- 522 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
TÖRE
TÖRE
Uyuyalı bir saat olmamıştı ki; pansiyonun kapısı güm güm vurulmaya başlandı. Büyük bir korkuyla yataklarından kalktılar. Dışarıdan bir bayanın çığlıkları ve kapının adeta yumruklanırcasına vurulması gecenin sakinliğini noktalamaya yetti. İlker Bey kafasını pansiyonun açık olan penceresinden dışarı çıkardı. Üstü başı parçalanmış bir kadının korku dolu gözleri ışıldadı ayın ışında. İlker Bey, gördüklerine inanamadı, kadına seslendi: ”Hayırdır? Sen de kimsin? Bir yerden mi kaçıyorsun? Arkanda birileri seni mi takip ediyorlar?” diye seslendi. Kadın yalvarır bir şekilde: ”Açın ne olur! Kapıyı açın! Birazdan burada olurlar! Saklanmazsam beni öldürürler! İçeride anlatırım her şeyi, kurtarın beni Allah aşkına!” dedi.
İlker Bey hızla gitti, kapıyı yarıya kadar açtı ve kadının kolundan tuttu, içeri aldı.
Nesrin Hanım:”Gecenin bu saatine,bu ne hal?Kimsiniz?”dedi.
Yorgun ve hırpalanmış kadın, nefes nefese içeri girdi.” Ben Dilan. Arkamda iki kişi var. Beni çok dövdüler. Ellerinden güçlükle kaçabildim. Yakalarlarsa beni öldürürler. Saklayın beni, yalvarırım, saklayın!” dedi.
İlker Bey: ”Tamam, sakin ol. Artık sana kimse bir şey yapamaz. Salona geç, otur. Nesrin Hanım sana bir bardak su versin.”
Dilan: ”Öyle demeyin. Onlar sizi de öldürürler, beni de! Beni saklayın lütfen! Birazdan buraya gelirler, size sorarlar, ”Onu görmedik.” deyin, der demez o rahatlasın diye İlker Bey ve Nesrin Hanım Dilan’ı pansiyonun üst katındaki depoya kapattılar. Elektrikleri söndürüp, pencerenin perdesinin arkasından dışarıya bakmaya başladılar. Beş dakika geçmeden eli silahlı iki erkek pansiyonun kapısına dayandı. Bir süre sağa sola baktılar. Siyah takım elbiseli, beyaz gömlekli iriyarı adamlardan uzun bıyıklı olanı: ”Gel şu kamelyaya biraz oturalım, soluklanalım Mehti.” dedi. Diğer kalın bıyıklı, hafif açık alınlı olan: ”Tamam Mazlum oturalım. Çok yorulduk çok. Nasıl kaçtı elimizden kaltak. Ama onu bir yakalarsam,dilim dilim dileceğim!” dedi ve birlikte kamelyaya oturdular.
Mehti pansiyona dikkatli dikkatli baktı: ”Buraya girmiş olmasın o adi?” dedi.
Mazlum pansiyonun duvarlarına ve pencerelerine baktı: ”Bu pansiyon henüz açılmamış gibi duruyor ama.” diye cevap verdi.
Mehti: ”Aması ne oğlum? Bal gibi de buraya girmiş. Baksana yeni badana, boya yapılmış. O şerefsiz burada saklanıyor! Haydi kalk ziline basalım.” dedi ve yerinden kalktı.
Mazlum onun kolundan tuttu ve yeniden yerine oturtu: ”Otur be oğlum. Badana boya yapmışlar ama henüz sezonu açmamışlar. Baksana pansiyonda hiç yaşam belirtisi yok.” dedi.
Mehti tekrar oturduğu yerden kalktı: ”Salak salak konuşuyorsun. Bal gibi de buraya girdi. Başka bir yere gitmiş olamaz.” dedi ve yerinden tekrar doğruldu. Silahını pansiyonun kapısına doğrulttu ve iki el ateş etti. 1
İlker Bey ve Nesrin Hanım korkudan ne yapacaklarını şaşırdılar. Kapıya çıkıp, adamlara karşı koymaya cesaret edemediler. -Korkuları kendileri için değil, Dilan’ı bulma ihtimallerine dairdi- Ve öyle yaptılar. Seslerini çıkarmadılar, hiç tepki vermediler.
Mazlum:”Ben sana demedim mi oğlum? Kimse yok bu pansiyonda. Birisi olsa silah seslerini duyup çıkmaz mıydı? Hadi gel, biraz daha otur da gidelim şuradan.” dedi.
