- 602 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Davul sesi
DAVUL SESLERİ
Ramazanın ilk günüydü. Çok iyi hatırladığım söylenemez ama on beş yaşındaydım. Ne olursa olsun sanırım yaş insanın geçmişten bu gününe getirdiği tek gerçek oluyor. Belkide her geçen gün yaşlandığı için insan gençliğini sıkı sıkıya tutup bırakmıyor ve hatırlayabiliyor, bilemiyorum. O gün ilk defa oruca kalkacak olmanın garip bir sevinci vardı içimde. Aslında sevinç demek biraz yersiz olabilir. Çünkü kestiremiyordum ne hissettiğimi. Sevinç miydi? Şüphe miydi? Tereddüt müydü? Bilmiyorum. Evimiz çok büyük değildi. Mustakil bir evde yaşıyorduk o zamanlar. Küçük birde bahçemiz vardı; annemin domates biber falan ektiği. Sağlı sollu çiçeklerle dizili bir bahçeye çıkıyordu arka kapımız. Belki üç belki beş metre kare bir yer. Yan binanın beş metrelik duvarına bakıyordu önü. Yanlarında ise büyük apartman duvarları vardı. Dedim ya küçük bir yerdi bahçemiz ama bazı geceler babamın masasını atıp ortasına eski tahta sandalyelerimizle dizilir, yakardık mangalımızı. Babam bir ufak içerdi her mangal yakışımızda. Sonrasında uzun uzadıya askerlik anılarını, çocukluğunu, gençliğini ve annemle ilk tanıştıkları zamanı anlatırdı bize. Biz dinlerdik annemle keyif alarak. Evin tek kızıydım. Kardeşim yoktu ve nasıl bir duygu olduğunu hep merak etmişimdir. Keşke dediğim zamanlar olmadı değil. Bazen tuhaf karşılarlardı arkadaşlarım onların kardeşlerine iyi davranmamı. > dedikçe onlara > derdim. O sene çok sıcak olmuştu. Ağustos ayına denk gelen ramazan ayı gerçekten oruç için çok zahmetli geçiyordu. Evlerde durulacak gibi değildi. Dışarlarıysa zaten kaynıyordu. İnsan ne yapacağını şaşırıyor sürekli terliyor, durduğu yerde duramıyordu. Akşamı zor yapıyorduk. Akşam hava biraz serinleyipte bahçeye gölge düşünce çıkıp oturuyordum sandalyeme. Ali’yle mesajlaşıyorduk bazen bazende arkadaşlarla. Mutfağın penceresinden yemek hazırlarken bana arada bir bakınan annem > der durur beni sürekli kontrol ederdi. İlk gün oruca kalkmak niyetindeydim. Annemede sordum oda kalkacağını söyledi. Babam işten geç geliyordu zaten sıcaktanda uyunmuyordu ya kalkmak sorun olmaz deyip kurmadım saati falan. Nasılsa davulcularda geçerdi zaten. İlk günün akşamı yatağıma uzandığımda bayağı yorgun olduğumu hissettirdi sızlayan bel kemiklerim. Çokta bir iş yapmamıştım aslında. Ama oturmakta yoruyordu insanı anlaşılan. Biraz Ali’yle mesajlaştık. Bana beni sevdiğini söyledi her zamanki gibi. Ne güzel birşeydi her gece yatmadan önce söylerdi ama her seferinde ilk defa söylüyormuşçasına heycanlanırdım. Yatağımdan havalanır uçardım adeta. Gülümseyerek telefonumun ekranına bir öpücük kondurdum. Bende seni yazdım. >...Birden gözlerimi açtım. Saat kaç bilmiyordum. Etrafıma doğru bakındım sanki aniden yataktan fırlamam gerekiyordu ama bişiy yapmıyor yatıyordum. Odam her zamanki gibi karanlıktı. Doğruldum. Uykulu gözlerle telefonumu arıyordum. Saatin kaç olduğuna bakacak ve ona göre sahura kalkacaktım. Çarşafın üzerinde elimi gezdirirken