç birimiz bu konu da seçme şansına sahip değilizdir. Çok az insan içinde doğduğu, büyüdüğü toplumun dininden başka bir dini benimser daha sonra. Eğer ailelerimiz bize dinde gösterdikleri öz veriyi toplumsal birey olmak konusunda gösterselerdi şimdi bizde Japonya örneğindeki gibi hem geleneklerimize bağlı, hem de yaşam standartı yüksek, sahip olduklarımızın kıymetini bilen vatandaşlar olurduk. Oysa bizler asıl ezberi dinle yapıyoruz. Atatürk bizlere mensubu olduğumuz dini okuyup anlayalım diye Türkçe olarak sundu. Ne oldu? Buraya hiç girmeyeceğim şimdi ama sen beni çok iyi anladın bence. Japonya halkından hiç kimse ‘’ben Japonyalıyım ve etnik kökenim de şu olduğundan Japon denilmesini istemiyorum’’ demez. Ya, düşününce çok komik değil mi bu zaten. Bu kadar komik bir tasarının maniple edilebilmiş olması bizim halkımızı küçük düşüren bir durum bence. Öyle çok ince ayarlar falan verilmemiş aslında, kabataslak bir tasarım ham hali ile pompalanmış ve senin gibi üniversite de okuyan bir genci bile etkisi altına alabilmiş. Bu neden oluyor biliyor musun dostum? Bu bizlerin yumuşak karnı ile ilgili. Bize karşı biraz ‘’bende sizdenim, Allah Muhammed, din, iman’’ dediler mi biz o insana hemen güveniyoruz. Bir Müslümandan zarar gelmez diyoruz. ‘’Hem bu adam tıpkı bizim gibi konuşuyor. Hiç öyle üstenci bir dil kullanmıyor. İçimizden birine güvenmeyeceksek kime güveneceğiz. Adam sen de hangisi çalıp çırpmadı ki? Azıcık da bunlar götürsün bir şey olmaz. Duble, duble gelişmişlik geldi bak ülkemize,’’ diyoruz. Ama en çok zararı da tarih boyunca bizi dinle zehirleyenlerden görüyoruz. Akıllanmak gibi bir niyetimiz olsa çok iyi olur. Artık yolun sonuna geliyoruz.
Elif yemeğini bitirmiş ellerini silerken göz ucu ile masadakileri izliyordu. Mehmet’in ağzını eli ile kapatıp yanağına bir öpücük kondurduktan sonra kollarını Mehmet’in boynuna doladı.
- Söylesene sevgilim bizim çocuklarımız olunca onların ırkı KürTürk mü olacak? Nasıl ayrılacağız biz ırklara? Yahu, herkes birbirini almış evlenmiş, turşu gibi karışmışız. Nasıl etnik saptama yapacaksınız beyler merak ettim doğrusu. Hem var ya Elmalılı’nın Kuran Tefsiri dışında rüya tabirleri konusunda da başarılı olduğunu bilmenizi isterim efenim. Bir dip not daha var ki biz Kuranı Türkçe okuyunca neden kabul olmuyor? Deniliyor ki bazı kelimeler tam olarak çevrilmiyormuş. Dünya üzerinde yüzlerce farklı dilden dua eden yaratıcı bizim ne demek istediğimizi mi anlamayacak? Sadece Arap dilini mi biliyor Rab? Bu, işte bir Arap kültürü dayatmasıdır gençler. İşte asıl siz bunların üzerine gidin de ülkemiz kendi kültürünü, kendi törelerini Arap adetlerinden ayıklasın. Yoksa andımızı okuyarak kültürel yozlaşma yaşamazsınız. Sen etnik kökenini sıkı sıkı tut yine, kimselere çiğnetme. Ama millet olmayı da bundan ayırmayı öğren. Yoksaaa! Hepimizi öcüler yer ha.
Elif’in bu sevimli halleri masadaki herkesi güldürdü. Ama Musa oldukça düşünceli görünüyordu yine de. O ana dek doğru olduğuna inandığı şeyleri bir tartıya koymuş gibi bir hali vardı. Elif, Musa’ya kilitlediği bakışları ile masaya seslendi.
- Kısaca tarihten bahsedelim derim ben. Mademki masamızda bu işin uzmanları var, yanlışlarımız var ise düzeltsinler. Bir yanlışı doğru bilerek yaşayıp gitmek istemem doğrusu. Ne dersin Musa, benim lise düzeyi Tarih bilgimi düzeltmekte bana yardımcı olur musun?
- Estağfurullah, elimizden bir şey gelirse Allah’ın izni ile yardımcı oluruz tabi.
- Hah! Çok yaşa sen. O zaman ben Osmanlı’nın son zamanlarından biraz bahsetmek istiyorum. Aslında bana göre son zamanları idi ve ondan sonrasına uzatmalardı diyebiliriz. Kanuni’nin kapitülasyonlarından bir zarar görmese de Osmanlı ondan sonra belini doğrultamadı biliyorsunuz. Kanuni, güçlü ve bilgili bir devlet adamı idi. Bu nedenle düşünmeden hareket etmediğinden kapitülasyonlar bizim lehimize çalışmıştı. Çünkü verilen ticari ayrıcalıkları eğer kontrol edebilirsen refah getirir. Bu güce sahip olman gerekir. Bunun doğru bir tespit olduğunu da yıllar sonra 3. Murat’ın İngilizlere verdiği imtiyazlar ile Osmanlı’nın yarı sömürge bir devlet durumuna düşmesinden görebiliyoruz. Daha sonra Avrupa’nın diğer ülkelerine de iştah açıcı gelen bu yemek artık Osmanlı Devleti’ni hepsinin ortak pazarı haline getirmiştir. Biz neden bu hale geldik Musa? Mısır sorunu hakkında bize ne söyleyebilirsin?
