- 733 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
SIKICI AN VE ANILARDAN!
Her zaman başıma olmadık zamanlarda canımı sıkacak bir olay gelir ille ki!
Ya kendim yaratırım ya da birileri bana yaşatır. Hele seyahatlerim sırasındaki anlar anılar. Kimi düşündüren olur, kimi de güldüren an ve anılardan.
Amerika topraklarına kaç kez giriş çıkış yaptım sayısını bile hatırlamam. Üstelik bu ülkede "permanent residence" yani daimi ikamet hakkı olan da biriydim ama ilk kez bu girişte hiç de hoş bir karşılama yaşamadım.
Sanırım Trump’dan önce Trump’dan sonra muamelesi olarak durum şimdilerde değişti.
Şikago da pasaport kontrolü sırasında beklerken, daha uzaktan görevli memurun yüz ifadesini görünce, canımın sıkılacağını anlamıştım.. Hatta içimden bir ses başka sıraya geçmemi dahi söyledi. Zira sezgilerim çok güçlüdür ve kolay kolay yanılmam. Ama yapmadım.
Her taraf kamera dolu ve izleniyorsunuz. Ola ki bu hareketim dikkati çeker ve hoş olmaz diye olduğum sırada kaldım. Ama maalesef düşündüğüm başıma geldi. Resmen düşüncelerim belayı çağırdı yani.
Sıra bana gelip, önüne dikildiğim suratsız görevli, garip bir iki soru sorup cevaplarımı kulak arkası etti. Ardından buz gibi bir ifadeyle "come with me" benimle gelin dedi ve yerinden çıkıp elinde pasaportum, hızlı adımlarla yürümeye başlayınca canımın daha da çok sıkılacağı da belli oldu.
Meksika kökenli olacağını tahmin ettiğim, yüksekleri ben yarattım edasıyla önümden yürüyen bu iri kıyım görevli, peşinden hızlı adımlarla koşturarak üzerinde "Home land security" yazan ve içinde bir sürü insanın beklediği bir bölüme getirdi beni. (Milli Güvenlik diye çevirebiliriz bunu)
Soğuk nevale ardından, burada bekle deyip belgelerimi başka memura teslim ederek çekti gitti. İyi de milli güvenlik ihlali aranacak bölümde benim işim neydi? Üstelik beni karşılamaya gelen Ayhan hocam dışarıda beklemekteydi. Kalabalığa bakınca sıranın öyle kolayca bana gelmeyeceği de belliydi.
Ee! Ne olacaktı şimdi?
Bekleme yerini tarif edecek olursam salon diyemem, resmen mini bir sınıf gibiydi. Karşıda da kara tahta yerine sırayla masaların arkasında kadınlı erkekli polisler diziliydi.
Getirilen insanlar sandalye sayısından çok olduğundan ayakta dikilenler oturandan çoktu. Bu şekilde yer açılana kadar bir müddet bende çaresiz ayakta dikildim. Baktım iş uzayacak bari bir telefon edip Ayhan hocamı haberdar edeyim istedim.
Telefonumu elime aldığım an, hemen bir görevli "yasak diye müdahale ederek buna izin vermedi.
Çaresiz sıranın bana gelmesini bekleyecektim ki, bu da tam üç saat sürdü.
Üstelik adım okunup görüşmeye çağrıldığımda "you’re clean" deyip yani her şeyi düzgün bulup gidebileceğimi söylemesinler mi!
Gel de sakin ol. Ama el mahkum, mecburen oluyorsun tabi.
İyi de yazık değil miydi onca saat uçuş yorgunluğu üzerine birde 3 sıkıntılı saat ilave etmeye! Tabi dışarı çıktığımda Ayhan hocam da yoktu haliyle, çoktan dönmüştü evine.
Her şeyden çok onu neredeyse 40 dakikalık bir yoldan getirip, (bizde olsa trafikten bu yolda 1-2 saat olurdu kesin) boşu boşuna haberdar bile edemeden bekletmek gücüme gitmişti! Sonunda ilk gidişim olmadığı ve adresi bildiğim için binip bir taksiye ben evin yolunu tuttum.
Aslında yaşatılanlar, biraz fazla abartılı olsa da tüm bunların var ille ki sebebi. Zira sakıncalı insan doldu yeryüzü.
Benim başıma gelen durum sadece kurunun yanında yaşın yanması misali. Keşke biz de birilerini ülkemize sokarken sonuna kadar açmasak sınırlarımızı, daha dikkatli incelesek kimdir nedirler diye.
Ama yok mu ya şu insan sevgimiz, daha çok belalara girer bizim de başımız.
+ + +
YORUMLAR
Her şeyi ile çok haklısın. Sanırım bu gibi durumlarla daha çok karşılaşıp daha çok sıkılacağız.
Kaleminize sağlık sevgili yazarım..
Sevgilerimle.
Billur T. Phelps
Bakalım, gelecek günler neler getirir.
Ziyaretinize teşekkürler