telefonuma çarptı elim. Aldım saat henüz 2.12’ydi. Aniden telefon avucumda kıpırdamaya başladı. > diyerek korkuyla iç çektim. Mesaj gelmişti iki kez titredi. Mesaj Ali’den di. > yazmıştı. > diye yanıtladım. Az sonra telefon yine titredi. > yazmıştı. > diye sordum. > diye mesaj geldi az sonra. Biraz ayılmıştım. Gülümseyerek cevap yazıyordum ki birden durdum. Uzaklardan gelen sese doğru kulak kabarttım. Davul sesleri geliyordu. Ve git gide yakınlaştığı belliydi. > yazdım ve telefonumu yatağımda bırakıp odamdan çıktım. Salonun ışıklarını açtım, daha sonrada mutfağınkileri. Bizimkinlerinde odasından sesler geliyordu. Anlaşılan kalkmışlardı. Annem beyaz geceliği ve uzun kahverengi saçlarıyla mutfak kapısında belirdi.“Dışarda yiyelim mi? Pınar. Serin serin hea olur mu?”“Olur” dedim. Masamıza kurduk sofrayı. Davulcu kapımızın önünden geçtiğinde biz yemek yiyorduk. Bolca da su içtim. Malum hava çok sıcaktı ve susayacak olduğumu biliyordum. Belki yemek boyunca bir litre içmişimdir. Tekrar yatağa döndüm. Ve yaptığım ilk şey Ali’ye mesaj atmaktı. >> bir ara ekrana öylece baktım. Çok kuru, anlamsız ve isteksizce gelmişti bu cevap bana. Kuruntu yada trip yapmıyordum. Sadece bir an duraksattı bu mesaj beni. Ama kendime böyle hissettiği için birazda kızdım. Basit ilişkilerde sorunlar bu yüzden çıkıyordu. Olgun davranmalıyım dedim. > telefonum mesajı gönderir göndermez titremesiyle beni ikinci defa ürküttü. > > diye yazıp gönderdim. Yine otuz saniyeden az bir sürede cevap geldi. Şaşırıyor bir yandanda tereddütleniyordum. > > cevap gecikmemişti; >Haklıydım kesin birşeyler vardı yoksa böyle cevaplar vermezdi. >> > Canım iyice sıkılmıştı. Durup dururken böyle yapmasına bir anlam veremiyordum. Yatağıma uzandım. Ve düşünceler aklıma bir bir gelmeye devam etti. > Acaba diyordum o aptal kız yine mi rahatsız edip aklını çeliyor Ali’nin. > düşüncelerimi yarıda kesip uyumaya karar verdim. Saate baktım; 3.20’ydi. Umarım yarın zor geçmez dedim kendi kendime...Kollarımı gerdirerek uyandığımda saatin bayağı geç olduğunu tahmin ediyordum. Oysaki saat on civarı uyanmışım. Babam çoktan işe gitmiş. Annemin televizyona baktığını duyuyordum yatağımın üzerinde. Çevreme sanki ilk defa bu odadaymışım gibi bakınmaya başladım. Sanki bir değişiklik vardı, ama farkedemiyordum. Öyle ya odanın bayağı soğuk olduğnu farkettim. Evet yanlış hissetmiyordum. Çok tuaf birşeydi ama odam serinlemişti. Yatağımdan hızla kalkıp salona doğru çıktım. Annem her zamanki koltuğunda oturmuş televizyon izliyordu. Bir yandanda pirinç ayıkladığını gördüm. “Günaydın” dedim gülümseyerek. “Günaydın. Kalktınmı hadi yüzünü yıkada yardım et bana akşama teyzenler gelcekmiş iftara bize yemek yapalım” şaşırmıştım. Yüzümü yıkamama gerek kalmadan ayıltmıştı bu cümle beni. “Ne iftarı ya daha birinci gün bu hemen ne oluyoruz.” “Gelmeyin mi deseydim” diye sordu bana. Bişiy demedim. Moralimi bozmuşlardı sabah sabah. Ama yapacak pekte bir şeyim olmadığından yüzümü yıkayıp anneme yardım etmeye çalıştım. İlk günden telaşe başlamıştı...
