- 818 Okunma
- 5 Yorum
- 3 Beğeni
Milan Kundera andımızı okur muydu?
"Allah dileseydi sizi bir tek ümmet yapardı, fakat bu, verdikleriyle sizi denemesi içindir; o halde iyiliklere koşuşun, hepinizin dönüşü Allah’adır. O ayrılığa düştüğünüz şeyleri size bildirir." (Maide sûresi, 48)
Kardeşlik nedir? Bir empati midir? Hayır. Bence kardeşlik empatiden öte birşeydir. Yüzyıllık Parantez kitabında Etyen Mahçupyan’ın da dikkatleri çektiği gibi; empati ’karşındakinin ne istediğini sormak’ değil, ’karşındakinin ne istediğini tahmin etmeye çalışmak’tır. Ve en nihayetinde, hiçbir empati, karşındakinin ne istediği sormak kadar güçlü/kesin sonuçlar veremez. Sen, bir başkasının yerine koyduğunda kendini, ne kadar bir başkası olabilirsin? Bir Türk, kendisini bir Kürdün, bir Ermeninin, bir Rumun, bir Lazın, bir Çerkezin yerine koyduğunda ne kadar başarabilir bunu?
İşte, asıl kardeşlik, empatinin ’yerine koymakla’ olmayacağını çözen aklın, ötekisi adına karar vermeyi bırakıp, "Sen ne istiyorsun?" diye sormaya başlamasıdır. Barışı böyle bir barıştır. Yoksa Şükrü Nişancı’nın Sivil İtaatsizlik kitabında dikkatleri çektiği gibi, Hitler de barış yanlısıdır, Stalin de. Fakat onların istediği ’efendilerin barışıdır.’ Hitler, belki de dünyanın üçte birisi ona verilse, beşte birisini de katletse, barışmaya razıdır. Stalin dünyanın tamamını yönetimi altına alsa kavga etmeyi bırakacaktır. Ancak bu barışın bütün dünya halkları adına eşitlerin barışı olduğu söylenebilir mi? İnsaflı denilebilir mi?
İşte, Yeni Türkiye, cesaretle, halkına ne istediğini sormuş ve aldığı cevapların yerine getirilmesini sağlayacak adımlar da atmaya başlamıştır. Mussolini İtalyası ve Hitler Almanyası’nda olduğu gibi faşist iktidarlarının yükselişi döneminde, onların etkisiyle uygulanmaya başlanmış andımızın kaldırılması da bu adımlardan birisidir. Hem de kıymetli birisidir. Tekrar altını çizmek istiyorum: Bu salt bir empati değildir. Bu sahici bir kardeşliktir.
Empatinin bazen nasıl zulmedici olabileceğine dair en güzel örneği ise, Sovyet Rusya’nın Çekoslovakya’yı işgali sırasında yaşadığı bir hatırayı nakleden, Milan Kundera veriyor bence. Jacques ile Efendisi oyunun önsözünden alıntılarsam bu hatırayı:
"İşgalin üçüncü günüydü. (...) Yollarda, tarlalarda, ormanlarda, Rus piyadeleri her yerdeydiler. Derken arabamı durdurdular. Üç asker arabamı aramaya koyuldu. Askerler işini tamamlayınca, emri veren subayları bana Rusça sordu: ’Kak çuvstvuyetyes?’ Tercümesi: ’Neler hissediyorsunuz?’ ya da ’Duygularınız neler?’ Sorusunda ne fesat, ne ironi saklıydı subayın. Bilakis, şöyle sürdürdü lafını: ’Bütün bunlar bir yanlışlıktan ibaret. Düzelecek herşey elbet. Biz Çekleri seviyoruz, bunu bilmeniz gerek. Sizleri seviyoruz!’
Binlerce tankın taş üstünde taş bırakmadığı topraklar, geleceği elinden alınmış bir ülke; tutuklanmış, alıkonmuş Çek devlet adamları ve büyük aşkını itiraf eden bir işgal ordusu subayı. Yanlış anlaşılmasın, niyeti katiyen işgalden memnuniyetsizliğini dile getirmek de değildi bu subayın. Hemen hepsi bir ağızdan konuşuyordu askerlerin; davranışlarının temelinde yatan unsur; zorbanın sadist arzuları değil, başka bir arketipin, aşkına karşılık bulamayanın arzularıydı: ’Neden Çekler (biz onlara sırılsıklam âşıkken!) bizimle yaşamak, bizim gibi yaşamak istemiyorlar?’ Aşkın ne olduğunu öğretmek için tanklardan medet ummamız ne acı!"[1]
İşte bence Türkiye’nin Türk olmayan halklarıyla yaşadığı yüzyıllık gerilim biraz da bu. Türkiye onları sevmiyor mu? Kesinlikle öyle değil. Peki nedir o zaman bizi birbirimize kırdıran? Bence bunun cevabı biraz da şurada saklı: Biz muhatabımızın kalbini sadece yargılarımızla anlamaya çalışıyoruz.