- Kısaca anlatayım o zaman ben Elif. Kavalalı Mehmet Ali Paşa, Yunan isyanı sırasında Osmanlı Devleti’ne yardım etmişti. Ancak onun gönderdiği donanma İngiliz, Fransız ve Rus donanması karşısında 1827’de Navarin’de ağır bir yenilgiye uğramıştı. Böylece Yunan isyanını bastıramamış 1829 Edirne antlaşması ile Yunanlılara bağımsızlıklarını vermek zorunda kalmıştır. Ama Kavalalı buna rağmen durmamış Osmanlı’dan yeni şeyler talep etmiştir. Yanan donanmasının zararının karşılanmasını, isyan bastırılırsa verilecek olan Mora yerine Suriye ve Girit’in kendisine verilmesini istemişti. 2. Mahmut bu istekleri reddedince zaten yorgun olan Osmanlı’ya tehdit bu kez kendi Mısır valisi Kavalalı olmuştur. Kütahya’ya kadar gelen Kavalalı Osmanlı’yı oldukça zor bir duruma düşürmüştür. Rusya hemen kolları sıvayıp fırsattan istifade ederek Osmanlı’ya yardım ediyor gözüküp donanmasını İstanbul açıklarına gönderir. Bu durum diğer vampirlerin yani İngiltere ve Fransa’nın işine gelmez. Artık Kavalalı sorunu uluslararası bir hal almıştır. En sonunda tüm kargaşa arasında 1833 yılında imzalanan Kütahya Antlaşması ile Kavalalı’ya Suriye, Mısır ve Girit valilikleri verilmiş olur. Kavalalı’nın oğlu olan İbrahim Paşa’da bu sayede Cidde ve Adana valiliklerini kapmış olur.
Kavalalı dönemine göre oldukça modern yöntemler ile hem ordusunu hem de valisi bulunduğu toprakları yönetiyordu. Bu durum ne Osmanlı’nın ne de diğer devletlerin hoşuna gitmiyordu. Gücüne güç katıyor, üstelik bir Müslüman vali olarak ilk kez bu kadar cüretkar ve medeni adımlar atan bir valiyi halk oldukça seviyordu.
Yeniçeri ocağını bile 1826 yılında lağvetmiş olan Osmanlı yaptığı ıslahatlar ve ekonomik sıkıntılar yüzünden çok zor günler yaşıyordu. Kavalalı karşısında oldukça güçsüzdü. Kavalalı bu durumu kullanıp İstanbul’a kadar yürümek peşindeydi.
Osmanlı bu tehlikeden Hünkâr İskelesi antlaşması ile kurtulabileceğini düşünmüştür. Bu antlaşmaya göre kısaca Osmanlı Saldırıya uğrarsa masraflarını ödemesi karşılığında Rusların askeri yardımını alacaktı. Karşılığında Ruslar saldırıya uğrarsa Osmanlı Boğazları kapatacaktı. İşte bundan sonra yıllarca dillerden düşmeyen ‘’boğazlar sorunu’’ böylece başlamış oldu.
- Çok güzel özetledin, teşekkür ederim. Bundan sonrasında Kavalalı ile girişilen kavgada Osmanlı ve Mısır savaşı 1832’de olmuştur. Bu savaşta komutanlık yapanlar asla Tarihte altın harflerle anılmadılar. Çünkü pek çok askeri hata yaptılar. Demek ki bir ordu olmak yetmiyor. Demek ki bir ordunun başarılı olması için güçlü, halkına zulmetmeyen, onlara değer veren bir yönetici olmak gerekiyor. Senin arkanda isterse on tane devlet, yüzlerce asker olsun, eğer sen kötü bir devlet adamı ve kötü bir komutan isen sonunda her zaman yenilirsin. Tarihe damga vurmak için öncelikle bu vasıflara sahip olmak gerekir. Burada eğer Atatürk gibi bir lider olsa idi belki de Osmanlı yeniden ayağa kalkabilirdi. Beceriksiz paşaların karşısında usta ama hain bir başka paşa vardı. Eğer Kavalalı, Atatürk gibi ulus bilinci, toprak kıymeti bilse idi kendi gücünü değil halkının önceliklerini önemserdi. Yani Atatürk ne 2. Mahmut gibi basiretsizdi ne de Kavalalı gibi haindi. Buradan alacağımız dersler bunlarla sınırlı değil. Eğer şimdi de doğu da böyle imtiyazlar verecek olursak özerklik, toprak gibi vatanın bölünmezliğine aykırı işler yapacak olursak yine aynı devletler başımıza üşüşüp bizi yine aynı sona sürüklerler. Böyle davranmanın zararını hep beraber görürüz. Ayrıca senin en başta dediğin gibi Osmanlı’yı Atatürk parçalamış, yabancı devletler ile antlaşmalar yapmış olsa idi o devirde çoktan doğmuş olurdu. Dostum Musa, Atatürk kaç yılında doğdu? Biz Osmanlı’nın son anlarından kısa bir kesiti paylaştık. Buradan böyle yürüdüğümüzde Atatürk’e kadar zaten ortada Osmanlı’dan geriye sadece bir isim kaldığını göreceğiz. O zaman sen bütün bunları bile bile hala neden Atatürk Osmanlı’yı yok etti diyebiliyorsun?