BİRİNCİ ARA----Yatağa uzandığımda geçen akşamı hatırladım. O zaman oturarak yorulmuştum şimdi ise gerçekten yorgundum. Gerçekten yorgun olmak sinirlendirdi beni bu kez. Çünkü gereksizdi. İlk günden hissettiğim açlık hissi ve teyzemin çocuklarıyla uğraşmak oldukça sinir bozucuydu. Şu an bütün bunların geride kalmış olması ve yatakta yatıyor olmam biraz huzur veriyordu bana. > onu tamamen unutmuştum. Oysaki ilgilenmem gereken ilk konu onun tuhaflığıydı. Telefonumu elime alıp mesaj atmayı düşündüm. Mesaj menüsüne girmiştim ki, vazgeçtim. Neden aramıyordum ki. Böylece gerçekten bir sorun varmı yokmu anlardım. Aradım. Kalın ve yorgun bir ses tonuyla açtı telefonu. Cırıltılıydı sesi telefondan kaynaklanan birşey değildi hasta gibiydi.“Alo merhaba” Genelde yaptığım şey buydu. Açar açmaz merhaba derdim. İsteksizce yanıtladı.“Merhaba.” “Nasılsın aşkım” tereddütle söylemiştim. Hissetmişti de bunu. Bir açıklama yapardı elbet.“İyiyim bitanem sen nasılsın.” Birşey söylememe izin vermeden konuşmasına devam etti.“Bak şey şu dün gece varya biraz kötü geçti onun için özür dilerim belki yanlış birşey demiş seni kırmış olabilirim. Bizimkileri biliyorsun ...” anlatmaya devam ediyordu ama pek onu dinliyor gibi değildim. Ben > deyişinden itibaren zaten özür dileyeceğini anlamış ve gülümsüyordum. Aşkım eskisi gibiydi. Bir sorun yoktu. Çok rahatlatmıştı bu hali beni. Öyle ki şu an ona ihtiyacım varmış gibi geliyordu. Beni bıraktığı anda ölebilirdim. “Önemli değil bitanem anladım zaten. Seni seviyorum.” Bir an bunu nasıl birden bire söyleyebildiğime şaşırdım. Ama ağzımdan çıkmıştı işte. Bir kaç saniye sessizlik oldu. Ama ben farkında değildim hala zihnimde > diyordum. “Bende seni seviyorum herşeyim” bu cümle beni zihnimin derinliklerinden çıkarmaya yetti. Bazen aşkın büyük bir yolculuk olduğunu düşünüyordum. Nereye varılacağını bilmeden sağında ve solunda dünyanın en büyük en güzel ormanlarının, çiçek bahçelerinin olduğu bir nehirde yapılan yolculuk. Akan suyun berraklığı ve sonunda ölüm olsada o suya rahatlıkla kendinizi bırakma isteği. Böyle birşey belkide aşk dedim. Onunla yapıyordum ben bu yolculuğu ve su gayet güzel akıyordu. Kendimi bırakabilirdim. “Peki “ dedim. “Kendine iyi bak”, “Sende.” “Görüşürüz.” “Görüşürüz.” Odamın karanlığı ay ışığının aydınlattığı bir peri evinin karanlığı gibiydi. Her renk tonundan keyif alıyordum. Yatağıma uzandım. Bir kaç dakika sonra güzel bir rüya göreceğim bir uykuya dalmıştım...Davul sesleriyle uyandım. Aniden ve nefes nefese uyandığımı sanıyorum. Öyle ki kolumu yatağımın üzerinde duran telefonuma çarptım. Yere düştü. Eğilip alırken bir yandanda sesleri dinliyordum. Acaba bizimkiler sahura kalktılarmı diye düşünüyordum. Ama ses yoktu. Heralde kimse bu gece kalkmamıştı. Ben tekrar tutmaya kararlıydım. Saatin tam üç olduğunu gördüm telefonumun üzerinde. Ve birde mesaj gelmişti. Ali den di. >. > yazdım. Ve telefonumu yatağın üzerine bırakıp odadan çıkıyordum ki cevap geldi. > cevap verdim. >. Beni telaşlandıracak kadar hızlı yazıyordu yine. > neden böyle bir şey söyleme gereğini duyduğunu bilmiyordum. > > birden