- 1876 Okunma
- 20 Yorum
- 11 Beğeni
Selâmün Aleyküm - Oryantasyon...
Gerçek dediğimiz nedir?
Her zaman göründüğü gibi midir, her şey?
Yaşadığımızın hayal mi, gerçek mi olduğunu nasıl anlayacağız?
Sanırım, gerçeğin hayalden en büyük farkı , “siz ne kadar uzağınıza atmaya çalışsanız da, onun gelip en yakınınıza düşmesidir.”
Çok, ama gerçekten çok uzun zamandan beri yazıyorum.
Herkesin; baktığı yerden gördüğü ve görmek istediği kadarcık bir yazıyım...
O yüzden kimse görmedi bunca yazının ardındakileri...
/Dinlemek eylemimizi kaybetmişiz!/
Ne yazık ki artık; hayatımızdaki hiç kimse bizi “anlamak” için değil de, o an en okkalı cevabı verip, haddimizi bildirebilmek için dinliyor!
Ve benim de artık konuşmam, içimdeki zehri akıtmam gerekiyor!
Ama nasıl, kiminle ve nerede?
Sahi; kimlerle konuşulurdu her şey?
Betondan farksız, gerçekten sarılmayı hiç bilmeyen, o buzlar kraliçesiyle mi?
Hatırlayabildiğiniz o ilk a’nınızdan beri hep özlemle yoğurduğunuz sevginizin, yüreğinizin ilk sahibi olan ve giderken ilk sizi unutan o eşsiz kralla mı?
Şimdilerde kiminin yokluğuna sarılsanız da, sadece sıla-i rahimden değil, bir de gönül kardeşliğiniz olanlarla mı?
Ya da aşkla sevdiğiniz ve o aşkınızın sevgiye dönüşmesine yetecek kadar bile size zaman tanımayan azadelerle mi?
Dahası, bir elin parmakları sayısınca bile olmayan dost ve arkadaşlarınızla mı?
Neler, kimlerle konuşulurdu?
Sahi, o kimseler, neredeler şimdi?
O yüzden, en güzel duamdır sevdiklerime ”gülün gölgesi düşmesin yüreğinize!”
/Gerçek beni, bir kâğıt bildi, bir de kalem.../
İşte bu yüzden başladım yazmaya. Hep bu yüzden sevdim yazdıklarımın gölgesinde kalmasını, gölgelerin!
Ve sadece yazdım!
Hem de gecelerce, hem de sabahlara dek, hem de yıllarca, hem de hala!
Zaman içinde, önce mektup dediğim yazılar çoğaldı, sonra da o yazıların içinden çıkan şiirler!
Aslında bu bana sekizinci sınıfta, Türkçe öğretmenimin tavsiyesiydi.
“Hayat sizin sandığınızdan daha zor! Öyle şeyler yaşayacak, öyle şeyler göreceksiniz ki, gün gelecek ölsem daha iyiydi diyeceksiniz. Peki, sırf siz istediniz diye ölemeyeceğinizi de biliyorsunuz değil mi? Öyle zamanlarınız için size tek tavsiyem, eğer yanınızda anlatabileceğiniz biri yoksa o an ne hissediyorsanız yazın. Mektup yazın, şiir yazın, öylesine yazın, içinizden geldiği gibi yazın. Sonrada yazdığınızı okuyun ve yakın yazdıklarınızı. Çünkü yazma sebebiniz her neyse çözülmüş olmayacak. İnanın ilk önce o çıkacak her zaman ve her yerde karşınıza.”
Ve şimdi düşünüyorum da, ne güzel insanlar gelip geçmiş hayatımdan. İşte benim yapmaya çalıştığım da buydu. O kadar çoktu ki yazdıklarım, ara ara geri dönüp okuduğumda şaşırıyor, bir sürü soru soruyordum kendime.
“Bunları ben mi yazdım? Bu yazdıklarıma nasıl dayandım?”
Tek cevabı vardı. SUS’mak!
Kastım okuduğunuz kelime ve anlamı değil...
Ne mi?
Sabır!
Umut!
Sevgi!
Demem o ki; sabrı olmayanın ne umudu, ne de sevgisi olabilir miydi yüreğinde?
Sevgisiz hayat nereye kadar sürerdi?
Sizler de biliyorsunuz değil mi, bu üç şeyin sessizlikle birlikte yaşandığını...
Ama ben, cennet mekân rahmetli geveze bilgemden, başka üç şeyin daha sessiz olduğunu duymuştum!
“Düşünce, kader ve mezar” derdi o.