Sonrasında otuz yıl yaprak bile kıpırdamadan sedatif bir uykuda gibi koca bir ülkeyi yönetmek iyi bir yönetici özelliği midir bilemedim. Mısırdan İngilizler bayrağını gözümüze sokarken barış içinde yaşamış olmanın bir halüsinasyon olmadığını söylemek akılsızlıktır. Kardeşim adamlar senin topraklarını zapt etmiş, daha hangi barıştan bahsediyorsun. Eğer İngiliz’e haddini bildirse idi Abdülhamit, Bulgarlar ve dahi tüm vampirler ayağını denk alırdı. Ha! Şimdi bana derseniz ki etrafta çok fazla tehdit vardı. En güzeli iyi ilişkilerdi. O zaman ben de size Atatürk derim. Çünkü o Samsun’a çıktığında ne bir ordusu, ne de hükümdarı olduğu bir devleti vardı. Ama o korkmadı. Ama o yılmadı. Atatürk gibi Dünya’da eşi ve benzeri görülmemiş bir insana ben sabahtan akşama kadar ‘’Ey Yüce Atatürk’’ demezsem bana yazıklar olsun.
Gelelim Çanakkale’ye değil mi Musa?
- Gelelim Elif, bakalım oradan ne çıkaracaksın? Ama şu ana dek tarihi bir hata yapmadın. Yorumlama şeklin de ayrılıyoruz aslında. Ben Abdülhamit’in gerçekten durumu çok iyi idare ettiğini düşünüyorum.
- Hayır, ben düşünmüyorum. Bir milletin elinden özgürlüğünü alırsanız artık hiçbir şeyi kalmamıştır. Bizim hiçbir şeyimiz yokken yaşadık onca yılı Musa. Keşke o zaman kopsa idi kıyamet ve onca şehit o zaman verilse idi. Bizde şimdi bu tarihi utancımızla yaşamak zorunda kalmazdık. Doksan üç harbi dediğimiz tam bir fiyaskodur. Mithat Paşa için herhangi bir Dünya ülkesinde övgü dolu sözlere rastladık mı? Hayır. Sebep? Çünkü yönettiği orduya kötü komuta etmiştir. Eğer Atatürk’te öyle hatalar yapmış olsa idi şimdi onunla beraber yürüyen diğer ordu komutanlarını değil onun adını nefretle anacaktık. Yani bu başarıyı Atatürk’e mal etmek de bunun kadar doğal bir sonuçtur.
Toprak bütünlüğünün önemini, sadrazam düzeyinde hainliğin nelere mal olduğunu hep Abdülhamit döneminde görmekteyiz. Ayrıca yönetim şeklini değiştirdi diye Atatürk’e kızanlar Abülhamit’i de göklere çıkarmasın o zaman. Meşrutiyeti tam iki kez ilan eden bir hükümdardan bahsediyoruz. İlk anayasayı getiren, ilk Türk Medeni kanunu nu bizlere sunan padişahtır kendisi. Demek ki Dünya değişiyordu ve bizim de bir şekilde çağa ayak uydurmamız gerekiyordu. Eğer Abdülhamit bir hünkâr olmasa idi belki de isteyeceği acil yönetim şekli Cumhuriyet olurdu. Hilafet desen zaten arabın düdüğü haline gelmiş sembolik bir malzemeden başka bir şey değildi artık. Hiçbir ağırlığımız kalmamıştı ki Dünyanın gözünde. O devirde yaşayan ve aklı başında olan herkes değişimi istemek zorunda olduğunu görüyordu. Ancak ne hikmetse onlarca yıl sonra biz şimdi komik bir şekilde saltanat oyunu oynuyoruz. Dünya çok sesli olmanın, daha çok sesli olmanın yolunu ararken biz tüm yetkileri tek bir kişinin kucağına nasıl yığarız diye hesap yapıyoruz. Bunu yapanları da başımıza taç ediyoruz. Utanmasak padişahım çok yaşa diyeceğiz.
Abdülhamit’in adını dağa taşa yazanlar yaptıklarından hiç feyiz almamışlardır. Abdülhamit kızların okuması için teşvik edici olan bir hükümdar idi. Üretime ve yerli malına önem veren bir padişah idi. E! Biz şimdi bulduğumuzu satıyoruz. Demek ki sadece ümmet bilincini ayakta tutmak için onun adını bile kirletir olduk.
- Ben de Abdülhamit hakkında bu kadar nasıl olumsuz düşünürsün diyecektim. Bari kızları okula gönderdiği için sev onu diyecektim.