gelen bu cevapla az öncekinden dahada tuhaflaşmıştı. >. > > dedim ve telefonu bırakıp kapıya doğru ilerliyordum ki telefon çaldı. Ali bu kez arıyordu. Açtım. “Efendim” ses vermedi. Kapattı. Sonra mesaj geldi hemen. > > > > sinirlenmiştim. Ve attığm mesajdan hemen sonra gelen mesajlarıda beni deli ediyordu. > bide sonunda gülüyordu. İyice sinirimi bozmuştu. Odadan çıktım. Bizimkilerin uyanmadığını düşünüyordum ama uyanmışlardı. Hatta bahçede yemek yiyor olduklarını fark ettim. Beni farketmediler bile. Yada bilerek bakmadılar. Arka kapıdan öylece bir süre onları izledim. Yemek yiyorlar ve sadece önlerine bakıyorlardı. Galiba kavgalılar dedim. Annem ve babam kavga ettiklerinde böyle olurdu. Birbirleriyle uzun süre konuşmazlar ve benlede ilgilenmezlerdi. Ev sessizleşirdi. Hatta düzelene kadar onlar televizyonu bile açmazlar. Başka işlere yönelirler kavgalı olduklarını her halleriyle yansıtırlardı. Yanlarına oturdum. Ne oldu diye sormak istiyor fakat korkuyordum. O yüzden de soramadım yemeğimi yedikten sonra tekrar odama döndüm. Yatağınma uzandım. Telefonumu elime almıştım ki. Şaşkınlıktan bir an öyle kaldım. Telefona 166 tane mesaj gelmişti. Ve hepside Ali dendi. Tek tek göz gezdirmeye başladım. Göz gezdirdikçe kanım donuyordu. Çeşitli küfürler yazmıştı bana. İnanamıyordum okudukça telefonu parçalayasım geldi. Telefonu bırakıp gittiğm için kızmıştı. Sinirden göz yaşlarımın bile nasıl akmaya başladığını anlamadım. Fırlatıp atmışım telefonu bilmiyorum. Ağlamaya başladım. Dizlerimi birleştirip dayadım başımı iki büklüm olup ağladım belki yarım saat. Sessizce ve hıçkırarak ağlıyordum. Ve kızdıkça kızıyordum ona. Burda olsa sert bir tokadı haketmişti. Ama değildi kahrolası. Ne cesaretle bana küfür ederdi ya? Kim di ki o? Saatin nasıl dört olduğunu hatırlamıyorum. Uzun süre ağladıktan sonra üşüdüğmü ve yatağa iki büklüm uzanıp çarşafı üzerime çektiğimi hatırlıyor gibiyim. Gözlerimi açtığımda telefonum çalıyordu. Sese uyandım diye düşündüm ama uyandıktan sonra sesi duymuştum. Odam aydınlanmaya başlamıştı. Belliki şafak söküyordu. Telefonu açıp doğruldum. Çok uykulu olduğumdan kim olduğuna bile bakmamıştım. Aklımdan dün geceki mesajların özeti geçerken boğuk bir sesle > diyebildim. > telefondaki ses tiksindirici ve boğuktu. Metal müzik yapan grupların bazı şarkılara başlamadan önce yaptığı konuşmaya benziyordu. Yada ucuz bir korku filmindeki ruhani bir canavarın sesine. Müthiş bir şekilde irkildim. Kaşlarım isteksizce çatıldı. Yüzümü o kadar buruşturmuştum ki gözlerim yuvalarına çökmüştü. Korkumu anlamış olacak ki ses birşey dememe izin vermeden tekrar konuştu. > elimden fırlatıp kolidora kadar koştuğumu hatırlıyorum. Birden annemi görüp çığlık attığımıda tabi...annem birden bana sımsıkı sarıldı. Bir yandanda ne oldu diyordu. O anda başlayan ezan sesiyle çığlıklara boğuldum. Sarıldığım kişinin annemin iskeleti olduğunu fark ettim. Bir saniyeliğine beni bırakıp yuvalarından çıkmış gözleriyle bana gülümsedi. Saçları ve bütün vücudu koyu gri ve yanmış gibiydi.. hatırladığım başka bir şeyde etlerinin olmadığı saedce kemiklerinin olduğuydu....