Kalbim ve aklım kabul etmek istemese de, böyleydi bu ve çaresi de yoktu üstelik!
Sonra benim dışımda dönüp durmakta olan, dünyevi yorgunluklarım başladı...
İşlerden, karmaşalardan, insanlardan, karışanlardan, sataşanlardan yoruldum yavaş yavaş.
Sanki ikiye bölünmüştü bende dünya!
Yarısı hazan, diğer yarısı yalan!
“Yalan, zekâ işidir. Dürüstlük ise cesaret, eğer zekân yetmiyorsa yalan söyleme ve cesaretini kullanıp dürüst olmayı dene.” Dese de Victor Hugo, ben bu halimi afişe edebilmek için şiir bile yazdım kendime, "Yalancının Biriyim Ben" diye...
Ve... Yazarken farkına vardım ki; sönmeyen ve gün geçtikçe alevlenen tek ateş, ayrılık ve aşk ateşi!
Ya da bende öyle diyelim!
Ne yazarsak, hangi kalemle yazarsak yazalım, o ilahi kalemle yazılan kaderimiz değişmiyor, değiştiremiyoruz!
Burada bana, “kaderci misin?” diyebilirsiniz!
Cevabım:
“Âmentü Billâhi (inandım)” dediğim o ilk andan beri, kesinlikle “EVET!” olacaktır!
Eğer bu sizce karanlık demek ise, evet ben hep karanlıktım, hala da kapkaranlığım üstelik…
Neden mi?
Beni aklınıza gelebilecek her şeyle etiketleyebilirsiniz!
Karşıma geçip, her şeyi söyleyebilir, her türlü hakareti de edebilirsiniz!
Siz, her ne kadar çiğneseniz de beni, Tebrizlimin:
“Anladım ki insanlar: Susanı korkak. Görmezden geleni aptal! Affetmeyi bileni çantada keklik sanıyorlar... Oysaki biz istediğimiz kadar hayatımızdalar. Göz yumduğumuz kadar dürüstler ve sustuğumuz kadar insanlar...” dediği gibi, sebeplerime sığınır, Sus’arım!
Ama karşımdaki işi, inançlarıma dil uzatıp, beni onlarla yargılama boyutuna getirirse; insanın dayanma noktasının sabır, kırılma noktasının da ölüm olduğunu hatırlar ve karşımdakine verdiğim bu hak edilmemiş değer yüzünden kendime kızar, bu zavallılığım yüzünden af dileye dileye Rabbime sığınır ve yine Sus’arım!
Şehri şahanemin yetiştirdiği Yunus Emre’min de dediği gibi hani;
“Edebim el vermez edepsizlik edene. Susmak en güzel cevaptır, edebi elden gidene...” diye susmalı!
Ya da Tebrizlim misali:
“Dürüstlük bir şehirdir, ben de o şehrin sultanıyım, Onda kendim yaşayayım, kendim öleyim, kendim korunayım.” Dediği, diyebileceğiniz o şehri aramalı ve bulmalı!
Dahası...
“Cehennem gibi olmalı, cehennemi bile yakıp yandıracak bir gönül istemeli… Ki o gönlün önüne iki yüz deniz çıksa, hepsini de yaksın, yandırsın. Onun tek bir dalgası bilindik denizlere taş çıkartsın.” Diyebilecek bir yürek ve yüzü olmalı Rabbine karşı kulunun!
Sonrasında yine susmalı ve hayatı izlemeli, dinlemeli, öğretmeye çalıştıkları, öğretecekleri vardır belki daha!
Burada çok sevdiğim “Cihan İmparatorluğu Osmanlı’dan” bir güzelliği aktarmak isterim.
“Osmanlı zamanında bir terzinin makasında şöyle yazarmış: ‘Her elini sıkanla dost, her canını sıkanla düşman olma!’ ”
Ne güzel değil mi?
Neyse, hemen konuma dönüyorum... Ne demiştik en son?
“O ilahi kalemle yazılan kaderimiz değişmiyor, değiştiremiyoruz!”
Peki; her getirdiği ve götürdüğüne de kötü diyebilir miyiz kaderin?
İşte benim imtihanımın başladığı, kaderimin kırıldığı nokta da budur!
Sevmek! Güzel sevmek nedir öğrenmeden, çok sevmeye kalkmak!
Bir anda ve en olmadık yerde kayıplar vermeye başladım! Sanki bir aslı yokmuş gibi yaşadıklarımızın, tek tek eksiliyordu, elimden ve gözümün önünden sevdiklerim...
