- 430 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Mustafa
Mevsim yazdı. Sıcaklığın kol gezdiği günlerdi.Yani dut mevsimi. Darendeyi sulayan Tohma suyu buz gibi yalayıp geçiyordu ağaçların köklerini. Dutları silkeleyip dökmek lazımdı. Yörenin en önemli gelir kaynağıydı dut ve kayısı.
Hasan Ağa ve karısı Nafiye, dutları dökmek toplamak için hazırlıkları yaptılar. Tek başlarına beş küçük çocukla bu işi yapmak zordu. Kimsenin diğerine yardım edecek hali yoktu. Çünkü dut sıcakta çabuk bozulur.Hasan Ağa” Ben köylerden bir iki işi alıp geleyim “ Dedi. Daha sonar atına binip gitti. Nafiye hanım yemekleri hazırladı. Yatacak yerleri hazırladı.Sonra çocuklarını içeri aldı. İkisi okula gidiyor diğer üçü de küçüktü.
Hasan Ağa köye girerken onu önce çocuklar karşıladı. Sonra muhtarın yanına gitti. “Birkaç adam lazım, dut işimiz var” Dedi. Muhtar; Millet işsiz, güçsüz sefil bari bir kaç fakir sevinir” Dedi. Sonra bir çocuğu çağırıp, “ Ali, Abdullah birde Güllü teyzeni çağır gelsin” dedi. Çocuk Rüzgar gibi gitti üstünde dırıl gömlek vardı ayakları yalın ayaktı.Sonra,iki kadın iki genç adam geldi. Kadınlardan biri Çolakların Güllü diğeri Arapları oğlu Ali, Akgüllerin oğlu Abdullah tı. İkinci kadın sıska üzerinde soluk bir elbise kucağında kücük bir çocuk vardı. Muhtar “Oturun hele “Dedi.
Ağam, işçi arıyormuş bende ihtiyacınız var diye size seslettim ne dersiniz. Dedi
- Sen nasıl uygun görürsen kabülumuz sefaletten kırılmaktayız.
- Yatacak yer var yemek var en az on gün iş var. Dut toplanacak, kaysı toplanacak, pestil yapılacak, kaysı yarılıp kurutulacak. Anlaştık mı?
He dediler hepsi birden.
Kızım sen ne istiyon? (Kenarda çocuğu kucağında duran kadına dönerek)
Şey Ağam
- Ne?
Biliyon ya ağam benim halim perişan. Kocam öldü. Kaynanam gil kendini zor geçindiriyor çocukta var. birde ben yük olmassam diyorum.
İyi de kızım. Orada kalacan. Kayın baban ne der, el alem
- Etme ağam bir sıcak yemek yer şu sabi beş on kuruş alırım da bir şeyler alırım çocuğu da kendime de
- Ya bilmem ki. Olur mu ki?
- Ne diyon Ağam(Hasan Ağaya dönerek) . Çok naçar.
- Çalışabilir misin gelin bir küçük çocukla.
Etme Ağam! Ne olur. Elimden geleni yaparım Hayrın olur ne olur. Diye yalvardı gözü yaşlı genç kadın.
Eh tamam. Olmazsa hanım ablana ev işlerinde yardım edersin. Bizde çocuk çok.
Sen bilin ağam işine yararsa götür. Ben kayın babasını ikna ederi. Emaneti sana. Şu yetime yazık.
- Öbürsü gün akşam gelin. Sabah erkenden başlarız.
- Tamam ağam.
- Hadi muhtar salıcakla kal.Hasan ğa atına bindi ve Darende ye doğru yola çıktı. Güneş tepeleri aşıyordu akşam serinliği ardında ıslık çala çala ilerledi atı da sanki zevkinden rahvan rahvan yürüyordu.
Kapıda hanımı karşıladı. Çocuklar bıcır, bıcır etrafını sardı. En küçüğü Arifi kucağına aldı, içeri girdiler. Hanımı yedi Numara gaz lamasını yaktı. Sofra tahtası ile sofra bezini alıp geldi. Hasan Ağa mindere oturdu yastığa yaslandı. Okula giden çocuklar analarına yardım etti sofra kuruldu. Neşe içinde yemeklerini yediler. Sonra küçüklerin uykusu geldi anneleri onları yerine yatırdı. Çay içerken hanımı sordu.
Nasıl işçileri bula bildin mi?
Tamam tamam. Perşembe günü başlıyoruz. Onlar Çarşamba öğleden sonar burada olacaklar.
- Ya bir de genç gelin var üç dört yaşında çocuğu ile gelecek.
- Niye ki? Ne işe yarar
- Anladım. Çocuğuna ancak bakar diyecen de. Çok yalvardı. Perişan biçare belki günlerdir aç. O da zekatımız olsun.