- Merak etme Musa, ben bir İzmirliyim kardeşim. Kendi ucube fikirlerimi başkalarına dikte ettirmek için ne bir grup insana, ne de kendi tarihime çamur atmam. Biz İzmir’de demokrasinin kıymetini bilir, büyüklerimizi sayar, küçüklerimizi severiz. Hatta büyüklerimize öyle değer veririz ki kimsesiz kalmış olanlarımız itilip kakılmasınlar diye konforlu, rahat otel gibi konaklama evleri kurulmuştur bir sürü. Buralarda kadınlar dövüle sövüle, zorla, kimliksiz şekilde bir kaynana, bir kayın baba, on çocuk, beş tane de kayın ve görümceye bakmak zorunda bırakılmaz. Kadın, insandır. Çocuk, yaşlılık sigortası değildir. Çocuklarımızı en iyi okullarda Atatürk’ün istediği gibi aydın, kültürlü ve ülkesine faydalı insanlar olarak yetiştiririz. Bizim dizimizin dibinde oturup ayakkabı boyasın diye değil. Zaten andımızda geçen ‘’varlığım Türk varlığına armağan olsun’’ sözleri de bunu der. Gidin çocuklarınızı Suriye topraklarında öldürtün anlamına gelmez. Milyonlarca Suriyeliyi kendi topraklarında beslerken sen çocuğunu gönder de oralarda ölüp kalsın demek değildir. Varlığımızı bu topraklara armağan ederek savcı, hakim, avukat, doktor, hemşire, muhasebeci… Bir şey ol ama asla asalak olma, devletin malına zarar verme, yaptığın işi tam yap demektir. Haddini bil, başka şehirlerde yaşayan insanları üç kuruşluk çıkarların için aşağılama. Bu millet bir bütündür. Bu millet tek tek şehirlerden oluşmaz. Bu millet tüm o şehirlerin bir bütünüdür. Herhangi bir şehirdeki insanlara saygısızca hakaret edersen aynı anda kendine de etmiş olursun. Ama eğer sen de bir olma bilinci yoksa bunun farkına bile varamazsın. İşte acz içinde olmak durumu böyle bir şeydir. Saygısızlık ettiğin kendi yurttaşlarının yüzüne arsızca bakabilmektir.
Çanakkale demiştim onu unuttum. Çok konuştum biliyorum ama buradan bağlayacağım artık. Evet, Çanakkale bir deniz savaşıdır. Ancak tamamı donanmalar arasında yaşanmamıştır. Musa bir tarih öğrencisi olarak sen benden daha iyi bilirsin ki Osmanlı’nın çıkardığı ‘’harp mecmuası’’ vardır. Orada Mustafa Kemal’in öne çıkmasını istemeyen Enver Paşa’nın bizzat kendi çıkardığı dergi de ‘’Anafartalar Kahramanı’’ Mustafa Kemal dehasından bahsetmek zorunda kaldığını biliyorsundur. Üstelik Çanakkale’de Atatürk yoktu diyen Tarih tahrifçileri, sözüm ona hoca müsveddeleri nasıl oluyor da oradaki tam da mermiden yapılan o meşhur anıtın önünden geçerken çekilmiş Atatürk resmini görmüyorlar. İnsanlar Atatürk’ten önce nefret ediyorlar. Sonra da o nefrete haklı nedenler bulmak için bir sürü masal anlatıyorlar. Mısır koçanı bir tarafına giresice, o rezil, tarih çarpmış yaratık gibi Ata’nın ölmüş kızına bile iftira atacak kadar şirazeden çıkıyorlar. O zamanın tüm gazetelerinde boy boy resmi olan, adına sokak isimleri verilen, heykelcikleri elden ele satılan Mustafa Kemal Çanakkale’de yokmuş öyle mi? Ben buna inanan insanın ya aptal, ya da hain olduğunu düşünürüm arkadaş. Eğer Mustafa Kemal Anafartalar zaferini elde etmemiş olsa idi belki de deniz savaşı diye dilden dile dolaşan bir kahramanlık öykümüz hiç olmayacaktı.
Tarihi nasıl yok edebilirsin? Ben var ya ben, tek başıma taşırım onun tüm hatırasını omuzlarımda. İşte ben o andı içtiğim günden beri Atatürk’ün bana bıraktığı yurdumu ve milletimi özümden çok seviyorum arkadaş! İşte ben, bu millet için doğru ve çalışkan olmak için her sabah yeniden andımı içiyorum. O öyle bir güneş ki karşısında hangi bataklık olursa olsun, hangi karanlık olursa olsun daha yüzyıllar boyunca önümüzü aydınlatacaktır.
Biz Musa, Biz Cengiz ve biz hepimiz el ele olmayalım diye yapılıyor bunca şey. Biz gençler Atatürk’ün en güvendikleriyiz. Bu ülke, bu vatan bizlere emanettir. Şimdi ve her zaman gözümüz açık ve tetikte olmak zorundayız. Öyle güzel bir vatan da yaşıyoruz ki her karışı için türlü oyunlar oynayan, görünen ve görünmeyen pek çok düşmanımız var. İşte biz el ele olduğumuz sürece bu Cumhuriyet sonsuza dek yaşayabilir.
Elini bırakmayacağım. Elimi bırakma lütfen!
- Elif seferberlik ilan ettin ya. Bak saat kaç oldu kızım, hadi gidelim, asalım şu afişleri artık.
- Ay! Evet, ya unuttum Mustafa. Hemen kalkıyorum. Mehmet, hadi gidiyoruz.
- Ya nereye? Ne afişi asıyorsunuz siz?
- Musa, biz andımız protestosu yapıyoruz. İzmir’in sokaklarına andımızı asacağız. Gerçi bu şehir de andımızı ezbere bilmeyen ve gönülden inanmayan pek bulunmaz ama biz yine de görevimizi yapalım dedik. Bir dakika ya, hadi siz de gelsenize afiş asmaya.
- Şey, bilmem ki…
- Musa, hadi ama o kadar şey konuştuk. Bence ikna oldunuz siz.
- Tamam, ben geliyorum. Hadi Cengiz, kalk yardım edelim arkadaşlara.
- Yok, ben gelmiyorum. Andımız konusunda hala tereddütlerim var. Ama sen git, ben yurda geçerim buradan.
- Tamam, hadi gidelim Elif.
- İki kişiden biri yüzde elli eder. Bu büyük bir başarıdır. Kalan yüzde elli için umut var olmak gerekir. Daha çok uzun yolumuz ama Cumhuriyet bekçisiz kalamaz.
- Elif, seni seviyorum.
