- 1237 Okunma
- 5 Yorum
- 1 Beğeni
CANNİBAL ( YAMYAM ) [ MEDENİ BATININ İNSAN - HAYVANAT BAHÇELERİ ]
1883 Yılında Afrika kıtasının Kongo adlı devletinin herhangi bir şehrinde bir pigme dünyaya geldi.
Pigme deyince bir başka canlı sanılmasın. Bir insandan bahsediyorum.
Kısa boylu insanlardı Pigmeler. Aynı zamanda oldukça da zayıftılar.
Nitekim adı Oto Benga olarak konan bu pigme de 23 yaşına geldiğinde sadece 1.49 boyunda ve 46 Kiloydu. Ülkesinin diğer insanlarına göre uzun boylu ve kilolu sayılırdı.
Neden 23 yaşında dedim peki? Çünkü Oto Benga yani kendi dillerindeki karşılığı ile ’ Dost’ 23 yaşındayken yani takvim yaprakları 1906 senesini gösterirken ülkesinden koparıldı ve ABD ye getirildi. Hem de bir din adamı tarafından.
Bir Hırıstiyan misyoneri, yani ’Sağ yanağına vurana sol yanağını uzat ’ öğretisinin temsilcisi olması gereken biri, tam adıyla Samuel P. Verner adlı din adamı, Kasai nehrinde ailesi için balık avlamakta olan Oto Benga’yı gördü ve onun evli, bir çocuk babası ve her şeyden önce bir insan olduğuna aldırmadan boynuna zinciri vurdu.
Güler yüzü tatlı diliyle köyünün, kabilesinin neşe kaynağı olan Oto Benga’nın bir anda dünyası karardı. 23 Yaşına kadar tamamen özgür yaşamış olan bu insan şimdi hayvanlara bile yapılması iğrenç olan bir muameleye tabi tutulmuş boynuna ve ayaklarına zincir vurulmuştu.
Evet tüm bunlar 1906 Yılında yaşanıyordu. Yani Tüm Avrupa’nın ve batı dünyasının Osmanlı Sultanı II. Abdülhamit’i Kızıl Sultan, eli kanlı katil ilen ettikleri, karikatürlerinde onu insan kasabı olarak çizdikleri, dahası bu insanlık düşmanı vahşi yaratığı (!) ortadan kaldırmak için ona karşı suikast tertip ettikleri yılda oluyordu.
Oto Benga boynunda ve ayaklarındaki zincirlerle Newyork Limanına geldiğinde onu diğer soydaşlarından ayırıp bir kafese koydular. Daha sonra da New York Bronx Hayvanat Bahçesinde görücüye çıktı.
Yok yanlış anladınız. ’ Görücüye çıktı’ derken bizim gelinlik kızların görücüye çıkması gibi bir şey değildi bu. Oto Benga, o güne kadar kimsenin görmediği bir hayvan türü olarak görücüye çıktı. Yani İnsanlar (!) daha önce hiç görmedikleri bir yaratığı görmek için hayvanat bahçesine geliyorlar ve kucağına bir maymun verilmiş olan Oto Benga’ya fındık, fıstık, kemik atıyorlardı.
Batı, Oto Benga’ya hayvan muamelesi yaparken Devlet-i Âliye’de yeni bir akım başlamıştı: Batılılaşma...Yani bizim insanımızın da başka insanları hayvan yerine koyup fındık fıstık atması isteniyordu ve buna medeniyet diyordu içimizdeki bazı sözde aydınlar.
1906 Da Bronx hayvanat bahçesine her gün 250.000 kişi Oto Benga’yı ziyarete geliyor, ona fındık fıstık yanında kemik veya taş da atıyorlardı. Oto Benga, kendisine bu muameleyi yapan insanlara kızıp bağırınca ne oldu biliyor musunuz peki?
