- 851 Okunma
- 6 Yorum
- 0 Beğeni
TANRI'NIN SESSİZLİĞİ...
Pencerenin önü inanılmaz kalabalık. Mertçe gülümseyen bir şakayık dilleniyor. Taziyelerini sunduğu küçük kuşa çok öfkeli Tanrı. Ne de olsa ona armağan ettiği hayata sığdıramadı küçük bedenini.
Öfkesini yüklenip terk ediyor kuş sürüsünü.
En mazlum olan zaten yaşamıyor artık. En çok onu sevmişti Tanrı.
Dillendiriyorum mazeretlerimi peşinen hani olur da hanın arka kapısından çıkanların ardı arkası kesilir.
Lanetin ufkunda gölgeli bir bulut. Ne ilginç: gövdesi olmayan ama gölgesine sahip çıkan.
Tadımlık bir aşk benimki. Sadece saniyelere denk düşen bir aşk.
Arkasından perdenin ışıkları söndürüyorum hani olur da gölgem oynaşır kaldırımda tül perdeden yansıyıp.
Ayıp olduğunu söylemişti annem tarihini unuttuğum ama yanaklarımın pembeliğini hala hatırımda tuttuğum.
Bir de kadın kısmının yüksek sesle gülmediğini söylemişti zaten ben en çok yüksek sesle ağlarken belli ki bir hata payım yok… diyemiyorum ki ne de olsa tanık olanlar pek bir neşeyi hakim kılıyorlar.
Dün gördüm onu. Aslında o da bilmiyor kim olduğunu.
Sanırım enkazının dibe vurduğu bir heykel kadar yakışıklı ve mağdur imiş bir zamanlar. Sol elindeki alyans saklı demek ki unutamamış rahmetli eşini.
Kim mi o? Ben de bilmiyorum: ne adını ne sanını lakin sokakların piri olduğunu biliyorum.
Mesken tutmuş bir kez kaldırımdaki bankları.
Çok da heybetli bir çantası var ve içinde kitapları. Ama evinin anahtarı yok işte yine de evsizliğine pek aldırış etmiyor hani nerede ise ben oturup ağlayacağım onun yerine.
Yüksek perdeden ağlamayacağım ama ne de olsa… günah olduğunu bile bile nasıl oluyor da benim hıçkırıklarıma yüksek sesle gülüyorlar?
En son geçen hafta yüksek perdeden ağladım perde arasından gördüğüm o manzara karşısında. İşin aslı köpek sürüsüne bir kediyi parçalarlarken tanık oldum. Bir de Tanrı yanımızdaydı ve tüm sokak kim bilir hangi gıybetin rüyalarını görüyordu?
O kadın… adı olmayan kadın. Adı olsa bile hak etmiyor adını. Bir de o, penceredeydi. Kan gölüne dönen sokağı günlerce yağan yağmur bile temizlemedi.
Şafağa yakındı zaman.
Şafağı atan Tanrı’nın da çok endişeli olduğunu hissettim. Ben çöktüm; O sustu; köpekler doymuştu bir de kadının nefsi.
Gözlemlerimden çıkan sonuçları ne zamanki paylaşsam… biliyorum hüzün manyağı diyorlar bana ve haklılar da sanırım hayatın güneş alan cephesinde pek yolculuk yapamıyorum son zamanlarda.
Biliyorum ki; bu yazıyı yazmamalıydım hatta ve hatta alın yazım da asla yazılmamalıydı.
Göğün haşmetine düşkünüm bir de Tanrı’nın sessizliğine ne zamanki denk düşüyorum acilen bir nefese ve yardıma, koşuyor imdadıma lakin bunu da fazla paylaşmıyorum.
Aslında neyi paylaşıp paylaşmamak gerektiğini bilmiyorum bir de iyi bir insan olup olmadığımı.
Kedinin cenazesine tanıklık eden tek parça kalmamışken… benimki de laf mı şimdi?
An geliyor; memleket yangın yeri.
An geliyor; sel götürüyor cihanı ve afetlerde insanlar can veriyor ben bir kedinin derdindeyim. Dahası da var ama lav ettiler beni söylemekten.