Uyandığımda başımda duran babamın gülümseyişi karşıladı beni. Oturma odasında kanepenin üzerinde yatıyordum. Annem yan koltukta baş örtüsü takmış yasin kitabından bilmediğim bir dua okuyordu bana. Arada da yüzüme doğru üflüyordu. O anı hayatım boyunca bir daha unutmadım. İlk defa annemi o şekilde görmüştüm. Ve bunun bir ikincisi daha yaşanmadı. Babam halının üzerine oturmuş beni seyrediyordu. Elindeki kolonya şişesini halının üzerine bırakıp yavaşça elimi tuttu. “Nasıl düzeldin mi iyimisin” gözlerimi bir kaç kez açıp kapattım. “İyiyim noldu bana” “Bayıldın” dedi babam. “Şimdi de ayıldın.” Gülümsüyordu. “Oruçlu musun. Öyle olsan bile bir şeyler ye belki açlıktandır. “ doğrularak yastığıma dayandım. “Oruçluyum ya sahura kalktım sizle birlikte ama haberiniz yok farketmediniz bile” Annem duasını bitirip kitabı kaldırdı ve yanıma geldi. “Biz akşam sahura kalkmadık ki ne saçmalıyorsun.”Babam büs bütün gülüyordu. “Hafızanmı gitti yoksa Pınar”Yerimden kalkacak oldum. Babam tuttu. “Yat dinlen nereye” doğrulup yinede ayaklarımı yere bastım. Bunun bir rüya olmadığın anlamam için ancak böyle yapmam gerekiyordu sanırım. “Ya siz ne diyorsunuz. Akşam kalktık ya oruca hep birlikte. Ben davulun sesine uyandım. Masada yemek yiyordunuz. Geldim oturdum yanınıza yedik ya hep birlikte.”“Bırak şimdi yemeği falan iyi misin onu söyle sen” annem bu lafıyla benim saçmaladığımı büsbütün ifade ediyordu. İnsanın o > diyen halini alıyordu kendince. “ya ... zorlukla nefes alıyordum.... “ya.. nasıl olur... ordaydınız yemin ederim ki... nasıl tutmazsınız siz oruçlusunuz !” ağlamaya başladım. Tamam deyip sakinleştirmeye çalışıyorlardı. Her tamam deyişleri benim için işkenceydi. > sessizlik... İKİNCİ ARA.....Ve davulcu yavaşça evin yanına geldi. Tokmağını kullandığında bütün güçleri etrafa amansızca saçıcağını biliyordu. Bunu yapmak çok mu zordu? Hayır elbette değildi. Ama yaptıktan sonrası zordu. İnsanı böyle bir ayda böylesine ilginç kılmak mucizelerin hala hayatta olduğunu göstermekten başka birşey olmazdı. Kuzuyu kesmek gibi dedi davulcu. Kuzuyu kesersin kanı görürsün. Vahşet değildir. Güçtür mutlu olursun. Davula vurursun güçleri akıtırsın ve insan farkına varır yaşadığının. Tıpkı ölmek gibi ama biraz daha farklı. Gülümsedi davulcu bütün bu düşünceler zihninde geçerken. Çok gençti henüz genç ve inceydi vücudu. Birazda zorlanıyordu hatta davulu taşırken. İnsanları sahura kaldırma göreviydi onunkisi. Ve bazılarını kaldırdığı gibi ayakta tutmada onun görevleri arasındaydı. Karanlıkta ışığın hiç olmadığı sokaklardan geçti. Dar yollardan geçti. Ve omzuna astığı davulunu ancak önünde tutarsa geçebileceği darlıkta sokaklardan geçti. sendeliyor bazen düşecek gibi oluyordu. Ters bacakları yürümesini zorlaştırıyordu. Karanlıktan korkmazdı. Kendiside yeterince karanlıktı zaten. Kalın ve kırmızı derisi ve üzerinde içinden günahlar geçen kılcal damarları vardı onun. Yüzündeki ifade bazen gülümser bazen susardı. Hızlıca gidip geldi dünyada bir kez tur attı davulcu. Sonra tekrar geçtiği yollara bir göz attı. Bastığı toprakları yerin dibine itiyordu. İstediği bedenin evine geldi. Kaldırdı tokmağını.