Evet Oto Benga kendi diliyle ’ Ben insanım. Niçin bana bunları yapıyorsunuz?’ diye sordu ama onun konuşması ’ Vahşi hayvan hırlıyor ’ olarak yorumlandı ve asıl yamyamlar dışarıda oldukları halde Oto Benga’ya ’ Cannibal ’ yani ’Yamyam ’ adını taktılar. Tıpkı II. Abdülhamit’e ’ Kızıl Sultan ’ adını taktıkları gibi... Haçlı Seferleri sırasında Antakya önlerinde Müslümanları kızartıp etlerini yiyen yamyamların torunları şimdi siyah derili bir insana yamyam diyorlardı Allah’tan korkmadan, kuldan utanmadan.
Oto Benga bir hayvanat bahçesinde hayvan muamelesi görürken ABD nin ve Avrupa Ülkelerinin okullarında, hatta yanlış bilmiyorsam anayasasında şöyle deniyordu : ’ İnsanlar, özgür ve eşit haklarla doğar ve yaşarlar.’
1789 yılında ilan ettikleri İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisine böyle yazmışlardı. Okullarında bunu ezberlettiriyorlardı çocuklarına ama onların nazarında Oto Benga ve daha niceleri daha da açık konuşmak gerekirse kendilerinden olmayan insanımsı varlıklar (!) asla insan değildiler.
Oto Benga oldukça uzun süre kucağında Dohong adında yavru bir maymunla bir hayvanat bahçesinde sergilendi. Bir kaç vicdanlı Hırıstiyan dışında hiç kimse bir insanın hayvan gibi kafese konmasını yadırgamıyordu. Kaldı ki hayvanları kafeslere koymak da hiç bir zaman insanların bir hakkı olamazdı.
Nihayet bir başka din adamı olan Rahip James H. Gordon.. ’ Bir insanı bir maymunla aynı kafese koyup sergilemek çok büyük günahtır’ diyerek duruma tepki gösterdi.
Peki Rahip James Gordon’un tepkileri nasıl bir karşılık buldu dersiniz?
İlk etapta bazı bilim adamları...Evet evet bilim adamları... Batı medeniyetinin bilim adamlarından bahsediyorum. ’ Oto Benga insan olarak değerlendirilemez ’ dediler.
Rahip James Gordon bu işin arkasını bırakmadı ve sonuçta Oto Benga hayvanat bahçesinden çıkarıldı, üzerine pantolon ceket verildi, ufak tefek ayak işlerinde çalıştırılmaya başlandı.
Ve takvim yaprakları 1916 yılını gösterdiğinde yani Oto Benga, Kongo’dan boynunda ve ayaklarında zincir olduğu halde ABD ne getirilip bir kafeste hayvan gibi sergilenişinin üzerinden on sene geçmişti ki bakın ne oldu?
Newyork sokaklarından birinde 20 Mart 1916 da bir el silah sesi duyuldu. Oto Benga bir dükkandan çaldığı tabancanın namlusunu kendi göğsüne dayamış ve tereddüt etmeden tetiği çekmişti.
33 yaşındaydı hayata gözlerini yumduğunda.Hayattan da o hayatı insanlar için cehenneme çeviren insanlardan da o kadar bıkmış, o kadar usanmıştı ki onun için yaşamanın hiç bir anlamı kalmamıştı.
Oto Benga’nın özgür olarak yaşadığı günlerde ışıl ışıl olan gözleri zaten on senedir donuk donuk bakıyordu. 20 Mart 1916 da ise artık tamamen kapanmıştı.
Peki Oto Benga tek örnek miydi dersiniz? Yani hayvanat bahçesinde hayvan olarak sergilenen tek insan Oto Benga mıydı?
Ne yazık ki değil. 2.Resim öyle çok uzak bir tarihe değil, 1958 yılına ait. Hayvan muamelesine tabi tutulan insan minicik bir çocuk... Bir bebek... Ve olayın yaşandığı yer Belçika.
3.Resim Fransa’dan. 1930 Yılına kadar bu tür sergiler Fransa ya da sömürgelerinde oldukça sıradan bir olaydı.
Almanya, İtalya, İsveç..Aklınıza gelen her Avrupa ülkesinde hem de yaklaşık 1960 yılına kadar bu tür sergiler oldukça yaygındı.
Bu İnsan - Hayvanat Bahçelerinin hepsinde uyulması gereken kurallar vardı ve bu kuralların başında da şunlar geliyordu:
1- Fazla yaklaşmak tehlikelidir.