Mutlu hikâyelerim olmadığını da sanmayın hani lakin onları fazla pişirdim ve soğumalarını bekliyorum. Soğuduğu vakit de buzluğa koyacağım canım ne zamanki bir yazı çekse alacağım ve ısıtacağım ve bir fincan şiir ile nasipleneceğim.
Zamanım var ya da yok. Aklıma mukayyet olduğum kadar zamansız gidişlerim var yine de benden gidemiyorum. Benlik gayem filan da yok hani öyle abartılacak. Neşemi payidar kılan ne ise çok derinimde saklı: söyleyemem: nazar değer.
Zannımca nazarında önemli olmadığım çok sayıda da insan var hatta bir adım ötesi: benden haz etmeyen hem de durduk yere yine de edebiyata ihanet edip tek saçma cümle yazmaktan kalemimi tensiye ediyorum: ne onlardan çekindiğim için ne de yalan olduğu için. Sadece hüznün türevi duygulara ve ilahi aşka hiç biri denk düşmez.
Zamanın tozlu yolları filan da yok hani: varsa yoksa uçuşan yapraklar var ne de olsa her sabah yollar süpürüldükten sonra mızıkçılık yapıyor ağaçlar. Sevmiyorlar düzeni kez ben de ve rahmetli Leo Buscaglia. Neden derseniz, açın kitaplarını okuyun ya da kısaca özetini geçeyim.
Hain komşusu Leo’nun tüm dökülen yaprakları tek tek süpürüp o doğal atmosferi sıradanlaştırıyor. Hain dememe de bakmayın hani sanırım içimde yer eden bir söylemden çıktım yola aslında sayısız söylemden… es geçiyorum ve Leo’yu anlatmaya devam ediyorum:
Adam iş dönüşü bu yolu böylesine çıplak ve doğayı da suni gördüğü için gidiyor çöp kutusuna sokağın ve tüm yaprakları alıp evinin salonuna döküyor ve üzerinde yürümeye başlıyor. Düşünsenize çıkan o sesi: muazzam bir hışırtı adeta doğanın insan ile olan flörtü gerçi gecikmiş gerçi farklılaşmış ama…
Böylesine sevgi dolu bir yazar hatta psikolojide kariyer yapmış ve gün geliyor; hayatına kendi elleriyle son veriyor.
Bunu çok yeni öğrendim ve adeta geçmişteki ilk gölgemi kaybettim. Başka gölgelerim de yok değil hani. Aslında onlar kaybolmadı lakin soldu her biri ve iyi ki de soldu.
Ekim pek bir ihtişamla geldi. Amma laf ettik rahmetli eylül’ün ardından bakalım ekim için ne gibi tezahüratlarda bulunup nasıl çekiştireceğiz yeni ayı?
Zamandan kopamıyor insan aslında bu da çok bilinmeyenli bir denklem: zaman kimine göre dördüncü boyut kimine göre bir bileşke kimine göre de kör kuyu. Benim zamanla asla aram iyi olmadı zaten fiziksel yaşıma pek sirayet edemiyorum.
Şimdi beylik bir cümle kurup; içimdeki çocuğu övmeyeceğim gelin görün ki yaptığım çocukça şeyler ve nazlandığım sayısız zaman ve elbette mızmızlandığım… Geçen hafta çok sevdiğim bir dostum tarafından öylesine incitildim ki ve benden yaşça küçük olmasına rağmen beni payladı neredeyse: çocuk gibi hiçbir şeyden memnun olmuyormuşum. Olmayım da en azından bir arkadaşımın hatta tanımadığım bir insanın kalbini kırmayı aklımdan geçirmiyorum ve hakkaniyet ararken mağdur duruma düşüyorsam elbette çocuk gibi mızmızlanırım gerçi hayatta neye gücüm yetiyor ki? En azından Yaratan ile aramda perde yok özellikle de son zamanlarda. Ve ben direkt gönül teması kuruyorum ne zamanki başım sıkışsa üstelik perde arkasından kimseyi gözetleyip hakkında ileri geri konuşmuyorum.
Leo… o da gitti. Gerçi çok yakın bir tanıdığım gibi dertlendim ama… bırakın da dertleneyim: lise yıllarımda onun kitapları en yakın arkadaşımdı ve ona taziyelerimi sunmakta geciktim bile.
