BİR ÖLÜDEN GELEN MEKTUP
Günlerdir kaşınan ve kokan sağ kulağım bir hafta önce düştü. Zaten çürümüştü. Her şey o zaman başladı. Sonra sol elimin parmakları teker teker çürümeye başladı. Garip bir acı duyuyordum. Bu acı aslında bana zevk veriyordu. Çürürken kokmasalar aslında çok sorun etmeyecektim.
Sol kolum tamamen öldükten sonra bedenimin ölüşü daha da hızlandı. Mehmet’e çürüyen organlarımı gösterdikçe bana gülüyordu. Şaka yaptığımı sandı önceleri. Sonra benim için endişelenmeye başladı. Ama artık çok geçti.
Bir doktora gitmem için çok ısrar etti Mehmet. ‘’Ben bir ölüyüm,’’ dedim ona. Doktorlar yaşayan insanlar için vardır. Benim artık defnedilmem gerekiyor. Sesimi yükselttim bir gün. ‘’Beni artık gömmen gerekiyor Mehmet!’’. Anlamıyordu…
Etrafımdaki insanlara kötü kokumla zarar vermemek için sürekli olarak bedenimi yıkıyordum. Ama artık son bir kez beni onların yıkayıp huzurla toprağa karıştırmaları gerektiğini söylüyordum. Annem ve Mehmet benim öldüğümü kabul etmek istemediler. O iğrenç çürümüş bedenimle sürünerek etraflarında dolaşmamı tercih ettiler. Çok kızıyorum onlara. Çok!
Mehmet işe gitmişti. Annem yanımda uyuyakalmıştı. Ben ise artık içimdeki mezarlık özlemime dur diyemiyordum. Sessizce evden ayrılıp soluğu mezarlıkta aldım. Bir çocuğun lunaparkta olması kadar sevinçli ve heyecanlı idim. Artık ait olduğum yere gelmiştim. Onlarla saatlerce konuştum. Kendime bir mezar kazmak için mezarlık bekçisinden bir kürek rica ettim. Adam oldukça şaşırmış olsa da bana istediklerimi verdi. Bir süre sonra yanında polislerle beni yeni kazmaya başladığım çukurumun içinden zorla çıkardılar. Hiç kimsenin ölülere saygısı kalmamış.
Ölü bir bedenle, yaşayanların arasında sıkışıp kalmış olmak beni defalarca kez öldürüyordu. Mehmet beni o doktora kesinlikle götürecekti. Çürümüş bedenime bir doktor ne yapabilirdi ki? Bedenimden çıkan kurtlar tüm evi saracak yakında. Bu kadar çok olmaları komik geliyor bazen. Yakında konuşamayacak ve yazamayacağım. En son beynim ölecek sanırım. Hala düşünebildiğime göre beynim hayatta olabilir. Belki de bu düşünceyi sağlayan şey ruhumdur. Tüm bedenim ölmüşken,damarlarımda tek damla kan kalmamışken beynimin hala iş görüyor olması nasıl mümkün olabilir ki?
Mehmet’in beni doktora götürmek için zorladığı sabah bir çarşafa sardım bedenimi. Tamamen görünmeyeceğim bir şekilde bu kefenin içinde beni götürecekse onunla gideceğimi söyledim. Benim için tek bir dua bile etmedi. Ölmüş birinin ardından bazı törenler yapılması gerekmez mi? Çok kızgınım Mehmet’e!
Doktorun odasına varana kadar insanların şaşkın bakışları üzerimden hiç ayrılmadı. Oysa kendimi çok iyi sardığımı düşünüyordum.Mehmet dışında herkes benim ölü olduğumu görebiliyordu.Ha! Bir de annem var tabi. O da asla inanmadı bana. Sürekli olarak ağlıyor. Ölmüş olmam onu üzüyor biliyorum ama artık benim aralarından ayrılmam gerek. Bu şekilde çok acı çektiğimi neden göremiyorlar?
Doktorun odasında oldukça uzun kaldık.Benim bir ölü olduğuma o hiç şaşırmadı. Demek ki benim gibi olan insanlara daha önce de rastlamış diye düşündüm. Kulağımdan başlayarak, yavaş yavaş, acı çekerek,çürüyerek nasıl öldüğümü ona ayrıntısı ile anlattım. ‘’Kazayı hatırlıyor musun?’’ dedi. Şaşırdım… Bir kaza geçirmiştim sanırım ve o kazadan sağ kurtulamamıştım. Ancak ben o kazayı hiç ama hiç hatırlamıyordum.’’Karşıdan karşıya geçerken sana bir arabanın çarpmasından bahsediyorum. On gün boyunca hastanede tedavi görmüşsün. Ucuz atlatılmış ,sonunda aramıza dönmüşsün.Hiç bir şey hatırlamıyor musun?’’ Doktor bunları söylerken olmayan midemin neden bulandığını anlayamadım. Son üç gündür hiçbir şey yemiyor olmama rağmen kusmuş olmam da oldukça saçma gelmişti.
