- 1090 Okunma
- 4 Yorum
- 1 Beğeni
KLOZETTE NEFİS IZGARA
Selma ile tatile çıkmanın bir eziyet olduğunu biliyordu ama başka da çaresi yoktu. On senelik eşine ’’ Biliyorum sen de çok yoruldun ama ben bu sene tatile sensiz çıkmak istiyorum. Sen evde oturarak dinlen’’ diyemezdi.
Demesine diyemezdi ama uzun yolculuklarda adeta bir yeme içme canavarına dönüşen Selma’ya karşı acil önlemler de alması gerekiyordu. Yoksa yolculuk tam bir kabusa dönebilirdi.
Sabahın ilk ışıklarıyla yola çıkmışlardı.
Bülent her şeye rağmen çok seviyordu Selma’yı
-Ohhh be. Nihayet tatil. Biraz da biz yaşayalım değil mi hayatım?
Selma ’’ Haklısın aşkım. Artık gelsin ızgaralar, gitsin haşlamalar ’’ diye cevapladı bu soruyu. Bülent bozulmuştu
- Ya güzelim ! Elin karıları ’’ Deniz, güneş, kum, bronzlaşmak, fit olmaktan bahseder sen ’’ Gelsin ızgaralar, gitsin haşlamalar ’’ diyorsun. Ne acayip bir kadınsın.
Selma aldırmadı.
-Aman be canikom. Can Boğazdan gelir. Hem ne demişler? ’’ Bir dirhem et bin ayıp örter’’
Bülent şöylece bir sürdü karısını
-Kaç bir dirhem? Yahu balinalara dönmüşsün adeta, hâla ’’ Bir dirhem et ’’ diyorsun.
Selma yine aldırmadı. Bir eliyle yarısını evde sabah kahvaltısında götürdüğü bir tepsi börekten son kalan parçayı da ağzına tıkarken diğer eliyle radyoyu kurcaladı ve nihayet aradığı parçayı buldu: ’’ Tiridine bandım, bedava mı sandın, para verip aldım’’
- Aşkııımmm. Şuralarda bir yerlerde tiritçi olsa da sabah sabah tiridine bansak ne güzel olurdu değil mi?
Bülent içinden ’’ Ya Sabır ’’ dedikten sonra sesini, yumuşatarak cevap verdi:
-Hayatım, daha ağzındaki börek midene inmeden nasıl oluyor da tirit düşünebiliyorsun şaşıyorum sana.
Selma ’’ Böreğin yeri başka, tiridin yeri başka ’’ diye cevap verince Bülent artık ciddi ciddi karısının midesinin inek işkembesi gibi bölüm bölüm olduğunu düşünmeye başladı.
Böyle konuşa konuşa aşağı yukarı yarım saat gitmişlerdi ki Selma heyecanla bağırdı:
-Durr duurrr duuurrrr.
Bülent sert bir fren yaparak durdu.
-Ne oldu hayatım. Bir şey mi var? Rahatsız mı oldun?
Selma işaret parmağı ile az gerilerinde kalan bir tabelayı gösteriyordu. Tabelada ’’ Durursan sen de tok, bende tok, durmazsan sen de aç ben de aç ’’ yazıyordu.
- Hemen geri dön. Bak adam ne yazmış. Gariban bir vatandaşımızı açlıktan kurtaralım. Hem kendimiz de açlıktan kurtulalım.
Bülent ’’ Allah senin cezanı versin e mi? Ben de bir şey oldu sandım’’ dedikten sonra yola devam etti. O bir tepsi börek bir saatte sindirilmiş olamazdı. Hayır böyle bir şeye imkan yoktu.
Selma beş dakika sonra ’’ Yahu dur. Bak şurada kokoreç varmış’’ dediğinde Bülent hemen kıvrak zekasıyla cevapladı ’’ Hayatım dikkatli okumadın galiba. Adam resmen Bokoreç ’’ yazmış. Yenmez o...
Yarım saat sonra ’’ Vay Gardaşım ’’ kahvaltı salonunun önünden geçiyorlardı. Selma ’’ Bak kardeşin kahvaltı salonu açmış. Haydi bir hayırlı uğurlu olsun diyelim’’ diyerek Bülent’i ikna etmeye çalıştıysa da Bülent ’’ O benim kardeşim değildir. Benim kardeşimde değil böyle bir salon açmak bir seyyar nohutlu pilav tezgahı açacak para bile yok. ’’ diyerek o mekanı da solladı. Lakin yol boyunca o kadar çok vardı ki şunun yeri, bunun yeri tabelalarıyla gırtlağa yönelik mekanlar...