Ve benim o an öylesine dönmüştü ki gözüm!
Tüm algılarım kapanmış, öz bilincim sıfırın altında alev alev yanarken; ne söylenen, ne yapılan hiçbir şeyi kavrayacak akıl ve ruh bütünlüğüm, ne de oryantasyon farkındalığı denen şeyi hayata geçirebilecek gücüm vardı.
Her zaman dayatma ve zorlamalara karşı alerjik bir yapım olmuştur. Bu sebeple o dönemde; tek tutar dalım ve sığınağım vardı, isyan!
İşte böyle anları yaşarken, kendi iç sesinizin gürültüsünden, duymanız gereken sesleri duyamaz oluyorsunuz!
İçine düştüğünüz acının içinde kıvranırken, o acının diğer yüzünü okuyamıyor, göremiyorsunuz bir eliyle azaltırken, diğer eliyle sizi nasıl çoğaltmaya çalıştığını, arkasına sakladığı elinde hediyelerin en güzeliyle geldiğini!
Göremiyorsunuz, hiç boş yere ve eli boş gelmediğini acının!
Sonrasında; siz inatla harlamaya çalışırken içinizdeki isyan ateşini, yeni sesler karışmaya başlar o çıtırtıların içine...
Ve duyduğunuz seslerde Rabbiniz vardır!
İnanılacak şey mi? Rabbiniz, konuşmak için sizi seçmiştir, konuşuyordur sizinle!
Ve...Diyordur ki:
“Kimi benden çok seversen, onu senden alırım!”
Ve ekliyordur;
“Onsuz yaşayamam deme, seni onsuz da yaşatırım!”
“Sen sadece benimsin ve sen bunu çok çabuk unuttun!” diyordur!
Oysa en kaybettim dediğiniz yerde bulmuşsunuzdur aşkı!
Ve mevsimler geçmeye başlar üstünüzden...
Bir kez daha anlarsınız ki; her ateş, mutlaka ve mutlaka yanmaya başladığı yerde sönüyor!
İnanın bana; kan bağı değil, can bağıymış asıl önemli olan. Mutluluk her zaman ve her yerde, herkesle paylaşılabilir bir şeydir ama ya acı? İşte o acı anında, yapmaktan ve söylemekten ar etmediğiniz her şeye rağmen yanınızda kimler varsa, sizden ricam, lütfen onlara sahip çıkın! İnanın bir tek onlardır yüreğimizin şifası!
Çünkü beklentisiz, çıkarsız, yargısız, maskesiz verdikleri güven, sevgi ve sadakatleriyle dururlar yanınızda...
Tüm bunları yaşarken, bende kendim için olmasa da bir karar verdim.
Arkamda bıraktığım bunca yılın, izlediğim, konuştuğum insanların en önemlisi de hayatın öğrettiği tek şeydi bu bana...
"Ölemiyorsan yaşayacaksın! Yaşayamıyorsan yaşatacaksın!"
O yüzden çok severim, açmamış goncalarımı, meleklerimi!
O yüzden çok severim, mor güllerimi!
O yüzden çok severim, güngörmüşlerimi!
O yüzdendir:
“Ben her zaman için her şey, hiçbir zaman için hiçbir şeyim!” demem...
O yüzdendir, hep “hiç’liğin” kapısında gezinmem!
O yüzdendir, hayattaki gerçek ismimi ve yerimi aramam!
O yüzdendir, onlarca takma adım, etiketim varken, isimsizliğim!
O yüzden çok korkarım; kırılsam da, kırmaktan! Yıkılsam da, yıkmaktan! Yıktıklarımı yeniden yapamamaktan!
O yüzdendir, her seferinde kapıyı ilk çalan olmaya çalışmam!
Çünkü pek çoğunuz gibi gerçekten kaybetmenin ne demek olduğunu, yaşayarak öğrenenlerdenim!
O yüzdendir, bu kadar eleştiriye, yargıya rağmen, bir başkası ne der diye düşünmeden, karşımdakinin hatalarını ve korkularını da yüklenmek için el uzatmam!
Ama ne yazık ki, bu madalyonun da bir başka yüzü daha vardı!
Zaman içinde ve yaşadıklarımdan öğrendim ki; ben ne yaparsam yapayım, karşımdaki benimle arasına mesafe koymak istiyorsa, buna ben engel olamam! Karar verilmiştir zaten!
O yüzdendir, bunun benimle alakalı değil de, karşımdakinin gözünde ne kadar değerli olduğumla ilgili olduğunu anlamam!
