- 409 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Suya hayat yazılır mı?
Nur sûresinin 45. ayetine verilen mealler arasında gördüğüm bir farklılık beni düşündürdü. (Aslında bu bile mealin Kur’an’ın ’anlamı’ değil ancak ’mealcinin anladığı’ olduğu hakkında bir delildi.) Kimisi "Hareket eden her canlıyı sudan yarattı!" diye veriyor kimisi de "Her canlıyı sudan yarattı!" diye. Diğer bazısı da "Her hayvanı sudan yarattı!" olarak veriyor. Fakat bütün bu ’farklı anlayışlar/anlatışlar’ içinde birşey dikkatimi çekti. Nihayetinde ’hayvan’ veya ’canlı’ veya ’hareket eden canlı’ bir şekilde aynı noktaya parmak basıyor: Canlılığın alametlerinden birisi de ’hareket’tir.
En azından ’sınırlılar/mahluklar’ için durum böyledir. (Biyoloji de böyle söyler.) Bizim üzerimizde canlılığın okunuş şekillerinden birisi de ’büyümek kadarcık olsun’ hareket etmemizdir. Ağaçlar böyle hareket ederler. Bir yerden bir yere giden ağaca rastlamazsınız ama onun da kök saldığı yerde sürekli büyüdüğünü görürsünüz. Yahut da kıştan bahara geçerken üzerinde bir hareketliliğin olduğunu farkedersiniz.
Hayvanlarda durum daha aşikârdır. Onlar hiç yerlerinde durmazlar. Daha da içerilerine girdiğinizde, hem bitkilerin hem de hayvanların, müthiş bir faaliyetle kaynadıklarını müşahade edersiniz. Onların dokuları, özsuları/kanları, hücreleri. O mini minnacık âlemler... Sürekli bir faaliyet içindedirler. İşte hareketin padişahı oralardadır. Ve bu yönüyle, en durgun görünümlü canlılar bile, hareketle dolup taşmaktadırlar. Dışlarında tembellik görünse de içlerinde bundan eser yoktur.
Bu bizim eksiklikten kemale doğru koşumuzun bir sonucudur. Her hareket bir eksikliğin giderimi için yapılır. Cenab-ı Hak, cümle nekaisten münezzeh ve mualla olduğu için, onun sahip olduğu hayat sıfatı hakkında ’hareket’ten bahsedilemez. O bundan münezzehtir. Fakat onun da hayatı, üzerimizdeki tecellileriyle, yaratışlarıyla, tasarruflarıyla, ikramlarıyla okunur olur. Biz hareket ederiz. Çünkü Cenab-ı Hakkın tecellilerinden daha çok/farklı istifade etmek isteriz. Kabımız sınırlıdır. Sınırlı kaptan daha çok su geçirebilmek için o kabı sürekli farklı farklı denizlerde doldurup boşaltmaya çalışırız. Birgün neşeli oluruz birgün hüzünlü. Bir an koşmak isteriz bir an durmak. Bir sabah konuşma isteğiyle uyanırız bir başka sabahsa susmak... Hülasa: Onun hayatı ’yaratmasıyla’ ve ’yarattıklarıyla süregelen ilgisiyle’ bilinir. Bizim hayatımızsa ’yansıtmamızla’ ve ’yansıtılanı farklılaştırmaya çalışmamızla’ anlaşılır.
Bu açıdan bakıldığında, Bediüzzaman çok doğru söyler, nübüvvet de Allah’ın Hayy isminin bir gereği ve delilidir. Cenab-ı Hak, hayatın(ın) bir alameti de gayrısına ilgisi olduğu için, peygamberler göndererek bizi bu ilgisinden haberdar eder. Bize doğru yolu gösterir. Bizimle konuşur. Bize ilhamlarda bulunur. Bizi kendisinden haberdar eder. Bütün bunlar hayatın lazımları/işaretleri içinde yeralmaktadır. Hatta, bizler, ilgisinde zayıflık gördüğümüz insanlar hakkında deriz ki: "Benim için öldü."
Ancak ben bu yazıya Hayy ism-i şerifinin şu yönünü ele almak için başlamadım. Benim asıl dikkatimi çeken şey suyun hayatla olan mucizevî ilişkisi. Evet. Su ile hayat arasında öyle mucizevî bir ilişki var ki, bugün uzayda hayat arayanlar bile, öncelikle su arıyorlar. "Su varsa muhtemelen hayat da vardır!" diyorlar.