- Mehmet, seni seviyorum… Mehmet, ben ülkemi özümden çok seviyorum. Mehmet, benim ülküm; yükselmek, ileri gitmektir.
- Elif, varlığım Türk varlığına armağan olsun. Sadece, senin aşkın benim olsun.
- Deli!
Deniz...
YORUMLAR
Sevgili Deniz!
Yazını okuyunca güzel bir yorum yazmak için hazırdım.
Dur birde yorumları okuyayım dedim.Keşke okumaz olaydım.
Şimdi sinirden elim ayağım titriyor.
Ama suç sende. Ortaya bir şey attın. Bazıları önce ben kapacağım derdine düştü.
Başka bir şuçun daha var.
Hattini bilmeden tarihten bahsediyorsun!!!
Sitemizde tarihi ondan daha iyi hiç kimsenin bilemeyeceği bir tarih hocası varken senin
ne hattine tarihten bahsetmek?
Gözlerimizi kapatıp ATATÜRK"ü,tarihi ondan öğrenmemiz gerektiğini nasıl bilmezsin?
Bura da kesiyorum.
Sinirime hakim olamayıp terbiye sınırlarını aşabilirim.
Selam sevgi ve Selamlarımı gönderiyorum.
SEN YANDIKÇA, BİZ YANDIKÇA KARANLIKLAR ÇIKACAK AYDINLIĞA...
".....
O öyle bir güneş ki karşısında hangi bataklık olursa olsun, hangi karanlık olursa olsun daha yüzyıllar boyunca önümüzü aydınlatacaktır.
......"
Eyvallah.
Bu anlamlı güne yakışan ne güzel bir yazı.
Keşke biraz daha kısa olsaydı dedim ama anlatılmak istenene yeter miydi bilmem..
Bayramımız kutlu olsun. Nice yüzyıllara..
Ne mutlu Türküm diyebilene..
Ayrıntılı bir çalışma...
Tarihi determinist bir sıralamayla ve nedenlerin tabii sonuçları biçiminde işlemiş..
Özellikle Osmanlının son zamanları ve içine düştüğü "kıskaç" dikkate değer...
"Andımız", Türk Devletinin geleceğine "en helal" yatırımdır!
Devlet olmasının tabii sonucu ve gereğidir...
Etnisiteleri aşağılama amacı yoktur, böyle bir iddia art niyetlidir!
Hele emperyalizmin kucağına oturup, özgürlükten, barıştan dem vuranların Andımız üzerine tek söz etme hakları yoktur!
Bölücü emellerini terörist yöntemlerle kabul ettirme peşinde koşanlar, gitsinler ağababalarına sorsunlar.. ABD her renk ve desenden, her ırktan mürekkep bit ülke ise, okul çağındaki çocuklar her sabah niye "bağlılık andı" içiyorlar!
Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kurucu unsuru "TÜRKTÜR!"
Yok Çanakkale'de beraber öldük, yok Kurtuluş Savaşını birlikte yaptık gibi boş laflara gerek yok!
İngiliz Muhipleri Cemiyetine üye olanlar, ardından Kürt teali Cemiyetini kurup isyan edenler, tarihi belgelere iyi bakacaklar! Kurtuluş Savaşına hangi illerden ne kadar asker katıldığı, ne kadar şehit verildiği belgelerle sabit!
Türk savaşacak, şehit olacak, yokluğu, kıtlığı çekecek... Devlet kurulunca "biz de" denecek!
Yok öyle...
Biz her şeye rağmen vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkesi "eşit birey" olarak kabul ediyor, yasal hak ve özgürlüklerini tanıyor, nimetleri hakça bölüşmekten yana tavrımızı açıkça ortaya koyuyoruz..
Andımızı yasaklayan zihniyet, pis bir dava sürecinin adını "Ergenekon" koyan zihniyetin ta kendisidir!
O "kumpasçı" zihniyetin Türk'le, Türk Tarihiyle sorunu vardır!
Haliyle, Mustafa Kemal Atatürk'le de sorunları vardır!
Onlar, ne Kurtuluş Savaşı bilir, ne de Çanakkale... Dertleri, tarihi tahrif etmek ve Mustafa Kemal'i gözden düşürmektir!
Biz, müsaade edersek!
Tebrik ve takdirle Den(iz) Hanım...
Yine güzel bir öykü sevgili Deniz'den!
Biz arkadaşlar arasında sevgili Deniz deriz de kendisine!
Tabi resmi ortamlarda Deniz hanım deriz yine!
İş başka arkadaşlık başka sonuçta
Tabi biraz hikâye anlatayım dedim kendimce
Üstteki gibi güncel bir konuyu hikâye edemediğimden midir ne
Bu şekil hikâye anlatayım dedim ben de
Yürektendir Deniz hanım
Dürüst, mert bir hanımefendi
Yüze söyler yapısı, arkadan değildir insan olarak
Şu sayfadaki paylaşım ve yorumlarından bu elektriği alabiliyorum naçizane
Deli doludur biraz da
Kavgacı, yırtıcıdır da
Kadındır, hanımdır ama
Çatar çatar, çatlatır da sonrasında sevgilerimle der
Hem yürekten hem de üslup acıkta
Sert, hırçın, agresif görüntü aldatıcı
Son derece zengin bir iç dünyası olmalı
Bazı yörelerde öyledir
Yolu bozuk, engebelidir, virajları alırken size uçurumun dibini gösterir
Ama vardığınız yer bir yeryüzü cennetidir
Bazı meyvelerde öyledir
Dış ve iç kabuğu aşmak için az uğraştırmaz
Ama iç katman lezzet abidesi
Nar, ceviz misali korunaklıdır
Herkese göstermez yüzünü oysa
Bu Levent'te neler söyler böyle
Ne zaman çizmeyi aşsa Alplerde mi hisseder acep kendini?
