Kırmızı Siyah
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Yükünü topladı, son bir gayretle boşalttı. Bu eski maden ocağında gözleri kararırdı. Elleriyle hissetti rüzgarı. Nefesi daralırken sanki çatırdayan ahşapların arasından ıslık çalıyordu ölüm meleği. Toplantı vardı, bilinmez bir sofraya çağırıyordu tüm işçileri. Tam on beş yıl dedi. On beş yılda kök salmıştı yerin derinliklerine. Ah dedi. Ah güneşim, neredesin ey beyaz tenli. Ben katran siyahına boyadım kömürden gözlerimi.
Bağırdı. Avazı çıktığı kadar bağırdı. Şahlanan siyah at gibi fırladı ruhu yerinden. Sanki dağ yarıldı, kayalar tuz buz oldu. Oysa üşüyen bir serçe gibi titriyordu. Başını arkaya eğdi. Saçlarından kömüre tuz kattı. Emek dedi. Ekmek ve tuz bu yüzden kutsaldı.
kömür, senin siyah teninden beyaz unu çıkarırım
kömür, seni sökerken zindandan cehenneme ben çıkarım
kömür, seni yeraltında ararım
kömür, sıcak yuvanın hayalini kurarım
kömür, siyah tuz birikiyor tenimde, senin rengin
kömür, ırmağın öte yüzünde savaşa kalbimden dökülüyorum
kömür, bilgisi var devletin
senin kalbin durunca, cüzdanın yokluğu kadar hissedilmezsin
kömür, kaç asırlık kutsalsın, kaç asırlık paslı hançersin
dedi. Asansöre bindi. Ne kadar da gıcırtılıydı kafesler. Bu gıcırtılar demirin şarkısı mı diye düşündü. Demiri hatırladı. Yüksek medeniyetin o yeni damarını. Yani ölümün, öldürmenin. O kutsal Tanrı hediyesinin nasıl da damarlarda dolaşan hemoglobin moleküllerini çıkardığını hatırladı. Kırmızı rengini demirden alıyormuş insan kanı. Bu yüzden kor olup kalıplara akan demir bana hep kanın damarlarda akışını hatırlattı. Oysa ben gül rengine sevdalıyım. Ah gül. Gülüm.
demir, atların nallarından arza saçılan
demir, yorgun makinelerin sırtındaki kibir
demir, savaşın gerçek tonu
demir, zulüm
demir, başkaldırı
demir, ateşte eriyen kor
demir, meydanlarda filizlenen cevher
demir, kana doyan en soğuk metal
demir, cennet hediyesi
demir, cehennemin eli
demir, gözlerin nemi
Ağır gelmişti dünyanın yükü. Dünya dönüyordu. Ama yer altındayken dönen dünyayı düşünmek arabanın bagajında seyahat etmek gibiydi. Üstelik bulutlar olmalıydı. Haykırdı. Gözlerinden ateşi öyle bir fırlattı ki sanki bu ateş dünyayı yakacaktı. Bütün kutsallar o anda yerin dibine girdi. Yerin üstündekiler onun kadar ölümü hissetmedi.
öl, öl ki en güzel yerinden boşalsın nehir, yüzünden aksın
öl, öl ki güneş yükselsin, toprağı kazsın tırnaklarım bir ağacın dibinde
seni bu dünyaya değil, uzayın yaratıldığı dumana gömsünler
öl, öl ki şehirler kasabaya, köyler eve dönüşsün
hangi yasaya uysan ruhun rayından çıkar
öl, öl ki boğuluyorsun, el salladığın bütün trenler sahte
ölsen ne ki, daha meyve olmamış acı bir tohumsun ağaç dalında
tuhaf bir yaratığa dönüşen işçisin maden ocağında
Yusuf Bal
3 Mayıs 2014
Hayal Bilgisi Dergisi, Sayı 13, Yaz 2014 Sayısında Yayınlandı