Medet pansiyonda kimsenin olmadığına iyice inandı.Kamelyadaki yerine yeniden oturdu:”Doğru söylüyorsun.Kimsenin olmadığı kesinleşti.”
Mazlum: ”O zaman ne duruyoruz? Daha fazla uzağa gitmeden kalkalım, düşelim peşine. Yakalayım, bacaklarını kıralım şu itin. ”
Medet: ” Doğru söylüyorsun. Daha hızlı koşalım, sabah olmadan cesedini de kaybedelim. Bitirelim!artık bu işi. Temizleyelim namusumuzu.” dedi ve yerlerinden kalkıp, hızlaa koşmayaaya başladılar.
` İki gözü dönmüş canilerin gidşiyle İlker Bey ve Nesrin Hanım derin bir nefes aldılar. Hemen penceresi pansiyonun arka tarafına bakan Dilan’ı kilitledikleri odaya gittiler.
Nesrin Hanım Dilan’ın tedirgin olmaması için kapıyı açmadı. Ona yɵmuşak bir tonla seslendi: ”Dilan, biz geldik,sakın korkma.” dedi.
Dilan yırtıcı bir hayvan elindan kurtulmuş bir serçe kuşu gibi çarpan yüreğinden gelen ve kurumuş dudaklarından dökülen kesik cümlelerle karşılık verdi: ”Gelmediler mi yani? Size beni sormadılar mı? O işittiğim kurşun sesleri neydi? Yoksa beni mi istediler sizden?” diyerek ard arda onlarca soru sordu.
Nesrin Hanım kapıyı açtı ve içeri girdi. Dilan’ı bir anne şefkatiyle bağrına bastı: ”Sakin ol güzel kızım. Korkma gittiler o korkaklar. Bir kadına güç denemesi yapacak kadar aciz yaratıklar.” dedi.
Deponun kapısından bakan İlker Bey: ”Ben onlara günlerini gösterirdim. Dua etsinler ki sen buradaydın. Yoksa bir genç kıza işkence yapmak neymiş öğretirdim. Benim pansiyonumu kurşunlayacak adam anasından doğmadı!” diyerek kızdı, arkasını döndü ve birinci kattaki odasına indi. Masasının çekmecesinden silahını aldı, yukarı seslendi: ”Hanım, ben gidiyorum. Dilan’ın canını kurtarmış olduk. Bakalım şimdi o itleri benim elimden kim kurtaracak!” diyerek pansiyondan çıktı. Otomobiline binmek üzereyken Nesrin Hanım ve Dilan arkasından yetiştiler.
Dilan İlker Bey’in eline yapıştı: ”Elini, ayağını öpeyim ağabey, yapma! Gitme şunların peşinden!Bütün Diyarbakır onlardan korkar! Önce seni vururlar, sonra da dönüp beni öldürürler.” diye yalvardı.
Nesrin Hanım kıvrak bir hareketle diğer elindeki silahı kaptı: ”Hayır İlker Bey; sen bunu yapamazsın!Sen onların seviyelerine inemezsin! Birazdan jandarmayı arar şikayetçi oluruz! Onların cezasını sen değil, hukuk verecek! Bunu benden iyi biliyorsun! Hırsının kurbanı olma, dön içeri gir!” dedi ve İlker Bey’i pansiyona soktular. Sahilde devriye gezen jandarma arar aramaz geldi ve üçünü arabaya bindirerek karakola götürdü, ifadelerini aldı. Sabah olmadan evlerine döndüler.
2
O gece Dilan’ın ağabeyleri,Medet ve Mazlum pansiyonun biraz ilerisinde kurşunlandı, cesetleri yolun ortasına serildi. Katil ya da katiller aylarca bulunamadı.
Şeyhmuz: Törelere direnen, sevdasına baş koymuş bir yiğit. Dilan’ı çok ama çoksever. Tabi Dilan da onu. Dilan’ı yetmiş yaşında bir adamla evlendirmek isterler. Oysa Deyhmuz gizli gizli buluşup geleceğe dönük konuşur, toz pembe hayaller kurarlar. Şeyhmuz Dilan’ı bir kere anneme istetir. Bir daha böyle bir şey duymak istemediklerini söylerler.
Şeymuz da Dilan’la sözleşir ve kaçıp İstanbul’a gelirler. İzlerini kaybettirirler. Daha doğrusu kaybettirdiklerini sanırlar. Dilan’ın ağabeyleri Medet ve Mazlum Şeyhmuz işteyken gelip evden zorla kaçırırlar. Amaçları kesinlikle öldürmektir.