2- ONLARA YİYECEK VERMEYİN BİZ ZATEN BESLİYORUZ.
Seviyelerine ulaşmak, birliklerine üye olabilmek için yırtındığımız Avrupa ve Batı Dünyası, onların yüksek (!) kültür ve medeniyetleri işte bu.
Ve bir başka husus da nedir biliyor musunuz? Batı medeniyetinin (!) vahşetlerine ait yukarıdaki gibi yüzlerce, binlerce fotoğraf varken içimizdeki bazı yazar bozuntuları o fotoğraflardan bir tekini bile görmez de yine batılılar tarafından çizilmiş uyduruk resimleri, tabloları ( 7. Resim ) ’ İşte Osmanlı’da insana verilen değer ’ diye yazılarında sözde delil olarak sunarlar ya insanın kahrolması işten değil.
Evet, bu kadar. Bitti...
Yüreğiniz elverirse aşağıdaki videoyu da seyredebilirsiniz.
www.tarihkomplo.com/2016/11/dunyann-en-igrenc-tablosu-insan.html
RESİMLER:
1------Oto Benga- ABD Bronx İnsan-Hayvanat Bahçesi- 1906
2----- 1958 Belçika- Bir başka İnsan-Hayvanat Bahçesi
3----- 1930 Fransa - Bir diğer İnsan- hayvanat Bahçesi
4---- 1928 Almanya- Bir İnsan -Hayvanat Bahçesi reklamı
5-----Almanya’da bir İnsan- hayvanat Bahçesinde sergilenen İnsan ve maymunlar.
6-----Bir başka İnsan Hayvanat bahçesi. ( Fransa )
7-----Bizim bazı yazarlarımızın (!) ( Ben onlara yazar bozuntusu derim ) ’ İşte sizin ayılıp bayıldığınız Osmanlıdaki İnsan hakları’ diye önümüze koydukları bir tablo.( Fotoğraf değil dikkat ederseniz ) [ Bu ve bunun gibi - Batılıların çizdikleri - resimler en büyük delilleridir. (!) ]
YORUMLAR
Daha geçtiğimiz hafta izledim bir film. Saartjie Baartman isimli Khoisan kabilesine mensup siyahi bir kadının gerçek yaşamından beyaz perdeye uyarlanmış, izledikçe sizin medeniyetinizin taaa .... dediğim bir film. Medeniyetin güç ve iktidar kimin elindeyse onun menfaatleri doğrultusunda içinin doldurulduğu bir kavram olduğunu öyle güzel gözler önüne sermiş ki film. İzledikçe insanlığımdan utandım, izledikçe insanlığı ve medeniyeti sorguladım, izledikçe insan olduğum halde insanlardan tiksindim.
Yeryüzünde yaşayan hiç bir canlı, doğal ortamından alınıp, kafeslerde yaşamayı, gösteri merkezlerinde insanları eğlendirmek için eğitim adı altında işkence görmeyi, böylesi aşağılanmayı, böylesi hor görülmeyi hak etmiyor. Filmden sonra bir makalede rastladım Güney Afrikalı Saartjie ile aynı kabileden olan Diana Ferrus isimli bir yazar Saartjie Baartman'a hitaben şöyle bir şiir kaleme almış. Okudum gözyaşlarıma hakim olamadım. Bu şiirden sonra en azından ruhu huzur bulmuş talihsiz Baartman'ın. Şiiri aynen paylaşıyorum izninizle.
SAARTJİE BAARTMAN’A ŞİİR
Seni eve götürmeye geldim—-
eve, hatırlar mısın bozkırı?
yemyeşil çimeni büyük meşe ağaçlarının altındaki
hava serindir orada güneş de yakmaz.
Bir tepenin eteğine serdim yatağını
battaniyen çalı çırpıyla ve nane yapraklarıyla çevrili,
sarı beyaz çiçeklerle kaplı
akarsuyun şarkısı işitiliyor
çakıl taşlarının üstünden sekerek akarken.
Seni kaçırmaya geldim
Didikleyen gözlerinden
karanlıkta yaşayan
insandan dönme canavarın
emperyalizmin pençeleriyle
senin bedenini parça parça kesip doğrayan
senin ruhunu Şeytanınkine benzeten
bir de kendini yegâne tanrı ilan eden!