“Bahaneler uzak kalmayı tercih edenler içindir.” Derken bizler, buna karşılık:
“Bazen, uzaklaşmak gerekir yakınlaşmak için,
Bazen, hatırlamak gerekir hatırlanmak için,
Bazen, ağlamak gerekir açılmak için,
Bazen, anmak gerekir anılmak için,
Bazen de susmak gerekir duymak için...” diyen Tebrizlim’e bağlılığım!
Peki; hiç düşündünüz mü, neden öfke anında avaz avaz bağırırız?
Bilir misiniz bu sorumun hikâyesini?
Buyurun bu hikâyeyle bitireyim.
“Bir gün yaşlı bir bilge öğrencileri ile gezinirken, nehir kenarında birbirlerine öfke içinde bağıran bir aile görmüş.
Öğrencilerine dönüp: “insanlar neden birbirlerine öfke ile bağırırlar?” diye sormuş.Öğrencilerden biri: “çünkü sakinliğimizi kaybederiz” demiş.
Bunun üzerine bilge: “ama öfkelendiğimiz insan yanı başımızdayken, neden bağırırız? O kişiye söylemek istediklerimizi daha alçak bir ses tonuyla da aktarabilecekken, niye o kadar yüksek sesle söyleriz?” demiş.
Öğrencilerden ses çıkmayınca başlamış anlatmaya:
“İki insan birbirine öfkelendiği zaman, kalpleri birbirinden uzaklaşır. Bu uzak mesafeden birbirlerinin kalplerine seslerini duyurabilmek için, bağırmak zorunda kalırlar. Ne kadar çok öfkelenirlerse, aradaki mesafe o kadar açılır, açılan bu mesafeyi kapatabilmek için de daha çok bağırmaları gerekir.”
“Peki, iki insan birbirini sevdiğinde ne olur?
Birbirlerine bağırmak yerine sakince konuşurlar, çünkü kalpleri birbirine yakındır, arada mesafe ya yoktur, ya da çok azdır.
Peki, iki insan birbirini daha da fazla severse ne olur?
Artık konuşmazlar, sadece fısıldaşırlar, çünkü kalpleri birbirlerine daha da yakınlaşmıştır. Artık bir süre sonra konuşmalarına bile gerek kalmaz, sadece birbirlerine bakmaları yeterli olur. İşte birbirini gerçek anlamda seven iki insanın yakınlığı böyle bir şeydir.”
Daha sonra bilge, öğrencilerine bakarak şöyle devam etmiş:
“Bu nedenle tartıştığınız zaman kalplerinizin arasına mesafe girmesine izin vermeyin. Aranıza mesafe koyacak sözcüklerden uzak durun. Aksi takdirde, mesafenin arttığı öyle bir gün gelir ki, geriye dönüp birbirinize yakınlaşacak yolu bulamayabilirsiniz.”
O yüzdendir, sesimin alçaklığı!
O yüzdendir, sevdim mi, dünyanın gürültülerini hiç’e saymam!
O yüzdendir, aklımın değil de, yüreğimin fısıltılarını rehber edinmem!
O yüzdendir, Mevlana’mın “Güvendiğiniz dağlara karlar yağdığında en güzel çare, dağ ile karı baş başa bırakmaktır.
Gün gelip karlar eridiğinde; dağ yolunuzu gözleyince en güzel cevap, başka bir dağdan selam yollamaktır.” Sözünü ezberim!
O yüzdendir, kırmaktan imtina etmeyen doğrucuları, kendi doğrularıyla baş başa ve benim yanlışlarımdan uzak tutmaya çalışmam!
O yüzden bilmenizi isterim ki; bu hayat yolculuğunun bir bölümünde, yolu yolumla kesişen, Allah rızası için iki kelam ettiğim, bir selamı bölüştüklerim: Biliyor musunuz, sizleri hep çok sevdim!
Son olarak demek istiyorum ki;
Şu fırsatlar âlemindeki herkesin "birini" bulduğu bu hayat yolculuğunuzda, "birbirlerini" bulanlardan olmanız ve her zaman, sevdiğiniz kadar sevilmeniz dileğim...
Her daim;
Sevgim, saygım ve fiddareyn saadetler duamla...
Es-Selâmün Aleyküm...
25.09.’18
Gül Başpınar
YORUMLAR
Ve aleykümselam canım benim ...Öncelikle o muhteşem yüreğin o kadar güzel değerli ki, yüreğinin güzelliğine paha biçilemez ...Ben seni öyle güzel görüyorum ki ,ne desem anlatamam duygularımı ve yazıların çok kıymetli seni sevenleri kaleminden mahrum etme derim ...Seni çok seviyorum ...
