3
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1214
Okunma

Hayatım da ahlaki değerler gibi moda deyimiyle kırmızı çizgilerimin dışında öyle pek fazla kutsallaştırdığım bir olgu yoktur. Dini ya da milli vs her oluşumun tartışılabileceğine inanırım. Ama yinede İslam ve Türklük oldukça hassa olduğum konulardandır.
Dolayısıyla bu değerlerle ilgili bir paylaşıma denk geldiğimde o paylaşımın doğru bilgi içermesi gerektiğine inanırım yani iyi niyetle de kaleme alınmış olsa, kaş yaparken göz çıkarmaması gerektiğini savunurum.
Aslında bu yazıyı defterden çok sevdiğim bir sayfa dostumun’’ İslam bitti mi?’’ adlı beni rahatsız eden yazısı ve o yazının başlığına dönük yorum olarak yazmıştım. Ancak ve sanırım yaptığım yorum dostumuzun pek hoşuna gitmemiş olacak ki, cevap yazma gereği duymadı. Canı sağ olsun, ancak ben yazdım oldu mantığıyla yanlış ve eksik bilgi içeren yazıları kaleme almanın da pek bir mantığı yoktur. Özellikle de o yazı din gibi hassas bir konuyu içeriyorsa, o zaman sağlam bilgiler üzerinden yazmak gerekir diye düşünüyorum. Yani yazı içeriği itibariyle hem kafa bulandırmamalı hem de İslam düşmanlarının avucunu ovuşturmasına fırsat vermemelidir. Dolayısıyla hem yorumuma cevap alamadığım için, hemde konun hassasiyeti nedeniyle kafalarda yanlış algılamaya neden olacağı düşüncesiyle normalinde yapmadığım bir şeyi yapıp yorumu dostumuzun sayfasından sildim ve birkaç küçük ilave ile kendi sayfam da yazı olarak yayınladım.
Bilindiği gibi her canlı adına hayat denen kısa veya uzun bir zaman sürecini yaşar ve günü geldiğinde ölür. Bu kaçınılmaz son, tür ve cins ayırmaksızın tüm canlılar için geçerlidir. Canlı türlerinin içerisinde en sosyal olanı ve bu özeliğiyle tüm türlerin içerisinde ayrı bir yere sahip olan tek varlık da tabi ki, insandır.
İnsan, yaratılış itibariyle duyguları ve tapınma ihtiyacı olan, maziye özlem duyan, vefa sahibi bir değerdir. O zaman nasıl oluyor da sosyokültürel yapısı ile canlı türleri içerisinde ayrı bir yer tutan insan, duyarsızlaşarak mazisini unutan vefayı ve dini önemsemeyen değersiz bir varlığa dönüşebiliyor.
Bunun cevabı için insanın karmaşık psikolojik yapısını görmezden gelip tek başına değişen dünya şartlarıdır demek çok yanlış olur. Yani bu dönüşümün sadece nesnel şartlara bağlanacak kadar tek düze bir oluşum olmadığı çok açıktır.
Bu nedenle olsa gerek tanrı denilen yaratıcı güç yani, yüce ALLAH (cc) yaratığı insanın daha mutlu, daha huzurlu, daha sağlıklı olması için hayatın işleyişini din yoluyla oluşturmuştur.. Başka bir ifade ile yol gösterici olarak peygamberleri, hayatı yönlendirme ve kullanma kılavuzu olarak da kutsal kitapları göndermiştir.
İşte bu kitaplar arasında insana hayatın şifresini veren ve bizzat yüce ALLAH (cc) koruması altında olan tek kitapta KURAN’I KERİM dir. Yani İslam dinin kutsal kitabıdır. Demem o ki İslam, hayatın ta kendisidir. Onun bitmesi gibi bir olasılık yoktur. Onun bitmesi için tüm kâinatın ve sonsuzluğun bitmesi gerekir.
Bu günün şartlarında İslam ülkelerinin içinde olduğu sosyoekonomik yapı ve yaşanan olumsuz siyasi süreç diğer dinlere sahip ülkelerle mukayese edildiğinde hayal kırıklığı olarak algılansa da şu gerçeği de bilmek gerekir ki bu günün dünyası, sahip olduğu uygarlığı İslama borçludur. Yani o uygarlığın mimarı, Müslümanlardır. Geometriden matematiğe fizikten kimya ya ve tıbba kadar vs tüm bilim dallarının mucidi ve atasıdır Müslümanlar. Ne var ki İslam dini, öznesi itibariyle gönül rızasını esas aldığı için provokasyona ve istismara çok açık bir dindir. Bunun sonucu olarak’’ görsel anlamda’’ hile ile ve cebren batıl önde gibi gözükse de hiç kimsenin şüphesi olmasın mutlaka HAK öne geçecek ve batılı yenecektir.
İşte o zaman İslama ve Müslümanlara dönük her türlü provokasyonlara rağmen, modernlik adı altında her türlü ahlaksızlığın, sapkınlığın ve günahın sömürü aracı olarak kullanıldığı ve pazarlandığı bu dünyada, gerçek huzuru ve mutluluğu yaşamak için her dinden ve etnisiteden insanlar akın akın İslam’a koşacak ve Müslümanlığı tercih edecektir.
Gaflete düşüp İslam’dan uzaklaşan gafil Müslümanlar ne olacak? Onu yüce ALLAH (cc) bilir.
Dünya genelinde insan yararına üretilen sanayi ürünlerinin bir yıllık toplam cirosu, ‘’kumar ve faiz- içki ve uyuşturucu- fuhuş ve porno film ve türevleri gibi insan zararına olan faaliyetlerin bir yılık toplam cirosunun sadece sekizde birine tekabül ettiği düşünüldüğünde! İslam dinini haram olarak kabul ettiği ve kesin hükümlerle yasakladığı bu faaliyetlerin trilyon dolarlarla ifade edilen muazzam cirosu, sanırım İslama türlü oyunlarla saldırılması için yeterli sebeptir.
Çünkü bir başka istatistiğe göre dünya genelinde İslam dinini seçen insan sayısı yılda ortalama yetmiş beş bin kişiymiş! yedi milyar dünya nüfusunun içerisinde bir buçuk milyar Müslüman nüfusu ayrı tutarsak, Müslüman olmayan yaklaşık beş buçuk milyar insan nüfusunun yanında yetmiş beş bin kişinin İslam’ı tercih etmesi çok önemli bir sayı gibi görülmeyebilir, ama gün gelecek bu sayı yüz binlerle hatta milyonlarla ölçülebilir olacağından kendi adıma çok eminim.
İslam dini insanın iç güdülerinden kaynaklanan karmaşık psikolojisini bir düzene koyar ve süreç içerisinde her konuda sağlıklı düşünmesini sağlar.
Adamlar bu sürecin farkında, insanların bu tercihinin önünü kesmek ve sağlıklı düşünmesini engellemek için olağan üstü çalışıyorlar. İslamı ve Müslümanları başta terörle ilişkilendirip türlü iftiralarla kötülemeye çalışıyorlar. Başarıyorlar mı? Müslüman olduğunu söyleyen insanlar bile oluşturulan algıya kapılıp kendi dinine atılan iftiraları savunuyorsa başarılı olamıyorlar demek çok gerçekçi olmaz. Fakat bir yere kadar. Bir yerden sonra İslam’ dininin yükselişine engel olamayacaklar.
ÇÜNKÜ İSLAM DİNİ İNSANLIĞIN SİGORTASI VE TEK ÇIKIŞ YOLUDUR.
Serhat BİNGÖL. 30.09.2018.