- 1668 Okunma
- 18 Yorum
- 0 Beğeni
HAYDİ SEYİRE
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Hani “öykülerle deyimler” diye bir serinin peşindeyim ya. En son güreş deyimlerini yazdım. Orada da bir güreş anımdan bahsettim. Madem söz güreşten açıldı o anımı da sizlerle paylaşayım istedim.
1968-1976 sekiz yıl Hava Kuvvetlerinde, Silahlı kuvvetlerde güreş tuttum. O yıllarda kurumlar güreşe önem verirdi. Şimdi o destek kalmadı.
Ben 48-52 kilolarının güreşçisi idim. Bu sıkletlerin güreşçileri dertlidirler. Müsabakalardan bir hafta önce başlar dertleri. Atarlar sıcak hamamlara, saunalara, fırına ekmek atar gibi. Güreşeceği kiloya inmek zorundadırlar. Yemek yok. Su yok. Karnımız sırtımıza yapışır. Gıdanız günde bir göbekli marul dur sadece.
Aynı derdin tersi de ağır kilolarda ki güreşçilerin başındadır. Onların da kilo alması gerekir. Güreşeceği ağırlığa gelmek için. Gözlerine yuvaları dar gelir, yemek, tatlı yedirilir. Sürahiler dolusu su içirilir.
Onlar bize özenir, biz onlara…
Yıllar sonra tayinim İstanbul’a çıktı. Beni güreştiğim yıllardan tanıyıp takdir edenler olduğu gibi, çekemeyenler de olurdu. Bazıları kıskanır:
" Şu ufak bünyeyle mi şampiyon oldun? Hayret." Derlerdi.
Askerin değişmez görevlerinden biride nöbettir. Bir pazar günü nöbetçiyim. Nöbet tuttuğum yerde iki arkadaş daha var. Herkesin görevi, sorumlulukları ayrı. Nöbet tuttuğumuz yerin çay ocağında oturuyoruz. Sohbet ediyoruz. Diğer arkadaşlardan biri de Ulvi. Sevdiğim bir arkadaş. Devre arkadaşım. Diğeri de genç bir astsubay.
Laf döndü dolaştı. Benim güreşçiliğime geldi. Ulvi uzun boylu, iri yarı, vücutlu biri.
" Yahu Bedri bu vücutla mı güreştin sen? Bir lokma adamsın. Seni sıksam suyunu çıkartırım."
" Ne sıkıyorsun Ulvi sen? Limon mu? O iş senin bildiğin kadar kolay değil. Sen hiç güreştin mi?”
"Güreşmedim. Ama güreşçi dediğin biraz vücutlu olur.
Ulvi mesleğin de başarılı biriydi. Ama bilmediği bir konuda ahkâm kesiyordu. Sinirlenmiştim.
" Senin gibi yani."
"Evet. Benim gibi."
Pazularını gösteriyordu. Anlaşılmıştı. Ulvi kaşınıyordu. Gereğini yapmakta bana düşüyordu...
" Var mısın?"
" Neye var mıyım ?"
" Benimle güreşmeye"
" Seeennn... Benimle? "
" Evet, ben seninle. Bu arkadaşımızda hakemlik yapsın. Yapar mısın?
" Yaparım ağabey. Az buçuk seyrediyoruz. İki puanı, tuşu biliyoruz."
Ulvi:
"Ben puan falan anlamam. Göbek güneş görecek."
Bu bir güreş terimiydi. Yoksa Ulvi güreş biliyordu da benden mi saklıyordu? Ama ne olursa olsun. Ok yaydan çıkmıştı, bir kere.
Ulvi iyice sinirlenmişti. Hemen orada üstünü çıkardı.
" Hadi gel... Hadi..."
Bu konuşmalar askerlerinde dikkatini çekmiş, bizi dinleyenlerin sayısı artmıştı. Ama hiç biri bana şans vermiyordu. Yürekleri benden yanaydı. Bunu hissediyordum.
Sporda kuraldır. Rakibini basite almayacaksın. Ama gözünde de büyütmeyeceksin. Ulvi neredeyse benim iki katım. Yenilmem normal. Ama günlerce konuşulacak, Ulvi’ye beni nasıl yendiği anlattırılacak, gülünecekti. Buna tahammül edemezdim işte.
Çıktık dışarı. Geniş bir çimli alan. Sanki Edirne Sarayiçi... Askerler telefonlara bakacak sadece bir kişi bırakmışlar içeride. Diğerlerinin hepsi çember oldular bizim güreşimizi izleyecekler.
Çimli bir alan ve seyredenleri görürsem, hele birde "Köroğlu" havası da çalıyorsa, hiç dayanamam.