Bir tür Heidi sendromu mübarek
Haydi mi der içinden bir ses?
Sözün özü
Yüreğinize, emeğinize, kaleminize, kelamınıza bereket
Saygı ve selamlarımla...
Türklüğünden utanç duyan ey gafiller
Sizler Paraya tapıp Muhammedi de satmadınız mı?
Torunlarını şehit eden yezit soyu Muaviyeyi
Alıp başınıza taç geleneklerini din saymadınız mı
Çok söz gereksizdir ruhunu şeytana satanlara
Deniz hanım
Bunların Vatan Millet Devlet Din kavramları eşittir PARADIR
Yeşil Dolardır
Yazınız derslerle dolu çok özenle yazılmış
Sizleri gönül dolusu sevgimle kutluyorum
Eveeeettt. Yazıyı da okudum sonunda.
Yaklaşık beş altı sene önce bu sitede Neşe Kızılyar adında bir arkadaşım vardı. ( halen de vardır ya pek sık uğramıyor artık ) Şahsen de tanırım Neşe Hanımı. Pek çok şiir etkinliğinde karşılaşır, sarılırız birbirimize. Benden iki yaş küçük olduğu halde '' Neşe Abla'' diye takılırım ona.
İşte o Neşe Abla'nın yazdığı bir seri yazı dizisi vardı. Yanlış hatırlamıyorsam adı ''Atatürk ilkeleri'' idi. O yazı dizisine benzemiş. Ha bu arada, Neşe abla o yazı dizisinde benden çok yardım ve destek almıştır. En azından yanlış yazdığı pek çok tarihi ( Olayların zamanını kastediyorum ) ben düzeltmişimdir. ( Yazıyı buldum. '' bana Atatürk'ü anlatır mısın'' Başlığıyla yazmış. 45 Bölüm yapmış. Sitedeki rumuzu GÜLDESTE
Bu yazında benim bu güne kadar yazdıklarımdan farklı bir tek husus var ki o da tarihle ilgili değil. Tarihle ilgili olarak yazdıkların üç aşağı beş yukarı benim de yazdığım şeyler. Sen sadece İzmir'in huzur evlerinin çok modern olduğunu yazmışsın ki ben o konuda '' berbat, yaşanmaz, felaket şeyler filan demedim. Çok fazla olduklarından bahsettim.
Andımız konusunda düşündüklerimde herhangi bir değişiklik olmadı. Çünkü ben hâla önce doğru, çalışkan, küçüklerini koruyan, büyüklerini sayan, yurdunu, milletini özünden çok seven olalım ondan sonra andımızı okuyalım ki çocuklarımız daha beş yaşından itibaren yalan söylemeye alışmasınlar diyorum. Tam olarak dediğim budur ve her zaman bu dediğimin arkasındayım.
Bu yazında yine de bazı ufak hatalar var. Düzelteyim: ( İroniden anlamasam da tarihten birazcık anlarım )
1---3. Murat’ın İngilizlere verdiği imtiyazlar ile Osmanlı’nın yarı sömürge bir devlet durumuna düşmesinden görebiliyoruz.
3. Murat Dönemi Osmanlı Devletinin en geniş sınırlarına ulaştığı dönemdir.Duraklama ve sonrasında gerileme ondan sonra, bilhassa Sokollu Mehmet Paşa'nın öldürülmesinden sonra başlar. İngiltere henüz bir devlet bile sayılmaz o dönemlerde. Osmanlı Devletine'de sömürge devleti demek için çok erkendir. Hatta 1740 Yılında Fransızlarla imzalanan kapitülasyonları sürekli hale getiren L. Mahmut Dönemi için bile Osmanlı Devletine sömürge devleti denilemez zira bu dönemde bile Osmanlı Devleti doğuda İran, Batıda Avusturya ve Rusyayı aynı anda dize getirebilecek kadar güçlüdür. Tam çöküş ve sömürge durumuna düşme dönemi 1774 Küçük kaynarca Antlaşması ile başlar.
2- ''Mithat Paşa için herhangi bir Dünya ülkesinde övgü dolu sözlere rastladık mı? Hayır. Sebep? Çünkü yönettiği orduya kötü komuta etmiştir.''
Yanlış...Mithat Paşa herhangi bir orduya komuta etmemiştir zira kendisi Osmanlı'nın kalemiye sınıfına mensuptur. Yani '' Paşa '' unvanı olmakla birlikte aynen Talat Paşa gibi asker filan değildir. Bugünün tabiriyle devlet memurudur.
3- Evet, Çanakkale bir deniz savaşıdır. Ancak tamamı donanmalar arasında yaşanmamıştır.
Hayır efendim. Çanakkale'de deniz savaşları sadece bir ay sürmüştür ( 14 Şubat 1915- 18 Mart 1915 ) Buna karşılık Kara savaşları 25 Nisan 1915 de başlamış 9 Ocak 1916 ya kadar dokuz ay sürmüştür. Yani Çanakkale, kara savaşıdır. Zaten kara savaşını çıkarırsak ne Anafartalardan, Ne Conkbayırı'ndan, ne Arıburnu'ndan ne Seddülbahir'den, dolayısıyla ne de Mustafa kemalden bahsedebiliriz.
Velhasılıkelam tarih yüksek öğrenimi gören delikanlının biraz daha okuması gerekiyor.