“Ha? ne oluyor ya” aniden uyanıp attım kendimi odamdan dışarı. Koşarak yatak odasına gittim. Kapıyı açtım. Ama annem ve babam yoktu. Bahçeye çıktım heycanla ordada kimseyi göremiyordum. Hala kulaklarımda çınlıyordu davulun sesi. Davulcu vurdukça daha sert vuruyor her vuruştada beynime işliyordu gürültü. Sanki yanımda çalıyordu. Dayanamayıp salonun ortasında “YETER!” diye bağırdım. Bir an durdu herşey ve az önceki seslerin yansıması kaldı zihnimde. Sonra tekrar başladı davulun sesi. Bir yandan bizimkiler ortada yoktu. Diğer yandan davulun sesiyle delirecek gibi açtım kapıyı sokağa çıktım. Etrafyta davulcu falan yoktu. Kapının önünde sağa ve sola bakınıyordum ama karanlıktan başka birşey yoktu. eve girmek için tekrar döndüm arkamı. Az önce aradığım şey karşımda duruyordu. Vurdukça daha sert vuruyordu davuluna. Çığlık çığlığa davula vurduğu anne ve babamın kesik başlarına bakıyordum vurdukça üzerime kan sıçrıyordu. Ve davul dahada kırmızılaşıyordu. İkisininde gözleri yeriden çıkmış denilecek kadar açılmıştı. Davulu parmaklarını ağızlarına geçirmişti ve vurdukça daha sert vuruyordu...Kan ter içinde uyandım. Öyleki saçlarım terden sırılsıklam olmuş yüzüme yapışmıştı. Aniden doğruldum. Ciğerlerim patlayacak olana kadar hava ile doldu. Çığlık atmak içindi vücudumun telaşesi. Ama yapamadım. Kaskatı kesildim bir an. Yatağımın üzerindeydim ve kıpırdayamıyordum. Gözlerim oynuyordu. Odamın etrafını görebiliyordum. Ağzım açıktı ve dilimide oynatabiliyordum. Ama ne sesim çıkıyor nede vücudumu oynatabiliyordum. Nefessiz kalarak öleceğimi düşünüp içten içe çıldırmaya başladım. Direndikçe direniyordum beni kaskatı yapan güce. Ama dahada fazla sıkılıyordum. Üzerimdeki basınç git gide artıyordu. Neydi bu? “”Allah’ım yardım et!!, çaresizim. Bismillahir rahmanirahim....”” yine sahurun uyandırıcısı ses çıkarmaya başlamıştı. “”Anne baba ! yardım edin kıpırdayamıyorum. Kapıyı açın “” Ama söylediğim her söz sadece zihnimde yankılanıyor ve tekrar zihnime geri geliyordu. Küçük bir kulubede o dört duvar arasında seken basketbol topu gibiydi söylediklerim. GÜM GÜM GÜM !!! “”Yeter vurma!!!, yeter vurma yapmayın yeter!!!””“”sahura kaldırmak istiyorum... anlasana seninkiler kalkmassa seni nasıl kurtaracaklar....haha seni zaten kimse kurtaramaz... hadi kalksın herkes sahur vakti. GÜM GÜM GÜM. yemek yiyin ve yatağınıza yatın..GÜM GÜM GÜM... PINAR ?... sen neden sahura kalkarak oruç tutuyorsun... kalkmadan tut!!” “”ÖLDÜR BENİ TANRIM”” Bunu sanki vücudum bu sıkıntıdan kurtulmak için söyletmişti bana. Deliriyordum. Yada ölüyordum. Nasıl dayanabiliyordum hala şaşırıyordum. Davulcu benimle konuşuyordu. Metrelerce ilerden. > tekrarladıkça tekrarlıyordum. Dua bilseydim keşke bir ikitane..“SUS BE SUS GÜM GÜM GÜM !!! davullar çalıyor yürü hdi seni almaya geldim... GÜM GÜM GÜM!!!” “”Git burdan kimsin sen?”” napıyorum dedim sonra kendime onunla konuşordum. Vücudum soğuk terler dökmeye başladı damlalar akıyordu burnumdan, anlımdan. Vücudum ileriye geriye doğru canımı acıtarak hareket etmeye başladı. Öne doğru gidip geliyordum. Bir zikir topluluğunun arasındaydım sanki.