Debisi yüksek bir yazıydı.Aradan geçen üç yılın hakkınızda hayırlara vesile olmuş olmasını diliyorum.
Okunmuş her yazının okurdan alacağı vardır. Yazıdan, yazının sahibine ulaşmak mümkün olmadı. Sanırım Defin töreniydi sizin için bu yazı Ve Toprak kendisine ekilenleri çoğaltarak geri verir. Şayet ölü değilseler.
Şu oryantasyon varya ! Aslında tam isabet bir tanım. Elindekini adam etmek adam olanı aramaktan daha avantajlıdır...
Yazı ise Tam inanmış bir kalbe sahip o zaman oryantasyon devre dışı zira edip eyleyen biri var.İnsan başkasına neden kızar.
Sevgi saygı ve Selam.
Belki zaman, çok şeyden önceydi bir yazıya yapılan yorum ile..
Oysa yıllardı var güçle devşiren, çok şeyin yeri değişti, birçok yaşam farlı yaşamlarda oldu.
Ama öyle bir yaşam vardı ki yıllarım onu düşünmekle geçti ve ömrümün uzun zamanı ona dua etmekle geçti. Sonra dualar sahipsizlikle kaldı sadece adına okunan, ama bir gün muhakkak duam yerini bulacaktı işte öyle bir yazı olacaktı ki ben onun altına konuşacaktım...Mustafa yılmaz
Aleynâ ve aleykum selam samimi içten bir yazıydı okuduğum sayfanızda Allah razı olsun değerli arkadaşım,
LÂ TAHZEN İNNELLAHE MEANÂ (ÜZÜLME, ALLAH KULUYLA BERABERDİR)
ALLAH gerçek sadık dosttur kullarına
ALLAH A sığınan daima kurtulur.
Allah her yerde her zamanda Allah kullarına şah damarından yakındır.Allah ı ananı Allah anar mahsunda bırakmaz..
Fakat insanları bazan şımarık çocuklara benzetirim şeker ister verilmese yaygara atarlarya..
İnsanlar da ihtiyaçları olunca el açarlar duaya hemde edepten öte..
Kendileri fanilereyse kul köle olurlarda..
Her daim kullarını yaratan koruyana o saygıyı göstermezler..
Ömrümce tek Rabbime secde ettim ne olursa olsun el etek öpmedim dünyalık için..Hak yolda hak bildiğimden de şaşmadım..
Okuduklarım sayfanda tertemiz inançlı bir kardeşimsin Allah inanan hak yolda olanların yar ve yardımcısı olsun..
Şöyle düşünüyorum bir insan ALLAH yaratıyor en mükemmel şekilde..Mükemmel olmasa ya da aksasa uzuvların çalışması o zaman o uzuvlarına şifa diye kendilerinin olmayan emanet verilen servetlerini vermek isterlerdi oysa bir nefes dahi alamazlar kibirli gururlu şımarıklar..Hiç kimse alamaz..
Doğar doğmaz tüm uzuvları düzgünse asla ben fakirim demesin kimse her haline şükür eylesin..
Onlara sağlıklı bedeni veren rızkını verene şükür gerek isyann değil..
İnsanları tanımak zor inanın insanları en iyi öfkelerinde tanırsınız.Sakladıkları incitici kötü yanlarını kendileri itiraf edercesine haykırırlar..
Sadık dost sanıp acıyan yanınızıda öğrendilerse vay halinize en acıyan yerden vururlar o tür kişiliktekilerin uzaklaşması daha iyi..
Acısına yandığınız canınızı istese vermeye hazır olduklarınızdan darbe alınca ağlar üzülürsünüz bence şüküretmek Allah bir şekilde o kişinin iç yüzünü gösterdi diye...
Zaman gelir ağladıklarımız için kurtulduk diye şükür ederiz..
Hz Muhammed sevgi ve düşmanlıkta aşırı olmayın zaman gelir dost dediğin düşman düşmanlarsa dost olabilir..Hz Muhammeddden yine İNCİTMEYİN İNCİTENLER DAHA ÇOK İNCİNİRLER DER..
İstediği kişinin tez olmuyorsa onda mutlaka sebepler gizlidir..Allah kullarına zaman tanır karşıdakini tanısın diye hakkında hayırlı olmayanı geciktirir ya da uzaklaştırır..Bunun için üzülme değil sevinmeli insan..