‘’Elif, seni bir süre bu hastaneye yatıracağız. Seni çok sevdiğimi asla unutma. Lütfen benim için iyi ol bitanem’’ . Mehmet bu sözleri söyleyip beni bu hapishaneye bırakıp gitti. Hem bir ölü hem de bir mahkumdum artık. Belki de burası gömülemeyen ölülerin morgudur. Yakında sıra ile hepimizi gömmenin bir yolunu bulana kadar burada bekliyor olabiliriz.
Tahmin ettiğim gibi beynim daha ölmemiş. Çünkü burada beynimi hayatta tutmak için sürekli olarak elektroşok uyguluyorlar. Tam kafatasıma verdikleri elektrik ile çok canım yanıyor. Çürümüş et kokumdan daha tahammül edilemez olanı bu şok seansları. Buraya geleli birkaç gün oldu. Çaresizlik içinde yazdığım bu mektubu az sonra kıracağım camdan aşağıya atacağım. Bu mektup kimin eline geçerse lütfen acilen beni bulsun. Burada, ölü bir bedenle mahkum edilmişken, her gün ağır işkencelere maruz bırakılıyorum. Lütfen bana yardım edin!
Deniz...
YORUMLAR
Gecen okumuştum etkiliyici bir yazı olmuş sevgili Den(iz) kalemin hep farkli konuları isliyor sayende cok sey öğrendigim oldu. tesekkurlerim bolca arastirip paylasman ve ögrenmeme vesile olduğun.
Bu hastaliği yazın sayesinde öğrenmiş oldum.
Allah kimseyi böyle zor hastalıklarla imtihân etmesin...Amin
Sevgilerimle
Bu sendromu ilk kez duyuyorum. Yaşarken ölmek deyimi var, bir çok insan içinde bulunduğu zor durumlar karşısında bu hisse kapılıyor ama bunun bu kadar ileri seviyelerde seyredebilen bir rahatsızlık olduğunu hiç bilmiyordum. Bak bir şey daha öğrendim bugün. Tamam öğrendiğim bilgi cepte, ama bu nasıl bir hayal gücüdür böyle Deniz. O kadar etkili bir kalemin var ki, çürümeyi gördüm, kokuyu kokladım adeta. Sahi niye güne gelmemiş ki bu yazı. Hem farklı, hem gerçekten edebi olarak kusursuz bir çalışma ve hem de bilgilendirici bir yazı. Neyse vardır bi bildikleri deyip ben şöyle üst sıralarda bir tahta yerleştirdim gönlümde. Orada dursun.
Tebrikler, sevgiler.
Sevgili Deniz Hanım;
Sıra dışı bir öykü. Sıra dışı olağanüstü bir anlatım. Okuduktan sonra şöyle bir geriye çekilip düşünce alemine daldım. Açıkçası yıllardır hastane ortamında olmama rağmen beni bile çok etkiledi.
Tebrik ediyorum. Yazınız daha iyi yerlerde olmalıydı. Ha benim için nerede olursa olsun fark etmez. iyi bir takipçiniz olduğumu düşünüyorum.
Tebrikler. Kalemine sağlık.
Sevgilerimle....
Fatma Oral tarafından 10/11/2018 7:53:05 PM zamanında düzenlenmiştir.
Çok etkilendim bu yazından sevgili Deniz,
Bir an "Cüzam" hastalığına yakalanmış birini mi anlatıyorsun diye düşündüm. Ama yaşayan
bir ölü olmak her şeyden beter.
Baştan sona nefessiz okudum, çok başarılı bir yazı. Bayıldım. Ayrıca güne gelmemiş olmasına
da şaştım.
Sevgiler,
Yazı başlığını görünce "eyvah!" dedim. Geç mi kalmiştım... Ben de bir haftadır, bir ölüye mektup yazdığım "son oyun" adlı öyküme çalışıyor idim. Yazıyı okumaya başlayınca rahatladım.
Yazı Sami hocaninda belirttiği gibi Kafka ile başlamış, hemen sonra ilgisini kesmiş.
Yazının bu kadar kısa tutulması büyük haksızlık olmuş. İnandirmalar ve sitem daha geniş olmalıydı, bilinç altına daha rahat kaymalıydı,insana kendisini sorgulatmaliydi. finale hazırlanış mükemmel olmuş.
Yazınızdaki kulvar değişikliği oldukça yerinde ve isabetli. Malzeme ve uslube hayran kalmamak elde değil...
Başka ne diyebilirimki, aslında bahçemin ablası zeytin ağacı ile dün konuştum "yoruldum üzerimdeki ağırlıkları al."diyordu.
Birazdan yükünü hafifletmeye, bahara kadar huzur içinde dinlenmesine yardımcı olmaya gideceğim, yoksa bir kaç lafım daha vardı.
Bu mükemmel yazıyı selamınızla birlikte ona da anlatacağım...
Güne gelmeden uğradığım için şanslı hissediyorum kendimi.
Hadi eyvallah...
Bu gün offline olarak okudum yazını Deniz ve önce başlığı dikkatimi çekti zaten. Ve yazını okuduktan sonra internetten de bu hastalık hakkında bilgi aldım. Bu hastalığı daha önce hiç duymamıştım ve yazın vesilesi ile öğrenmiş oldum.