Senin ağrılı yüreğini ferahlatmaya geldim
yorgun ruhuna kucağımı sunuyorum işte
yüzünü avuçlarımla saklayacağım
boynundaki çizgileri bir bir öpeceğim
güzelliğinle gözlerim bayram edecek
ve sana şarkı söyleyeceğim
sana huzur getirmeye geldim ya.
Seni eve götürmeye geldim
kadim dağların adını haykırdığı.
Yatağını bir tepenin eteğine serdim,
battaniyen çalı çırpıyla ve nane yapraklarıyla çevrili,
sarı beyaz çiçeklerle kaplı
Seni eve götürmeye geldim
Sana şarkı söyleyeceğim
bana huzur getirdin ya.
Teşekkürler, bizleri aydınlatan ve düşünüp sorgulamaya yönelten böylesi yazılar yazdığınız için. Var olun, sağ olun. Saygı ve selamlar Sami Öğretmenim.
Değerli hocam, 'One minute' çıkışına Batı'nın taktığı 'at gözlüğü' ile bakan içerideki gafillere kapak olsun bu yazınız...
Güldünüz değil mi?...
"Zulüm 1071'de başladı", "Velevki ibneyiz" diyenlere mi kapak olacak, diye güldünüz değil mi?...
Yani?...
Oto Benga'nın tahammül edemediği pisliği yıllardır kaşıklayayan gafillerimiz varken, o talihsiz pigmeye acımamız ne kadar düşündürücü değil mi?...
Vesselam.
Selam ve saygılarımla.
Enteresan ve dersler alınması gereken bir çalışma olmuş.
Ve de,
şapkamızı önümüze koyup, enine boyuna düşünmemiz gerektiğini hatırlatan bir çalışma...
Batı,
son zamanlardaki şaşkın hareketleri ile,
tarih boyunca gözlerden ve sözlerden uzak tutmayı başarabildiği bazı realiteleri artık kamufle etme becerisini kaybetmiştir.
Tüm güzel,
süslü,
gösterişli,
şahşahalı,
fikirleri, düşünceleri, projeleri,
aslında uzunca kuyruklu birer yalandan başka bir şey olmadığı,
maalesef büyük acıların sahneye konduğu dünya tiyatrosunda final yapmış durumdadır.
Artık,
demokrasi, insan hakları, eşitlik, vs gibi söylemler,
dünyanın hiç bir coğrafyasında kendine pirim sağlayamamaktadır.
Lafı uzatmayalım,
takke düşmüş, kel gözükmüştür.
Bir çok cana mal olmak pahasına olsa da...
Güzeldi hocam.
Not: Sayfama erişemiyorum uzun zamandır. Şifremi ve email adresimi unutmuşum.Admin'e yazdım. Bakalım ne olacak sonuç.(Bir tutam hayat)
sami biberoğulları
Yorumu okumaya başladığım anda ''ben bunu yazanı tanıyorum. Bu Gökhan'ın stili '' demiştim. Yorumun nihayetinde yanılmadığımı anladım.
Şu anda eski bir dost ile tekrar karşılaşmanın sevinci içindeyim. Umarım ve dilerim ki yine kaybolmazsın.
Yorum için teşekkürler.
Selam ve sevgilerimle.
Bat batı dediğimiz sadece teknolojik olarak bir takım ilerlemeler kaydetmiş ise de insanlık olarak hiç bir şey ortaya koyamamıştır. Çok vahim bir durum. Makinelerin esiri olmuş, patlayıncaya kadar hazır gıdalar ile beslenmeye çalışan insan kalabalıkları. Gün gelip çökecek medeniyetleri... Mehmet Akif'in dediği gibi canavar bir medeniyet. Yıkılmaya mahkum eninde sonunda... Kutluyorum manidardı Hocam...
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
hocam ben utanıyorum insanoglunun bu vahşetinden bugün internette bir vidoo dolaşıyordu bir yaratık bir maymubun bogazına ip geçirmiş onu istedigi şekilde yönetiyordu..utandım..utanıyommm.
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.