Neyi, neden, ne şekilde istediğini gidip sormuyoruz. "Bu kadar versek, çok bile, yeter!" geliyor bize. Kendi iştahına bakıp, oradan geliştirdiği empatiyle, aç ata et atan aslanlar gibiyiz. Adaletten bahsettiğiniz zaman sanki marstan gelmişsiniz gibi hayretle bakan yüzlerde bu soru var aslında: "Bu kadar güzel şartlarda yaşamak varken neden hâlâ bu kavgayı sürdürüyorsunuz?"
İşte kardeşlik bu soru cümlesinin yerini şunun almasıdır: "Senin kalbini nasıl kazanabilirim? Ne şekilde yaşarsan mutlu olursun? Ne şekilde yaşarsak birbirimizi daha çok sevebiliriz?" Çünkü dünya üzerinde ’ne mutlu Türküm’ deyince mutlu olmayan insanlar da var.
Onlara ’her sabah güne yalan söyleyerek başlamalarını’ emredip dostluklarını kazanamazsınız. Çünkü onların yerinize geçmek gibi bir arzuları yok. Yerlerinde kalmak gibi bir arzuları var. Allah’ın onları yarattığı şekilde yaşamak istiyorlar. Başka birşeye dönüşmek/dönüştürülmek istemiyorlar. Bunu anlamak o kadar zor olmamalı. Milan Kundera’nın tabiriyle ifade edelim: "Aşkın ne olduğunu öğretmek için andımızdan medet ummamız ne acı!"
[1] Can Yayınları’nın Eylül 2013 baskısından Ayberk Erkay’ın çevirisiyle.
YORUMLAR
Kıymetli hocam merhaba
Savunduğunuz düşünce içerisinde esaslı bir yazı yazdığınızı söylemeliyim
Kur'an-ı Kerim başta olmak üzere önemli, değerli argümanlarla bezediğiniz, tutarlı ve anlamlı bir yazı demek istiyorum
Ancak yine de başlık seçiminiz amaca ne kadar hizmet eder, bilemiyorum
Birde Almanya'da Türklerle Türkiye'de Kürtler bana da cuk oturan bir mukayese görünmedi açıkçası
Gerçi vaktiyle Aziz Nesin'in Bulgaristan'da Türkler, Türkiye'de Kürtler mukayesesi vardı
İşin ilginç yanı ülkemizde o kıyaslamayı beğenen kimileri bugün hükûmete duydukları tepkisellikle Türklük mefhumuna bağlılık etrafında esip estirebilmekte
Bu anlamda alırsam sizi olumsuzlamak aklımdan geçmez
Çünkü, ülkemizde kavramsaldan ziyade duygusal, dönemsel, siyasal bakış etkili olabilmekte
Sağ ve sol devirlere göre söylemlerinde yer değiştirip yalpalamakta
Darbe ve ihtilal dönemlerini bile bizden ya da karşı taraftan idamlara göre reddedip, olumsuz karşılamıyoruz bazen de
Sağ da sol da ucu kendine dokunursacıdır bizde biraz
Ne ki, andımız konusunda size hak verdiğimi söyleyemem
Bende ırkçılığı kabul etmem evet
Irk değil de millet, dil, tarih üzerinden milliyetçilik daha sağlıklı görünür bana
Ancak Andımızı Türk ırkçılığı şeklinde okuduğumu söyleyemem
Türküm demek ya da "Ne Mutlu Türküm Diyene" demek bizatihi ırkçılık sayılmamalı bence
Evet Cumhuriyetin ilk dönemlerinde dünyadaki konjonktüründe etkisiyle bir Antropolojik Türkçülük sertliği var
Ancak bugünün insanı çok defa o sertlikte okumuyor aynı kavramları
Elbette o sertlikte hatta daha fazla sert okuyanlarda yok değil
Alman üzerinden mukayeseniz tezinizi kuvvetli kılmaz bence
Mesut Özil Cumhurbaşkanımızla fotoğraf çektirdi diye Alman kamuoyu ne tepkiler verdi gördük
Türk bin yıldır İslamın bayraktarı olmuş bir millet
Evet son devirlerde bu biraz tavsadı
Ancak halk arasında zayıfladığını düşünmüyorum ben şahsen
Devlette modern çağın realitesi etkili oldu
Yine de tarihi yapı değişmez
Türk bin yıldır islamın bayraktarı
Tüm bir islam dünyasının hamisi olmuş bir milletin sanını bu topraktaki farklı etnik unsurlar geriye atabilir mi? Atmalı mı dahası?