“Köroğlu havası” hariç ortam tam bana göreydi. Yağlı güreşin vaz geçilmezi hem ısınma ve hem de güreşçilerin seyirciye tanıtımı olan peşreve başlarım. Bir peşrev atıyorum ki, aman Allah. Eğiliyor çimleri söküyorum. Kalkıyor bulutları tutuyorum. Ortalık alkıştan inliyor. Askerler hem alkışlıyorlar, hem de:
"Helal olsun Komutanım... Helal olsun..." diye bağırıyorlar.
Ulvi sinirden mosmor. Fazla dayanamadı. Koştu üzerime geldi. Gelişinden tutuşundan anladım. Ulvi de güreşçiliğin "G" si yok. Bu benim işime geldi. Vurdum tırpanı. Düştü. Çevirdim sırt üstü. Hakem düdüğü çaldı.
" Tuş"
Bir sevinç fırtınası koptu. Askerler keplerini havaya atıyorlar, gülüyorlar.
" Heyyyy" diye de bağırıyorlardı.
Ast , üst, Komutan kuralları yok olmuştu.Hepimiz eşittik.Askerler bir güreş müsabakasını seyreden halk ,biz de çimde güreş tutan iki pehlivanlık. Üç beş asker koşup beni omuzlarına almak istediler. İzin vermedim.
Ulvi bağırıyordu:
" Olmadı, olmadı ki."
" Niye olmadı Ulvi ?"
" Suç ben de. Düdük çalmadan başladım."
" Peki, ne olacak şimdi ?"
" Bir daha güreşeceğiz"
" " Tamam Ulvi bir daha güreşelim.”
Ben rahattım. Ulvinin güreşi bilmediği kesindi. Yüz defa güreşsem yüzünde de yenerdim. Çalınan düdükle güreş tekrar başladı. Bir tek kol. Ulvi yine yerde. Çevirdim. Karar:
" Tuş "
Askerler yine kahkahalarla gülüyorlardı.
İnsanlara üç şeyi yasaklayamazsın. Hapşırma, kahkaha, bir de aşk var tabii. Ama şimdi onun sırası değil.
Ulvi;
" Olmadı."
" Haklısın Ulvi olmadı. Çimler yaştı ayağın kaydı. Ben fark ettim.
"Evet"
" Bir daha değil mi ?"
" Evet, bir daha "
Ben kararımı verdim. Ulvi’yle kedi, fare oyunu oynayacağım. Ama roller değişik olacak. Bu sefer fare kediyle oynayacak.
Biz başladık üçüncü güreşe. Yalandan alta düştüm. Altta iken de yapılacak oyunlar var. Ulvi çekiniyor. Ne yapacağımı bilmiyor. Yılan gibi kayıp çıktım üstüne. Kleyi taktım. Onu biraz yoracağım. Halk arasında "Kazkanadı" derler. Teknik ismi Kle dir. Kollarını rakibin kollarının altından geçirir, elleri ensesinde kilitlersin. Yorucu ve yenici bir oyundur.
Ulvi bir zorladı, kurtulamadı. İkinci hamle. Sökemedi kleyi. Üçüncü hamle...
Aman Allah’ım o da ne? Ağustosun ortasında yağmur mu yağacak ki, gök gürlüyor? Öyle bir ses. Evett... Doğru tahmin ettiniz. Ulvi yellendi.
Peşinden ortalığı bir koku sardı ki, dayanılır gibi değil. Ben kleden falan vaz geçtim. Çözdüm kleyi.
Gülmekten sırt üstü düştüm. İki asker koşarak geldi. Beni kaldırdı.
İçeri de telefon bekleyen asker korkuyla dışarı fırlamış.
" Komutanım silah atıldı..."
Askerler yerlerde yuvarlanıyorlar. Kahkaha sesleri göğü tutuyor.
Girdik içeri. Bana ikram bol. Kimi asker çay getiriyor, kimi meyve suyu...
Ulvi ateşi ateşine üç sigara içti. Konuşmuyor, yüzümüze bakmıyordu. Fazla üzerine gitmenin de âlemi yoktu. Bir söz vardır. " Hırsızı evine kadar kovalamayacaksın."
Sonunda sessizliği Ulvi bozdu.
" Bu burada kalacak arkadaşlar. Tamam, mı söz mü devrem ?"
" Tamam, söz Ulvi..."
O günden sonra Ulvinin bana tutumu değişti. O günü anlatmayayım diye, sık sık yemek ısmarlıyor, arada birde pahalı sigaralardan alıyordu. Genelde monoton geçen bir nöbet böylece neşe içinde bitmişti.
O günden sonra ne zaman televizyonda güreşleri seyretsem kulakları sağır eden o ses ve insanı bayıltacak o koku gelir aklıma...
YORUMLAR
Bedri Tokul
Değerli üstadım, eski bir güreşçi olarak farkettiniz mi, bilmiyorum...
Ülkemizde bazı topluluklardan güreşçi çıkmıyor...