- İyi sen öyle gördüysen.
- Deme o ki, Hazırlığını ona göre yap.
Ben yatıyorum hanım. Çok yoruldum.
Tamam yatağın hazır. Ben de ortalığı toplayıp geliyorum
Allah rahatlık versin.
Günlerde Perşembe erkende kalkıp işe başladı işçiler. Beyaz geniş bezler, seleler, kazanlar, merdivenler ve bir konuşma, koşuşma uğultusu.Hatice gelin hanıma yardım ediyor ortalık topluyor. Su taşıyor. Küçük Mustafa çocuklarla avluda oynuyor.
Hatice arada bir iç çekiyor.” Çok şükür yavrum bir sıcak yemek yer oldu” diye düşünüyordu. Nafiye ablası üst başta vermişti.
İkisininde eli yüzü temizlenmiş üstleri başları düzelmişti. Köy yerinde fakirlik diz boyuydu. Pestiller dama serilmiş. Kaysılar güneşe yeniden merhaba demişti. Iyice kuruyunca beyaz torbalara konacaktı. Derken, on gün olmuş muydu bilinmez Hatice hastalandı bir gece. Bir telaş. O oldu bu oldu. Şunu iç bunu ye darken yağa düştü iyice sanki iki günde eridi aktı. Üçüncü gün akşama doğru Hakkın rahmetine kavuştu. Hasan Ağa alıp köyüne götürdü. Cenazeyi yıkattı, kefenletti namazı kılındı sonra köyün mezarlığına gömdüler. Bir tahtaya Hatice gelin yazıldı. El Fatiha. Kimdi neydi. Derdi neydi………..
Kayın babasına dönüp sordu.” Efendi bu çocuk ne olacak bakacak mecalin var mı? ” “ Yok Ağam yok. Aha kocakarı. Halımız meydanda. Fukaraya kefen alacak paramız bilem yoktur. Seni Rabbım gönderdi. Hızır Gibi. Sağ ol Allah razı olsun.” “İyi o zaman ben götürüyüm bizimkilerle büyür gider.
Arada gel gör dedesi emi
- Olur ağam sağ olasın
Hasan ağa çocuğu da alıp vedalaştı yola koyuldu. Eve gelince hanımına; Bak bu öksüz sana emanet. Çocuklarında ayırt etmeyesin. İşçiler ne durumda?
- İyi iyi epeyce toparladılar.
Çok şükür. Mahsulde güzel çıktı.
Günler günleri kovaladı. Kış geldi, yaz geçti Mustafa büyüdü serpildi. Hasan ağanın her işine koşar oldu. Herkes onu bağrına bastı.Çocukları abi, abi diye etrafında döner oldu. Nihayet Mustafa askere uğurlandı. Dört yıl askerlik etti Erzurum da. Cumhuriyetin ilk yılları yoksulluk yıllarıydı savaşın yaraları ancak sarılıyordu. Genç sayısı azdı mecburen askerlik uzun süreliydi.
Hasan Ağa onu görmeye bile gitti. Nihayet dönüp geldi. Hasan Ağa üç ay sonar bir gün onu karşısına aldı uzun uzun konuştu. Hiç sesini çıkarmadan dinledi. Uzun uzun ağladı. Sustu günlerce sustu yemedi içmedi.Hasan Ağa ona,” Bak Mustafa babanı tanımadım. Sen annenle geldin sonar annen hastalanıp öldü. Deden de bir kaç yıl sona öldü.ondan iki yıl sonrada nenen öldü. Allah rahmet eylesin. Sen bana emanetsin nasıl istersen öyle yapalım. Yalnız ki olduğunu nereden geldiğin bil istedim . Dilersen başımın üstünde yerin var. Ailen aleviydi bunu da bil isterim inancını senin. Dilediğin gibi yaşa”
- Sen nasıl istersen baba! Dedi.
- Atam sensin
Hasan ağa onu Adana ya götürdü işe soktu. Daha sonra evlendirdi. Mustafa; Ailesini soyunu sopun araştırmıştı ve Erzincan’a yerleşmişti iki oğlu olmuştu. Hasan Ağa da yaşlanmıştı iyice, üstelik bir de astım olmuştu. Mustafa son kez onun cenazesine geldi. Nafiye anasını kardeşlerin gördü. Ondan sonar Hasan ağanın büyük oğlu aileyi alıp Sivas’a göçtü. Mustafa sadece mektup yazar oldu. Bir gün öldüğün duydular. İki oğlu olmuştu. Onlarda okumuş, biri ünlü bir gazeteci olmuştu Ankara ya yerleşmiş. Diğeri mühendis olmuştu. Bir daha Hasan Ağanın çocukları Mustafa abilerinden haber alamadı.
5.12.2014 Ataşehir/İSt
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.