Kötülük yapanı ALLAH A havale etmek eniyisi bence kulun hakkını Allah ergeç alır şefkat tokadını ansızın yerlerde ne oldu der şaşarlar insanlar zalim unutkandır gafildirler..
Hak yoldasın o yoldan şaşma Allah kalbini daha da nurlandırsın kalbinde aşkını Allah sevgisini artırsın..
İslam için hak dava yolunda Kuran ı rehber edinmiş Peygamberimizi rehber edinmiş..Veli evliya hak yol için yazan sohbet eden okuyanlardan Allah razı olsun..
Yurt dışındayım sende aynı yerde kaldım demiştin ben inancımdan dolayı asla dışlanmadım buradea aksine saygı gördüm..
Biliyorsun her yerde iyilerle kötüler çok fakat sanal sonra yurdumuza gittiğimde gördüklerim şaşırttı buradakiler din öörf adetlerimize töremize tarihimize vatan milletimize daha çok değer verenlerdeniz..Malesef bir koca apartmanda orda kimse kimseyi tanımıyor yanıbaşında komşusu vefat etse duymazlar kopukluk var..
Dış istemeyen güçler dili dini birşekilde öğrenip içimize sızıyorlar hani inanmışlara atılan şeyler varya mesela savaş olan yerlerde kiler onların asla müslüman olmadıklarına eminim dinledim okudumda adamlar biz kurduk diyorlar sonrada ara buluculuk oynuyorlar..
o içe sızanlara inananlar öcü gösterile gösterile imanları pekişmemiş olanlar muallakta inançsız olup çıkıyorlar..Allah yardım eylesin.Her aile çocuklarını eğitmeli ellerine tel tablet internetle onları bırakmayıp şefkat ve sevgiyi her çocuk ailesinde bulmalı sorunsuz gelecek sağlıklı bilen inancını en doğru şekilde yapmalıdır..
Mevlana ve Şems gönül erleri Allah rızası için insanca yaklaşma insan sevgisi barışcıl müminlerin emin olduklarını göstermeselerdi birçok dile çevrilmezdi Sevenleri her yerden gitmezlerdi..
Toprak üstünde yaşayanlardan toprak altında kalan ışık olan rehber olan hak yolda vefat etmiş peygamberler Allahın seçkin kulları..Her asırda geldi rehber peygammberimizle son buldu..
Allah yardımcın olsun kardeşim dualarım seninle Allaha inanıp iman etmiş dinkardeşlerim için milletimiz vatanımız için duamız Allah Büyük..
LÂ TAHZEN İNNELLAHE MEANÂ (ÜZÜLME, ALLAH BİZİMLE BERABERDİR)
Allah a emanet ol SİDNEY DEN selamlar dua ile..
insanı vuracakları yerdir sevdikleri.. mevlana ve şemş ile vururlar.. tapduk ile yunus ile vururlar..
vururlar işte.. istersen ses etme.. kendine öl dediğin zaman ölemiyorsan, neden yaşadığını sorgularsın..
saflara ve iyileri, sevgi okuyla vururlar...
hangisi demiştir bilmem, o kadar çok söz edilmiştir ki.
yay gibi eğri olsam elde tutar beni
ok gibi doğru olsan yabana atarlar..
susmak lazım sadece tanrının yetmediği bir yerlerde vardır yalnız.
üşürsün yoktur yanında allah
acıkırsın yoktur yanında tanrı
konuşmaz o bizimle yanıltmasın seslendiğini konuştuğunu söyleyen hikayeler hiç birimizi..
öyle o yalnızdır, yanına kimseyi istemez,
lakin insan nasıl bir şey ise, ne onsuz yapabilir ki zaten onunla olmaz...
o yüzden alırlar ve gordion düğümünü iskender gibi kılıçla keserler hikayeye göre.
saygımla efendim..
/Şu fırsatlar âlemindeki herkesin "birini" bulduğu bu hayat yolculuğunuzda, /
uzun bi yazı.belliki her sözcüğü değerli.ama insan koskoca denizlerde,bi tümceye takılıp kalıyo işte.orada kendini buluyo.
kopup gidememek nedir.kodskoca dağlarda ,topraksız bi zeytin ağacının inadına yeşermesi.
dünyayı verseler ,çıkılmayacak taşlara kırmızı boyalarla yazılmış sevda isimleri nedir.
bazan düşünürsün hala yerindemi o sevdayı hak edenler.uzaklar büyümedimi. artık herkes yabancı olmadımı.
