- 1880 Okunma
- 3 Yorum
- 2 Beğeni
Heinrich Böll: Ben Bir Komünist Değilim
Minibüs daima aynı yerde duruyor. Şoför dikkatli olmalı, sokak dar, ve otobüsün durması gereken yer küçük ve daima bir silkinme oluyor, beni uyandıran. Sol tarafıma, camdan dışarı bakıyorum ve hep aynı tablo: Her boyda merdiven, her boyda; basamak başı 3,20 Alman Markı. O kadar anlamsız ki saatime bakıyorum, saatin kaç olduğunu öğrenmek için: Saat tam tamına altıya dört var - ve benim saatim altı veya daha fazlası ise, saatimin ileri gittiğinden emin olabilirim. Minibüs çünkü saatten daha dakik (çok adi bir saatim var). Yine de bir bakış atıyorum ve tablo: Her boyda merdiven, her boyda; basamak başı 3,20 Alman Markı - tabela bir ev eşyası mağazası üzerinde asılı, kavanozlar, öğütücüler, çamaşır sıkma makineleri ve porselen duruyor vitrinde ve de bir üç basamaklı merdiven - şimdi orada çoğu zaman yazlık sandalyeler duruyor, şezlonglar da ve bir şezlongda bir kadın yatıyor, büyük bir kadın mukavvadan veya balmumundan mankenlerin yapıldığı - o maddenin ne olduğunu bilmiyorum. Mankenin güneş gözlükleri var, bir romanın içine dalmış, romanın başlığı: <<Benliğimin Tatili>> - yazarın adını okuyamıyorum, gözlerim yetersiz kalıyor. Mankene iyice bakıyorum, ve manken canımı sıkıyor, olduğumdan daha sıkıntılı - kendime soruyorum, bu mankenlerin bir varolma sebebinin olup olmadığını? Bal mumundan veya mukavvadan, roman okuyan, başlığı <<Benliğimin Tatili>> olan. Her şey can sıkıcı - o vitrinin solunda bir enkaz, o yığının üzerinde güneşte yanan çöp ve kül - tam bunun yanında mankeni görmek canımı sıkıyor...
Zira en fazla ilgimi çeken şey merdivenler. Bir merdivenimiz olmalı, eşim bir merdivenin noksanlığından şikayetçi. Kilerde bir etajerimiz var üzerinde kavanozlar dizili, ve etajer epey yüksekte, kilerin dar olması sebebiyle alanı kullanmak zorundayız, etajer pek sağlam değil, kendim padavralardan yaptım, öylece çiviledim ve tümünden kalınca bir iple kilerimizden geçen gaz borularına bağladım. Bağlı olmaz ise düşebilirlerdi muhtemelen, üzerinde kavanozlarla birlikte. Eşim çok dolduruyor. Yazın daima taze kaynatılmışların kokusu geliyor: Salatalık, kiraz ve ışkın, ve evin içinde günlerce sıcak sirke kokusu kalıyor - beni neredeyse hasta ediyor, lakin kışın pahalı sebze almamak için böyle yapmamız gerektiğini kabul ediyorum. Etajer epeyce yüksekte, en yukarısında kirazlar ve erikler var, pazar günleri yiyoruz, kışları. Cumartesi günleri eşim tırmanmak zorunda kalıyor, ve çoğu zaman eski bir kasanın üzerine çıkıyor - ve ilkbaharda eşim öyle bir kasanın üzerinden düşerek düşük yaptı. Ben evde değildim tabii ki ve bir süre kanlar içinde imdat diye bağırarak yerde kaldı, ta ki biri onu bulup hastaneye götürene dek.
Cumartesi öğleden sonra gittim ve karıma çiçek götürdüm: sadece bakıştık, ve karım ağladı - çok ağladı. Üçüncü çocuğumuz olacaktı, ve önceleri hep bunu konuşuyorduk, iki odada üç çocukla nasıl baş edeceğiz diye. İki odada iki çocuk dahi zor. Bundan daha kötü durumda olanları biliyorum - bir odada altı veya sekiz kişi geceleyenler de var, biliyorum - ama iki odada iki çocukla olmak da zor, üç daireli bir apartman katında, çocukları olmayanlarla. Bu zor işte. Şikayet etmek istemiyorum - ben bir komünist değilim, Allah aşkına -, fakat gerçekten de zor. Eve geldiğimde yorgun oluyorum ve bir yarım saat sükûnet istiyorum, yemek yemek için, sadece bir yarım saat, fakat tam eve geldiğimde onlar sakin durmuyorlar, dövüyorum onları - ve sonra yattıklarında üzülüyorum. Sonra yataklarının önüne duruyorum bazen, ve işte o anlarda bazen komünistim - kimseye söylemeyin, sadece o anlarda böyleyim.
Her akşam, minibüs geldiğinde, silkiniyorum ve sol tarafa bakıyorum: Mayolu mankenin koyu kahverengi suratının yarısı bir güneş gözlüğü ile kaplı, fakat kitabın başlığı rahatlıkla okunabiliniyor: <<Benliğimin Tatili>>. Belki çıkıp yazarının kim olduğuna bakmalıyım. Ve mağazanın üzerinde bir tabela asılı: Her boyda merdiven, her boyda; basamak başı 3,20 Alman Markı. Bizim merdiven üç basamaklı olmalı, yani 9,60 Alman Markı yapar. Bir öyle bir böyle hesap ediyorum, fakat 9.60’ı çıkaramıyorum. Şimdi zaten yaz, ve karım Kasım’dan sonra yine cumartesileri kasanın üzerine tırmanmaya başlayacak, Pazar günü için bir kavanoz kiraz veyahut erik almak için - ta kasım ayında, ve Kasım ayına daha vakit var. Fakat karım yine de ümit içinde: akrabalarımızdan ve bizim apartman katında oturanlardan birine söylemeyin. Yine hırgür olacak, ve ben gürültü istemiyorum: Günde bir yarım saat huzur istiyorum. Akrabalar karımın ümit içinde olduğunu duyarlarsa kızarlar - katımızdaki insanlar duyarsa daha fazla kızarlar, ve ben yine çocukları dövmeye başlayacağım - ve sonra yine üzüleceğim, ve akşamları duruyorum, uyuduklarında, yataklarının önüne, ve çok kısa bir süre komünist oluyorum. Tamamı ile anlamsız - Kasım ayına dek bunu düşünmemeye çalışacağım - o mankeni seyretmek istiyorum, şezlongda yatan ve roman okuyan, başlığı <<Benliğimin Tatili>> olan - o mankeni, içerisi kül yığınları o enkazın hemen yanındaki, yağmur yağdığında, onlardan su oluğuna sarı pis bir akıntı süzülüyor…
Çeviri: Erhan Balaban
Güncel Sanat: Kültür sanat edebiyat dergisi; ISSN: 2149-3693, sayı: 55/Temmuz-Ağustos 2018
YORUMLAR
Bir dönemi anlamak istiyorsanız pek çok kitap önerilebilir veya yazar. Ancak bir dönemi ve bir fikrin neden sahiplenildiğini halkın içinde,sokaktan gözlemlerle anlamak istiyorsanız verilecek adres sayısı kısıtlıdır. Öyle ütopyalarla falan değil böyle insanın yüzüne çarpa çarpa görürsünüz neyin ne olduğunu onu okurken. Güzeldi. Teşekkürler.
Sevgilerimle...