Veya bazı bölgelerden...
Bu durumun etno-psikolojik boyutunu net olarak kendimce açıklıyorsam da [Tam bu noktada arama motoruna bunu sordum ama hiçbir şey çıkmadı.]
açıklamamın çok sübjektif, spekülatif, hatta provakatif olabileceğini de düşünüyorum... Neyse...
Güreşle hiç alakam yok, ama anlayabildiğim kadarıyla güreş içten pazarlığın, temelsiz kinin ötelendiği, kısaca samimi bir 'gardaşlığın' önkabul sayıldığı bir erkek ritüeli...
Belki de millet olarak bizi diğer topluluklardan farklılaştıran, milletler ailesindeki yerimizi seçkinleştiren baş özelliğimiz güreş... Diğer sporlara göre...
Yani, bir adam güreşi seviyorsa, en azından yadırgamıyor ve özündeki gardaşlığı hissedebiliyorsa, ona bir nevi pozitif ayrımcılıkla bakabiliriz...
Güzel, seçkiye değer bir yazıydı, üstadım. Kutlarım...
Selam ve saygılarımla.
Bedri Tokul
Yağlı güreşte güreş başlamadan evvel bazı hareketler vardır.
Aklımda kaldığı kadarıyla size onları anlatacağım. Beğenmeniz umuduyla ,Selamlar...
Ellerin tutuşması: Sen bana kardeşten ilerisin. Dostumsun. Kardeşimsin.
Sağ eli kalbin üzerine koymak: O esnada salâvat getirilir.
Üç adım geri gitmek: Hak, adalet, aşk karşısında boynumuz kıldan incedir.
Üç adım ileri gitmek: Amacımız şehitlik, hakkın rızası, insanların duası içindir.
Sağ eli toprağa dokundurduktan sonra dizine, dudaklarına başa götürme: Ey pehlivan gücün ve ustalığınla mağdur olma. Topraktan geldin yine toprağa gideceksin.
Sol elle rakibin kasnağından (kispetin belinden) tutup sağ elle de sağ paçaya dokunup elleri dudağa ve başa götürme:
Kasnağı tutmak: Eline, beline, diline sahip ol. Namusun namusumdur.
Paça yoklama: Paçanı iyi bağladın mı? Yoksa paçandan tutar oyun alırım.
Sırtın sıvanması: İyi yağlandın mı?
Göğüs göğse gelme: Kalpten kalbe yol vardır. Kalp kalbe karşıdır.
Son tokalaşma: Benden sana zarar gelmez. Yensem de yenilsem de hakkını helal et. Güreşimiz mertçe kurallar dâhilinde olacaktır
Bedri Tokul
Adım Hıdır değil ama ne yapacaksın işte
elimizden bu geliyor .
Allah sonumuzu hayretsin.
Selam ve Saygıyla.
Hayatta hiç kimseyi küçümsemeyeceksin. Aksi takdirde vaziyet Ulvi'ninkinden de beter olur.
Oldukça güzel bir anıymış değerli abim. Gülümsemeler eşliğinde okudum.
Selam ve sevgiler.
Bedri Tokul
Hayatın gülümsemeyle değil kahkahalarla
geçer inşallah.
Selamlarımla.
Yaşama uyumladım yazınızı, sorunlarımız karşısında hazırlıklı olsak Bedri pehlivan gibi (affınıza sığınarak kullandım bu sözcüğü) kolayca alt edebilsek bize "dağ" gibi görünen her şeyi ne güzel olurdu.
Çıkardığım sonuç bu...Sağolun, var olun.
Selam ve saygılarımla.
Bedri Tokul
Çok güzel ve anlamlı bir yorumdu.
Teşekkürler.Selamlar.
Evet Bedri komutanimiz,
güreş tarihteki en eski spordur.Günümüzde unutulan geleneksel güres sporunu detaylariyla gündeme getirmeniz cok güzeldi. Keyifli bir konu, severek okududum kaleminizin izlerini, kutlarim efendim .Selamlar
Saygilarimi bıraktim.
Bedri Tokul
yenilen pehlivan güreşe doymamış ama siz de vermdiğiniz sözde durmamışsınız...
tebrik ederim, selam ve saygıyla...
Bedri Tokul
Ulvi de bu deftere üye. Şimdi bu yazıyı silmem için bana birçok rüşvet
teklif edecektir. Ama yazı da günün yazısı oldu(Bu arada seçki kuruluna da teşekkür ediyorum) silmem imkansız.
Ne yapalım ben de o na yeni bir güreş teklifinde bulunurum. Yalandan
yenilirim. Eğer kalemine güveniyorsa o da bir yazı yazar bizlerde okuruz.
Ulvi hoş görülü bir insandır. Bana kızmaz.
ULVİİİ SENİ SEVİYORUMMM...