gelmeyeceğini bildiğim halde yazdığım atlar.sonra öğrendimki.artık gelmeyen atlara kızmıyom.alışmak bu olsa gerek.
bütün bu karışıklıklarda ,sarhoşluklarda herkes birini buluyo işte.belki istediğin hiç olmuyo ama hayırlısı oluyo.belki kebulleniş.
ben çok yürüdüm yoruldum.aslında hiç yorulmazdım ama hep orada kaldım.atamadım kovamadım.vazgeçemedim.unutamadım.bi defadaha dünyaya gelseydim.O'nunla karşılaşmak istemezdim.çünkü bana çizilen hayat hiç güzel değildi.yaşamda herşeyim olduda,içten bi gülmedim.çünkü hep O'ndaydım.kendime hep kızdım .gül gibi çocuklarım varken ,eşim varken herşeyim varken hep aklımda O , kendime hep hain dedim.
kendimden nefret ettim.
suçluyum ben.
ailemin eşimin çocuklarımın tırnağı bile olamıyacak birine taptım ben.
tam 37 yıl bu...
insanların bu kadar bile ömrü yok.
yanlış yaptım.o kadar O'nu yaşatmamalıydım içimde.
yaşadığım hayattan ,yazdığım her şiirden pişmanım.
bu Sayın Hocam birilerini bulmak tan öte.
bulamadık işte.hep yanlış ata bile bile bile oynadık.yanımızda bizi sevenleri görmedik.
yanlış yaptık.
şimdi günah çıkarıyoz.
günahımız bitmez.karıncaların kedilerin hatırı olsada bitmez.
Beyzanur,yaşadıklarıma ünlem oldu ama.keşke yazmasaydım keşke hiç okuma yazma bilmeseydim.yaşadığım herşeyde pişmanlık ,keşke hiç bakmasaydım kahve gözlerine.
bu günah benden çıkmaz.bin defa haca gitsemde çıkmaz.yanlış yaptım.
ben sevdiklerime ihanet ettim.eşime çocuklarıma aileme ihanet ettim.
Cennet olsa düşünmemem lazımdı ,varki Cehennemde sonsuz yanaydım.ama O olmamalıyddı hayatımda.
çünkü O ,sevdikleririmin hakkını yedi hep .
sevdiklerime o kadar yakın olamadım.pişmanım.
O'nu untuğumda öleceğini biliyodum.şimdi unutçam ölsün
.içimdede öldü.
yarın sabah eşime çocuklarıma daha bi başka sarılcam.yarın O'na ölüm bana milat olsun.
yoruldum.
yıllarca kazma kürek le çalıştım yorulmadı
sabah ezanlarını dinledikten sonra çıkçaz yarın yine yollara.bi yanı kekik ,bi yanı zeytin ,bi yanı mandalin..elimde kerpeten tel örgüler önümde..
kimbilir kaç dikenli tel batacak ellerime olsun..Haziran'ların dili olmsın benim sana konuşacaklarım ölüm sonralarında kalmasın.sen öl..!
yoksa benim huzurum yok bu dünyada .seni unutacağım .sen öl..!
ölürsen vallahi ağlamıycam.sen benden önce ölcen ..
o gün gelcem mezarına ,bize ikimize zehir ettiğin dünyanın dertleriyle. o gün gelcem mezarına.
sana dua etmiycem.
gülebilirsem gülcem.kurtuldum sevdandan diycem.inşallah ,ölüm sonrası sonsuz gerçek yaşam yoktur diycem.istemiycem artık seni,o sonsuzlukta.
ağlamıycam artık.seni düşünmüycem.aileme ihanet etmiycem.
kahve gözlerin toprak olacak.sarı saçların çürüyecek ..gidersen gideceksin benden.ikimiz olmuyo bu dünyada.
benim diyeceklerim dağlara..
Aleykümselam.
Sayın Hocam, beni dinlediğin için çok sağol.insan bazan yakın bulduklarına kendini anlatmak istiyo.çok sağol.
selam ve sevgiyle Allaha emanet ol Sayın Hocam
Aleyna ve aleyküm selam
Tanıdık yakın dost cümleler..
yürek yanığının ortak paydası
Teşekkürler benden bizden hepimizden olan yürek sesine...
ECE AYKAN
Sevgilerimle, her daim...
Ve aleykümselam canım....
Ve sadece yazdım!
Hem de gecelerce, hem de sabahlara dek, hem de yıllarca, hem de hala!
Zaman içinde, önce mektup dediğim yazılar çoğaldı, sonra da o yazıların içinden çıkan şiirler!