Şeyhmuz eve geldiğimde Dilan’ı evde göremez. Ev sahibi kadın, onu iki kişinin zorla kaçırdığını söyler. Şeyhmuz ağabeylerinin şehir dışına, ormana götürebileceklerini tahmin eder. Gerçekten de öyle yaparlar. Gece geç saatlerde sahil yolunda onlara rastlar. Yanlarında Dilan’ı göremeyince ikisini de gecenin sessizliğinde öldürür ve cesetlerini yola uzatır. Ertesi gün, Dilan’ın bir pansiyona sığınmış olduğunu duyar. Cinayet işlediğine pişman olur. “Dilan’ın yaşadığını bilseydim,cinayeti işlemezdim.” der kendi kendine. Ertesi gün Pansiyonu bulur ve Dilan’ına kavuşur. İlker Bey, Nesrin Hanım ve Dilan , adalete teslim olması konusunda Şeyhmuzu ikna ederler. İki gün sonra gider ve teslim olur. Dilan pansiyonda çalışmaya devam eder. Şeymuz’a hayatının sonuna kadar onu bekleyeceğine dair söz verir.
İki ay sonra İlker Bey kasabadan döndü, üzgün bir şekilde pansiyona geldi. “Nasıl söyleyebilirim acaba? Dilan bunu duyarsa kahrolur.” dedi ve arabasından indi.
Dilan: “ Hoş geldiniz İlker Bey, üzgün gördüm sizi, hayırdır? Bir aksilik mi var? diye sordu.
İlker Bey: “Yok kızım bir şeyim yok. Sen işine bak.” dedi ve Nesrin Hanı’ın yanına gitti.
Nesrin Hanım da İlker Bey’in yüz ifadesini beğenmedi: “ Hayırdır, neyin var? Hiç iyi görmedim seni. Bir şey mi oldu? Yoksa hasta mısın? Bir yerin mi ağrıyor?”
İlker Bey: “Sorma Nesrin Hanım, nasıl söylerim bilmiyorum.”
Nesrin Hanım: “Ne oldu Bey? Daha fazla meraklandırma beni, söyle, nedir derdin?”
İlker Bey: “Dilan’ın kocası Şeyhmuz.”
Nesrin Hanım: “Ne olmuş Şeyhmuz’a?”
İlker Bey: “Dilan’ın kuzenleri cezaevinde gece uyurken şişlemişler. Öldürmüşler delikanlıyı. Yok olsun töre cinayetleri.”
Nesrin Hanım: “ Olamaz! Ne yapar Dilan şimdi. Nasıl söyleriz ona! Nasıl bir töreymiş bu. Bu çağda böyle ilkel adetler mi olur?” dedi ve üzgün bir şekilde içeri girdiler.
Bir saat sonra Nesrin Hanım Dilan’ın odasına gitti. Seslendi, kapısını tıklattı. Ses gelmeyince içeri girdi. İçeri girdi ama keşke girmeseydi de bunu görmeseydi. Dilan’ın astığı vücudu hafif hafif sallanıyordu. 3
Nesrin Hanım ne yapacağını bilemedi. Hiçbir tepki veremedi. Dondu kaldı bir süre. Korku ve panikle kapıyı kapattı ve İlker Bey’in yanına gitti: “İlker Bey, İlker Bey!” diyebildi ve oraya yığıldı kaldı. İlker Bey şaşkınlık içinde Nesrin Hanım’ın yanına gitti: “Ne oldu Nesrin Hanım? Neyin var? Ne olursun anlat bana.” dedi ve sürahideki suyla Nesrin Hanım’ı ayılttı. Gözlerini hafifçe açan Nesrin Hanım “Dilen” diyebildi ve tekrar bayıldı.
İlker Bey büyük bir hızla pansiyona girdi. Dilanın odasına girrince durdu kaldı: “Kızım! Dilan kızım! Neden yaptın bunu? “ dedi ve Dilan’a sarıldı. Soğukkanlılıkla boynundaki ipi kesti, Dilan’ın henüz soğumamış bedenini kucağına alarak yatağına yatırdı. Gözü Dilan’ın elindeki kağıt parçasına ilşti. Çok sıktığı avcundan karmaşık yazısıyla yazmış olduğu notu aldı. Okudu ve hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Notta: Sizi konuşurken duydum. Şeyhmuz olmadan benim de yaşamamın anlamı olamazdı. Olmaz olsun Töre. Hakkınızı helal edin, yazıyordu.
İSMAİL MALATYA
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.