Şizofreni, yüksek depresyon gibi hastalıklara bağlı olduğu söylenen beyinsel bir hastalık. Çoğunlukla da intihar ile sonuçlanıyormuş.
Benim dikkatimi çeken şey ise bu hastalığın erkeklerden çok kadınlarda görülüyor olması. Bu beni düşündürdü. Nörolojik hastalıkların çeşitli travmalarla olduğunu biliyoruz hemen hemen hepimiz. Kadınlar daha duygusal olduğu için mi acaba bu hastalık onlarda daha fazla görülüyor ?
Çünkü yapı itibariyle erkeklerden daha güçsüz görünsek de aslında bir çok açıdan daha güçlüyüz. Bu yüzden de aklıma ilk gelen kadın olarak duygularımızı daha yoğun yaşadığımız oldu.
Bir yerde de diyordu ki; bu hastalığı yaşayanlar acaba bizim algılayamadığımız bazı şeyleri mi algılıyorlar ? Bu daha da çok düşündürdü.
Çünkü aslına bakarsan bu dünyadaki hayatlarda hepimiz yaşadığımızı sanıyoruz. Ama gerçek pek öyle değil aslında. İşte cotard sendromundaki kişilerin beyinlerinde oluşan travmalarla algıları açılıyor olabilir. Çünkü ölmek üzere olan insanların algıları açılıyormuş. Bilmiyorum tabii sesli düşünüyorum şu an. Çünkü hakkında çok da fazla bilgi olmayan bir hastalık bu.
Yazdığım bir şiirde demiştim ya; yaşayanlar mı ölü, yoksa ölüler mi gerçekten yaşıyor diye.
Emeğine sağlık. Senin kalemin hep özel. Kelimelerini seviyorum.
Bilgilendirici bir yazıydı, bunun için teşekkür ederim.
Sevgilerimle
MÜSLÜM BAYRAM
yorumunuz beni de aydınlattı ben bu yazıyı ironi ve hicvetme olarak algılayıp ona göre yorum yapmıştım oysa
sizin yorumunuzla bilgilenmiş oldum çok teşekkür ederim
iyiki varsınız
sevgi ve saygılar sunarım
Gamzelimm
Size teşekkür ediyorum.
Saygımla
Abim videoya mı şiir yazdın, şiire mi video ekledin bilmiyorum. Ancak 102. vaka olduğun kesin. 101 benim çünkü ! Bir kişi daha bulursak zombi derneği kurarız artık :)
Hani derler ya, atın kıçındaki sinekte yaşıyor... Yaşamaksa...
Şu ülkeye bakıyorum da, yaşıyormuş gibi yapan, öldüğünün farkında olmayan, koyun gibi yaşayan, yaşadığını sananların arasında biz daha mı diriyiz ne ?!
Pes etmektir ölmek. Ya çok zeki olmaktır. İçinde yaşadığın pisliğe tahammül edecek kadar salak olmaktır yada...
Yaşadığıma dair noter tasdiki olmadan ben de kendimi ölü ilan ediyorum. Mehmetlere rağmen...
Ne ise işte...
Kalemimiz her zaman olduğu gibi farklı konuyu bulmuş. Bir ölünün dilinden öykü dinlemek farklılıydı. Farklı olunca merak uyandırıyor. Dil enfes, öyküde anlatılan mekanlar okuyucunun gözünde canlanıyor.
Keyifle okudum. Kalemimiz daim olsun
Saygılarımı selamlarımı gönderiyorum
Serkan BOL tarafından 10/11/2018 7:56:19 AM zamanında düzenlenmiştir.
Psikolojiye ve felsefeye olan hakimiyetin bu öyküde tavan yapmış!...
Ürkütmeden ama düşündürerek bu soruna ne kadar güzel eğilmişsin Sevgili Deniz, bunu yaşayan bir genç kızın ağzından...
Anlatım dilin mükemmel... Çok sade ama kıvrak hamleleri de olan ve bir alt satıra geçmek için okuyucuyucu kibarca iteleyen bir dil!...
Yazı tarzına karşı olan düşüncemi tek kelimeyle belirteyim: HAYRANIM...
İçtenlikle kutluyorum...
Sevgilerimle...
Bu kadar etkilenmemiştim ne zamandır bir yazıdan/öyküden...
Doğrusu sadece ilginç değil! Bir başka aleme ait, yaşamla ölüm arasında tercihte zorlanan ve bir türlü hasta mı, ölü mü olduğunu ne kendisine, ne de bir başkasına inandırabilen "insan üstülük..."
Başından sonuna kadar neredeyse "hatasız.."
Sürükleyici, akıcı bir üslup...
Yetkin, sözcük hazinesi geniş ve zengin bir "entelektüel..."
Bende bıraktığı izlenim olumlu..
Sanırım "öykü/deneme" yazmada başarılı olacak, kabiliyetli bir kalem..
Tebrikler Den(iz) Hanım....