Bende yazıyorum derdimi üzüntümü bir beni yaradan ,bir kalem bir kağıt biliyor ve dostlarımla paylaşıyorum yazdıklarımı ...Güzel insanlarla olmak şu çekilmez dünyayı biraz olsun unutturuyor...Kocaman öpüyorum o muhteşem ötesi yüreğini ...Allah'a emanet ediyorum güzel dostumu ...
ECE AYKAN
Bil ve utuverme e mi?
Şadiye Gök Ayhan
Şadiye Gök Ayhan
Aleyküm selam O nunla sohbet sohbetlerin en güzeli , Sus'arsak ar'ımızdandır, samimi sohbet için teşekkürler, iyiler çoğalsın İnşallah, sevgilerimdesiniz
ECE AYKAN
Beni çoğaltan o sesine, nefesine kurban...
Koccaman sevgilerimle bidenem... :)
Ve aleyküm selam. Gönlünüze ve ömrünüze bereket çok güzel bir paylaşım, Güzellikleri paylaşan gönüllere selam olsun. Okuyanlarınız, yazılarınız bereketli olsun İnşa Allah.
ECE AYKAN
Varlığınız değer kattı, teşekkür ederim...
Aleynâ ve aleykum selam Sn Yazıcı...
Kendi inancınla yoğurduğun samimi bir yazı olmuş.Benim için en önemli noktası samimiyetle dökülmesi kelimelerin. Yoksa kadere inanman,osmanlı hakkında görüşlerin,dünya görüşünün şu okuduğum an da bir önemi yok. Sana katılmıyor olmamın da bir önemi yok. Bunun aslında sence de önemi yok. Sen gerçekten duyulmak istiyordun ve ben bu yazıyı okuyunca seni çok iyi duyabildim. Bir insan kendi masumiyetini ta içinde koruyabiliyorsa (neye inanırsa inansın) benim için kabuldür.
Sevgilerimle...
ECE AYKAN
Duyar sesinizi, siz onu bir kimliğe bürümeye çalışırken...
Ne mutlu, değil mi?
Merhabanın en güzeli bu benim için...
Sevgilerimle...
Her cümlesinde edepten bir parça ile ders veren güzel yazınızı tebrik ederim.
ECE AYKAN
Teşekkürler Hasan Bey...
Aleyküm selam canım, ne güzel bir paylaşımdı bu, severim seni ve güzel kalemini...
Dilerim hep gül, GÜL kalem...
ECE AYKAN
Minnettarım, hiç eksik etmediğin varlığına...
Sevgilerimle, çok kere çok... :)
Daha sonra bilge, öğrencilerine bakarak şöyle devam etmiş:
“Bu nedenle tartıştığınız zaman kalplerinizin arasına mesafe girmesine izin vermeyin. Aranıza mesafe koyacak sözcüklerden uzak durun. Aksi takdirde, mesafenin arttığı öyle bir gün gelir ki, geriye dönüp birbirinize yakınlaşacak yolu bulamayabilirsiniz.”
İnanın bana; kan bağı değil, can bağıymış asıl önemli olan. Mutluluk her zaman ve her yerde, herkesle paylaşılabilir bir şeydir ama ya acı? İşte o acı anında, yapmaktan ve söylemekten ar etmediğiniz her şeye rağmen yanınızda kimler varsa, sizden ricam, lütfen onlara sahip çıkın! İnanın bir tek onlardır yüreğimizin şifası!
Çünkü beklentisiz, çıkarsız, yargısız, maskesiz verdikleri güven, sevgi ve sadakatleriyle dururlar yanınızda…
YAZINIZI TEKRAR TEKRAR OKUMAK EZBER ETMEK GEREK(.)
SAYGILARIMLA
ECE AYKAN
Bakın edivermişim...
Şaka bir yana, gerçekten de, "kan bağı değil, can bağıymış asıl önemli olan." Tüm ilişkilerin özü...
Bir kez daha teşekkürlerimle Müslüm Bey...
MÜSLÜM BAYRAM
saygılarımla
ECE AYKAN
Son dersi de, "incinmemektir!"
Aslında bütün sevgilerin tek başlagıcı bir aşk hikayesine dayanır ve içten verilip alınan bir selamla açılır tüm yollar...
Aleynâ ve aleykum selam... Ahmet Bey...
Mustafa YILMAZ
Eğer sensen şükür rabbime en azından sesin var oldu.
Mustafa yılmaz
Mustafa YILMAZ
Eğer sensen şükür rabbime en azından sesin var oldu.
Mustafa yılmaz