Selam ve sevgilerimle.
sami biberoğulları tarafından 10/26/2018 12:13:30 PM zamanında düzenlenmiştir.
sami biberoğulları tarafından 10/26/2018 12:28:11 PM zamanında düzenlenmiştir.
sami biberoğulları tarafından 10/26/2018 12:29:01 PM zamanında düzenlenmiştir.
Den(iz)
Burada ben böyle yanıtlar alacağımı bildiğim için ‘’bana göre’’ dedim. Bu kısma dikkat etmemişsiniz hocam. Verilen bu imtiyazlar ve bitmek bilmeyen savaşlar sonun başlangıcı oldu. Hesapsız yürütülen açgözlü politikalar dönemin sultanı öldüğünde bile hala süren savaşların sonuçlarını ardı arkasına gördü Osmanlı. Geleceği çok iyi göremeyen, anı yaşayarak toprak peşinde koşan yönetimin yaptıklarının sonuçlarını peyder pey ödedik sonrasında. Ama o kadar uzun yazmanın öyküye çok faydası yoktu.
Mithat paşa; Musul ve Basra’nın da içinde olduğu Bağdat vilayetini üç yıl boyunca(1869-72) 6. Ordu komutanlığı da dahil olmak üzere geniş yetkilerle donanmış iken Mısır'a nefesi kadar yakındı hocam. Dedim ya uzun bir tarih sürecini özetlemek zorunda kalınca her ayrıntıyı aktarmak yazıyı yorucu yapacaktı.
Çanakkale :)))))
Karalama metnin de aslında başka şeyler ekli idi orada. Evet deniz savaşı dedikten sonra kara savaşlarından bahsettiğim ve bu durumda daha çok kara savaşı gibi duruyor dediğim bir bölümü komple yazmamışım. Bu bir mazeret değil tabi ki . Büyük bir hata yapmış oldum yazı içinde ama yazı eklenmiş oldu artık.
Sizin andımız hakkında görüşleriniz sizi bağlar. Ama bizlere bu fikirlerin geçerli olduğunu göstermeye çalışırken rica ederim sırça dükkânına girmiş bir fil gibi davranmayın hocam. Sizi yanlış anladığımı da söylemeyin lütfen. Bazen çok kırıcı oluyorsunuz. Ancak o beş yaşında çocuklara din de öğretmeyelim o zaman. Hem din konusunda yalan söylemeleri daha tehlikeli değil mi? Bu mantık sizin ki idi. Ben böyle düşünüyorum demiyorum.
Bahsettiğiniz üyeyi tanımıyorum ama bu kadar Atatürk sevgisi taşıyorsa nasıl olsa aynı yolda yürüyenler elbet bir gün bir yerde karşılaşırlar.
Yazıya katkılarınızdan dolayı teşekkür ederim.
Sevgilerimle…
sami biberoğulları
Sadece şu ''5 Yaşındaki çocuklara din de öğretmeyelim'' konusunda bir iki cümle edip çıkacağım.
Evet, çocuklarımıza din diye sadece sureleri papağan gibi ezberleteceksek hiiiç öğretmeyelim. Ama ''Allah'ın korkulacak bir varlık olmadığını, çok sık duydukları cehennemin onlarla hiç bir ilgisi olmadığını, Peygamberimizin çocuk ve hayvan sevgisini öğretelim. Daha doğrusu kavratalım.''
Davranış biçimi kazandırmak ile çocukları papağan olarak yetiştirmek çok farklı şeylerdir.
Hem ezberci eğitime karşı olmak hem de hâla ezberde ısrar etmek ? İşte bu davranış biçimi bana samimi gelmiyor açıkçası.
Tekrar selam ve sevgiler.
Neden o zaman yıllarca, gelen vurdu, giden vurdu, bir sente selam durdu, Beyaz sarayda el perçe divan durdu, Almanlar bizden sonra kül oldu, Yeniden dirildi ve kalkındı nasıl oldu. Bizim zekamıza, çalışkanlığımıza ne oldu. Osmanlı ecdadımızı yok saydık.. Kökü olmayan ağaç gibi yıllarca, kalkındıkça , darbe yedik, kalkındıkça darbeyi içimizden yedik.. Sözde Türküm diyenlerin türke ne kadar dost olduğunu en son 15 Temmuzda'da gördük, Bu hainlerin azı cahil Söz de Türk, çoğu aslı Yahudi uşağı Ermenilermiş Biz duyunca rahatladık. Kaynak Kadır Mısıroğlu..Müslüman, Türk, tarihci, yazar, avukat. Kendimizden biliriz. bir Müslüman Türk asla bu hainliği yapamaz, yapmaz.. Gavur bile olsa, Bizde haram, bizde rezillik.. Bizde yediği kaba ........ edepsizlik... Din, Vatan, Millet sevgisi ve fedakarlığı, zeka ile çalışkanlıkla değil Sadakatle
olur... Sadık değilseniz, Onurlu insan değilsiniz demektir...Yaşasın Dinine, Vatanına, Milletine Sadakatle bağlı olmayı Şeref Sayanlar, Rezil olsun gavurları sevenler, savunanlar, maskeli Münafıklar
Hayır isteyenler Hayır bulur. er veya geç,
Çirkinliklere çalışanlar hak ettiklerini bulurlar er veya geç... İnşa Allah...