Kitaplar ve kitapların gerçek sahipleri… sahi, biz okuyucular mıyız kitapları sahiplenen yoksa yine biz yazanlar mı tekil sahibi?
Ne fark eder ki hele ki paylaşıp çoğalmak iken en büyük getirisi sevginin ve mutluluğun.
Çok rüzgârlı bir geceydi dün gece ve ben sadece yumup gözlerimi içimden geçirdim tüm iyi dileklerimi bir de mazluma yapan kim ise daha beterine nail olsun diye: hangi mazlum mu ya da hangi ruhsuz canlı mı buna sebebiyet veren? Fark eder mi sizce? Sizin ya da benim arkamdan konuşan ötesinde kimin kime gücü yetiyorsa.
Tanrı’nın sessizliği bana öylesine güç veriyor ki hele ki ardından kopan o fırtına: taşlar yerinden oynarken ve gereken her şey ve herkes layığını bulurken.
YORUMLAR
"Göğün haşmetine düşkünüm bir de Tanrı’nın sessizliğine ne zamanki denk düşüyorum acilen bir nefese ve yardıma, koşuyor imdadıma lakin bunu da fazla paylaşmıyorum."
Sevgili Gülüm hanımcığım, düşündüren aynı zamanda da özgün bir dille yazılmış mükemmel bir yazıydı.
İnsanın kendi duygularıyla hesaplaşması,
içinde biriken gizleri ustaca dile getirmesi büyük bir meziyet.Bu bağlamda kutluyorum yetkin kaleminizi.Şahsen ben, henüz cesaret edip yazı yazamadım.Şevk veriyor kaleminiz.Kısa zamanda sizin kadar ustaca yazamasam da mutlaka denemek istiyorum.
Sevgilerim çokça..
Gülüm Çamlısoy
Haşa!
Yetkin olmak mı yoksa fazlaca dolu olup duygularını son nefesine kadar pompalamak mı?
Sizlere çok şey borçluyum ben yoksa olduğum yerde sayıyor olurdum ki asla da hamdım ve şimdi oldum, diyemem.
Bilgi sınırsız.
Hisler boyutsuz.
Ve sevginin hür kıldığı bir o kadar yaşama coşku katan bir ritüel yazmak.
Sevmek ne kadar doğal ve iç güdüsel ise yazmak da bana aynı çağrışımı yapıyor.
Rabbimin bana açtığı bu kapıdan iyi ki ilk adımımı atmışım ve si,zlerle de yolum kesişmiş.
Benim için inanılmaz büyülü bir atmosfer yazın dünyası ve sevgili Edebiyat Defteri benim için eşsiz bir okul ve mutluluk platformu.
Hepsi iç içe geçmişken ben hislerin boyutsuzluğunda gidip geliyorum ve gündelik hayatın tüm kaosunu kısa süreliğine de yok sayıyorum.
Çok değerli kalemlerden biri de sizsiniz ve çok güzel bir yüreğiniz var asla da kabul edemem üstelik çok yetkin bir kalem olduğumu.
Eksik olmayın bana bu güzelliği yakıştırdığınız için ki çok da isterim iyi bir noktaya gelmek ama en başta sevginin ve inancın eşlik ettiği bu duygu yüreğime çok iyi geliyor ve sizler de.
Tüm yüreğimle teşekkür ediyorum sevgili Dilek Hanımcım.
İyi ki varsınız güzel dostum.
sevgi ve selamlarımı gönderiyorum.
"Kediler ve köpekler..."
Geçinemeyenlerin imgesi... Didişen, kavgacı... Sokağı altüst edenler yani..
Bu sefer kendilerine bile ihanet etmişler! "Yemişler birbirini!"
Olmadı işte...
"Soy bozukluğu" bu...
Düzenin kökten sallanması!
Ve...
Bir yazar.. Kitaplarıyla kurulan bağ... Günümüze kadar gelen etkileşim..
Ne var ki, o da intihar etmiş!
Oldu mu ya?
Hayat sadece "yapraklarla döşeli yol" değil ki..
Onları süpürdüler diye küselim mi yaşama... Yapraklar yine çıkmayacak mı, sürgün vermeyecek mi gelecek bahar...