Unutmamak gerekir ki, yeri gelir kûffara karşı yine Türk korur bu ülkenin insan varlığını
Saygı ve selamlarımla...
belkibirharfimben
"Almanya'daki Türklere her sabah böyle bir ant okutulsa düşüncelerimiz ne olur?"
Almanya'daki Türk varlığı ile Türkiye'deki Kürt varlığını özdeş kabul edebilir miyiz?
Bu sorum yeterli bir cevaptır, ama devam edelim...
Almanya'daki Türkler, Almanya'nın kuruluşunda rol oynamamışlardır...
Türkiye'deki Kürtler öteden beri buradadırlar ve buradaki Türk varlığını Kürt varlığından ayrı düşünmemişlerdir, düşünmüyorlar, düşünmeyeceklerdir...
Türk'ün "Türk, Kürt kardeştir" inancını paylaşırlar...
Türk'ün bugün de sürdürdüğü zorlu mücadelenin daha çok Kürt varlığı için olduğunu bilirler...
Bu mücadele ortadayken, Kürt 'Ne Mutlu Türk'üm Diyene' demekten neden kaçınsın ki!...
Hem Kürt illerine yapılacak bir saldırıya Türk'ten başka kim karşı koyuyor, kim karşı koyacak?...
Velhasılı, sorunuza kendi adıma yeterli bir cevap verdiğimi sanıyorum...
Selamlar.
belkibirharfimben
Milliyetçilik ruhunun kime ne zararı var?!? Dünya insanı olabilmek ülkemize olan bağlılığımızı niye negatif etkilesin. Önce insan olabilmek çok önemli bir kriter ancak Türk olabilme ruhunu çocuklarımıza en güzel biçimde aşılayan And'ımızın kaldırılmasından daha saçma bir şey olmadığını düşünüyorum.
Ayrıca bunun üstün ırk olarak kendini görmeyle, empati ile hiç bir alakası olduğunu düşünmüyorum. And kaldırılmış olabilir ama ben çocuklarıma önce Türk ve Müslüman oldukları hususunu her gün işliyorum. Allah korusun sıkıntılı bir sürece girilse önce Türk ve ardından Müslüman insanlara güvenmelerini , yardım etmelerini/ yardım istemeleri gerektiğini çok iyi biliyorlar. Ne yani Türk olduğumu hissetmek hissettirmeyi de mi yasaklayacaklar Bi sonraki aşamada!!!
Türküm, Doğruyum, Çalışkanım
Türküm diyen yurdumumuz sınırları içinde veya değil; Alevi, Sünni, Ermeni, Musevi, Hristiyan ya da Kürt, Çerkez, Laz vs. İçin bir kez daha
"Ne Mutlu Türküm Diyene!"
belkibirharfimben
İpekyildiz
"her ulus devletin anayasasında bir benzeri olan maddedir.
bir Türk gazetecinin ermeni asıllı fransız siyasetçi patrick devedijan ile yaptığı röpotaj.
size bu konuşmayı aynen aktarıyorum.
Türk gazeteci: siz bir ermeni olarak 1915 olayları konusunda ne düşünüyorsunuz?
patrick devedijan: ermeni değilim, fransızım
Türk gazeteci: ama siz ermeni kökenlisiniz.
patrick devedijan: burası ulus devlet ve ben de fransız yurttaşıyım. yani fransızım!
Türk gazeteci: ama siz değilmisiniz türkiye'de kürt,laz,çerkez,süryani denmeli diyen?
patrick devedijan: o başka..
Türkiye cumhuriyeti de ulus devlettir. hiç kimsenin diğerine göre bir üstünlüğü yoktur.
yani Türkiye cumhuriyetine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türkiye cumhuriyeti vatandaşıdır."
ister kabul edin arkadaşım,isterseniz kabul etmeyin ama anayasanın 66. maddesiyle bu tanımlanmıştır...
Bir soru sorabilirmiyim izninizle... Andımız kaldırıldığından beri ülke barış içerisinde mi sizce..??
Yani tüm ülke sorunlarımız halloldu mu ?
Sevgi ve selamlarımla
Dilek USTA tarafından 10/20/2018 1:40:15 AM zamanında düzenlenmiştir.