Den(iz)
15 Temmuz gibi çakma zaferler ile tarih yazılmaz dostum. Bir savaşa katılmadan kendine gazi dedirtene millet başka tarafıyla güler. Senin o cehaletinle anlayacağını sanmıyorum ama o Fetö denen hain köpek ile beraber iktidar olunup başımıza onca çorabın örülmesine de izin verilmiştir. Yahu sen ve senin gibiler ne içiyorsanız bana da söyleyin bir tane. Valla böyle kafalarla mis gibi yaşanır ya. :)))
E.F.M.E.YAZICI
Bir yıl dır videolarını izleriz... Hatasız kul olmaz
Hatalar kendini bağlar.. Doğru bilgileri kimde olursa alırız, Doğrular haktır takdir edilir..
Çakma zaferleri de çok iyi biliriz merak etmeyin,
Hakaret etmek bizde yazmaz, sizin arkadaşlarınız.. iyi araştırmadan bizim şiirlerimizi beyenenleri arayarak bu adam, insanları zehirliyor ne diye bu adamı okuyorsunuz diyorlarmış.. Dünya küçük üstelik hemşerilerimizi aramışlar yazıklar olsun acizlik, .......gerisini dinimizin gereği söylemiyorum
isimlerin ide yazacağız ilerde... Hakaret sever, küfür, edebin yanından geçmeyenlerin işi. acizliği cahilliği..
Bizim ermeni soyundan arkadaşlarımız var. hakareti düşünmedik düşünmeyiz, Müslümanlar kardeştir... Dinimize aykırı işler yapmadık inşa Allah yapmayız O kadar aciz zavallı değiliz...
Çay içeriz, ayran içeriz, Ballı süt, Biz herkeslere ikram eder. Dinimizin gereği.
Hayır isteyenler hayır bulur, Şer isteyenler Şer bulur..
Yazılarınız hayırlara vesile olur inşa Allah....
Den(iz)
Senin hata dediğin düpedüz vatan hainliğidir. Vatanseverlikten anladığın bu ise zaten sen doğru yolu seçmişsin. Ancak çirkef fikirlerini dine bulayıp bir de üstüne vatan sevgisi ekleyerek kimseyi kandıramazsın. Sen ve senin gibiler asla anlamadıklarından değil bile bile böyle konuşuyorsun. Keşke Yunan kazansaydı diyen bir adama alkış tutmak düpedüz vatan hainliğidir.
Sen benim için bir şey dileme de kendin için gerçek bir iman gücü dile bence. Din sandığın şeyin balçık çamurunda boğuluyorsun.
E.F.M.E.YAZICI
iyi yolculuklar.... Aydınlığı bilmeyen, karanlığı bilir mi ? Sayfanıza girdiğimiz için özür dileriz
Medeniyetiniz, medeniliğiniz iki cümlelik miş.. Sayfanız sizin olsun...
Körler sağırlar, birbirini ağırlar..
Den(iz)
Bizim izimiz Atatürk, yolumuz Cumhuriyettir.!
Ethem NAMIK
Vaktinizi boşa harcamayın.
Batı üniversitelerinde akademisyen öğrencileri ve takipçileri tarafından Islam dersleri veren onlarca kitap yazarak yine batı dünyasında "gelenekselcilik" ekolü sayesinde İslam'ın yayılışına vesile olan aynı zamanda Şazeli Şeyhi olmuş R.Guenon'a
"katolik Fransız" diyen zihniyet ancak ancak yunan artığı feslinin püskülüne süs olurlar.
Ne diyeyim Allah akıl fikir versin.
Den(iz)
Sayfamı kimse kirletemez. Değer verdiğim bazen şahıslar olmuyor.
Teşekkür ederim.
Sevgilerimle...
Şimdi açıkça söyleyeyim: Yazıyı okumadım ( Ama okuyacağım )
Diyeceksin ki ''Yazıyı okumadan nesine yorum yazdın peki?''
Türk Milletinin çalışkanlığı konusunda bir fikir ileri sürmeyeceğim ama zeki oluşu konusunda Aziz Nesin aynı kanaatte değil. %70 i aptal diyor. İşin ilginç tarafı da kendilerini Atatürkçü olarak ifade edenlerin neredeyse tamamı '' Rahmetli Aziz Nesin ne kadar haklı diyor '' Diyerek bu söyleneni onaylıyor. Şimdi seni bu Aziz Nesin'i onaylayalardan tenzih edeyim mi etmeyeyim mi o noktada kararsız kaldım.
Yazını da okuyup varsa bir eleştirim ayrıca yazacağım. Bu akşamlık bu kadar.
Selam ve sevgilerimle.
Den(iz)
Sevgilerimle...
sami biberoğulları
Tarih: 17.07.1994
Agah Oktay Güner-Türk milleti ne büyük bir millettir, ne asil bir millettir, ne soylu bir millettir ki kendisine aptal diyen sayın yazarı mültimilyarder etmiştir.
Aziz Nesin- Beni mültimilyarder yaptısa bu aptallığını gösterir.
Bu ironi mi şimdi?
Kusura bakma ben bu tür ironileri anlayamıyorum.
sami biberoğulları
İçinde ironi yoktur umarım. Malum ben ironiden anlamıyorum )))
Tarihi bilgilendirmeler eşliğinde 'bugünlere' nasıl gelindiğinin 'kısaca' özeti...
Tarih, yeterince bilinmediği için tekerrür edermiş... Bilinen sözdür bu...
Bu kadar 'aymazlık' içinde umarım yaşanmaz tekrar o günlerin acıları... Öyküleştirilmiş bu donanımlı yazının altına imzamı atabilirim Sevgili Deniz...
İyi ki varsın!... Yüreğin ve cesur kalemin var olsun...
Sevgilerimle... Saygılarımla...
Den(iz)
Sevgilerimle...