Değerli Bedri Bey,
Güreşle alakalı deyimlerden başlamışken, "Yenilen pehlivan güreşe doymazmış" sözümüzü de örnekle açıklamışsınız bu arada.
Çokça tebrik ve selam ile.
Bedri Tokul
Bir de her işte olduğu gibi sporda da tecrübe önemli oluyor.
Teşekkür ve Saygılarımla.
Bunca anıya şaşmamak gerekir bizim damat 20 gün askerlik yaptı 20 yıldır anlatıyor artık gerisini siz düşünün. Askerl,k anıları dinlemekten sıkılmıştım ama anlatan mahir olunca okutturyor kendisini. Size ve Ulvi beye selamlar:))
Bedri Tokul
Koca yürekli bacım.
Selam ve Saygıyla...
enfes kaleme alınmış bir anıydı:) çok yaşa sen Abi sağlıkla ve sevdiklerinle
saygı sevgi ve selamlarımla
Bedri Tokul
Teşekkürlerimle gözlerinden öperim.
Müthişsin sevgili can dostum. O askerlerin içinde bizler de vardık ve olayı seyrettik sayende VAROL.
Olayın içine çekmedeki ustalık, anlatım mükemmelliği tam ustalık işi, o da benim dostumda var sağol.
Çok güzeldi, çok güldüm..
Selam ve saygı bıraktım buraya..
Bedri Tokul
Ben güreşe başlamadan önce yüzündeki endişeyi görmüştüm.
" Benim can dostum bu yarmayla nasıl başa çıkacak" diye düşündüğünden de emindim.
Ama güreşler bittikten sonra nasıl sevinçle askerleri çoşturduğunu da gördüm.
Sen var ol. Hep ol. Hep iyi ol...
Selam ve Saygıyla dostların en hası.
Anlatım dilinizin doğallığı ve yaşananları yansıtma gücü yazılarınıza 'oku beni' dedirten bir anlatım gücü katıyor...
Sıradan bir yaşanmışlıktan iz bırakan bir anıyı bu ölçüde renklendirip aktarmak bir meziyet... Üstelik okurken sesle güldüm...:)))) Sonra bir de sizinle sohbet etmenin zevkini tahmin ettim... Yakınlarınız çok şanslılar...
Ders çıkarılısı bir konuyu çok şık bir anlatımla aktarmışsınız... İçtenlikle kutlarım...
Saygılarımla......
Bedri Tokul
Hiçte öyle değil işte.
Beni siz anladınız. Hem de çok doğru anladınız.
Gerçekten öyle oluyor.
Bazen arkadaşlarla toplanırız.
Ben nerede oturursam. Sandalyeyi çeken benim masama gelir.
Çok yerinde bir tespit.
Mutlu oldum.
Sağ olun.Var olun.
Çok güldüm:))) Siz adamı o kadar zorlarsanız olacağı o tabii:)
Bedri hocam sizden anılarınızı okumak apayrı bir keyif yazıya kaptırıyor insan kendini.
Bir de askerin silah atıldı demesi, ben gideyim sayfadan tebriklerimi bırakıp yoksa kaldıkça gülüyorum:)
Saygılarımla
Bedri Tokul
Keyifle okuduysanız ne mutlu bana...
Selam ve Saygılarımla Kardeşim.
:)))))
Askerin dışarıya çıkıp '' Komutanım silah atıldı'' demesinden sonra koptum artık, kahkahayla güldüm ben de. Valla gözlerimden yaş geldi.
Hay siz çok yaşayın Bedri Komutanım, hani hep derler insanları ağlatmak kolay ama güldürmek maharet ister, zordur. Yenilen pehlivan güreşe doymazmış derler o hesap Ulvi kaşındıkça kaşınmış.
Çok çok beğendim, usta kaleminizi konuşturmuşsunuz gene.
Harikasınız.
Tebrikler, saygı ve selamlar.
Bedri Tokul
Teşekkürler Bacım.
Değerliydi yürek sesiniz ki değerlidir varlığınız ve kaleminiz.
Teşekkürlerimi sunuyorum bu güzel anı paylaşımı adına, değerli ağabeyim.
Ömrünüz çok olsun ve kaleminiz daim.
Her daim saygılarımla değerli hocam.
Sonsuz selamlarımla...
Geceyi aydınlık kıldınız ve yeni haftanın ilk saatlerini de ve dilerim ki; herkes için aydınlık bir hafta olur.
Bedri Tokul
Bu nasıl bir yürek?
Bu nasıl bir emek?
Bu nasıl bir duygu yoğunluğu?
Bu nasıl bir üretim?
Hemen hemen her gün yazılar şiirler yayınlıyorsun.
Bizler de zevkle okuyoruz.
Kutluyorum seni vefakar kardeşim.
Selam ve Saygıyla...