Elbette, Allah’ın Hayy ismi tecelli etmek için suya muhtaç/sınırlı değildir ve bizim bilmediğimiz, göremediğimiz, dokunamadığımız birçok başka nesneden başka türde hayatlar yaratılmıştır. Melekler bizim aşinası olmadığımız bu hayat türlerinin parçasıdırlar. Varlıklarıyla Hayy ismini kendimizle sınırlandırmamamız gerektiğini hatırlatırlar. Zaten bizim şahidi olabildiğimiz hayatlar ancak topraktan yaratılanlardır.
Evet. Bizim canlılığımız toprağı ve suyu kapsıyor. Fakat suyu o kadar yoğun bir oranda kapsıyor ki vücudumuzun neredeyse dörtte üçü su. Yani dörtte üçü su ile dolu bir bardak olarak dolaşıyor gibiyiz. Hareket eden şey aslında bu. Fakat, bu detaya biraz daha dikkatle bakarsak, suyun mahiyetinde üzerindeki nizamları dağıtmaya da bir temayül var. Yani suyun üzerinde bir düzen kurduğunuzda, su, bunu çok çabuk eski haline döndürür. Veya şöyle söyleyelim: Su üzerine inşa edileni çabuk inkâr eder.
Çok çabuk unutulmuş sözler için şöyle deriz mesela: "Suya yazılmış yazılar..." Çok çabuk geçip giden zamanlar için de deriz: "Su gibi akıp gitti." Kendisiyle ciddiyetle konuşulamayan, kalıcı işler yapılmayan ve beklenilmeyen kimseler hakkında deriz: "Çok sulu bir adam!" Hatta evlerimizi inşa ederken bile sulu zeminlerden kaçınırız. Zira biliriz: Sulu zeminde yapılan evler, Allah korusun, bir deprem anında çabuk yıkılırlar. Çünkü onlar da, tıpkı anneleri olan su gibi, üzerlerindeki düzeni dağıtmaya yatkındırlar. Evet. Bütün bunlar zaten bildiğiniz şeyler.
Lakin şu an sahip olduğumuz hayatları mucize yapan biraz da bu. Şu an herbirimiz dörtte üçü su olan bardaklar olarak yaşıyoruz. Ve üzerimizde kurguların en muhteşemi, en harikası, insan tarafından taklit edilemeyeni ’hayat’ var. Su üzerine yazı yazsan kalmıyor ama hayat yazılmış ve devam ediyor. Bina diksen durmuyor ama hayat dikilmiş ve kolay kolay yıkılmıyor. Normalde üzerindeki düzeni dağıtmaya meyyal olan su, sanki hayat konusunda farklı bir emir almış gibi, onu dağıtmıyor.
Tıpkı, Hz. İbrahim aleyhisselamın ateşe atılması vaktinde, Cenab-ı Hakkın "Ey ateş serin ve selametli ol!" buyurması gibi, su da, hayat konusunda bir buyruğa intisab ediyor. Bu buyruğun özeti de şöyle gibi: "Ey su, seninle hayatı yarattığımda düzen dağıtıcı olma, intizamlı ol."
Yani, arkadaşlar, ’her canlı şeyin sudan yaratılması’ bir mucizenin bize hatırlatılması gibi geliyor bana. Üstelik bu canlılar çılgınlar gibi hareket ediyorlar. Hiç durmuyorlar. Sürekli çalkalanıyorlar. Bardaklarını sallıyorlar. Ancak içlerindeki muhteşem intizamda hiçbir yıkılma yok. Dağılma yok. Bulanma yok. Su kenarına yapılan evler yıkılmaktan korkar ama suyun üzerine bina edilen hayat da böyle bir endişe yok. Her neyse... Yazıyı uzattım. Fakat heyecanıma verilsin isterim. Ayetler, yetmiş libaslı bir huri gibi, birbirlerini kapatmayan anlam katmanları/güzellikleriyle hayran ediyorlar. Ahmed, bu küçük aklıyla, şu güzelliğe nasıl karşı koyabilirdi?
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.