Sanırım yine "içe döneceğiz..." Tevekkülle...
Zararı yok ardımızdan, önümüzden verip veriştirsinler...
Bizi sevene, bizi koruyup kollayana şükür...
Tebrikler Gülüm Hanım...
Gülüm Çamlısoy
Her daim şükrederken ve beterinden korusun diye bizi yüce Yaradan.
Hayat...öykündüğümüz kadar savrulmak da olası.
Moral oldunuz: çok teşekkür ediyorum.
Hayattan vazgeçmek aslımıza ihanet gerektiğinde hüzünden bile mutluluk payı çıkarmak bize düşen.
Çok sağ olun.
Kıblemizde saklı tuttuklarımızla zaten yolculuk kolaylaşmakta.
Maneviyatın rahmeti inana her kulunun yürek sesi ile karşılık buluyor.
En derin saygı ve selamlarımla çok değerli hocam.
Eksik olmayın.
ZEYBEK HOCA
Dua ve dileklerinize amin.......
Saygı, selam benden daima...
Gülüm Çamlısoy
Yüreğin dert görmesin.
Selam ve saygılarımla.
Gülüm Çamlısoy
Yüreğiniz dert görmesin sakın.
Sonsuz selam ve saygılarımla billur yüreğinize.
"Aslında neyi paylaşıp paylaşmamak gerektiğini bilmiyorum bir de iyi bir insan olup olmadığımı."
İyilik göreceli bir kavram. Kimin iyisiyiz ya da kimin kötüsüyüz. ? Asgari müştereklerde buluştuğumuz sürece herkes iyidir.
Bence paylaşmaya devam edin . Ne kadar varsa.Nereden ne çıkarabilirseniz paylaşmaya devam edin. Yazmak da aslında bu değil midir?
Kimi hüzün şairi- yazarıdır kimi de mutluluğun yazarıdır. Hüzün sizin kelimelerinize yakışıyorsa ordan devam edin gitsin. Ki hüzne de ihtiyacımız vardır mutlulukları anlayabilmek için.
Güzel paylaşımınız için tebrik ederim.
Saygılarımla...
Gülüm Çamlısoy
Bu aşk benim ayrılmaz bir parçam: aşkla yazmak coşkumun da esintisi ile tüm hüznümü bertaraf ediyor.
Bu bir rüya: kesinlikle bir rüya.
Koca ömrü heba edip yazmakla erdiğim maneviyatın da artan ivmesi eşliğinde yaşama sevincim.
Elif Şafak'ın o cümlesi çok tanıdık:
''İyi bir insan olmak mı? İyi bir yazar olmak mı?''
İkisi çok paralel en azından benim yazmaya başladığım ilk günden beri.
Varlığınıza çok ama çok teşekkür ediyorum.
Aşkıma sahip çıkmak: o yazma aşkıma ne ilginç ki; hayata bakışım sayısız farkındalık kazanmakta her yazdığımda ve büründüğüm o ruh hali...
Tüm güzellikler sizinle olsun İnşallah.
Çok çok sağ olun.
Selam ve saygılarımı gönderiyorum en iyi dileklerimin eşliğinde.
"Dillendiriyorum mazeretlerimi peşinen hani olur da hanın arka kapısından çıkanların ardı arkası kesilir."
Bu hanın birden bire boşalmasını bazen ben de çok istiyorum. Hani "sur" artık yıkılsın istiyorum.
Tanrı'nın sabrının yanında kendi sabırsızlığıma gülüyorum.
Vardır bir bildiği diyor, kelamina dönüyorum.
Keyifle okudum sağolun.
Selamlar saygılar değerli dost yazar.
Gülüm Çamlısoy
Asıl ben teşekkür ederim değerli yazarım.
Var olun; var olun.
Metanet yüklüyüz ve inanç her zerremize eşlik etmekte.
Çok sabırsız bir insandım aslında halen de lakin eski zırhımı delindi şimdi hidayeti giyindin çocukluğumdan beri eşlik eden umut ve sevgime yoldaş.
Çok mutlu oldum.
Çok sağ olun.
Saygılarımla sizinle dost yazarım.
Sonsuz selamlarımla.
Allah'a emanet olun.