“SEN NEDEN SAHURA KALKARAK ORUÇ TUTUYORSUN... KALKMADAN TUT!!” sesi gittikçe yakınlaşıyordu. Duvarı yıkıp içeriye girecek diye çok korkuyordum. Gözlerimi sesin geldiği yöne doğru çevirdim. Yatağımın karşısında sağ taraftan geliyordu. Tam köşeden. “TUT TUT TUT TUT GÜM TUT GÜM TUT GÜM !” davulun sesi gittikçe yaklaştı. Ve sertleştikçe sertleşti artık birşeyler olacaktı farkındaydım. Bağıra bağıra geliyordu. Yapıcak hiç birşeyim yoktu ve kıpırdayamıyordum bile. Sanki bir alay insan geliyordu üzerime. Duvardan içeri gireceklerdi biliyordum. Göz yaşlarım nasıl olduysa döküldü. Sıktıkça sıkıyordum kendimi ama gücün etkisinden kurtulamıyordum. “TUT TUT TUT TUT....” ve yaklaştıkça anladım ki. Tek değildi davulcu. Sanki onlarca kişi hep bir ağızdan bağırıyorlardı. Geldiler yaklaştılar tam duvarın arkasındaydılar. “”ANNE !!! BABA!!! ...””Birden sağ duvarı bir ateş kapladı. “”ALLAH’IM!!!””Geliyorlardı ve ben birşey yapamıyordum.“Bismillahirrahmanirrahim. Elhamdurrillahir rabbilalemin....Odamın kapısı açıldı. İçeriye annem elinde dua kitabıyla adım attı. Hem geliyor hemde dua okuyordu. Hemde o karanlıkta !. Görüyordu ! Okuyordu ! ateş iyiden iyiye harlamıştı. Ama istemeye istemeye azaldı. Davul seslerinin ardında yarasa çığlıklarına benzer sesler çıkmaya başladı ve bir anda herşey durdu. Büyük bir sessizlik oldu. Annem içeriye tamamen girdi. Başı örtülüydü. Yanıma oturdu. Okuduğu duayı yüzüme üfledi. İçim biraz rahatlamıştı. Ama hala kıpırdayamıyordum. Beni yavaşça tuttu ve yatağıma yatırdı. Işıkları açtı. Ağzıma bir kaç yudum su döktü. Titreyerek yavaş yavaş kendime geliyordum. Üşüdüğümü hatırlıyorum. İstemeye istemeye uykuya dalmışım sonrasında. Annem bütün gece başımdaydı. Işıkların açık olduğunuda hatırlıyorum...
Ertesi gün anlamadığım bir şekilde hastaneye gitmek için hazırlanırken buldum bizimkileri. Beni hastaneye götüreceklerdi. Doktordan randevu alınmıştı bile.“Ramazan ayında ne hastanesi? Uğraşamam ben oruçluyum.” “Ramazan ayında değiliz ki kafayı yedin heralde.”Değildik biliyordum. Zaten oruçluda değildim. Ben hiç oruçta tutmuş değildim. Ben yaşamıyordum bile... ölmüştüm. Annemin gelmesi yalan.... gelmedi. Gelemedi. Ateş yandı o gece bizim evde. Hepimiz öldük. Vücutlarımız ertesi gün kömür halinde çıkarılırken teyzemin ağlayışlarını duyabiliyordum. Hapis olduğum bu yerden çıkarsam evinede gitmeyi düşünüyorum. Bizi alanlar ne öteki dünyaya gitmemize izin verdiler. Nede bu dünyada kalmamıza... davul sesleri bana artık hiç birşey ifade etmiyor. Çünkü artık davulu çalan benim. Davul çalıp kimilerini uyandırırken kimilerinde yanıma çağırıyorum... herşeyin kendini tekrar ettiği sonsuz boşluklarda yaşıyoruz hepimiz. Bilmediğimiz şeylerin esiri oluyoruz çoğu zaman farkında olmasakta. İnsanlar sahura kalkar. Sabah uykudan uyanmışlar gibi yorgunsudurlar ve uykulu. İnsanlar yemek yerler yatarlar. Yarın açtırlar... ben bunu yaptırıyorum onlara....daha nasıl kötülük edebilirim dünyaya !!!...
-------------
Küçük kız ve ailesi büyük bir yangında yanarak sahur vaktinde öldüler...yangının nasıl çıktığı belirlenemedi. Bazı mahalle sakinleri o gün orda onlarca davucu vardı ve hepside evin etrafında davul çalıyorlardı diyorlar. Bazıları o davulcuların olduğunu görmediklerini söylüyorlar. Ama hayatları boyunca en şiddetli davul sesini o gün duydukları hepsinin söylediği ortak gerçek...
SON
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.