Az daha ilerlediler. Bu sefer karşılarına ’’Ananın Yeri’’ diye bir yer çıkmıştı. Selma atıldı hemen ’’ Bak. Ananın yeri. Sen seversin ananın yemeklerini. Haydi dur da şurada midemizin sesini dindirelim birazcık’’
Bülent, arabayı durdurdu ’’ Sen az bekle, ben mekana bir bakayım ’’ dedi ve Selma’yı arabada bırakarak içeri daldı. Dalmasıyla çıkması da bir oldu. ’’ İçeride yaşlı bir kokona var. Anamla uzak yakın bir ilgisi yok. Haydi yolumuza devam edelim ’’ dedi.
Bunu da atlatmıştı Bülent ama konaklama ve dinlenme tesislerinin ardı arkası kesilecek gibi değildi. Çok az bir ilerleme sonunda karşılarına çıkan tabela insanda bir taraftan ’’ Mutlaka buraya girmeliyim ’’ isteği uyandırırken öte taraftan ’’ Hiç durma bas gaza ’’ dedirtiyordu. Çünkü tabelada ’’ Akıllı ol ciğerimi ye ’’ yazıyordu.
Canı fena halde ciğer çeken Selma’yı ’’ Hayatımda hiç insan ciğeri yemedim. Şimdi de yemek istemiyorum ’’ diyerek ancak engelledi Bülent.
Ve nihayet öğlen olmuştu. Artık Selma’yı hiç bir şey engelleyemezdi. Mutlaka bir yerlerde durması gerekiyordu. Ama işin doğrusu gireceği yerde kazıklanmak da istemiyordu Bülent.
Selma ’’ Dur artık Bülent. Tatil köyüne gitmeden beni açlıktan öldürmek mi istiyorsun? ’’ Diye mızıldanmaya başladı. Bülent öfkeyle ’’ Bok ye e mi Selma’’ dediği anda zınk diye durmak zorunda kaldı. Allah bir insanın duasını bu kadar mı çabuk kabul ederdi?
Gördükleri tabela Selma’nın da hayretten ağzının bir karış açık kalmasına sebep olmuştu. Çünkü tabelada ’’ KLOZETTE NEFİS IZGARA ’’ Yazıyordu.
Selma atıldı:
- Hayatım burada kesin duralım. Benim çişim geldi. Senin de gelmiştir mutlaka. Klozet üzerinde ihtiyacımızı karşılarken bir taraftan da ızgaramızı yeriz. Hem böylece vakit kaybetmemiş oluruz.
Selma Klozet Izgarayı klozet üzerindeyken yenen bir ızgara sanmıştı. Mekana girdiklerinde gördükleri şey ise oldukça farklıydı. Izgara bir klozetin üzerinde yapılıyordu resmen. Aynen resimdeki gibi.
Yurdum insanının bu çılgın buluşunu ayakta alkışlayarak oturup kemal-i iştiha ile klozet ızgaraya yumuldular. Her ne kadar Selma’ya ’’ Bok ye ’’ demiş olsa da Bülent de söylediği şeyin tadına bakmıştı galiba...
NOT: Gerek bu yazımdaki klozet ızgara resmi gerekse ’’ insanoğlu ne b.k yiyeceğini şaşırdı ’’ başlıklı yazımdaki hela pasta resmi için arkadaşım Merve Pekün’e çok çok teşekkür ederim.
YORUMLAR
Değerli hocam, ben bu yerlerden Vay Gardaşım'ı sevdim...
Düşünsenize, orada kuru-pilavı rahatça söylersiniz...
Garson da Cem Yılmaz'ın canlandırdığı gibi, kıllı bağrını ovuştura ovuştura, külhani bir tavırla "Ne vereyim abime!" diyecektir...:)))
Sonra siz de lüks bir restoranda iyi bir et yemeği yemiş gibi kürdanla dişlerinizi karıştırarak çıkarsınız...:)))
Kendinize güveniniz tazelenmiş, az önce racon kesmiş gibi yürürsünüz...:)))
Telefon çalmışsa, afili bir hareketle çıkarırsınız ve neredeyse "Kadir ulen Kadir! Deli Kadir!..." diyeceksinizdir...
Yaaa, boşuna mı milli yemeğimizdir kurufasulye- pilav...:)))
Selam ve saygılarımla.